Mısır Kahire’den değil, Telaviv’den yönetiliyor

Olaylar
MAZLUMDER ve UJN tarafından düzenlenen Mısır’ın Geleceği Konferansı, 31 Ekim Perşembe günü Ali Emiri Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi. Programın sunuculuğunu Abdullah Bayrak, ...
EMOJİLE

MAZLUMDER ve UJN tarafından düzenlenen Mısır’ın Geleceği Konferansı, 31 Ekim Perşembe günü Ali Emiri Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi.

Programın sunuculuğunu Abdullah Bayrak, çevirmenliğini MAZLUMDER İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Hüseyin Sevim ve moderatörlüğünü MAZLUMDER İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu üyesi Zeynep Durmaz yaptı. Mısır İslami İşçi Partisi Başkanı Mecdi Hüseyin, Mısır İhvanı’nın önde gelen isimlerinden Dr. Ashraf’ın kızı Salma Ashraf, Amerika’dan ilk İngilizce yazılan tefsirin yazarı İmam Muhammed al-Asi, Güney Afrika’dan İmam Ahmed Kasım ve Malezya’dan CitizensInternational’ın Başkanı Muhyiddin Abdülkadir’in katıldığı konferansta ilk olarak MAZLUMDER İstanbul Şube Başkanı CüneytSarıyaşar bir açılış konuşması yaptı.

Sarıyaşar, selamlama ve teşekkürün ardından Mısır’daki son gelişmelerden kısaca bahsederek Mısır’da Muhammed Mursi’ninmahkemeye çıkarılacağı 4 Kasım’a hazırlık yapıldığını, o tarihte halkın yine sokaklara döküleceğini söyledi. Sarıyaşarsözlerine şöyle devam etti: “Kendini ilk insan kadar kadim, bütün insanlığın yükünü de omuzlarına almış olarak tanımlayabileceğimiz bir sosyoloji, geçtiğimiz yüzyılda büyük yenilgilere uğradı ve dünya siyaset sahnesinden geri çekildi. Sorunlarına çözüm üretemeyen bu sosyoloji dünya istikbarları karşısında zayıf kaldı. Son 3 yılda ise yaşadığımız Ortadoğu coğrafyasında topraklarını dünya istikbarlarıyla paylaşan toplumlar ayaklandılar ve şunu söylediler ‘Biz sizin yerel temsilcilerinize karşı duruyoruz’.”

Muhyiddin Abdülkadir: “Mısır’da güvenlik güçleri gerçek mermi kullandıkları halde protestolar devam ediyor”

Daha sonra konferansa Malezya’dan katılan Citizens International’ın Başkanı Muhyiddin Abdülkadir konuşmasına dünyanın birçok yerinden Mısır’da yaşananlara çok ciddi kınamalar geldiğini ancak ABD’nin bunu bir darbe olarak isimlendirmekten bile çekindiğini belirterek başladı. Türkiye’nin, Mısır’da adaletin yeniden tesis edilmesi için çaba gösteren ülkeler arasında başı çektiğini söyleyen Abdülkadir “Mısır’da medya susturuldu. Ancak darbeyi destekleyen medya organları bu uygulamanın dışında tutuldu. Mısır’da barışçıl insanlar şiddetle bastırıldı. Namaz kılan insanların üzerine ateş açıldı. Mısır’da zulüm hala devam ediyor, güvenlik güçleri gerçek mermi kullandıkları halde protestolar da hala devam ediyor” dedi. Mısır ordusunun Gazze’deki direnişi kırmak için Siyonist ordu ile işbirliği yaptığına dikkat çeken Muhyiddin Abdülkadir Mısır’da olaylar başlamadan önce kendisinin Gazze’de olduğunu ve orada kadın-çocuk herkesin nasıl onurlu bir mücadele verdiklerine şahit olduğunu, bugün ise Mısır ordusunun engellemeleri yüzünden Gazze’ye yardım gidemediğini söyledi.Muhyiddin Abdülkadir son olarak şunları dedi: “Mescid-i Aksa’nın kurtuluş davası bizim esas davamız olmalıdır. Bu dava bizi birleştirecektir. Mısır’daki kardeşlerimize elimizden geldiğince destek olmalıyız. Bizler hem kendi hükümetlerimizi hem de uluslararası örgütleri bu konuda harekete geçmeleri konusunda sıkıştırmalıyız”.

