Suriye, ‘Hatay kaos projesi’ni tetikliyor

Olaylar
Engin Dinç’in röportajı Reyhanlı’da 50 vatandaşımızın hayatına mal olan bombalı saldırıların yankıları sürüyor. Reyhanlı saldırılarının Suriye kaynaklı olduğu ve THKP-C / Acilciler ör...
EMOJİLE

Engin Dinç’in röportajı

Reyhanlı’da 50 vatandaşımızın hayatına mal olan bombalı saldırıların yankıları sürüyor. Reyhanlı saldırılarının Suriye kaynaklı olduğu ve THKP-C / Acilciler örgütünün bu işin içinde olduğu Hükümet yetkilileri tarafından açıklandı. Başbakan Erdoğan’ın ABD ziyaretinde de en önemli konulardan biri de tabi ki Reyhanlı saldırısı olacak ve Suriye’ye bir müdahalede bulunup bulunmama ihtimali masaya yatırılacak. Reyhanlı’da bu eylemi gerçekleştiren THKP-C / Acilciler örgütünü, bölgenin mevcut konjönktürünü ve Türkiye’nin bu eyleme nasıl bir karşılık vereceğini Bugün gazetesi yazarı Gültekin Avcı ile konuştuk.

Öncelikle THKP-C örgütü hakkında bilgi almak istiyorum. Çünkü şüphelerin büyük çoğunluğu Acilciler üzerinde odaklanıyor. Bu örgütün kuruluşu, amaçları ve Esed’le olan işbirliği hakkında bize bilgi verir misiniz?

Bu 1970’li yılların başındaki THKP-C yani Mahir Çayan’ın liderliğini yaptığı Türkiye Halk Kurtuluş Partisi ve Cephesi terör örgütünden doğuyor. Dev Genç’ten arkadaşlarıyla birlikte ayrılan Mahir Çayan, THKP-C terör örgütünü kurdu. Mahir Çayan ve arkadaşlarına operasyon yapılınca THKP-C de bir şekilde taammüden çekilince Türkiye Halk Kurtuluş Partisi ve Cephesi terör örgütünün izcisi ve devamı olma yolunda 70’li yıllardan 80’lere kadar pek çok illegal örgüt ortaya çıktı. Mesela bunlardan Marksist Leninist Silahlı Propaganda Birliği, Mahir Çayan’ın eşi Gülten Çayan tarafından kuruldu. THKP-C Direnişçiler, THKP-C Kurtuluş, THKP-C Acilciler ve daha sonraları Dev-Yol, Dev-Sol hepsi bu parti cephe geleneğinin izcileriydi. Acilciler de o zamanlar İlker Akman, Hasan Basri Temizalp ve Ahmet Kuş tarafından Türkiye’de kuruldular. Bunlara Acilciler denmesinin sebebi de yaptıkları silahlı propaganda eylemlerinde bu adı kullanıyorlardı ve Türk devriminin acil sorunları şeklinde broşür yayınladıkları için bu kişiler Acilciler olarak kaldılar. Türkiye’de devrimin nasıl olacağıyla ilgili yöntemde farklılıkları vardı bunların. Zaman içerisinde bunlar 1982 ya da 1983’te ikiye bölündüler.  propaganda yanlısı bir tarafla, silahlı propaganda yanlısı grup olarak ikiye ayrıldılar. Daha sonra isimlerini Türkiye Anadolu Komünist Partisi şeklinde değiştirdiler. Ama örgütün bu isim altında hiçbir eylemine rastlanmadı.

