İsmail Kılıçarslan’ın bugün Yeni Şafak’ta yayınlanan yazısı mutlaka okunmalı… İşte o yazı…
Efendimiz(sav)’in kutlu arkadaşlarından Ebu Zer(r.a), pazara giden Ebu’d Derda(r.a)’ı görüp ‘nereye’ diye sorar. Ebu’d Derda, ’10 dirhemim var, kendime elbise alacağım’ der. Ebu Zer, bunun üzerine feryadı basar. ‘İsrafçı Ebu’d Derda kendine 10 dirheme elbise alacakmış.’ Ebu’d Derda, bütün ahalinin kendilerini seyretmesinden utanarak ‘ne yapayım’ diye sorar. Ebu Zer ‘gel benimle’ diyerek arkadaşına 4 dirheme bir elbise alır. Tam o esnada üzerinde neredeyse hiç elbisesi olmadığından mahrem yerleri görünen birini görürler. Kalan paranın 4 dirhemi ile ona da bir elbise alırlar. Tam pazardan çıkacaklarken bu kez ağlayan bir köle görürler. Köle, efendisinin süt kabını kırdığı için ağlamaktadır. Kalan paranın 1 dirhemi ile de ona bir süt kabı alırlar. Köle gene de tedirgindir. ‘Bu mesele yüzünden eve çok geç kaldım, efendim beni cezalandırır’ demektedir. Bunun üzerine, durumu anlatmak için Ebu Zer ve Ebu’d Derda köleyle beraber efendisinin evine giderler. Karşısında Efendimiz(sav)’in kutlu arkadaşlarını gören köle sahibi, hemen oracıkta ‘bu şeref’ için kölesini azat eder. Ebu Zer, Ebu’d Derda’ya dönüp ‘gördün mü’ der, ‘senin 10 dirhem ne işlere yaradı!’
Bu, burada bir dursun.
19. yüzyılın değeri sonradan anlaşılacak büyük ve öncü yazarı Herman Melville’in bana kalırsa en önemli hikayesi Katip Bartleby’dir. Postanenin ‘sahipsiz mektuplar’ bölümünden kovulduktan sonra bir avukatın yanında katip olarak işe giren Bartleby, en çok o meşhur cümlesiyle tanınır: ‘Yapmamayı tercih ederim.’
‘Yapmamayı tercih etmek’, pek çok bakımdan ilgimi çeker. Öncelikle bu kalıp, ‘yapamam’ kelimesindeki acziyeti ve güç yetirememeyi barındırmaz. ‘Yapmam’ kelimesindeki keskinliği ve ‘aktif’ olma durumunu da.
‘Yapmamayı tercih etmek’, son derece bilinçli bir ‘yapmama’ durumudur. Yani ‘gücüm yetiyor, imkanım var, bu işi yapmaktan aciz de değilim, ama yapmamayı tercih ediyorum.’
Bu şahane kalıp, aynı zamanda akıp giden hayata, fakat özellikle de modern durumun bize önerip durduğu ‘yapabilirsin’ cümlesine şık bir karşı koyuştur aynı zamanda.
Öyledir. Modern hayat, özellikle kapitalist ilişki biçimi insana sürekli, şeytanın fısıldadığı gibi, fısıldar: ‘Yapabilirsin.’
‘Yapabilmek’, modern insanın en kutsal kelimelerinden biridir. Hatta neredeyse sihir mesabesindedir. ‘Bilmem ne diyetiyle şu kadar sürede 30 kilo vermiş insan’ haberlerinin gazete sayfalarını süslemesinde de, ‘gencecik yaşında bilmem ne rekortmeni oldu’ haberlerinin televizyonlarda boy göstermesinde de bu ‘yapabilmek’ sihri etkilidir.
‘Yapabiliyorsan, niçin yapmayasın ki’ sorusu, sihir dozu daha da artırılmış bir soru ve sorundur.
Bu kalıbı son günlerde epeyce tartışılan bir olay üzerinden üretelim: ‘Maldivlere gidebiliyorsan niçin gitmeyesin ki?’
Biliyorsunuz, reklama göre güya Müslümanların Maldivlerde bir adası olmuş. Sanırsın halife-i ruy-i zemin efendimiz Maldivler’e cihat ilan etti de, Müslümanlar burada bir kısım adayı fethedip ve dahi sancak açtırıp para bastırıp hutbe irâd ettiler.
I-ıh. Bir cevval işadamı, Maldivler nam tatil beldesinden bir ada alıp ‘özel plajı olan’ villalar inşa ettirmiş altı üstü. Adını da son derece hadsiz bir şekilde ‘Ebu Eyyub El Ensari House’ koymuş. Malumunuzdur. Ebu Eyyub el Ensari(r.a)’nin evi, Efendimiz(sav)’in Medine’ye hicretinde geçici olarak kaldığı evdir. Anlam dünyamızdaki yeri apayrı ve tertemizdir. Dini kapitalizme alet etmekte hiç tereddüt etmeyen işadamları, bu tip kavramları hadleri olmaksızın kullanmaya ve kirletmeye bayılırlar ne yazık ki!
Niçin yaparlar bunu? Çünkü ‘yapabilmektedirler.’ Zaten o adaya gidecek insanlar da ‘gidebiliyorsam niçin gitmeyeyim ki’ cümlesine sığınacaklardır. Eh. Böyle kitleye böyle işadamı… Normal sonuç.
Hatırlayın Hz. Adem’i. Esasen, Allah’ın ‘yapma’ dediğini şeytana uyup ‘yapabildiği’ için dünyadayız ve bugün gidebildiğimiz için Maldivlere gidip dünyadaki cennetimizi arıyoruz.
‘Yapabilirim’ kalıbı, bugünün insanını tüketen, kendi bencilliğine gömülü bir hayat sürdürmesini sağlayan en önemli kalıplardan biri, belki de birincisidir. Bizi insan kılan asıl mesele ‘yapabilecekken yapmamak’tır.
‘Maldivlere gidebilecekken gitmeyen’, ‘o elbiseyi alabilecekken almayan’ insanlar haline gelebilirsek ancak ‘dünyayı kurtarma’ meselesine kafa yormaya başlayabiliriz.
Bizi her bakımdan kuşatmış bir ‘güç yetirme’ dürtüsüyle, mikro ya da makro olması fark etmez, her türden iktidar duygusuyla alabilecek mesafemiz yoktur. Mesafe aldığımızı zannederken yaptığımız şey sadece patinajdır.
Yazının devamını okumak için tıklayınız!