Savunma sanayi ne kadar yerli?

Olaylar
Engin Dinç’in haberi 1974 yılında Kıbrıs Harekatı’ndan yaklaşık 1 yıl sonra, yani 2 Ekim 1975’de ABD Türkiye’ye silah ambargosu uyguladı. O zamana kadar ABD ve NATO c...
EMOJİLE

Engin Dinç’in haberi

1974 yılında Kıbrıs Harekatı’ndan yaklaşık 1 yıl sonra, yani 2 Ekim 1975’de ABD Türkiye’ye silah ambargosu uyguladı. O zamana kadar ABD ve NATO cihazlarını kullanan Türkiye savunma sanayisini geliştirme kararı almıştı. Son yıllarda ise Türkiye’nin savunma sanayiinden geliştirdiği ekipman ve yaptığı atılım sık sık haberlere konu oldu. Ayrıca geçtiğimiz günlerde Türkiye’nin savunma sanayi ihtiyacını yerli kaynaklardan sağlama oranın yüzde 54’e çıktığı açıklandı. Türkiye’nin savunma sanayinin ihtiyaçlarını karşılama noktasında ne derece güçlü bir konumda olduğunu ve açıklanan rakamların gerçeği yansıtıp yansıtmadığını Stratejist ve Savunma Ekonomisi Uzmanı Yakup Evirgen’le konuştuk.

Türkiye’de savunma sanayinin gerçek anlamda yerli olmadığını belirten Yakup Evirgen, şunları söyledi:
“Milli Savunma Bakanlığı, Savunma Bakanlığı Müsteşarlığı diğer resmi makam ve ağızlardan duyduğumuzu ve kamuoyuna açıklanan dokümanlarda da mevcut olan oran şudur: Türk silahlı kuvvetlerinin ihtiyacı olan savunma malzemelerinin yaklaşık yüzde 50’den fazlasını 2011 sonu itibariyle yerli endüstrilerden karşılandığı şeklindedir. Ancak yüzde 51.2 olarak açıklanmış olan ve yılın birinci yarısı itibariyle yüzde 52,4 olarak belirlenen yerli sanayiden karşılanma oranının sorgulanmaya muhtaç olduğunu çok net olarak ifade etmek mümkün. Bunun faturasını kesen, yerli firma olarak gözüken firmaların gerçekte yerli katkı oranının ne olduğu ve Türkiye’de maliyeye kayıtlı yerli firmaların, kesin yerli olup olmadıkları, teknolojilerinin yerli olup olmadıkları sorgulanması gereken bir konudur. Bugün Kara Kuvvetlerinin tekerlekli kara araçları biliyorsunuz UNIMOG ve MAN menşeeli. UNIMOG, Mercedes Benz A.Ş.’nin bir kurumudur. Türkiye’de Aksaray’da üretim yapmaktadır. MAN da bildiğimiz gibi Ankara’da havaalanı üzerindeki tesislerde üretim yapmaktadır. Kara kuvvetlerinin tekerlekli araçlar içerisinde 5 ve 10 tonluk, özel maksatlı araçların bir kısmı MAN, 1.5 ve 2.5 tonluk tekerlekli araçlarımız, da UNIMOG’dur, Mercedes’tir. Şimdi bu iki firmanın sermeye yapısı, yönetimi, teknolojisi alınan kararları kişiler itibariyle baktığımızda bunların Almanya yapımı olduğunu çok rahat tespit edebilirsiniz. Fabrikaların sermayesi onların, teknolojiyi onların ülkesinden getiriyorlar, yönetimi onların çok az bir Türk hissesi ile Türk işçileri tarafından üretilen araçlar bunlar. Şimdi MAN’ın sahipleri, fabrikaları kapatsalar, üretmekten vazgeçseler ya da satmaktan vazgeçseler bu araçları üretmemiz mümkün müdür? Ne kadar yerlidir, bu örnekten anlaşılması mümkündür. Dolayısıyla bugün faturası vergi dairesine kayıtlı gözüken firmalar yerli diye geçiyor.  Bu araçların yerli olduğu anlamına gelmez. Bu örnekleri çoğaltabiliriz.”

Bir ordunun ileri teknoloji dayalı sistemlerinin yerli olmamasının ciddi endişeler doğuracağını belirten Yakup Evirgen “Bugün bir ordunun savunma sanayinin, özellikle yüksek teknolojiye dayalı sistemlerinin yerli olmaması o ordunun yeterliliği konusunda ciddi endişeler taşımamıza yeter. Bir ordunun gücü kullandığı malzemenin sürekliliğini sağlayabilmesiyle doğru orantılıdır. O ülkenin ekonomik ve teknolojik potansiyeli ile doğru orantılıdır. Milli güç çarpanı içerisinde en büyük çarpan ordu olduğuna göre, bu ordu içerisinde yine en büyük güç çarpanı insan ve malzeme unsurudur. Türk insanını sayısal olarak karşılamanız, tek başına çok fazla bir anlam ifade etmez. İstenilen yerde, istenilen zamanda ve istenilen miktarda etkiyi oluşturulabilmesi gücün ifadesidir. Basit olarak açıklamak gerekirse istenilen hedefte bir etkiyi, ateş yoğunluğunu 40 tane tüfek ile de oluşturabilirsiniz. Bu 40 kişi gerektirir ama bir tane bomba ile de bu etkiyi oluşturabilirsiniz. Bunun içinde iki kişi gereklidir. Tercih teknik olarak askeri anlamda belirlenmesi gerekir. Bütün orduların gücünü belirleyen esas unsur kullandıkları tüm malzemelerin teknolojik değil istedikleri oran, istedikleri miktar, kalitede olması ve kısa sürede temin edebilme kabiliyetleridir.

