Kılıç Ali’nin oğlundan flaş açıklamalar

Olaylar
Babasının Encümen-i Daniş üyesi olduğunu söyleyen gazeteci Altemur Kılıç, Balyoz davası için “Askerler bugünleri gördükleri için olasılık planları yapmış olabilirler.” diyor. Ona göre, bun...
EMOJİLE

Babasının Encümen-i Daniş üyesi olduğunu söyleyen gazeteci Altemur Kılıç, Balyoz davası için “Askerler bugünleri gördükleri için olasılık planları yapmış olabilirler.” diyor. Ona göre, bundan sonra darbe zor.

Adnan Menderes’in basın yayın müdürü ve sözcüsü, 9 ay bu görevde bulunuyor. 27 Mayıs’ta gözaltına alınıp cezaevinde yatıyor. Radyo davasından mahkeme ediliyor. “Yassıada’da bir hayli dayak yedim askerlerden. Sonra bana bunu yapanlar, elimi tuttular, bize hakkını helal et, size yanlış yaptık dediler.” diyor.

1924 doğumlu Altemur Kılıç’ın hikâyesi ne 27 Mayıs’la başlıyor ne de 27 Mayıs’la bitiyor. Babası Kılıç Ali, Atatürk’ün en yakın arkadaşı, keskin kılıcıyla İstiklal Mahkemeleri başkanı. ‘Kılıç Ali’ ismini Mustafa Kemal koymuş.

Altemur Kılıç, Alanya’da yaşıyor. Cumhuriyet döneminden günümüze uzanan yaşam öyküsü ile tarihî bir kişilik. Göğsünde babasının İstiklal Madalyası’nı taşıyor. Kendisine ‘Demir’ diye hitap eden Atatürk’ü aşk derecesinde seviyor. İsmet İnönü’den Menderes ve Demirel’e bütün liderlerle yakın ilişkisi var. Bülent Ecevit, Robert Kolej’inden sınıf arkadaşı. Yabancı devlet başkanları, albümünde büyük yer tutuyor. Askerlerle yakın dostluğu var. En son İlker Başbuğ’un elinden bir plaket almış. Kitaplarını askerî okullara bağışlamış. Milliyet, Türkiye ve Tercüman gazetelerinde uzun yıllar çalışmış, Devir dergisini çıkarmış. Türkiye’ye televizyonun girmesinde rolü var. Şimdilerde Yeniçağ’da yazıyor ve AK Parti iktidarından memnun değil. ‘Bir cumhuriyetçi olarak gidişattan rahatsızım.’ diyor. Hatıralarını ‘Kılıç’tan Kılıca’ isimli kitapta toplayan Altemur Kılıç, 27 Mayıs’tan Ergenekon davalarına pek çok konuda sorularımızı cevapladı. Kılıç, Balyoz’u, Andıç’ı savunuyor, ‘askerlerin nasıl yapsak da memleketi kurtarsak’ diye düşünmeleri ve planlar yapmalarının görevleri olduğunu söylüyor; “Babam Kılıç Ali Encümen-i Daniş üyesiydi… İskender’in kılıcı körleşti, artık darbe zor… Askerler bugünleri gördükleri için olasılık planları yapmış olabilirler… Atatürk diktatördü…” gibi tartışılacak açıklamalar yapıyor.

Atatürk, Kılıç Ali adını psikolojik harp sebebiyle verdi?

Altemur Kılıç, duvarları süsleyen fotoğraflardan, Atatürk’le babası Kılıç Ali’nin fotoğrafını göstererek şöyle diyor: “Atatürk’le babam, Ülkü ile bizim evin içinde. Babamın asıl adı Asaf. Küçük zabit Asaf. Sonra subaylığa terfi etmiş. Çanakkale’de yararlılık göstermiş. Atatürk ona Gaziantep’e görev verirken Kılıç Ali ismini vermiş.”

-Neden?

Psikolojik harp bakımından Asaf ismi mühim değil de Kılıç Ali gibi bir isim olursa hem bak Alevilere de yakın; hem kılıç hem Ali. Bak demiş, ne kadar güzel, demiş, Zülfikar gibi.

-Hem de keskin.

Alevileri severdi Atatürk. Ben de Alevileri severim. Aleviler hakiki Türk ve milliyetçidirler. Genel müdür olduğumda bir bakan çekti, ‘Şu, şu, şu daireler Alevidir, dikkat et’, dedi sonra dikkat ettim onlar en dürüst çıktı.

-Ya Dersim’de yaşananlar?