Mecdi  Hüseyin: “Biz 5000 şehit verdik, 10.000 yaralımız ve 10.000 de tutuklumuz var. Artık bu yoldan geri dönmeyiz!”

Abdülkadir’in ardından Mısır İslami İşçi Partisi Başkanı Mecdi Hüseyin bir konuşma yaptı. Hüseyin, Mısır’da hegemonikgüçlerin başında Amerika’nın geldiğini belirterek “Batı, demokratik bir medeniyet oldukları iddiasında ama bize batı tarzını dayatıyorlar. Bunu da ikna yoluyla değil silah gücüyle yapıyorlar. Bizim 25 Ocak devrimimiz Mübarek’e yönelikti. Mübarek batının işbirlikçisiydi. Mısır ordusu halkı ve devrimcileri kandırdı. Darbeden sonra yönetimi sivillere bırakacaklarını söylediler ama öyle olmadı. Yine Mübarek dönemindeki isimleri başa getirmeye çalıştılar. Mursi’nin seçilmesinin ardından asker onun devrilmesi için gizli çalışmalara başladı. Bugün ortaya çıktı ki, bu gizli darbe girişimlerinin ilki 24 Ağustos 2012 tarihinde yapılmak istenmiş. Bu tarih ise Mursi’nin seçilmesinden 2 ay sonraydı. Bu girişimler tam bir yıl sonra başarıya ulaştı. ABD, İsrail, BAE ve Suudi Arabistan bunda rol oynadılar. BAE ve Suudi Arabistan mali destekte bulundular. Bizim bugün karşı karşıya olduğumuz rejim Mübarek rejiminden daha kötü, daha zalimdir. Bugün Mısır, tarihinde görmediği katliamlara sahne oluyor” dedi. Sisi’nin darbeden 3 gün önce İsrail’i ziyaret ettiğini söyleyen Mecdi Hüseyin, bunun nasıl bir planla karşı karşıya olduklarını gösterdiğini ifade etti. Mecdi Hüseyin konuşmasında son olarak şunları söyledi: “Mısır halkı asla özgürlük ve adalet talebinden vazgeçmeyecek. Zaten her gün daha da büyüyen gösteriler düzenleyerek bunu ortaya koyuyorlar.Mursi yeniden başa gelinceye kadar mücadele edecekler. Biz 5000 şehit verdik, 10.000 yaralımız ve 10.000 de tutuklumuz var. Artık bu yoldan geri dönmeyiz. Mısır’ı Amerika’nın ve İsrail’in kölesi yapan Camp David anlaşmasını feshedeceğiz. Topraklarımızda açılan 4 Amerikan üssünü kapatacağız. İsrail’e karşı kullanılmamak şartıyla bize verdikleri silahları istemiyoruz. Köle olmayacağız. Mısır şu anda Kahire’den değil, Telaviv’den ve Washington’dan yönetiliyor. Türkiye, İran, Sudan gibi önemli ülkelerle ilişkisi kesik durumda. Türkiye ve diğer İslam ülkeleri bu duruma kabul etmemeli. Biz, Arap-İslam birliği kurulması gerektiğine inanıyoruz. Darbeciler yenilecek, Mısır halkı kazanacak!”.

Mısırlı direnişçi Salma Ashraf: “Mısır’da olayları video kaydı yapan kişiler direk başlarından vurularak öldürüldü!”

