Misafir, Allah’ın bir hediyesidir

Toplum
Haşim Akın’ın yazısı Daha “Alman usulü” adı verilen, misafirin ikramını kendi üzerine yıkma âdeti tanınmamıştı. Zira misafirin bir bereket olduğuna inanılırdı. Misafirin on nas...
EMOJİLE

Haşim Akın’ın yazısı

Daha “Alman usulü” adı verilen, misafirin ikramını kendi üzerine yıkma âdeti tanınmamıştı. Zira misafirin bir bereket olduğuna inanılırdı. Misafirin on nasiple geldiği, birisini yiyip dokuzunu ev sahibine bıraktığına kani idiler. Sadece bu değil, misafir ağırlamanın bir yük olarak algılanmadığı zamanları yaşarmış insanlar.

“En hayırlı amel hangisidir?” diye soran sahabesine, “yemek yedirmen, tanıdığına ve tanımadığına selam vermendir” şeklinde cevap veren sevgili peygamberimizin sünneti insanların gönüllerinde tam olarak yaşarmış. Buna bağlı olarak da misafir olduğu eve bir hafta önceden haber vermek, üç gün sonra cevabı bildirmek yokmuş.

Yemediklerinde anlar ki…

Misafirin bir ilahi ikram olduğunu bilen bu güzel insanlarda farklı bir adet de vardı. Şahsen bendeniz bu zamana çocukluk yıllarımda yetiştim. Eve gelen misafire “Karnın aç mı? Yemek hazırlayayım mı?” diye sormak çok ayıp sayılırdı. Hepsi Rahmet-i Rahman’a kavuştu, yengem eve gelen misafirlerine böyle bir soru sormuş da, uzun zaman dilere düşmüştü.

Yaşadığımız bu modern hayatın debdebesinde bunu anlayamamıştık. Ta ki bu âdetin açıklamasını Kur’an’da Hz. İbrahim (as)’ın hayatı üzerinden okuyuncaya kadar. Kur’an-ı Kerim’de haber verildiğine göre, hem Hz. Lut (as)’ın kavmini helak etmek, hem de Hz. İbrahim (as)’a –yaşlılığına rağmen- bir erkek evladını  (Hz. İshak’ı) müjdelemek için gelen misafirler vardır. Bunlar Hz. İbrahim (as)‘a göre normal bir misafirdir. Kim olduklarını, nereden gelip nereye gittiklerini sormaz Allah’ın nebisi. Önlerine kızartılmış bir buzağıyı (inek yavrusunu) getirir. Yemediklerinde anlar ki bu gelenler melektir.

Hz. İbrahim (as)’ın hayatında misafir

Hayatlarından çok şeyler öğreneceğimiz bu peygamberlerin babası Hz. İbrahim (as) bize misafirlik konusunda bazı kuralları da öğretir.

1.Misafire nereden gelip nereye gideceği, kim olduğu sorulmaz. O, Allah’ın bir hediyesidir. İyi davranılır.
2.Misafire “aç mısın?” diye sorulmaz. Ev sahibi yemeği getirir, açsa yer, değilse yemez. Karnı aç olduğu halde “tokum” deme yalanına itilmez.
3.Ne ikram edebilecekse onu getirir. O gün buzağı vardır, başka gün ekmek- tuz da olabilir.
Çocukluğumun köyünde bu adetler aynen vardı. Biraz büyüyünce garip geldi. Sonra hem bunların bir İbrahimî sünnet olduğunu, hem de insan ilişkileri ve psikoloji açısından çok önemli olduğunu anladım.
İşin garip yanı neydi bilir misiniz? Bu âdeti uygulayan ve önemseyen insanların çoğu da Kur’an okumayı bilmezdi. Galiba Allah’ın kitabını sadece okumakla, onu yaşama aşkı farklı şeyler. Birileri bilmeden ona uyar, birileri de bilerek karşı duruş geliştirir. Kökü sağlam bu adetlere nasıl dönmeli bilmem…

Dünya Bizim