Paralel yapıya operasyon 1 Nisan’dan sonra

Olaylar
Engin Dinç’in röportajı  Başbakan Erdoğan ve oğlu Bilal Erdoğan’la ilgili olduğu iddia edilen ve bizzat Başbakan Erdoğan tarafından da montaj olduğu belirtilerek yalanlanan ses kayıtları pa...
EMOJİLE

Engin Dinç’in röportajı 

Başbakan Erdoğan ve oğlu Bilal Erdoğan’la ilgili olduğu iddia edilen ve bizzat Başbakan Erdoğan tarafından da montaj olduğu belirtilerek yalanlanan ses kayıtları paralel yapının ne kadar tehlikeli olduğunu bir kez daha gösterdi. Ülkenin meşru siyasi iktidarına karşı bir darbe girişimine dönüşen 17 Aralık operasyonunu gerçekleştiren paralel yapının daha nasıl adımlar atabileceği ve bu yapıya karşı sürdürülen soruşturmaların nasıl bir seyir izleyeceğini Araştırmacı Yazar Zihni Çakır’la konuştuk. 

Başbakan Erdoğan, Pazartesi akşam yayınlanan kasetin montaj olduğunu ve amacın bu kasetlerle gündem değiştirmek olduğunu söyledi. Bu işin arkasında da büyük ihtimalle paralel yapı var. Sizce paralel yapı neden böyle bir işe kalkıştı? Gündemi değiştirip, dinlenen 7 bin kişilik dinleme listesinin toplumda yaratacağı infial etkisini örtmeye mi çalışıyor?

Bu tek başına 7 bin kişilik listeyi örtmek için yapılan bir operasyon değil, zaten bağıra bağıra geliyordu. 17 Aralık’ın bir küresel casusluk operasyonu olduğunu söylediğimiz günden bu yana ve bu iddiamızı güçlendiren birtakım veriler kamuoyuyla paylaşıldığından beri, 17 Aralık’taki darbe girişimini haklı kılmak ve o işin aslında yaratılmak istenen algı operasyonunun temeli olduğunu ispatlamak için birtakım ses kayıtlarının yayınlanacağı zaten söyleniyordu.  

Bu çok daha başka bir şey. Önceki gece Başbakan’ın oğlu ile ilgili servis edilen montaj ses kayıtlarına aslında 3,5-4 ay önce Fethullah Gülen’in konuşmasında işaret edilmişti. Fethullah Gülen Herkül.org’da yayınlanan ‘Bam teli’ sohbetlerinin bir tanesinde imaj, montaj, şantaj hazırlıklarının olduğunu zaten söylemişti. 

Nasıl söylemişti?

Dershanelerle ilgili tartışmalar ayyuka çıktığı zaman Fethullah Gülen, cemaat ve Ak Parti arasında bir gerilimin tırmanma ihtimalini dillendirerek, bazı çevrelerin Ak Parti’ye yönelik olarak imaj, montaj, şantaj kasetleri hazırladığını söylemişti. Ben o zaman bu sözler örgütsel hiyerarşi içerisinde tabandaki insanlara yapılması gereken eylemin mesajıdır demiştim.  Şiddetle karşı çıkmışlardı, Ak Parti çevrelerinde bile hakarete maruz kalmıştım. 17 Aralık operasyonu ile oluşturulmak istenen algıdaki başarı bekledikleri düzeyine varmayınca, hükümeti düşürme eylemini gerçekleştirebilmek için daha da azgınca saldıracaklardır. Önceki gün ortaya atılan ses kayıtları, gazetecilik mesleği içerisinde 5 yıl tecrübesi olan herkesin montaj olduğunu çok net anlayabileceği kasetlerdir. Tekrar o algıyı oluşturmak için uğraşıyorlar. Başbakan ve Başbakan’ın yakın çevresiyle ilgili bunların elinde çok ciddi anlamda hazırlanmış kurgu kasetler var. Görüştüğümüz haber kaynaklarından cemaat içerisinde vicdanen rahatsız olan bir kesim var, bunlardan bize bu yönde uyarılar geliyor. 

Ben 2008-2009’dan bu yana çok net bir şekilde cemaat içinde bir paralel yapı olduğunu, Ergenekon’dan boşalan alanı doldurmaya çalıştıklarını, bazı eylemlerde Ergenekon’la ittifak halinde hareket ettiklerini söylememe rağmen ülkenin istihbaratı, Başbakan’ın etrafındaki ekip de uyumuş olmalı ki tedbir alınamadı. Aynı şey bugün için de geçerli. Bu kadar bağıra bağıra gelen ses kayıtlarına bir önlem alınamadıysa bunun sorumlusu herhalde sadece bunları yayınlayan ahlaksızlar değildir. Özetle şunu söylemek istiyorum; bu ahlaksızlıktır, bu siyaseti kirletme eylemidir ama burada tek başına sorumlu olan bu ahlaksızlar, bu soysuzlar değildir; bu işin tedbirini şimdiye kadar almayanlardır. Başbakan’ın etrafında bu işin geleceği noktanın bu olduğunu göremeyenlerdir. Biraz da onlar kendilerine ders çıkarsınlar. Hatta bunlardan biri de MİT’tir. Birileri bir yerlerde montaj yapıp yayına koyuyorlarsa, bundan da MİT’in haberi yoksa bugün CHP gibi pervasızlığın diz boyu olduğu bir siyasi parti kendi grubunda bu ses kayıtlarını dinletir. Kimse kusura bakmasın… 