Dersim bir isyandı, ilk isyan. Atatürk’ün emri ile bastırıldı. Kızını Atatürk tabancasını vererek onları duman etsin diye gönderdi. İsyan bu, bastırılmaz mı? 20 tane Kürt isyanı var. Atatürk önceleri devletin iki kurucusu Türkler ve Kürtlerdir diyor ve buna inanıyordu, Amasya’da da söyledi. Ama isyanlar çıkınca, formülü buldu. ‘Ne mutlu Türküm diyene’ dedi. Çerkezim, Acara, Gürcüyüm ama ne mutlu Türk milliyetçisiyim, bu bir süre yürüdü, şimdi bozulmaya başlandı.

-Başbakan Dersim için özür diledi.

Kimseden özür dilenecek durum yok. Özür dilenecek varsa şehitlerimizdir.

-İstiklal Mahkemeleri ve babanız da zaman zaman tartışılıyor?

Babamın hatıraları var, her şeyi anlatmış, orada, ‘Biz her şeye vicdanımıza göre karar verdik’ diyor. Asker kaçakları var, düşmanla işbirliği yapan casuslar var.

-Alanya’yı neden seçtiniz?

Yassıada’ya dayanıyor. Koğuş arkadaşlarımdan biri Ahmet Tokuş’tu, o bana çıkınca seni Alanya’ya götürürüm derdi, nitekim getirdi. Evvela yazları gelmeye başladık, İstanbul yaşanmaz olunca, yerleştik.

-Türkiye darbelerle hesaplaşıyor. Nasıl değerlendiriyorsunuz?

Darbeleri kınayacaksak asıl 27 Mayıs’ı kınamalıyız. Asıl kötü darbe oydu. Ordunun hiyerarşisi dışında yapılan gerçek bir cunta darbesiydi. Ama kimse 27 Mayıs’tan fazla bahsetmiyor.

-İyi darbe var mı?

İyi darbe olur mu canım? Darbe Atatürk’ün darbesiydi, cumhuriyeti kurma darbesiydi.

-Neden darbe geleneği günümüze kadar sürdü o hâlde?

Oraya itiyorlar insanları. Sen genç subay olacaksın, Atatürkçü subay olacaksın, düşünmez misin bu işlere nasıl son veririm diye? Bunları düşünenler yok mudur sanıyorsun? Subaylar görüyorlar memleketin hâlini, nasıl yapsak da kurtarsak memleketi, diye düşünüyorlar. Düşünmezlerse çok hata ediyorlar. Ama darbe yoluyla değil.

-Ergenekon ve Balyoz gibi davaları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ergenekon diye bir şey varsa askerlerin görevleriydi Türkiye Cumhuriyeti’ni kollamak. Bugünleri gördükleri için bu olasılık planlarını yapmış olabilirler.

-Nasıl görmüşler?

Recep Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül’ün iktidara geleceğini görmüş adamlar ve tedbirlerini almışlar.

-AK Parti 10 yıldır iktidar. DP dönemi ile benzerlikler var mı?

Sonları aynı olacak.

-Nasıl?

Er veya geç bu bitecek bir şekilde. İnşallah darbesiz falan biter.

-Darbe ihtimali görüyorsunuz o zaman?

Yok. İskender’in kılıcı körlendi artık.

-Nasıl bitecek o zaman?

Halk, herhâlde kendine gelecek, aptal değilse Aziz Nesin’in dediği gibi.

-Seçimlerle mi?

Nasıl biter bilmiyorum ama herhâlde bir şekilde bitecek. Bıraktım PKK terörünü, her gün her gece her yerde bir eylem var. Herkes huzursuz.

-Seçime gidiliyor AK Parti seçiliyor?

Onu anlamıyorum. Demek ki Türk halkı layık olduğu hükümeti buluyor ve aptal.

-Muhalefet?

Etkisiz… Kılıçdaroğlu yapıyor, mücadele ediyor ama etkisiz. Bir sıkımlık canım kaldı, ben görmem herhâlde…

-Gidiş iyi değil diyorsunuz?

İyi değil ne demek? Memnun olan insanı gördün mü? Yol yaptık diyorlar. Hitler de yol yapmıştı. Çekinmeden konuşuyorum. Ben ancak büyük Allah’a inanırım, milletime inanırım, orduma inanırım. Tekme tokat yedim ama orduya düşman olmadım.

-Orduda yanlışlar yok mu?

