Ve aleyküm selam…

Olaylar
Tevhid, 1990-93 yılları arasında İstanbul’da yayınlanan aylık bir dergi. Fatih Camii avlusunda öldürülen Metin Yüksel’in liderliğini yaptığı İran Devrimi’ni savunan Fatih Akıncıları çevresinin dergi k...
EMOJİLE

Tevhid, 1990-93 yılları arasında İstanbul’da yayınlanan aylık bir dergi. Fatih Camii avlusunda öldürülen Metin Yüksel’in liderliğini yaptığı İran Devrimi’ni savunan Fatih Akıncıları çevresinin dergi kapandıktan sonra yerine çıkardığı haftalık gazetenin adı da Selam.

Bu iki mecmuanın isminin birleştirilip bir terör örgütünün adına dönüşmesinin hikâyesi ise 17 Ocak 2000 tarihine kadar uzanıyor. O gün Beykoz’daki yeşil villaya düzenlenen operasyonda Hizbullah’ın lideri Hüseyin Velioğlu öldürülmüş, evden kurtarılabilen disket ve cd’lerden 40 bin sayfalık belge ele geçirilmişti. O dijital belgelerden biri de Tevhid/Selam örgütünden ayrılıp Hizbullah’a geçmek isteyen Yusuf Karakuş’un mektubuydu.

Devletin kayıtlarında Tevhid/Selam diye bir örgüt yoktu. Karakuş’un itiraflarıyla İstanbul’da Selam gazetesi çevresindeki isimler gözaltına alınarak örgüt kuruldu. UMUT yani Uğur Mumcu Uzun Takip adı verilen operasyon sonucunda İçişleri Bakanı Tantan, medyanın karşısına çıkıp, Uğur MUMCU, Bahriye ÜÇOK, Muammer AKSOY, Ahmet Taner KIŞLALI cinayetlerinin katillerinin bulunduğunu açıkladı.

Ankara’ya gönderilen sanıklar Tevhid/Selam (ya da Tevhid-i Selam) örgütü üyesi olmaktan tutuklandı ama cinayetlerle ilişkileri tam olarak ispatlanamıyordu. Bu kez İran’ın Kudüs Ordusu’yla bağlantılı olduğu söylenen isimler Ankara’da gözaltına alınmaya başlandı..

Gömülü halde bir tümene yetecek kadar cephanelik bulundu. Örgütün yeni bir adı vardı artık: Tevhid Selam (Kudüs Ordusu) Dava sırasında çelişkiler, tuhaflıklar yaşandı, sanıklar işkence raporları alıp ifadelerini reddettiler. En ilginci ise 24 Ocak 1993 günkü Mumcu suikastı sırasında gözcülük yaptığı söylenen, tatbikatta cinayet anlattırılan Selam gazetesinden Abdülhamit Çelik’in cinayet günü İstanbul’da İskender Paşa Camisi’nde düğünü olduğunun ortaya çıkması oldu.

Ama mahkemeden sanıklara müebbetten, üç yıla kadar değişen hapis cezaları çıktı. Yargıtay örgütün varlığını onadı. Karar Yargıtay’la yerel mahkeme arasında uzun süre gidip geldi. (Ne tesadüftür ki yerel mahkemeden ve Yargıtay’dan son onama kararları 2013-2014 yıllarına denk geldi) Selam gazetesi çevresindeki sanıklar birkaç yıl sonra tahliye oldular. UMUT davası ve Tevhid Selam (Kudüs Ordusu) Türkiye’nin gündeminden düştü. Taa ki 2010 yılına kadar.

Cemaatin resmî hikâyesine göre 10 yıl sonra Selam ve Tevhid soruşturmasının yeniden başlaması tamamen bir tesadüftü. Her şey Kamile Yazıcıoğlu adlı bir kadının Bursa’da bir karakola gidip tartıştığı eşini “İran ajanı” diye ihbar etmesiyle başlamıştı.

Yanlış ya da çarpıtılmış bir bilgi. Bursa’daki ifadenin tarihi 8 Ağustos 2010. Selam ve Tevhid Örgütü hakkındaki 2011/762 sayılı soruşturma dosyasına göre soruşturma bundan üç ay önce 14 Mayıs 2010’da başlamıştı.

Tesadüfen de değil.

İran ajanı avına çıkmış polisler için epey mantıklı bir yerden; Türkiye’de İrancı deyince akla ilk gelen isim olan Nureddin Şirin’in İsrail karşıtı ve ülkedeki Yahudileri de tehdit ettiği bir konuşmasıyla.

Nureddin Şirin, Tevhid dergisinin, Selam gazetesinin kurucularından. 28 Şubat’ta Sincan’da Kudüs Gecesi’nin organizatörü ve “Lübnan Hizbullah’ının üyesi” olarak 8 yıl hapis yatmış. 2000’de Umut Davası başladığında da hapiste olmasına rağmen “Hizbullah üyesi” sıfatının yanına devlet “Selam ve Tevhid örgütü yöneticisi”ni de eklemiş ama onu bu davadan yargılamamıştı.

8 Mayıs 2010 tarihinde İstanbul Kağıthane’deki İstanbul’dan Gazze’ye Kardeşlik Köprüsü başlıklı toplantıda konuşan Şirin, İsrail’in Mavi Marmara yola çıkmadan gözdağı için gözaltına aldığı İHH Batı Şeria sorumlusu İzzet Şahin için İsrail’e şöyle seslenmişti: (Polisin özetiyle) “İzzet Şahin’i esir etmenin bedelinin ne olduğuna tanık olacaklarının, bunu yaptıklarına bin defa, yüz bin defa pişman olacaklar fakat vaktin geçmiş olacağını, kardeşlerinin esir tutulmasına karşılık dünyadaki ve bu ülkedeki Yahudilerin kendilerinin hedefi olduğunu hiçbir zaman bu sözlerini uygulamaktan geri durmayacaklarının, ya kardeşimizi serbest bırakın ya da yanıtımızı bekleyin.”

Konuşma üzerine 12 Mayıs 2010 günü soruşturma başlatan polis, binlerce kişinin telefonlarının dinleneceği dosyanın ilk telefon dinleme kararını da 21 Mayıs’ta Nureddin Şirin ve onunla yakın temasta olan Türkiye, İran ve Almanya’da bulunan altı kişi hakkında aldı. Ama bir yıllık dinlemeden Selam Tevhid örgütünü ispatlayan ne bir delil bulundu, ne de bir iddianame çıktı. Hukuken daha fazla dinleme kararı alamayan polis bu kez fiziki ve teknik takip için mahkemeden İrancı Şirin için “El Kaide terör örgütü adına eylem ve faaliyetlerde bulunmak suçuyla” izin çıkarmayı başardı. (İsteseler Tamil Kaplanları üyeliğinden bile alabilirlerdi izni kuşkusuz)

Bir konuşma üzerine 10 yıllık bir örgüt soruşturmasının raftan indirilmesi, konuşmayı polisin internet sitesinden tespiti, hepsi tuhaf. Belki de konuşmayı Emniyet’e biri ihbar etmiştir?. Tıpkı 2012 yılında Selam ve Tevhid örgütü soruşturmasının Ankara ayağını başlatan ihbar gibi.

Yazının devamını okumak için tıklayınız