Yapılan birçok resmi işlemde, kamuya ait tam teşekküllü hastanelerden alınmış olan engelli raporları kabul edilmiyor, yenisi isteniyor. Bazı raporlarda engelliliğe dair “sürekli” ibaresi bulunmasına rağmen, rapor tekrar isteniyor. Böylece en az üç ay sonrasına hastaneden randevu alınmasıyla başlayan işkenceli süreç engelliye bir kez daha yaşatılıyor. Devlet kendi verdiği raporu neden tekrarlatıyor?
Tekrarlanan raporlarda engellilik oranlarının genel olarak düşürüldüğünü görüyoruz. Engellilik durumu değişmemesine rağmen engelli bireylerin raporlarındaki oranların neden düştüğünü kimse bilmiyor. Vatandaşların ısrarlı soruları karşısında bazı hekimler bu konuyu kendilerine değil Ankara’ya sormaları gerektiğini söylemişler. Aklımıza gelmiyor değil, devlet acaba dış dünyaya engelli nüfusunu düşük mü göstermeye çalışıyor? Ya da bu, devletin engelliler üzerinden kurguladığı bir tasarruf politikası mı? Bir engelli bireyin devletin engellilere tanıdığı haklardan faydalanabilmesi için engellilik oranının en az yüzde 40 olması zorunluluğu var. Engelliler, bu oranın altına düşüldüğünde sağlanan hakların büyük bölümünden maalesef yararlanamıyorlar. Bu da engelli vatandaşlarımıza çok büyük mağduriyetler yaşatıyor. Örneğin, binlerce engelli kardeşimiz her ay aldıkları engelli maaşını, 433 TL’yi, almaktan mahrum kalıyor. Devlet engellilik oranlarını manipüle ederek aylık sadece 433 TL olan bir desteğin, tabiri caizse, üstüne konuyor.
Bunlar tabii ki devletin yardım olanaklarının suistimal edilmesini önlemeye yönelik tedbirler olarak görülebilir. Devletin kaynakların hakkaniyetle dağıtılmasında gösterdiği bu türden titizlik, son derece önemli ve gereklidir elbette. Ama, her gün duyduğumuz devasa ölçeklerdeki yolsuzluk iddialarına karşı takınılan tutumla karşılaştırıldığında, engellilere yönelik bu türden önlemler çok orantısız bir güç kullanımı değil mi? Hemen her gün, o aylık yardıma gerçekten ihtiyacı olup da bu orantısız güç kullanımının mağduru olan engelli vatandaşlarımızın hikayelerini dinliyoruz.
EVDE BAKIM YARDIMININ KOŞULU
Diğer bir husus devletin ağır engelli şahıslara tahsis ettiği aylık 952 TL tutarındaki evde bakım yardımıyla ilgili. Bu yardım iki açıdan çok önemli ve gerekli bir yardım. Birincisi, devlet ailenin üzerine düşen ciddi maddi yükü az da olsa hafifletiyor. İkincisi ve belki de daha önemlisi, durumunun farkında olan kardeşlerimiz ailesinin ötesinde kendisini koruyan daha büyük bir gücün varlığını hissediyor ve daha büyük bir toplumun üyesi olmaya dair güven duygusunu yaşıyor. Ve devlet üzerinden kendi masraflarını nispeten kendi karşılayabildiği için ailesine yük olmamanın ve hatta onlara destek olmanın haklı gururunu yaşıyor. Bunlar engelli kardeşlerimizin kendilerini birey gibi hissetmeleri açısından hiç azımsanmayacak kadar önemli duygulardır. Devlet bu yardımı ağır engelli olma şartı dışında başka şartlara da bağlamış durumda. Bu şartlardan bir tanesi, engelli vatandaşın yaşadığı hanede kişi başına düşen gelirin 967,27 TL’nin altında olması. Biz, yukarıda söylediğimiz nedenlerle, bu yardımın ailenin maddi durumuna şart koşulmasına son derece karşıyız. Bu yardıma bir kez hak kazanıp, bu yasal mevzuatların farkında olmayan vatandaşların bu mevzuatları bir şekilde ihlal ettiği fark edilirse, diyelim ki ailenin kişi başı geliri 967,27 TL’nöin altındayken 968 TL’ye çıkmışa ve bu fark edilirse, devletin yaptırımı ağır oluyor. Devlet ihlalin farkına vardığı andan itibaren verdiği paranın geriye dönük tümünü hemen istiyor, aksi halde icra yoluyla bu parayı engelli vatandaştan geri alıyor. Devlet, Orta Çağ’daki zorba vergi uygulamalarında olduğu gibi vatandaşın üzerine gidiyor, “otu ocağı yakıyor”. Genellikle yoksulluk sınırlarının altında yaşayan ailelerin böylesi bir yaptırımla karşılaştıklarındaki mağduriyeti tahmin edersiniz. Maalesef engelliler için bu türden mağduriyetler sıradanlaştı ve en kötüsü de onlar bu duruma alıştılar, artık itiraz da etmiyorlar. İtiraz olmayınca ilerleme de olmuyor.
Kaynak: Engelliler için elele verelim.com