Sonraları Mihraç Ural, silahlı propagandayı benimseyen örgütün başına geçti. Acilciler eskide kaldı, şimdi bir faaliyeti yok gibi bir şey söz konusu değil. 2011 yılında Uludere faciasıyla ilgili bizzat Acilciler’in Merkez Komitesi’nin açıklaması var, internet ortamında da vardır bu açıklama. Kaldı ki onların oluşturduğu bloklar içinde bakın, Merkez Komite’nin açıklamalarının altında Mihraç Ural’ın açıklamaları yazar. Mihraç Ural’ın örgüt içerisinde muhtelif kişilere verdiği cevaplar vardır. Dolayısıyla Mukaveme Suriye Teşkilatı’yla karıştırılmamalı, Mukaveme Suriye Teşkilatı, Suriye’de faaliyet gösteren bir örgüt. Bu örgütün başında Mihraç Ural var ama Türkiye’de faaliyet gösteren Acilciler’in başında da Mihraç Ural var hala ve Hatay’da faaliyet gösteriyor. Zaten Suriye’de bu Hatay’daki örgütün adı Hatay Kurtuluş Ordusu olarak biliniyor. Tamamen Hatay merkezli, DHKP-C ile de kol kola faaliyet gösteren bir örgüt bu.  Zaten DHKP-C militanlarının da Yunanistan’daki Lavrion kampından Mihraç Ural’ın olduğu Lazkiye kamplarına geçtiğini, orada silahlı eğitim gördüğünü biliyoruz. 200 DHKP-C militanı şu anda Lazkiye’de eğitim görüyor. Bunlar nereye gidecekler ve nerede eylem yapacaklar? Tabi ki Türkiye’de. Dolayısıyla Reyhanlı saldırısında DHKP-C ile Acilciler’i kol kola görmek lazım. Acilciler çünkü çok fazla silahlı eylem yapma potansiyeli yok ama Hatay dışı metropol ve şehirlerde Suriye DHKP-C ile eylem koyuyor. Ama Hatay’da Acilciler var. Zaten Acilciler’in amacı da Hatay’ı El Muhaberat üssü haline getirebilmek, bu şekilde silahlı ve silahsız faaliyet göstermek. Bu konuda da yoğun bir şekilde çalışmaları var. 

Reyhanlı ağırlıklı olarak Sünniler’in olduğu bir bölge. Eylemin amacının Aleviler ile Sünni vatandaşlar arasında bir gerginlik çıkartmak ve tabi Suriye’den gelen sığınmacıların geri dönmesini sağlamak olduğu belirtiliyor. Nitekim bu sonuç da alındı sanırım, o bölgedeki bazı Suriyelilerin Suriye’ye geri döndüğü söyleniyor. Bu eylem gerçekten bunu mu amaçlıyordu acaba?

Türkiye, Suriye krizinde tarafını belli etti. Türkiye’nin çok açık taraf olması sebebiyle Suriye doğal olarak krizi Türkiye’ye ihraç ediyor.  Özellikle Alevi-Sünni krizi ihraç etmeye çalışıyor. Hatay’da uzun yıllar özellikle Acilciler üzerinden kaos projesi yapıldı. Ama Acilciler herhalde Hatay’daki en parlak zamanlarını yaşıyor; ‘Hatay kaos projesi’ üzerinde çok ciddi bir şekilde çalışıyorlar. El Muhaberat, ‘Hatay kaos projesi’ni tetikleyebilirse, o zaman bunun domino tesiriyle diğer illere de yayılacağını düşünüyor. Bu gerçek bir tehlike mi? Evet Türkiye açısından gerçek bir tehlikedir. Çünkü Hatay mezhep açısından ve etnik açıdan çok renkli bir yer. Özellikle Lazkiye’den deniz yoluyla gelen bombaların Samandağı’na gelmesi önemli. Samandağı büyük ölçüde Alevi vatandaşlarımızın yaşadığı bir ilçe, Reyhanlı da büyük ölçüde Sünni vatandaşlarımızın yaşadığı bir bölge. Bomba Samandağı’na geliyor, Samandağı’ndaki yerel unsurlarca kamufle ediliyor imajı oluşturuluyor; sanki Samandağı buna yataklık etmiş gibi. Oradan da Reyhanlı’ya geçiliyor ve 2 minibüs dolusu bomba orada patlatılıyor. Tabi ki Türkiye’deki Alevi ve Sünnileri birbirine düşürmek, hatta Ortadoğu’da bu mezhep çatışmasını körüklemek gibi bir amaç var.