Bugün Amerikan ambargosu olsun ya da olmasın yurt dışından ciddi miktarda malzeme temin ediyorsanız, yurt dışından satın aldığınız ana sistemlerin idamesini sağlayabilmek için ihtiyaç duyduğunuz bakım malzemesi, teçhizat ve pek çok şeyi yurt dışından temin etmek zorundaysanız, o zaman bunların zaman içerisinde sizin için bir zafiyet oluşturması muhtemeldir. Bu ihtiyaçları karşılamak için ciddi sürelere ihtiyaç vardır. Ağır tanksavar filosu için ihtiyaç duyduğunuz yedek parçayı ABD’den temin etmek zorundaysanız bu malzemelerin satış koşullarına tabii olmak zorundasınız. Ve o şartları yerine getirmeniz lazım. Onların istediği zaman, istediği miktarda, onların istediği fiyattan satın alabilirsiniz. Size lazım olduğunda temin edemeyebilirsiniz. Ambargo uygulanmadığı dönemler için de bu geçerli. Ambargo gibi uluslararası ilişkilerin gerektirdiği yeni koşulların oluşması her zaman mümkündür. Ambargo olduğu zaman işiniz Allah’a kalmıştır. Anadolu’da çok güzel bir söz vardır; elden gelin öğün olmaz, o da zamanında bulunmaz. Bir ülkenin olmazsa olmazı ordudur. Güçlü ordunun olmazsa olmazı onun yerli savunma sanayisidir. Güçlü ordudan söz etmek için o ordunun kullandığı, dünyada kullanılan teknolojilere paralel olarak bütün silah ve teçhizatını en az yüzde 80’ler civarında kendi milli sanayisinden temin edebilme imkanı olmalıdır. Bu imkandan yoksun olan, sanayilerin desteklemediği orduların uzun süreli, uzun soluklu savaşları o ülkenin ait olduğu dış politikayı koşulsuz destekleme ve milli hedeflere ulaşma noktasında yüzde 100 yeterli olması mümkün değildir.” diye konuştu.

Türkiye’de medyaya yansıyan sürekli yeni silahlar geliştirdiği yönündeki haberlerin tam anlamıyla gerçeği ifade etmediğini belirten Yakup Evirgen, şunları söyledi:
“Son dönemdeki TÜBİTAK’ın geliştirdiklerini ayrı tutarsak Türkiye’de özgün anlamda silahların geliştirildiğini söylemek mümkün değildir. TÜBİTAK’ın yaptığı çalışmalar dışındaki çalışmaların çoğu entegrasyon çalışmalarıdır. Bu ne demektir? Kaideli monteli Stinger projesinde olduğu gibi, hava savunma füzesinin bir hava aracına montesi durumundan ibarettir. Bundan projeyi küçümseme anlamı çıkmamalıdır. Çünkü kaideli monteli Stinger projesi hava savunma alanında yüksek mobilasyon sağlaması açısından önemli bir projedir. Fakat uygun bir silah TÜBİTAK’ın yaptığı çalışmalar dışında yapılamamıştır.

Ben üniforma giydiğim yıllarda Mehmetçik için özgün bir tüfek yapma projesi vardı ve halen de var. Bu proje kamuoyunun gündemine geldiğinde “yaptık, ettik” denir. Bir miktar başka tüfeklerden esinlenerek yapıldığı iddia edilir. Ama ne hazindir ki Türkiye, 40 yıldır Mehmetçiğin eline kendi ürettiği özgün tüfeği veremedi. Hangi savunma sanayisinden bahsediyoruz biz! İşin gerçeğine inildiğinde yüzde 52’lerde olduğu söylenen yerli savunma sanayi katkısının iyi bir araştırmayla yüzde 25’leri geçmeyeceği herkes tarafından çok kolay tespit edilebilir. Gece görüş gözlüğünün ana maddesi olan görüş yoğunlaştırıcı maddesini bile yurt dışından alan Türkiye kutusunu, kapağını, merceğini, anahtarını, düğmesini yaparak gece görüş cihazı ürettiğini iddia etmektedir. Bu aslında iddia edildiği kadar mükemmel değildir. Ama iki tane şey söylüyorum; Türk Silahlı Kuvvetlerinin yaptıklarının hala yetersiz olduğunu söylüyorum bu birincisi. Ama daha önemlisi ikincisi ki, Türkiye’nin yerel endüstrilerinin ordumuzun ihtiyaç duyduğu her türlü teçhizatı bugünden yarına olmasa bile çok kısa ARGE araştırması sonucunda çok büyük oranlarda yüzde 70 veya 80’ler oranında karşılayabilme kabiliyetinin olduğunu iddia ediyorum.”

on5yirmi5.com