Sağlıklı olmanın yolu hijyenden geçiyor

Hastalıklar
Gizem Gül’ün röportajı Hijyen, sağlıklı bir yaşamın olmazsa olmazlarından… Günlük hayatımızda hijyen kavramını çokça kullanmıyor olsak da hijyen sağlamak adına bazen farkında olarak bazen ...
EMOJİLE

Gizem Gül’ün röportajı

Hijyen, sağlıklı bir yaşamın olmazsa olmazlarından… Günlük hayatımızda hijyen kavramını çokça kullanmıyor olsak da hijyen sağlamak adına bazen farkında olarak bazen de kalıplaşmış davranışlar içerisinde pek çok şey yapıyoruz. Sabah akşam dişlerimizi fırçalıyoruz, ellerimizi yıkıyoruz, evimizi temizliyoruz, kişisel bakımımıza dikkat ediyoruz vs. Tüm bunları yaparken de aslında kendimizi hastalıklardan korumuş oluyoruz. Örneğin, gribin en çok ellerimizden bulaştığını biliyor muydunuz? İşte enfeksiyon hastalıklarından korunmanın en önemli yolu hijyenin sağlanmasından geçiyor. Biz de hayatımızda önemli bir yere sahip olan ve önemli bir yere sahip olması da gereken bu konuyu Bayrampaşa Belediyesi Sağlık İşleri Müdürü Dr. Kenan Kır ile konuştuk.

Hijyen ne demektir? Hastalıklardan korunma konusunda hijyenin önemi nedir?

Önce bu konuya değindiğiniz için çok teşekkür ediyorum. Çünkü toplumu tehdit eden enfeksiyon hastalıkları gibi önemli unsurlar vardır. Daha önce ben bunlarla ilgili birçok seminer verdim. Enfeksiyon hastalıkları mikroorganizmalara bağlı birtakım virüslere bağlı olan bir hastalıktır. Hijyen de bir nevi bu hastalıkların önlenmesidir. Sağlığa zarar verecek ortamlardan korunmak için yapılacak uygulamalarla alınacak temizlik önlemlerinin tümüne hijyen denir. Bunun tanımı çok daha değişik, çok daha kapsayıcı ya da çok daha sınırlayıcı olabilir ama genel anlamda sağlığa zarar verecek ortamlardan korunmak için yapılacak uygulamalar ve bunun için alınan temizlik önlemlerinin hepsine hijyen denir. Hijyen kelimesi Yunanca bir kelimedir, Hygieia adında bir Sağlık Tanrısı’nın ismidir bu; hijyen olarak da Fransızca’dan bize geçmiştir. Ama temeli Latince’dir ve Yunanca’ya dayanır.

HİJYENSİZ BİR ORTAM ENFEKSİYON HASTALIKLARINA ZEMİN HAZIRLAR

Hastalıklardan korunma konusunda hijyenin önemi nedir?

Hijyene bağlı olarak oluşan hastalıklardan kastımız enfeksiyon hastalıklarıdır. Mikroorganizmanın, bakterilerin, virüslerin, parazitlerin oluşturmuş olduğu enfeksiyon hastalıklarıyla ilgili bir bilim dalı vardır. Hijyen de bir bilim dalıdır. Ama enfeksiyon hastalıkları tamamen bunlarla ilgilenen, mikroorganizmalar ve bunların yapmış olduğu hastalıklar ile ilgilenen bir bilim dalıdır. Dolayısıyla hijyenden uzak bir ortam enfeksiyon hastalıklarına zemin hazırlar. Hijyen bilimi ise, bunlardan oluşabilecek hastalıkların önlenmesi için yapılan tüm çalışmalardır. Bunlar da tabi gıda hijyeni, kişisel hijyenler vs. diye alt dallara ayrılır. Hijyenin önemi enfeksiyon hastalıklarından korunması noktasındadır. Büyükşehir ya da şehirlerde yaşayan bizler metrekareye düşen insan sayısının çok yoğun olduğu bir ortamda yaşıyoruz. Bunun yanında yurtlar, okullar, kurumlar ve insanların çok fazla girip çıktığı yerlerde de hijyen önemli. Böyle ortak kullanım alanlarında hijyen kurallarının mutlaka uygulanması gerektiğini düşünüyorum.

KAPI KOLLARI, MERDİVEN TRABZANLARI, OTOBÜSTEKİ TUTUCAKLAR BİRER MİKROP YUVASI

Çevremizde bizim fark etmediğimiz ama mikrop yuvası olan yerler nereleri?