Diğer taraftan Suriyeli sığınmacılara yönelik de bir mesaj verme ve onları rahatsız etme gibi bir tavır var. Burada bir taşla birkaç kuş vurmuş oluyorsunuz. Ve ayrıca Türkiye’nin Suriye politikasına, Suriye’ye bu şekilde taraf olarak müdahil olmasına aynı zamanda İran, Irak, Suriye Şii jeopolitik ekseninin verdiği bir cevap, bir askeri misilleme. Siz Ortadoğu’da çok açık bir şekilde taraf olursanız bunların eylemsel, operasyonel ve askeri bir karşılıkları bu şekilde olacaktır, bundan sonra da olacaktır. Özellikle çözüm süreci söz konusuyken gerek DHKP-C’nin, gerek Acilciler terör örgütünün hareketlenmesi şunu ifade ediyor; PKK terörü bir gün bitse bile demek ki bölgesel dengeler, bölgesel politik matematik değişmediği sürece Türkiye’de terör bitmeyecek. Bugüne kadar siparişleri PKK icra ediyordu, PKK sahneden çekilirse demek ki sahne boş kalmayacak bunu görüyoruz. DHKP-C çok hızlı bir şekilde güçleniyor. Şii-Sünni-Alevi krizi Türkiye’ye ihraç edilirse o zaman DHKP-C ciddi bir taban da sağlayabilir; karşınıza PKK gibi siyasi tabana sahip bir terör örgütü daha çıkar. Olay buralara kadar varabilir mi? Varabilir tabi, hepsi mümkün. Onun için özellikle Türkiye’de kontr-espiyonajın , istihbarata karşı koyma faaliyetinin en hassasiyet arz ettiği dönemlerden geçiyoruz.

Herhalde Türkiye’de İran’ın uykudaki ajanları bile şu anda uyandı. Reyhanlı saldırısı aynı zamanda İran’ın bir operasyonu. İran, Suriye, Irak Şii jeopolitik ekseninin daha doğrusu Şii jeopolitiğinin, Cumhuriyet’ten bu yana Türkiye’yi bu derece ablukaya aldığı bir zaman daha olmadı. İran ajanlarının ve El Muhaberat’ın da Türkiye’yi bu kadar ablukaya aldığı bir dönem daha olmadı. Çok kritik bir dönemi yaşıyoruz. Bu dönemde MİT’in ve istihbarat organlarının hata yapma gibi bir lüksü yok. İstihbaratta yüzde 90, yüzde 100 başarı elbette ki mümkün değil ama artık Hatay’da bu adımların atılacağı bariz bir şekilde belliydi. Ben 8 ay önce buna işaret edebiliyorsam, 8 ay önce’ İranlı Acilciler’ın Hatay tezgahı’ diye bir yazı yazabiliyorsam herhalde bu tehlikeyi görebilmek için kör olmamak yeterli. Dolayısıyla asgari bir feraset ve basiret ile Hatay’ın patlatılacağı çok rahatlıkla görülebilir. Buna göre tedbirler alınması lazım.

İstihbarat zafiyeti var mı? Tabi ki var, diz boyu var. Siz Lazkiye’de Türkiye’ye yönelik bombalar temin edilip, deniz yoluna verildiğini istihbarat edemiyorsunuz. Samandağı’na bombalar geliyor istihbarat edemiyorsunuz, Samandağı’ndan Reyhanlı’ya geliyor istihbarat edemiyorsunuz. 3 noktada  çok büyük kontrespiyonaj zafiyeti var. Merkezi kontrespiyonajın da esas adresi Milli İstihbarat Teşkilatı. Ama Samandağı’ndan  Reyhanlı’ya giriş o konuda da emniyet istihbaratının elbette ki görevi var. Ama yurtdışında Türkiye’ye yönelik bomba üretiliyor, Suriye’den deniz yoluna veriliyor; kontrespiyonaj MİT’in görevi, burada ihmal var. Samandağı’na giriş, burada da MİT’in ihmali var. Ülke içindeki hareketlilikte de istihbarat ve MİT’in birlikte zafiyeti söz konusu. Bu dönemde yabancı istihbarata karşı koyma hususunda zafiyet gösterme lüksüne sahip değilsiniz. Dolayısıyla maden Suriye olayına bu şekilde müdahil olduysanız, oranın sancısını veya ateşini muhtelif yerlerde hissedeceğinizi önceden öngörmeniz lazım; buna göre de tedbirlerinizi almanız lazım. Hatay’da gerginlik ve operasyonlar devam edecek. Kaldı ki sadece Hatay değil, büyük şehirlerde Esed DHKP-C yoluyla eylemlerde bulunmaya devam edecek. Esed’in şu anda Türkiye’de iki savaşçısı var. Birisi metropol ve şehirlerde Hatay dışında DHKP-C, Hatay’da da DHKP-C ile birlikte özellikle Acilciler. Çünkü Acilciler, Hatay’da çok etkin. Bu örgütler Esed’in Türkiye’deki inkisap ettiği illegal örgütler. DHKP-C de Suriye kamplarında eğitim alıyor, Mihraç Ural Lazkiye’de yerleşik vaziyette şu anda ve onun haricinde Lazkiye’de 200 tane DHKP-C militanı var, keza Acilciler de aynı şekilde.

