Geçmişe Bakıp Bugüne Teşekkür Ettim

Diziler
1979 ve 80’de sansür ve darbe yüzünden gerçekleşmeyen festivallerin yapılacak olması, ülkemizde bugün yaşanan özgürlük ortamını onaylıyor. Serdar Akbıyık Toplumun sosyal, siyasi, kültürel durumu...
EMOJİLE

1979 ve 80’de sansür ve darbe yüzünden gerçekleşmeyen festivallerin yapılacak olması, ülkemizde bugün yaşanan özgürlük ortamını onaylıyor.

Serdar Akbıyık

Toplumun sosyal, siyasi, kültürel durumu bir ayna gibi film festivallerinde görünür. Bu noktada Antalya Altın Portakal Film Festivali benim için en önemli ve iyi bir örnek. Bundan üç yıl öncesine kadar farklı ve daha parıltılı bir organizasyon olan Altın Portakal, belediye seçimlerinden sonra normal olarak yeni bir yapılanmaya gitti. Bu yapılanmayı özellikle ilk yıl çok eleştirdim. Film marketin kapanması, yurt dışından gelen ünlülerin ayaklarının kesilmesi en önde gelen eleştirilerimdi. Fakat gittikçe festivalin kendine has bir üslup kazandığını söylemeliyim. Özellikle bu yıl Antalya Altın Portakal Film Festivali hazırladığı bazı etkinlikler ile alkışı hak etti. Tabii bunların en başında 1979 ve 80 yıllarında verilemeyen ödülleri, 30 yıl sonra hak edenlere vermek çok önemli bir girişim. Bu etkinliğin önemi zamanında ödüllerin neden verilemediğinde yatıyor.

Sinemacılar sansürden çok çekti

1979’da Sansür Kurulu yarışmaya katılan Yavuz Özkan’ın Demiryol, Ömer Kavur’un Yusuf ile Kenan ve Yavuz Pağda’nın Yolcular filmlerini sansürlemeye çalışmış, yarışmaya katılan bütün eser sahipleri tepki olarak filmlerini geri çekmişlerdi. Protestolar bununla da kalmamış o dönemin jürisi filmleri değerlendirmeme kararı almıştı. Yani sektör ve festival tek yumruk sansüre karşı durmuştu. Bir yıl sonra, 1979 yılındaki olayları unutmak isteyen Altın Portakal Festivali Erden Kıral’ın yönettiği Bereketli Topraklar Üzerinde, Zeki Ökten’in Sürü gibi önemli filmlerin katıldığı yepyeni bir seçkiyle 1980’in yarışmasını yapacaktır. 13 Eylül’de başlayacak festivalin konukları 12 Eylül’de otellere gelir ve o akşam 12 Eylül darbesi olur. Tabii festival yine yapılamaz. Oteldeki konuklardan bazıları gözaltına alınır, bazı filmler yasaklanır, büyük tehlikeler altında yurt dışına kaçırılır. Bu acıklı hikaye birçok anı gibi ülkemizin dramatik hafızasında yerini alır. Bu yıl bütün bu acıların bir nebze de olsa telafisi olacak. Aynı filmler hala hayatta olan aynı jürilerle değerlendirilecek. Bu muhteşem bir etkinlik, kim düşünmüşse ellerine sağlık. Ama bir şeyi vurgulamak gerekiyor. O dönemlerin baskılarından ve yaşananlardan bugüne geldiysek… Bugün böylesi bir etkinlik yapabiliyorsa Altın Portakal Film Festivali, bize bu ortamı sağlayanları da içimizden bir anmalıyız diye düşünüyorum. Sinema endüstrisi şu an istediği konuyu, istediği derinlikte işleyebiliyorsa burada Kültür Bakanlığı’nın desteğini ve bu özgür ortamı sağlayanları da hatırlamalıyız. Festivalin ikinci önemli etkinliği ise ana temasının kadın olması. Kadına uygulanan şiddetin ayyuka çıktığı şu dönemde bu tür bir davranış da takdire şayan. Festival kadın temasını ana tema olarak seçerken bunu güçlendiren bir tavır sergileyerek bütün jüriyi de kadınlardan oluşturdu.

Ana tema Kadın, asıl mevzu sinema

Müjde Ar’ın başkanlık edeceği jüride yönetmen Handan İpekçi, oyuncular Vahide Gördüm, Bergüzar Korel, yazarlar Ayşe Kulin, Yaşar Seyman, gazeteci Ayşe Arman, sanat yönetmeni Annie Geelmuyden Pertan, müzisyen ve oyuncu Şevval Sam, sinema eleştirmeni Melis Behlil, akademisyen Prof. Dr. Serpil Kırel yer alacak. Bu jürinin içinde Ayşe Arman’ın yeri bence tartışılmalı. Sinemayı değerlendirme açısından Ayşe Arman’ın yetisi nedir? Eğer bu sorunun cevabı tatmin edici değilse, sadece kadın olduğu için o jüride olması ne kadar doğrudur? Ana tema kadın ama asıl mevzu sinema değil mi?

Star Gazetesi