Hijyen konusu gerçekten çok geniş bir konu. Ben ne kadar anlatsam da bir şeyler mutlaka eksik kalacak. Ben hijyen konusunda yazılan makale ve yazılarda çok fazla değinildiğine rastlamadım ama kapı kollarını çok fazla önemsiyorum. Özellikle lavaboların kapı kolları, tuvalet kapıları, sık kullanılan kapılar, merdiven trabzanları, otobüste tutunduğumuz tutacaklar… Bunlar pek çok kişinin elinin değdiği yerler. Hijyen konusunda şunu söylemek gerekir ki insanların hijyen alışkanlıkları bilgi ve görgü ile alakalıdır. Toplumumuzda çok farklı kültürleri de barındırdığımız için hijyen konusunda çok fazla duyarlılık olmuyor maalesef.. Ama ortak alanları kullanmak zorundayız dolayısıyla bu noktada kendimizi korumamız gerekiyor. Aynı duyarlılığa sahip ve aynı eğitimi insanlar bile olmuş olsak sonuçta hijyen yine gerekli. Örneğin lavaboları özellikle ortak kullanım alanlarında olanları Hepatit A ve B yönünden rutin bir şekilde dezenfekte etmeliyiz. Ben dışardaki lavabolara mümkün mertebe gitmemeye çalışıyorum, bunu da tavsiye ederim. Bu işle uğraşanlar genelde, küçümsemek için söylemiyorum ama sosyo-ekonomik seviyesi oldukça düşük insanlar, bu insanlardan hijyen kültürü beklemek oldukça zordur.

GRİBİN EN ÖNEMLİ BULAŞMA KAYNAĞI ELLER

Hayatımızın vazgeçilmezi paralar da elden ele dolaştığı için fazlaca mikrop barındırıyor. En çok mikrop kağıt paralarda mı yoksa metal paralarda mı bulunuyor?

Kağıt ve metal paraların birbirinden farkı yok ama illa ki bir fark ibraz edecek olursak, yüzeyleri daha girintili olduğu için daha geniş bir yüzeye sahip olduğu için ve kirli ortamlardan daha fazla etkilendiği için kağıt paraların daha kirli olduğunu düşünüyorum. Ama sonuçta metal para olsun, bozuk para olsun, kağıt para olsun bunlarla yoğun bir şekilde iştigal ettiysek eğer elimizi muhakkak yıkamalıyız. Hatta bununla ilgili şu örneği verebilirim. Benim eniştem postanede çalışan bir memurdu ve tifoya yakalanmıştı. Enfeksiyon hastalıkları uzmanı bu hastalığın büyük ihtimal paradan kaynaklandığını söylemişti. O yüzden özellikle el temizliği çok çok önemli. Mesela toplumumuz bunu bilmez, gribin en önemli bulaşma kaynağı ellerdir, tokalaşmaktır. Tabi gribin çeşitli bulaşma yolları vardır. Örneğin, grip damlacık enfeksiyonuyla bulaşır, ortama hapşırdığınızda onlar asılı kalır ve solunum yoluyla siz onu alırsınız. Dolayısıyla ortamı havalandırmak gerekir, yurtları, kurslar, dershaneleri sık sık havalandırmak gerekir. Hapşırırken bir mendile, mendil yoksa da dirseğimize hapşırmak gerekir. Tabi her halükarda da elimizi yıkamamız gerekir.

GRİPLİ OLAN BİRİYLE TOKALAŞMAYIN

Şunu salık vermek isterim, gripli bir arkadaşınızın gripliyim o yüzden sizinle tokalaşmıyorum demesi çok önemli bir kültürdür. Bunda hiçbir ayıp yoktur. Bizim kültürümüzde karşılaştığımız insanla tokalaşmak, öpüşmek, sarılmak vardır ama o bir maruziyettir. Bu tür arkadaşların tokalaşmamasında fayda var. Ya da kendisi o bilinçte değilse, sağlam olan kişinin “Sen griplisin, ben seninle tokalaşmayacağım kusura bakma” demesi gayet doğaldır. Gelişmiş toplumlarda mesela Japonya’da kıştan enstantaneler televizyona yansıdığında, grip salgını olduğu zamanlarda maske kullandıklarını görürüz. Bu hiç ayıp değildir.

GÜN GELECEK Kİ HİÇBİR ANTİBİYOTİK ETKİ ETMEYECEK

Artık birçok antibiyotiğin yetersiz kaldığı, post antibiyotik dönemine doğru gidiyoruz. Post antibiyotik dönem nedir? Bir dönem gelecek ki hiçbir antibiyotik, hiçbir mikroorganizmaya özellikle bakterilere etki etmeyecek. Dolayısıyla insanların bazen gripten, bazen basit bir enfeksiyondan öleceği bir dönem gelecek. Enfeksiyon biliminin böyle bir tezi var. Dolayısıyla gereksiz antibiyotik kullanımının önüne geçmek için doktorlarımız kolay kolay antibiyotik vermez. Çünkü insanların vücudunda kendi bağışıklık sistemleri vardır ve mikroorganizmaları kendi kendine yenmesi için mümkün mertebe vermez. İşin doğrusu bir sineği de bir top mermisiyle öldürmek de doğru bir şey değil.

