Bursa Uludağ Üniversitesi tarafından düzenlenen söyleşiye katılan Leyla ile Mecnun dizisinin Erdal Bakkal’ı, oyuncu Cengiz Bozkurt, öğrencilerin sorularını yanıtladı.
İlginin oldukça yoğun olduğu söyleşide konuşan Bozkurt, oyunculuğu ve Leyla ile Mecnun dizisi hakkında açıklamalar yaptı. Sinema ve tiyatro alanındaki bazı anlayışları eleştiren ünlü oyuncu, ‘Seyircinin anladığı dilden konuşmazsan, o da seni seyretmez. Ondan çeviri, bundan çeviri! Bir şeyi de uyarlama be kardeşim’ dedi. Söyleşide Türk sinemacıların kendi hikâyelerini anlatmadığını ifade eden Cengiz Bozkurt, ‘bir dindar ve laik aşkını anlatmak çok mu zor?’ diye sordu.
Arkadaşımız Halenur Köçer’in takip ettiği söyleşiden bazı bölümler şöyle:
VALLAHİ KOMEDİ DRAMADAN DAHA ZOR
Bizdeki festival jürileri kadar kendini kasan, ciddi işlere çok değer veren, hani biraz böyle komedi yaptığınızda güldürdüğünüzde sizi hafife alan jüriler yoktur. Gerçi dünyada da komedi hafife alınıyor ama bizim ülkemizdeki kadar değil. Aslında komedi çok ciddi bir iştir ve zor bir iştir. Vallahi bak, öyle böyle değil. Drama oyunculuğundan daha zordur. Zamanlamayı iyi tutturmanız lazım, biraz fazla biraz az yaptığınızda güldüremezsiniz insanları, karakteri biraz abartsanız biraz sönük yaptığınızda geride kalırsınız. Öbür türlü herkes ağlayabilir, herkes ağlatabilir ama güldürmek zor iştir.
ONUR ÜNLÜ OLMASA LEYLA İLE MECNUN OLMAZDI
Onur Ünlü’nün kafası olmasaydı, Onur Ünlü’nün inisiyatifi olmasaydı ve onun TRT’deki kredisi olmasaydı, biz bu işi buralara getiremezdik. Onur Ünlü kalbini, beynini ortaya koyduğu için bu iş buralara geldi. O yüzden isimsiz kahraman, tartışmasız Onur Ünlü’dür. Onur, bu işin genel yönetmeni. Bütün sahneleri kontrol eden, işi bağlayan, montajı yapan, fazlalıkları atan ve ayrıca senaryoyu da yazım aşamasında beyin fırtınasıyla olayı yönlendiren kişidir. Leyla ile Mecnun’u fenomen yapan Onur Ünlü ile ekibin çok uyuşmasıdır. Yani sözün özü yaptığımız çıkıntılıklara Onur, dur demedi. Dur demediği için de yürüdü iş. Gidebildiğimiz yere kadar gideceğiz.
KİLİM DE SATTIM, TAKSİ ŞOFÖRLÜĞÜ DE YAPTIM
Londra’da yaşamak… Londra’dan önce baba parası yiyen, tiyatro yapan, alışkanlıkları olan bir gençtim, hepiniz gibi. Londra’da ben hayatı tanıdım. Neden? Çünkü çalışmak zorunda kaldım. Burnumu sürttü, ilk gittim pazarda çalışmaya başladım. Pazarda kilim satıyordum. Taksi şoförlüğü yaptım, otelde çalıştım. Hafta sonu mesela 17 saat vardiya yapıyordum. Arada da 2 saat uyuyordum. 2 yıl böyle çalıştım. Bunları yapmak, garsonluk yapmak taksi şoförlüğü yapmak bir oyuncu olarak bana çok şey kattı. Türkiye’de bunu yapamazdım. Neden yapamazdım? Türkiye’de benim işle ilgili memur çocukları çalışmıyor.
SEYİRCİNİN DİLİNDEN KONUŞMAZSAN O DA SENİ SEYRETMEZ!
Türkiye’nin ne sorunu varsa onu yaz. Çok mu zor? Mesela, bir apartmanda dindar bir ailenin kızıyla, aşırı laik bir ailenin oğlunun bir birine aşık oluyor. Aynı apartmanda oturuyorlar. O, ben onun kızını almam, öteki ben onun oğlunu almam diyor. Alın size Türkiye çatışması. Ve bunlar kaçıyorlar, evleniyorlar, bir yerlere gidiyorlar falan. Bize dair bir şeyler yazmak lazım yani. Yok kardeşim ondan çeviri, bundan çeviri. Bir şeyi de uyarlama. ‘Tanrı kahretsin ki’ falan… Bu nedir ya? ‘Allah kahretsin ki’ dersin yani. Bu kadar basit! Sonra seyirci gelmiyor diyorsun. İşte seyirci gitmez tabi! Konuştuğu dili konuşmuyorsun ki!
Söyleşinin tamamı için http://www.filmarasidergisi.com