Daha sonra Mısır İhvanı’nın önde gelen isimlerinden Dr. Ashraf’ın kızı ve Mısır’da çatışmaların içinde de bulunmuş olanSalma Ashraf konuşma yaptı. Salma Ashraf; “Mısır’da Müslümanlar yönetime geldikten sonra biz böyle bir darbeyi bekliyorduk. Çünkü yöneticiler hep asker kökenliydi. Mursi’nin idareye gelmesiyle enteresan şeyler yaşanmaya başladı. Medya ve çeşitli kuruluşlar tarafından Mursi zayıflatılmaya başlandı. Aslında Mursi geldiğinde ilk olarak ifade özgürlüğünün önünü açacak adımlar atmıştı. Cumhurbaşkanlarının bile eleştirilmesinin önünü açtı. Medya olan biteni çok farklı yansıttı, yalan haberler yayınladı, şiddeti körükledi. Ardından çok ciddi insan hakları ihlalleri başladı. İlki Mursi’nin tutuklanmasıydı. Daha sonra medya susturuldu. Mısır’da insanlar kolayca öldürüldü, Sisi katlettiği insanları dozerlerle toplattı ve bilmediğimiz yerlere götürdü. Bazılarını binalara doldurarak yaktı. Bunların hiçbirinin hesabı sorulmadı. Ben 14 Ağustos’tan sonra her gün Rabia Meydanı’na gittim. Orada bulunan insanların çoğu şehadet için geliyorlardı. Hatta bazen bazı kişilerin ‘Biz herhalde bugün Peygamber Efendimizle kahvaltı yaparız’ dediklerini duyuyordum” dedi. Olayların genelde sabaha karşı 3-4 sularında, insanların savunmasız oldukları ve saldırı beklemedikleri saatlerde gerçekleştiğini belirten Salma Ashraf, tanklar ve buldozerlerle gelerek 12 saat boyunca kesintisiz ateş açtıklarını, civardaki 9 hastanenin çok hızlı şekilde dolduğunu, tabutların caddelere taştığını, yardımcı olan bir tek ambulansın ise şoförünün başından vurularak öldürüldüğünü, video kaydı yapmaya çalışan bazı kişilerin direk başından vurularak öldürüldüğüne şahit olduğunu, kendisi ve ailesinin de meydanlarda direnirken orada olup bitenleri kendi imkanlarıyla kaydedip dünyaya duyurmaya çalıştıklarını söyledi.

İmam Ahmed Kasım: “Bize karşı şiddet kullananlara barışçıl yaklaşmamız bir anlam ifade etmiyor”

Salma Ashraf’ın ardından Güney Afrika İslami İnsan Hakları Komisyonu Başkanı ve Kıble Hareketi önderi İmam Ahmed Kasım “Umut bir strateji değildir asla. Bizim umuda değil imana ihtiyacımız var” diyerek başladığı konuşmasında Mısır’ın geçmişe dayanan derin bir tarihi olduğunu, Afrika’nın direkt olarak bu tarihle bağlantılı olduğunu, Güney Afrika’nın da bundan bağımsız düşünülemeyeceğini belirtti. İmam Ahmed Kasım, “Bizim hikayemiz o kadar Mısır’a bağlı ki! Bonapart Süveyş Kanalı’yla bizi ayırdığında çok zorumuza gitti. Keza, Hicaz’a da bağlıyız. İlk hicret Medine’ye değil, Afrika’ya yapılmıştı. Mısır Bağlantısızlar Hareketi’nin bir parçası idi. Bizim Mısırla beraberliğimiz sadece sözde değil. Düşmanlarımız da aynı. Savaşımız da ortak olmalı. Hem Güney Afrika’yı hem de Mısır’ı bu kötü duruma sokan Siyonistlerdir. Bize anlatılanlar yetinmeyip olayların gerçek yüzünü görmeye çalışmalıyız. Her iki ülkede de yönetim işgalcilerin elinde. Ekonomik varlıkları sömürülüyor. Ama Güney Afrika’ya nazaran Mısır daha şanslı. Zira İslam orada daha güçlü. İslam ırkçılığı kabul etmez. Ama bizde bu illet yaygın” dedi.