ELLERİNİZİ GÜNDE 20’DEN FAZLA YIKAMAYIN

El hijyeni de çok önemlidir, elimizi yıkamak gerekir. Grip yüzde 90 tokalaşmakla bulaşır. Ani gelen bir hapşırıkta dirseğimize hapşırmak gerekir. Elimizi normalde çok sık yıkamamız lazım ama günde 20’den fazla yıkamamak gerekir. Çünkü elimizde yararlı bakteriler de var ve 20’den fazla yıkadığımız zaman onlar da gidiyor. Bu sefer elimizde dermatit gibi sıkıntılar da olabilir.

BİZ HİJYEN KÜLTÜRÜNÜ DİNİMİZDEN ALIYORUZ

Geçtiğimiz günlerde yayınlanan bir araştırmaya göre Türkiye’deki çamaşır suyu kullanımı hane başına düşen ortalama yıllık tüketim miktarı 11 litre. Bu rakam, dünya ortalamasının 3 katına denk geliyor. Bir uzman olarak bu istatistiği nasıl değerlendirirsiniz? Ayrıca bu durum toplum olarak hijyen konusunda hassas olduğumuzun göstergesi olarak yorumlanabilir mi?

Çamaşır suyunun başka toplumlarda ne kadar yaygın kullanıldığını bilemem. Bu araştırmada aslında kullanılan dezenfektan maddeler denseydi daha anlamlı olurdu, daha net bir şeyler söylerdik. Fakat çamaşır suyunun fazla kullanılması bizim kültürümüzden kaynaklanıyor. Bu tür hijyen bir kültürdür ve bu kültürü de biz dinimizden alıyoruz. Dolayısıyla herkeste bu hassasiyet vardır. Bugün her namazdan önce abdest alınması, gusül abdesti alınması, her yemekten önce Peygamber Efendimiz’in tavsiyesiyle yemekten önce ve sonra elinin yıkanması, misvak kullanılması ya da özbakım tavsiyeleri -örneğin tüylerin oranını vermiştir- gibi bunların hepsi hijyene yönelik bilgilerdir. Belki o dönemde daha mikrop tanımlanmamıştır ama mikroptan kaçınma metodları bizim dinimizde verilmiştir. Dolayısıyla bu tür dezanfektanların da icad edilmesiyle beraber kişinin aklında temizlik olduğu için, bu maddelerin de daha iyi temizleyeceğini düşünüldüğünde bunların hijyen kültürümüze geçmesi çabuk olmuştur muhakkak. Türk toplumu da bir İslam toplumu olduğuna göre, hijyen kültürünü de dinden aldığına göre bizim toplumumuzda bunun çok daha fazla olması gayet doğaldır diye düşünüyorum.

TEMİZLİK MADDELERİ KULLANDIĞIMIZDA BOL SU İLE DURULAYIN

Çamaşır suyu gibi hijyeni sağlamak için birçok temizlik maddesi kullanıyoruz. Ve bunların içinde çok çeşitli kimyasallar var. Bunlar sağlığımızı nasıl etkiliyor?

Sterilizasyon yararlı ya da patolojik yani hastalık yapıcı tüm bakterilerin ortadan kaldırılmasıdır. Dezenfeksiyon ise mikroplardan arındırılması, mekanik olarak uzaklaştırılması ve patojen özelliklerin ortadan kaldırılmasıdır. Sıklıkla kullandığımız da budur aslında. İşin doğrusu biz maddeleri kullanmak zorundayız, bunları kullanmamamız da mümkün değil. Ama bu maddeleri kullandığımızda bol su ile durularsak bir sıkıntı olmaz. Çünkü aynı şekilde meyve ve sebzeler de birtakım kurtçuklar ve parazitlerden arındırmak için ilaçlanıyor. Biz onu sonuçta yiyoruz ama nasıl yiyoruz? Önce güzelce yıkayıp, sirkeli su içerisinde 10 dakika tutuyoruz ve sonra bol su ile durulayıp bunu servis ediyoruz. Ayrıca temizlik maddeleri ürünlerini tek olarak kullanmak lazım. Çünkü bu ürünleri birbirine karıştırdığımız zaman zehirli gazlar ortaya çıkabiliyor. Ama tek başına kullanacağınız zaman örneğin, kezzap gibi çok etkili ürünleri kullandığımızda da dikkatli olmak gerek. Ayrıca bu ürünleri çok yoğun bir şekilde kullanmamak ve kullanırken de ortamın havalandırılmasına özen göstermek gerek. Özellikle bir kez daha belirtmek istiyorum ki, bu ürünleri kullandıktan sonra bol su ile durulamak gerekir.