Orduya nifak soktular. Casusluk, fuhuş gibi şeyler bulaştırdılar. Maneviyatını berbat ettiler. Hiç bir dönemde bu kadar insan tutuklanmamıştı. Askerden siviline kadar. Türkiye bir esir kampına döndü. Bu kadar general içeride.

-Darbe planları, silahlar çıktı ortaya?

Dediğim gibi fiilen darbe yok ama düşünmüş olabilirler.

-Darbe düşünülebilir mi?

Türkiye Cumhuriyeti’ni korumak, kollamak görevi değil mi? Olasılık ihtimallerini düşünmek görevi değil mi? İç Hizmet Kanunu’nda var.

-Planların yapılması görevleriydi diyorsunuz?

Görevleriydi demiyorum. Resmen görevleriydi. Bursa Nutku’nu okudun mu? Eğer Atatürk olsaydı ne yapardı? Türk halkının birçoğu kömüre gidiyor. Ben çare bilmiyorum, düşünemiyorum. Kızıyorum ama herhâlde darbe çare değil. Olmamıştır. 12 Eylül darbesinden PKK ve APO çıktı resmen.

-Özal’a suikast düzenlendi, Bitlis, Mumcu, çok öldürüldü. Arkasında kim var?

Özal’ın zehirlendiğine inanmıyorum. Eşim Semra Özal’ın papatyalarındandı. Haberi alınca Çankaya’ya koşmuş. O gün hiç şüphelenmemiş. Sonra Ahmet Özal’ın fantezileri… Doktoru Cengiz Aslan da ‘öldürüldüğüne inanmıyorum’ diyor. Neden öldürülecekti? Eşref Bitlis, Uğur Mumcu, Bahriye Üçok cinayetlerine gelince… Derin devlet demiyorum ama derin bir şey var. Türkiye’yi karıştırmak istiyorlar ve başarıyorlar da hâlâ…

-Siz bunca yıldır gazetecisiniz, çok önemli görevlerde bulundunuz, bu derin devlet nedir?

Benim artık gücüm kalmadı. O kadar çok karıştı ki işler. Eski Yunan trajedilerinde senaryo öyle karışırmış ki sonunda oyun yazarı sahnenin ortasına tanrısal bir makine indirmekte bulurmuş çareyi. Çare yok. O kadar karışık ki nasıl içinden çıkacağız? O kadar iddia, tevatür. Bu kadar yıl sonra ne parmak izi kalır ne başka bir şey.

-Neden faillere ulaşılamıyor?

Bu kadar yıl sonra hep komplo teorileri. Ergenekon şuydu, buydu.

-Derin devletten siz ne anlıyorsunuz?

Çok yanlış, umumi bir tabir. Derin devlet, devletin istihbarat teşkilatı mı yoksa bir gizli örgüt mü? Gizli örgütse, Ergenekon değil herhâlde. Ergenekon yakıştırma bir şey. 30 tane bombadan bir Ergenekon çıkardılar.

-Çorum Olayları’nı çalıştım Aksiyon’a. 6 ay öncesinden çatışmaya zemin hazırlanıyor?

Kim yaptı bunu? Evleri kim işaretledi? Madımak’ı kim yaktı?

-Siz cevap verin. Kim?

Benim kafam artık bunlara işlemiyor. Geçmişe saplanır kalırsak ileriyi göremeyiz. Öyle iskeletler var ki dolaplarda. Her memleketin var. İngiltere’de yapıyorlar mı? İngiltere’de faili cinayetler olmadı mı? Fransa’da olmadı mı? Daniskası oldu! Ama onlar bunlara takılıp kalmadılar. Tereyağından kıl çeker gibi çıktılar.

-O ülkeler derin örgütleri tasfiye ettiler?

Ama davul çalarak yapmadılar. Her ülkenin kilitli dolaplarında ne iskelet var? Ama biz bunlara saplanıp kalıyoruz. Nasıl çözülecek bu iş? Sen söyle. Senin kitaplarındaki iddialar gibi varid olan çok şeyler var ama hangisi doğru?

-Aynı mekanizma bütün darbelerde hep devrede. 27 Mayıs’ta kıyma makinaları, 28 Şubat’ta da andıç var. Uydurma haberlerle bazı gazeteciler ve kurumlar hedef alındı? Yine bazı gazeteler ve gazeteciler kullanıldı?

Andıç nedir? Andıç, Genelkurmay’ın yine görevleri icabı internet gibi bir sahada, mukabil tedbir, psikolojik harp.

-Yalan olması, belli kişilerin hedef alınması doğru mu?

