Özgürlüklerin en büyük engeli “Ötekileştirme”

Toplum
1948 yılında, BM Genel Kurulu’nda “İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi” kabul edildi. Fakat geriye doğru baktığımızda insanlığın, hak ihlalleri konusunda arzulanan seviyeye ulaşamadığını görüyoruz. Bugü...
EMOJİLE

1948 yılında, BM Genel Kurulu’nda “İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi” kabul edildi. Fakat geriye doğru baktığımızda insanlığın, hak ihlalleri konusunda arzulanan seviyeye ulaşamadığını görüyoruz. Bugün dünyanın birçok bölgesinde savaşlar ve zulümler devam ediyor; mağduriyetlerin, baskıların ve insan hakları ihlâllerinin önüne geçilemiyor. Yaşam hakkı, düşünce ve inançlarla ilgili haklar, sosyal ve kültürel haklar, kadın ve çocuk hakları, eğitim hakkı gibi temel alanlarda farklı türden ihlallerin devam ettiğine şahit oluyoruz.

10-18 Aralık Dünya İnsan Hakları Haftası dolayısıyla açıklama yapan Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ömer Osmanoğlu, hak ve özgürlüklerin önündeki en büyük engelin ötekileştirme olduğunu belirtti. Farklılıklara tahammül edememe ve farklılıkları tehdit olarak görmenin ötekileştirmenin altında yatan en önemli faktör olduğuna dikkat çeken Osmanoğlu şu değerlendirmelerde bulundu:

“Sosyolojik, psikolojik ve felsefi bir içeriğe sahip olan ‘ötekileştirme’ olgusu, temel hak ve özgürlüklerin elde edilmesi ve korunmasında aşılması gereken sert bir engel olarak karşımızda. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 2. maddesi; kişinin hiçbir ayrım gözetmeksizin bütün haklardan ve bütün özgürlüklerden yararlanabileceğine vurgu yapar. Fakat mevcut durum, bu temel ilkenin uygulanmasını zorlaştırmaktadır ve bu nedenle ‘ötekileştirme’ eşiğinin aşılması için çaba gösterilmesi gerekmektedir.

AYRIŞTIRAN SEBEPLER TESPİT EDİLMELİ 

Ötekileştirme; din, dil, kültür ve etnisite bakımından farklı olan toplumsal kategorileri ifade eder. Toplumda kendi ayrıcalıklı ve seçkin gören grupların, var olan yapıyı devam ettirme noktasında gösterdiği direnç de ötekileştirmenin altında yatan diğer bir nedendir.”

Toplulukları veya grupları ayrıştıran sebeplerin tespit edilmesinin ve bu sebeplerden yola çıkarak çözüme ulaşmaya çalışılmasının zorunluluk olduğunu vurgulayan Osmanoğlu, “Birey, önce kendi varlığını, kendi varoluşunu onaylayıp daha sonra kendisi dışındaki varlıkların hakikatini görmek durumundadır. Bu ise bireyin, hem kendisini ve ötekini doğru bir biçimde tanıyıp anlamasına hem de ait olduğu bütünü görebilmesine bağlıdır” dedi.

TEMELDE FARKLILIĞA TAHAMMÜLSÜZLÜK VAR 

Türkiye toplumundaki ötekileştirmenin temelini, farklılığa tahammül edememe ve farklılığı kendine bir tehdit olarak görme eğiliminin oluşturduğunu vurgulayan Osmanoğlu, “Farklılıkları, bir zenginlikten ziyade kendi varoluşumuza bir tehdit olarak algılıyoruz. Ötekileştirme ve ayrıştırmadan uzaklaşmak için evvela her bireyi ve toplumu oluşturan farklı grupları eşit statüde görmemiz gerekiyor. Bireylerin ve grupların birbirini tanıması ve anlaması suretiyle karşılıklı güveni tesis etmek, güveni zedeleyecek söz ve davranışlardan kaçınmak, iletişimi arttırmak, farklı yaşam tarzlarına saygı göstermek ötekileştirmenin azaltılması için atılacak diğer adımlar olarak sıralanabilir” ifadesini kullandı.

Ntvmsnbc