MEYVE SEBZELERİ 10 DAKİKA SİRKELİ SUDA BEKLETİN

Çevremizde dokunduğumuz, kullandığımız eşyaların ve içinde bulunduğumuz ortamın hijyenik olması kadar tükettiğimiz gıdaların hijyenik olması da çok önemli? Gıda hijyeni konusunda dikkat etmemiz gereken noktalar nelerdir?

Gıda hijyeni ile ilgili konuşacak o kadar çok şey var ki… Örneğin, mutfakta ekmek kesmek ya da birtakım sebzeleri kesmek için kullandığımız materyalleri sıkça temizlememiz lazım. Çünkü bıçak yüzeye temas ettikçe yüzeyde birtakım pürüzler oluşacaktır ve buralarda mikroplar üreyecektir. Bu yüzden bunları bol sıcak ve deterjanlı sularla temizlememiz gerekiyor. Bunun yanı sıra buzdolaplarının çekmecelerini sıcak ve deterjanlı suyla temizlemeliyiz. Hatta 1/30 veya 1/50 miktarlarda sulandırmak suretiyle çamaşır sularıyla dezenfekte etmeliyiz. Pazardan aldığımız meyve ve sebzelere birtakım parazitler zarar vermesin diye ilaçlama yapılıyor. Meyve ve sebzeleri bir kez güzelce yıkadıktan sonra onları en azından 10 dakika sirkeli suda bekletmek ve daha sonra da güzelce durulamak gerekiyor.

SICAK HAVALARDA HİJYENE DAHA DA DİKKAT EDİN

Bir de mevsimsel farklılıklara göre de mikroplar çok hızlı üreyebiliyorlar. Özellikle mayıs, haziran, temmuz, ağustos ve eylülün bir kısmı çok yoğun sıcakların olduğu dönemdir. Ayrıca bu dönem çocukları çok daha fazla etkilemekle birlikte ishal vakalarının en çok görüldüğü dönemdir.
Bu dönemlerde gıda hijyenine çok daha fazla dikkat etmeliyiz. Yiyecekleri dışarıda bırakmamalı, mümkün mertebe en kısa sürede tüketmeliyiz ve çok iyi temizlemeliyiz. Ve şu ana kadar tüm anlattığım hijyen kurallarını yazın özellikle uygulamalıyız. Çünkü yazın havanın sıcak olmasıyla beraber mikroorganizmalar gıdalarda ya da kullanılan materyallerde çok hızlı bir şekilde çoğalabiliyorlar. Biz bunun önüne geçmek için hijyeni önemsiyoruz.

KARPUZ VE KAVUNU KESMEDEN ÖNCE YIKAYIN

Ayrıca sebze meyve alırken de mümkün mertebe az hasar görmüş, daha diri duran, çürümemiş, çürümeye yüz tutmamış, kırılmamış, ezilmemiş sebze ve meyveleri almak gerekir… Çünkü ezilen yerlerde mikropların üreme yerleri olur. Gıdaları konserve olarak kullanacaksak da kullanmadan önce iyice yıkamak gerek. Bir karpuzu ya da kavunu kesmeden önce dışını bol suyla iyice yıkayın hatta sabunlu suyla yıkamanızı tavsiye ederim. Çünkü bıçağı kesmek için her daldırdığınızda dışında bulunan mikropları içeri doğru itmiş oluyoruz. Çünkü kavun ve karpuzlar dışarıda her türlü ortamda bulunabiliyorlar. Nasıl domatesi yıkıyorsak kavunu ve karpuzu da öyle yıkamalıyız.

Ellerimizi nasıl yıkamalıyız? Ellerimiz yıkarken sıvı sabun mu yoksa kalıp sabunları mı kullanmalıyız? Hangisi daha etkili?

Tıp fakültesinde 5. sınıfta enfeksiyon hastalıkları stajı vardır. Enfeksiyon hastalıkları stajı bizim fakültemizde çok zordu. Çünkü bütün tıbbi bilgilerin bir hasılasıydı. 3 haftalık bir stajdı ama hoca 3 haftada anlattıklarından değil, bütün tıptan sorardı. Dolayısıyla orada bir 5 puanın cepte olması çok önemliydi. Hocamızın bir tanesi her staj grubuna el yıkamayı sorardı. Bugün sahaya inip baktığımızda hakikaten hocamızın bu tespitinin ve el yıkamaya verdiği bu önemin ne kadar önemli olduğunu daha iyi anlıyoruz.