Yalan, psikolojik savaşın unsurlarından biridir. Sen iyi niyetle ‘Her şey böyle olmalı mıydı?’ diyorsun. Ama öyle olmuyor ki hayat! Bir akışı, bir mecrası, günün şartları var. Oturup birileri masa başında planlamıyorlar ama hadiseler o tarafa götürüyor.

-Yanlış değil mi?

Yanlış-doğru diye hüküm verecek yerde değilim ama oluyor bunlar. Bütün ülkeler kullanıyor.

Dış düşmana karşı kullanılması gerekmez mi?

Kardeşim hep gerekmez mi diyorsun da, gerekir de öyle olmuyor hayat. Günün şartlarında böyle gidiyor. Yani ideali söylüyorsun, neler ideal, hiç olmasın! İnsanlar birbirine girmesin ama oluyor. Alevi Sünni olayı normal bir şey mi? Ama oluyor. Türkiye’yi bölüyor açıkça. Kürtler, Aleviler hep kullanılıyor. Bu kazan bir yerde patlayacak. Senin gönlün yatıyor mu gazetecilerin içeri alınmasına?

-Olağanüstü olaylar var ve bu olayların içinde yer alan kişiler, kurumlar var. Bir gazetecinin görevi mi Milliyet’in Ankara bürosunda ‘555K’ formülünü üretmek?

Senin kabahatin… Kardeşim sen ideale takmışsın. Olmaması lazım ama oluyor. Kimse de bunu önleyemez. Olacaktır. Dünyada böyle bir şey vardır, ideal olmuyor her zaman. Vietnam ideal bir şey miydi oldu. Hadiseler bizim tasarladığımız gibi olamıyor. Kendi çocuklarımıza hâkim olabiliyor muyuz? Hangi meslekleri seçeceklerini emredebiliyor muyuz?

-Batı’da bu olaylara karışan asker-sivil-gazeteci her kimse mesleklerini yapabilir mi?

Amerika’da Kennedy öldürüldü değil mi? Kim öldürdü, nasıl öldürdü? Kapandı. Martin Luther King’in ölümü, türlü cinayetler. Şimdi kimse bunları eşelemiyor. Eşelemenin faydası da yok.

-ABD’de bu cinayetlerin üzerine gidilmedi mi?

ABD ideal bir ülke değil ki! CIA, FBI neler yapıyor belli değil ama kimse bunları eşelemiyor. Fransa’da gizli servisin neler yaptığı malum, İngiltere’de M-5’in neler yaptığı malum. Biz bunlara takıyoruz kafamızı.

-Bunlar her ülkede olabilir yani?

Olabilir tabii. Olmamalı ama elimizde sihirli bir değnek yok ki mâni olalım. Atatürk döneminde her şey yalındı, açıktı, ortadaydı. Atatürk diktatördü, amenna hiç şüphe yok ama o olmasaydı ne olurdu?

-Askerlerden kimler dostunuz?

İlker Paşa ile çok iyi tanışırız. Bana Ankara’da bir plaket verdi. İsmail Karadayı Paşa çok iyi dostum.

-Encümen-i Daniş’i biliyor musunuz?

Bilirim, babam Encümen-i Daniş üyesiydi. Hilton’da toplanırdı.

-Nasıl çalışıyorlar?

Eski şahsiyetlerin, eski akil adamların toplantısıydı. Gizli saklı bir yanı yoktu. Ülke meselelerini görüşürler. Öyle derin devlet falan değil.

-Kim kuruyor?

Kendiliğinden oluşmuş. Bazı şeylere saplanıp kalma, kim kurmuş, diye. Toplanmışlar bu akil adamlar ülke meselelerini konuşalım demişler. Bu âdet olmuş, her hafta toplanmışlar. Hepsi emekli. Karadayı’yı, babamı, Tayfur Sökmen’i bilirim. Bunlar derin yapı ise dünyada Türkiye’de daha neler var? Masonlar, şunlar bunlar hepsini öyle saymak gerekir o zaman.

-Siz katıldınız mı?

Ne davet ettiler ne de katıldım.

-Siz Menderes’in sözcüsü ve basın yayın müdürüsünüz. DP’yi hedef alan yalan haberlerin önüne neden geçemediniz? Kaynağı ne idi?

Yalandı çoğu. Yalan mekanizması vardı. Teksir makineleri işliyordu. Halk Partisi’nin rolü büyüktü. Yok, öğrenciler kıyma makinelerinde kıyılmış, kıyma yapılmış da, yalan! Muhakkak, yalan oldukları açık. Sol, Marksist örgütler de vardı işin içinde. Tabii Menderes de yanlış hareket etti, basını, orduyu ve üniversiteleri karşısına aldı.