Başbakan Erdoğan ABD’ye gitti. Muhtemelen Suriye meselesi de konuşulacak. Başbakan Erdoğan’ın Suriye’nin bu saldırısına bir cevap verileceğine dair açıklamaları var. Türkiye’nin bu saldırıya karşı nasıl bir cevabının olacağını tahmin ediyorsunuz? Rusya ve Çin’e rağmen ABD ile birlikte nasıl bir tedbir geliştirilebilir?

NATO konsepti dışında Türkiye’nin tek başına hareket etme imkanı yok gibi. Deniyor ki saldırının arkasında El Muhaberat, Suriye var. Ama bunları sizin uluslararası hukuk açısından, hukuki değer ifade eden bilgi ve belgeyle ispatlamanız lazım. Yoksa tek başınıza hareket ettiğinizde kusurlu duruma düşebilirsiniz. Çünkü Suriye şu anda bunu reddediyor. Bu tür istihbarat eylemleri ve operasyonların ispatlanması oldukça zordur. Siz istihbari olarak bu eylemin arkasında kim olduğunu bilirsiniz ama bu uluslararası hukuk açısından bir değer ifade etmez. Bu noktada bu istihbari bilgiler NATO açısından bir değer ifade edebilir. NATO buna yönelik bir operasyon yapmaya karar verirse, Türkiye’nin saldırıya uğradığı konusunda hassasiyet arz eder ve karar verirse, böyle bir şey söz konusu olabilir. Ama Türkiye’nin buna karşılık vereceğim diye Suriye’ye tek başına müdahil olması tam bataklığın içerisine girmesi demek, İran’la karşı karşıya gelmesi demek. Bu mümkün değil ama bu tür tacizler olacak mı? Evet olacak. 

Türkiye Suriye krizine bu şekilde müdahil olurken bunu çok önceden düşünmeliydi ve nasıl karşılık vereceğini de düşünmeliydi. Akçakale’ye top mermileri düşüyor, F5 uçağımız düşürülüyor olaylar arka arkaya geliyor. Bu zamana kadar tek başımıza cevap verebildik mi? Veremedik ve verememeye de devam edeceğiz. Retorik seviyede bir şeyler söyleyebilir, sert konuşmalar yapabiliriz ama bunun Suriye ve İran açısından bir karşılığı yok. Suriye Başbakan Yardımcısı, “Suriye Türkiye ile savaşacak durumda değil, zaten kendi içerisinde bir sürü sorunları var” diyor. İşi tahrik durumuna getirdiler. Olaylar Rusya, Çin, Suriye eksenine dayandı ve Suriye artık her şeyi göze almış durumda. Ama Türkiye’nin kaybedeceği çok şeyi var. Türkiye tek başına müdahil olursa, Türkiye müdahil oldu diye NATO da müdahil olacak diye bir şey yok. Bunun garantisini de kimse veremez. NATO da retorik seviyede pek çok şey söyleyebilir, ama neticede Türkiye yalnız da kalabilir. Dolayısıyla Türkiye burada NATO ile hareket etmeli, NATO “arkandayım” gibi telkinlerde bulunsa bile Türkiye bu konuda NATO’ya sonuna kadar, gözü kapalı güvenmeli diye bir şeyi asla söyleyemem.

Neticede ‘bölgesel politik matematik’ ortada. Türkiye’nin tek başına Suriye’ye girmesi İran’la karşılaşması demek. Çünkü bizzat İran Devrim Muhafızları Komutanı’nın açıklaması var, “Biz orada savaşıyoruz” diye. Türkiye’nin orada neyle karşılaşacağı büyük ölçüde belli. Oraya girdiğinde ve bir kara harekatı yaptığında, bunun Ortadoğu’da Şii-Sünni savaşı olarak lanse edileceği belli. Türkiye Şiilere karşı bir savaş açmış şeklinde lanse edilecek o zaman; TSK Şiilere karşı harekat yapıyor olacak. Böyle bir kara harekatının Türkiye içerisinde de çok kötü beklenmeyen sonuçları olabilir, içeride kaos riskini bu noktada göz ardı etmemek lazım. Suriye demek İran demek, İran demek bu noktada Rusya demek. Türkiye’nin bu noktada tek başına hareket etme lüksü maalesef yok.