ELİNİZİ EN AZ 30 SANİYE YIKAYIN

El yıkamak için bir çeşme ve sıvı ya da katı sabun lazım. El yıkamak için önce çeşmeyi açarız, elimizi güzel bir şekilde ıslatırız, daha sonra sabunu alırız, güzelce sabunla sabunlarız. Sonra akan çeşmede bu sabunu yıkayıp yerine koyarız. Sabunu koyduğumuz yer sabun suyunun süzülebileceği bir yer olmalı. Sabunu koyduğumuz kabın da sık sık yıkanması gerekir. Elimizi yıkarken bütün elimizin kıvrımları güzelce törpülenmeli, mümkünse bir fırçayla olabilir elimizin kir durumuna göre. Parmak aralarımız, tırnak aralarımız, bileklerimize kadar… Hocamız bize 2 dakika derdi, internette yer alan bilgilerde 20-30 saniye falan deniyor ama bunların çok yeterli olduğunu düşünmüyorum. En azından 30 saniyenin üzerinde yıkamak gerekiyor. Akan suda yeterli sabunladıktan sonra hiçbir yere değdirmeden güzelce yıkarız, bolca durularız. Duruladıktan sonra akan çeşmeden suyu avucumuza alıp, kurnanın ya da çeşmenin başına dökeriz ki sıçramış olan bir mikrop varsa onlar da gitsin diye.  Ondan sonra elimizin en az değen yeriyle çeşmeyi kapatırız. Daha sonra da elimizi kurularız. Kağıt mendil kullanılmasını tercih ederiz ama normal havlular da olur. Mümkünse herkesin bir havlusunun olması önemli. Özellikle gribal enfeksiyon salgınlarının arttığı eylül, ekim, kasım ve aralık aylarında muhakkak havlularımızı ayrı tutmalıyız. Ya da gripli hastanın havlusunu ayrı tutmalıyız. Bunu unutmamak gerekiyor. El yıkama konusunda sabunla yıkamak gerektiğini ve sabun konulan kabın sabunun drene olabileceği bir kap olması ve onun da sık yıkanması gerekir. Çeşme başlarının da öyle, çünkü oraları çok el değen yerler. Ona su dökmeye birçok kişi unutur.

SIVI SABUNU TERCİH EDİN

Sıvı sabunu tercih ederiz ama o da yetmez. Sıvı sabunlukta sabun bittiği zaman o kabı da sıcak suyla güzelce yıkamak gerekir. Zira sabunlar antiseptik, dezenfektan ya da sterilizasyon ürünleri değildir. Sabunlar sadece mekanik uzaklaştırıcıdır, bunun altını çiziyorum. Elimiz için örnek verecek olursak, el ve vücut fark etmez sabunladığımız zaman bakterilerle el ya da vücut yüzeyi arasında kaygan bir zemin oluştururuz. Yani bakterinin o tutunduğu deri kısmından onu bir nebze gevşetiriz. Dolayısıyla bol suyla yıkadığımızda o mikrobu mekanik olarak uzaklaştırmış oluruz. Yoksa sabunun kendisi mikrop onun üzerinde barınmaz ya da sabun mikrobu öldürür böyle bir şey yok. Dolayısıyla önce şunu bilelim. Bunu şunun için söylüyorum elimizi sabunladıktan sonra sabunun üstünü yıkamamız, sabunu koyduğumuz kabın drene olabilecek, suyun alta akabileceği bir zemin ya da konduğu kabın yıkanmasının sebebi budur. Aynı şekilde sıvı sabun kaplarının da her boşaldığında kaynar, sıcak suyla yıkanması gerekir. Çünkü eğer bunu yıkamazsak bu sefer o sıvı sabun içerisinde üreyen mikropları elimize sürekli bulaştırmış olacağız, bu önemli bir ayrıntıdır.  

HİÇBİR ŞEY SU VE SABUNUN YERİNİ TUTMAZ

Antiseptik jeller mekanik olarak mikropları uzaklaştırmaz. Bunu kısaca şöyle ifade edeyim, suyun olduğu yerde teyemmüm bozulur. Eğer su size yakınsa onların hiçbirisini kullanmak gerekmiyor. O ancak şöyle kullanılabilir, diyelim ki bir çocuk uzmanı çocuk muayene ediyor. Bir çocuktan diğer bir hastaya geçerken sürekli ellerini yıkamak yerine onunla elini hijyen hale getirebilir. Ama biz bir işle uğraştık, o iş bitince su ve sabun varsa yıkamalıyız. Su ve sabunun olduğu yerde hiçbir şekilde bu tür materyallere yönelmememiz gerekiyor.