-Yalan haber üreten merkez neresiydi? Halk Partisi mi? Cuntalar mı?

Genel merkez falan, bak böyle şeylere takma. İlla genel merkez değil. Bir yerlerde yapılıyordu. Ama Halk Partisi’nin de etkisi mühimdi. Sol da bu işe karıştı.

-Akis ve Kim dergilerinin rolü neydi? Doğan Avcıoğlu, Akis’te ‘gölge adam’ başlıklı yazılar yazıyor?

Orhan Birgit, Özcan Ergüder benim can dostlarımdı ama onlar da bu işe yardım ettiler. Bile bile, haksız yere bu oyuna karıştılar. Menderes de biraz açık verdi.

-Cemal Yıldırım cuntacı, 9 Subay Olayı’nda yargılanıyor. Sonra CHP’ye geçiyor. Cunta ile CHP arasında haberci ve bu işlerin önünde?

Cemal Yıldırım, albaydı. Şurada (eliyle duvarda gösteriyor) bir asker var miğferli, o asker benim. Benim Kore’ye gönüllü gitmeme sebep olan Cemal Yıldırım’dı. O zaman Genelkurmay’ın halkla ilişkiler sorumlusuydu.

-Yalan haber üreten mekanizmayı, kimler olduğunu biliyorsunuz. Neden üzerine gidilemedi?

Buna karşı Vatan Cephesi diye bir şey kuruldu. O önlem alındı ki o da yanlıştı, nihayet alaya aldılar. Bunu önlemeye çalıştım. Bakanımız Mükerrem Sarol’du. Gittim, ‘Çok ayıp oluyor’ dedim. ‘Yeni Amerika’dan geldin, ne bilirsin bu işleri?’ dedi. Dinlemediler. Yine Memduh Yaşa, Menderes’in danışmanıydı. Park Otel’de, yanına gittik. Radyo gazetesinde ifrat şeyler yayımlanıyordu. Dedik ki, ‘Artık durduralım bunları. Çok fazla oluyor.’ Bize kızdı. Yanına yaklaştırmadı.

-Askerler Menderes’ten neden rahatsızdı?

‘Ben gerekirse orduyu yedek subaylarla idare ederim’ dedi. Paraları azdı, ‘gazozcu paşalar’ denirdi, gittikleri yerde gazoz içtikleri için. Psikolojik savaş yaptılar. Ve maalesef Menderes de buna imkân ve zemin verdi.

-Yalan haber de psikolojik savaşın parçası mıydı?

Evet. Maharetle yaptılar. Biz de bunda güdük kaldık maalesef.

-Gazeteciler psikolojik savaşta kullanıldı mı?

Onlar da tahrik ediyorlardı açıkçası. Ergüder, Kim’in sahiplerinden biriydi. Can ciğer arkadaşım. Onları bile ikna edemedik. İkna olmak istemediler.

-Orhan Birgit, ‘Öğrencileri biz sokağa döktük’ diyor?

Tabii onlar yaptı. ‘Kardeş kardeşi vurur mu?’ sloganı nereden çıktı? Halkın bağrından mı çıktı? Birisi Gazi Osmanpaşa Marşı’nı uyarladı, darbenin marşı oldu.

-Öğrenci olayları kendiliğinden gelişmedi?

Tabii. Gazi Osmanpaşa Marşı’nı ben uydurmadım. Halk Partisi tahrik etti. Bir yerlerde teksir makinesi işledi, elimize geçiyordu teksir edilen şeyler. Biliyorduk.

-Öncü var bir de. Türkeş çıkarıyor ama kadro sol ve Marksist? Ekşi ve Öymen buradalar. Öncü’de sağ görüşlüler olması gerekmiyor mu?

Gerekiyor ama bazı şeyler bizim tasavvurumuza göre olmuyor. O zamanın şartlarına göre öyle oluşuyor. O şartlarda öyle oluşuyor. Şimdi kitapla toplum mühendisliği yapacak değiliz ki, şöyle olmalıydı, böyle olmalıydı…

-Neden oluyor?

O zamanın şartlarına göre öyle bir akışa giriyor. Ben gençliğimde Amerikan Koleji’nden mezun olduğum için Amerikalılara taraftardım ama şimdi değilim. ABD’liler bizim müttefikimiz, diye yazılar yazmıştım. Şimdi o fikirde değilim, kuyumuzu kazıyorlarmış. Benim de hatam o.

Aksiyon