Bir devrimin beş temel özelliği olması gerektiğini söyleyen İmam Ahmed Kasım bunları şöyle açıkladı: “İlk olarak devrime çoğunluk desteği ve hareket lazım. İkinci olarak Müslümanlar neyin kavgasını verdiklerini bilmeliler. Mısır’daki İslami hareketin iki önemli dayanağı var: Hasan el-Benna ve Seyyid Kutup. Onlardan hiç öğrenmedik mi ki; Müslüman bir delikten iki kez ısırılmaz! Üçüncü olarak; Liderler elbette niye savaştığını biliyor, ama halkın da bunu iyi kavraması gerekiyor. Dördüncü temel özellik, pasifist bir militan olmaktansa daha büyük mücadele veren aktif biri olmanın gerekliliğidir. Aksi takdirde liderin yaptığı, koyunları mezbahaya gönderen çobanın yaptığına benzer. Bir devrimin başarıya ulaşması için politik, ekonomik ve askeri faktörler gerekir. Mısır’da bunlar yoktu. Beşinci faktör ise şu; Kazanımları koruyabilmek için kurban vermek gerekir. Bizler, barışçıl olana karşı barışçıl oluruz. Ama bize karşı şiddet kullananlara karşı barışçıl olmamız fazla bir anlam ifade etmez. Yaptığımız her şeyi boşa çıkaracak bir şey var: Kurum oluşturma hakkımızdan vazgeçmemeli, hakkımızı aramalıyız”.

Son olarak konuşan Amerika’dan Washington İslam Merkezi Müdürü ve ilk İngilizce tefsirin yazarı İmam Muhammed al-Asi, Mısır’ın karmaşık bir politik pozisyonu olduğunu, Mısır’da İslami ve seküler partiler olduğunu, her ikisi içinde de adaleti arayan ve adaleti umursamayan partiler olduğunu söyleyerek “Mısır’da manzaraya baktığımızda şunu görüyoruz; İhvan Mısır’da iktidara geldi. İslami partilerin idareyi ele geçirmesi ile ilgili halkta bir heyecan ortaya çıktı. Arap Baharı denilen bu süreçte çok az insan karşı karşıya olunan tehlikenin farkına varabilmişti. 1990’larda da Cezayir’de benzer bir değişim girişimi olmuştu, ama kimse bunu Arap Baharı olarak isimlendirmemişti. Irak’ta Amerika’nın doğrudan müdahalesiyle meydana gelen değişiklik de bu şekilde isimlendirilmemişti. Mesela, Bahreyn’de aynı dönemde vuku bulan olayları hiçbir medya organı Arap Baharı isimlendirmesiyle vermedi. Fas kralı vefatından önce Cezayirli mevkidaşlarına enteresan sözler söylemişti: ‘Bırakın bu Müslümanları, iktidara gelsinler, beceremeyeceklerini görsünler!’ Tabii burada Müslümanların tuzağa düşürüldüklerini, imkanları kullanma fırsatı verilmediğini, olup biteni anlayamadıklarını gördük” dedi.

Al-Asi, 11 Eylül saldırılarından sonra, Amerika’nın bölgedeki Suud, Kuveyt gibi Amerikan işbirlikçilerine artık yol verdiklerini, artık beraber değiliz dediklerini, Körfezde ve Arap yarımadasında bu hareketlerin var olabilecekleri yeni alan arayışına girdiklerini, bu süreçte bazı İslami fetvalar eşliğinde, NATO yönlendirmesiyle Kuzey Afrika’da bazı değişimler yaşandığını ifade etti.

Olan iteni anlamak için tarihin çok iyi bir yardımcı olduğunu, bazen de bugünün tarihteki olayları anlamamıza yardımcı olduğunu ifade eden Al-Asi şunları söyledi: “Seçilmiş meşru bir başkana karşı bir darbe yapıldı, Mursi için meşruiyet kavgası veriliyor. Bu haklı bir kavga. İlk imam, dördüncü halife Hz. Ali’nin başına gelenler de bundan farklı değildi. Onun da hakkı teslim edilmeli. Mısır’ın iç dinamiklerine baktığımızda, Müslümanların birleşmesine çok müsait olduğunu görürüz. Şii bir geçmişi var. Sufi yönü var. İslami hareket lideri çıkarabilmiş. Bu imkânları iyi değerlendirebilseydi, bu tecrübesiyle Mısır, Türkiye ve İran başta olmak üzere bütün dünya Müslümanları için birlik zemini oluşturabilirdi. Bu imkan tamamen yok olmuş da değil. Ama para sahibi Araplar bu birliğin oluşmaması için ellerinden geleni yaptılar, yapmaya da devam ediyorlar”.