Islak mendiller bebeklerinin altının temizlenmesi dahil hayatımızın pek çok noktasında kullanılıyor. Islak mendil kullanımını nasıl değerlendirirsiniz?

Anneler bebeklerinin bezlerini değiştirirken her ne kadar ıslak mendil -tabi alkolsüz olacak-kullanıyor olsa da sıklıkla yıkarlar, doğrusu da budur. Ama bu ortamı her zaman bulamazsınız, bir gezide ya piknikte çocuğu hasta etmeyecek bir sıcaklıktaki suyla yıkama ortamı bulmak her zaman mümkün değil. Tabi o ıslak mendilleri kullanmak hiç yoktan iyidir. Ama işin en güzel ve doğal tarafı sabunlu ve yeterli sıcaklıktaki suyla yıkamaktır. Tabi ıslak mendilleri zaman zaman biz de kullanıyoruz. Ama daha önce de dediğim gibi su ve sabunun olduğu yerde teyemmüm bozulur. Bu tür şeylere çok yönelmememiz gerekiyor. Sabunlar mekanik uzaklaştırıcı olduğu için mikropları mekanik olarak uzaklaştıralım biz. Yararlı bakteriler de elimizde olsun, vücudumuzda olsun. Islak mendiller kullanılabilir ama suyun ve sabunun olduğu yerde onları kullanmamız daha uygundur.

ORTA ÇAĞ’DA BANYO VE TUVALET SADECE İSLAM TOPLUMLARINDA VARDI

Sağlıklı bir birey olmanın olmazsa olmazlarından kişisel hijyen konusunda dikkat etmemiz gereken noktalar nelerdir?

Kişisel hijyen hijyenin en başında gelir. Kişisel hijyene dikkat etmeyen kişinin zaten birtakım materyallere dikkat etmesini bekleyemeyiz. Kişisel hijyen genel vücut temizliği ile başlar. Özellikle tırnaklar ve tırnak araları çok önemlidir çünkü buralar mikropların resmen yuvalarıdır. Biz o yüzden uzun tırnağa sağlık yönünden karşı çıkıyoruz. Kişinin diş fırçalaması çok önemlidir. Biliyorsunuz bu dinimizde de çok önemlidir. 1400 yıl önce her ne kadar mikroorganizmalar tanımlanmasa da mikropları engelleyici birtakım unsurlar vardı. Mesela, 5 vakit namaz kılan Müslümanlar günde 5 kere abdest alırlar. Vücudun dış ortamla temas ettiği ayaklar, eller, yüz, ağız, burun ve saç bir sudan geçirilir. Bunun da bir temizlik olduğunu Peygamber Efendimiz’in farklı hadislerinde görüyoruz. Abdest almanın bir temizlik olduğu konusunda birçok hadisler vardır. Genel vücut temizliği ile ilgili de yine çok ciddi kurallar vardır İslam’da. O dönemden bugüne gelen bir kültürdür aslında ve hijyen kuralları konusunda bizim toplumumuzda bir kültür oluşmuştur. Orta Çağ döneminde özellikle 1800’lü yıllara kadar banyo ve tuvalet sadece İslam toplumlarında vardı, Avrupa toplumunda yoktu. Kovboy filmlerini hatırlayın, onların yıkanacak bir ortamları yoktu ve bir fıçıda yıkanırlardı. Mesela Orta Çağ döneminde kiliseler öğleden sonra açılırdı. Neden? Çünkü tuvalet yoktu ve tuvalet herhangi bir kaba yapılır ve o orada durur ve bütün kilise o kokuyu teneffüs ederdi. Öğleden sonra kiliseler ziyarete açılır ve her taraf havalandırılırdı.

AVRUPA’DA ORTAYA ÇIKAN PARFÜM, KÖTÜ KOKULARIN ÖNÜNE GEÇMEK İÇİN İCAD EDİLDİ

Esans ve parfüm Avrupa’da çok önemsenmiştir ve sebebi de bu tür kötü kokuların önüne geçmektir. Ama Türk toplumlarında ya da İslam toplumlarında tabi ki bunlar kullanılmaktadır ama bunlar bir güzellik aracı olarak kullanılmıştır. Yani bir ihtiyaca binayenden ziyade bir güzellik amacı ile kullanılmıştır, hoş bir ortam oluşturması açısından kullanılmıştır. O yüzden hijyenin temel kurallarını oluşturan en önemli unsur dindir. İslam kültürü de çok şükür ki bize bu kültürü vermiştir.