Çünkü Türkiye’de siyasette mücadelenin yöntemi demokratik teamüller çerçevelerinde götürülmüyor. Türkiye’de demokrasi ile iktidara gelmeye alışkın bir tek siyasi parti var, o da Ak Parti; diğerleri hep olağanüstü şartlarla iktidar hedefleyen siyasi partilerdir. PKK’nın şiddeti olmasa BDP varlığını devam ettirebilir mi? PKK’nın şiddet ve gözyaşı olmasa MHP bu ülkede taban bulabilir mi? Kemalizm adı altında darbeci zihniyetlerin desteği olmasa CHP ayakta kalabilir mi? Bir tek Adalet ve Kalkınma Partisi, kurulduğu günden bu yana demokratik gelenekler çerçevesinde hareket etmiş, kazandığı seçimleri demokratik kurallar içerisinde kazanmış ve demokrasi çerçevesinde bir Türkiye arzu ediyor ve onun için mücadele veriyor. 

Paralel yapı istediği algı operasyonunda amacına ulaşamadı dediniz. Peki bundan sonraki hamleleri neler olur acaba? Ellerindeki malzemeleri sunmaya devam edecekler mi? Yoksa köşelerine çekilirler mi? 

Köşelerine çekilme ihtimalleri yok. Bunların elinde bugün bizim dehşete kapıldığımız kurgulardan çok daha dehşet verici kayıtlar var. Bundan hiçbirimizin şüphesi yok. O yüzden bu pervasızlıklarını devam ettireceklerdir. Ana muhalefet partisinden destek alıyorlar. CHP bunların pervasızlığını siyasi malzeme yapıyor, bunlar niye köşelerine çekilsinler ki?.. Bunların şu andaki bütün mücadeleleri, seçimden sonrasına bırakılan paralel yapı ile ilgili soruşturma ayaklarını, seçim öncesine çekip, Ak Parti’yi totaliter bir rejimin temel taşlarını oluşturmaya çalışıyor algısıyla meşruiyet dışına itmek. Şu anda Ak Parti’yi buna zorluyorlar. Bunun için hem yargıyı hem de Ak Parti’yi tahrik ediyorlar. Ama bu tahriklere kapılır mı Ak Parti? Öyle zannediyorum ki, kapılmayacaktır. Köşelerine çekilecekler kısmını bir tarafa atalım, köşelerine çekilmezler ama daha da hırçınlaşırlar, daha da pervasızlaşırlar. Hatta ve hatta bu kurgu ve montajlar daha da bel altına iner diye düşünüyorum. En azından hükümette kabinenin birtakım üyeleri ile ilgili bel altına iner. Burada bu işin toplum nezninde, algı yönetiminde başarılı olmasının önüne geçebilecek tek kurum MİT’tir. Ben şimdi sizi uyarıyorum; bunlar seçimlere kadar çok daha pervasız, çok daha ülkeyi kaotik bir sürecin içerisine sokacak eylemlere imza atacaklar. Ama MİT’in görevi bu eylemler gerçekleştirdikten sonra kimlerin gerçekleştirdiğini araştırıp bulamamak değil. MİT’in görevi gerçekleştirilmesi ihtimalindeki eylemleri gerçekleşmeden önce engellemektir. 

MİT’in içerisinde bu yapını uzantıları olduğu için mi sonuç alınamıyor?

Kesinlikle var. O TIR baskınlarında kimlerin olduğu çok net bir şekilde görülüyor zaten. Hatta 8 ay önce, Reza Zarrab ile ilişkideki bakanlarla ilgili MİT’te hazırlanan birtakım bilgi notları var. Bunları bayan bir gazeteciye sızdıran MİT’teki daire başkanı ve ekibinin tasfiye edildiğini biliyorum. Ama bu şimdi mi yapılmalıydı? Bu çok önceden yapılmalıydı. Yani o paralel yapının MİT içerisindeki varlığı 7 Şubat 2011’de Hakan Fidan’a yönelik operasyonda belliydi. Çünkü MİT’e yönelik yargı darbesi, Başbakan’ı hedefleyen darbe, içerdeki uzantıları vasıtasıyla elde edilen bilgilerle başlatılmıştı. Ama 3-3,5 senedir bu insanlar tespit edilip, tasfiye edilemediler mi oradan?… Yani şu anda ülkede bir istihbarat zafiyeti var, bunu çok net bir şekilde söyleyebiliriz. 

Başbakan Erdoğan ve hükümetin diğer yetkilileri, ellerinde bu yapı ile ilgili birçok bilgi olduğunu açıklıyor. Bu yapıyla ilgili en son basına yansıyan 7 bin kişilik dinleme listesi dahil pek çok haberi medyada görebiliyoruz. Size göre bunlarla ilgili bir operasyon ne zaman olacak? 

Soruşturmanın seyrine bakılırsa kurumlar arası yazışmalar ve kurumların kendi içindeki idari soruşturmalardan elde edilecek bilgiler, bu casusluk örgütü ile ilgili başlatılmış olan, -şu anda geldiği nokta itibariyle casusluk diyorum- soruşturmalara eklenecek. Yani TÜBİTAK’taki personeller ile ilgili tamamlanacak olan bir iç idari soruşturma ve emniyet içindeki soruşturmanın tamamlanmasıyla birlikte bu süreç de seçim sonrasına sarkabilir. Ondan sonra gözaltı operasyonları da dahil olmak üzere soruşturma başlayacaktır. Öyle görünüyor, süreç onu gösteriyor. 1 Nisan’dan sonra Türkiye’de çok ciddi bir operasyon dalgasının başlayacağını söyleyebiliriz.