Peki hijyen konusunu konuştuk. Biraz da sizin başında bulunduğunuz kurum olan Sağlık İşleri Müdürlüğü’nün faaliyetlerinden bahsedelim istiyorum. Sağlık İşleri Müdürlüğü ne iş yapar?

Türkiye’deki tüm sağlık işlerini Sağlık Bakanlığı yürütür. Onlara bağlı da eski adıyla sağlık ocakları, yeni adıyla ASM dediğimiz, aile sağlığı merkezleri, onun üzerinde ilçe sağlık müdürlüğü, yine buna bağlı olarak toplum sağlığı merkezleri  ve onun üzerinde de il sağlık müdürlükleri vardır. Bunlara bağlı da devlet hastaneleri, tıp fakülteleri, ihtisas hastaneleri gibi ikinci basamak sağlık hizmetleri vardır. Dolayısıyla hijyen meselesiyle sadece biz ilgilenmiyoruz. Sağlık İşleri Müdürlüğü olarak biz belediye hizmetlerinin belli bir bölümüne hizmet ediyoruz aslında. Birçok belediyede sağlık konusunda Bayrampaşa Belediyesi’nde olduğu gibi nitelikli ve kapsamlı hizmet verilmiyor. Ama zamanında riyasetimizin öngörüsüyle sağlık sisteminin biraz daha sıkıntılı olduğu ve ihtiyaç olduğu 2000’lere kadar olan dönemde biz burada 7 pratisyen, 4 uzman olarak çalışırdık ve inanın yetiştiremezdik. Bu bir ihtiyaçtan doğdu. Normalde bu işi Sağlık Bakanlığı’nın yapması lazım. Dolayısıyla şu anda ilçede İlçe Sağlık Müdürlüğü ve Toplum Sağlığı Merkezleri olarak bunların devam etmesi lazım. Bizim bu hizmeti vermemiz zorunlu olarak değil ama vicdani olarak gereklidir.

PORTÖR TESTLERİ KONUSUNDA CİDDİ ATILIMLAR YAPTIK

Biz Bayrampaşa Belediyesi Sağlık İşleri Müdürlüğü olarak toplum sağlığını ilgilendiren özellikle portör konusunda ciddi atılım yaptık. Bizimle beraber zannedersem tek Bahçelievler Belediyesi bunu yapıyor. Bahçelievler Belediyesi de zaten bu konuda ilk. Ben müdürlüğe geldikten hemen sonra portör laboratuvarı kurdum. Biz hiçbir şekilde portör taraması yapamazken yılda 5 binlere yakın portör taraması yapar hale geldik. Şu anda yeni çıkan bir yönetmelikle aslında biraz sıkıntımız var ancak yeni çıkacak açıklayıcı bir yönetmelikle, tekrar portör hizmetlerine daha aktif olarak devam edeceğiz. Biz bunu özellikle yapmaya çalışıyoruz. Çünkü portör taşıyıcı anlamını taşır. Dolayısıyla gıda işi yapan esnafımızın ya da çalışanlarımızın burun, boğaz ve büyük abdestinde bağırsakta parazit yapan unsurları tespit etmek ve toplumda gizli bir yaygınlığı olan tüberkülozu tespit etmek için 6 ayda bir ve yılda 1 olmak üzere bu testleri yapıyoruz. Bunları yaparak da toplum sağlığına Sağlık İşleri Müdürlüğü olarak katkıda bulunmaya çalışıyoruz. Laboratuvar kurmak belki bizim görevimiz değil ama yaptığımız işi daha ciddi yapmak adına biz bunu elzem gördük ve yaklaşık 4 senedir bunu yapıyoruz.

GIDA HİZMETİ VEREN KURULUŞLARI DENETLİYORUZ

Biz aynı zamanda gıda hizmeti veren kuruluşları da denetliyoruz. Onları motive etmek için  onlara yıldızlar, çift yıldızlar, takdir belgeleri gibi birtakım belgeler veriyoruz,. İnşallah 5. yılımızda da belediye başkanımızın vereceği onur belgesi şeklinde motive edeceğiz. Bunun yanında kampanyalar yapıyoruz, sadece hijyenle ilgili olmamakla beraber tansiyon, şeker taramaları yapıyoruz. Daha yeni özürlü ve yakınlarına yönelik bir kampanyamız oldu. Ayrıca  cinsel yolla bulaşan hastalıklar, Hepatit B, C gibi hastalıkları taradık. Bu şekilde toplum sağlığına hizmet etmeye çalışıyoruz. Ama bunun asıl sorumlusu Sağlık Bakanlığı’na bağlı İl Sağlık Müdürlüğü’ne bağlı İlçe Sağlık Müdürlükleri’dir. Onlar da eminim etkin bir çalışma yürütüyorlardır diye düşünüyorum. Yine ilçelerde İlçe Tarım Müdürlükleri var, onlar da gıda hizmeti veren birtakım yerleri gezerek, teftişler yapıyorlar. Biz bu kurumlarla beraber koordineli çalışıyoruz ama dediğimi gibi asıl sorumluları tarım müdürlükleri ve ilçe sağlık müdürlükleri.

Bayrampaşa’da gıda hizmeti veren firmaları denetliyorsunuz, bu firmaların hijyene dikkat ettiğini söyleyebilir misiniz?

Hijyen insanın alışkanlıkları doğrultusunda içinden gelen bir olgu. Biz denetimler için gittiğimizde yanlışları söylüyoruz, şöyle olacak, böyle olacak diyoruz. Örneğin çöp kaplarının kapağı olmasını, içine poşet koymalarını, haftada bir sıcak suyla yıkamalarının gerekli olduğunu ifade ediyoruz. Fırınlarda, pastanelerde, lokantalarda kırık fayanslar görüyoruz, bunların tamir edilmesini istiyoruz. Ya da gıda üretimi yapılan yerlerde fayansların tavana kadar olmasını istiyoruz. Çünkü fayansların kaygan yüzeylerinde mikropların barınması daha zordur. Buzdolabının temiz olmasını istiyoruz. Kullanılacak materyallarin temiz kaplar içerişinde üzerinin kapalı olmasını söylüyoruz. Bunları tespit edip, 15 gün sonra tekrar geleceğiz dediğimizde belki istediğimiz şartları gösteriyorlar. Ama her gün başlarında duramayacağımız için bizden sonra ne olur onu bilemeyiz. Demek ki burada şu ortaya çıkıyor, hijyen teftişi yapmak kadar, hijyen kültürü ve hijyen algısı oluşturmak gerekiyor. İşte bu da çocukluktan başlıyor. Kendi kişisel hijyenine önem vermeyen insanın gıda işi yapıyorsa yaptığı işe dikkat etmesi düşünülebilir mi… Hijyeni konuştuk ama ne kadar konuşsak birçok şey eksik kalacaktır. Okuyucularımıza inşallah faydası olur. Bir sağlıkçı olarak hijyen konusunda duyarlı olduğunuzdan dolayı size de teşekkür ediyorum.

HİJYEN AİLEDE ÇOCUKKEN BAŞLAR

Son olarak eklemek istedikleriniz…

Hijyen konusunun her ne kadar kültürle alakalı olduğunu söylemiş olsak da hijyen ailede, çocukken başlar. Bakın, ben düzenli olarak diş fırçalarım ve dişimi bir sebepten dolayı fırçalayamazsam, bu durumdan çok rahatsız olurum. Çünkü benim böyle bir alışkanlığım var. Ben durduk yerde hiçbir şey yapmamışsam dahi bir şey yapacağım zaman elimi yıkarım. Neden? Çünkü böyle bir alışkanlığım var. Dolayısıyla bu alışkanlıkların daha küçük bir  çocukken, ilk tuvalet alışkanlığının başladığı 2-2, 5 yaşından itibaren kazandırılması gerekir. Ama tabi bu alışkanlığı kazandırırken bir baskıyla yapılmamalıdır bu. Çünkü özellikle tuvalet alışkanlığının kazandırılması noktasında çocuklara çok baskı yapıldığını biliyorum. Çocuklar 5-6 yaşına da gelse dahi zaman zaman gece altına kaçırmalarını doğal karşılamak gerekir. Çünkü çocuk üşütmüş olabilir veya soğuk almış olabilir. Henüz çocuğun kasları bir yetişkin kadar gelişmemiştir. Normal zamanda belki tuvaletini tutabiliyordur ama üşüttüğü zaman ya da hafif hastalandıklarında altına kaçırabilir. Bu durumu doğal karşılayıp çocuğun üzerine gitmemek lazım. Her kuru gecelerde, “Aferin, ne güzel alıştın” demek ve böyle bir durum karşısında da “Olsun, böyle şeyler olabilir” diyerek çocuğun moralini bozmamak ve çocuğu strese sokmamak gerekir. El yıkamak, diş fırçalamak, tuvalet temizliği özellikle bunları çocukken aşılamak gerekir. Ayrıca temiz yiyeceği pis yiyecekten ayırmak gerekir. Dışarıda açıkta satılan yiyecekleri yememesini çocuğumuza tavsiyelerde bulunmalıyız. Çocuk bu algıya okul öncesi dönemde ve ilköğretim çağında alıştığı ve bu davranışlar oturduğu zaman toplum daha hijyenik bir toplum olur.

On5yirmi5