İstanbul üzerine çalışan bir üniversite kurulmalı

Olaylar
Engin Dinç’in röportajı Marmara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Recep Bozlağan, akademik ilgisinin yanı sıra tam bir İstanbul hayranı. Öyle ki, bu alanda tam 7 tane kita...
EMOJİLE

Engin Dinç’in röportajı

Marmara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Recep Bozlağan, akademik ilgisinin yanı sıra tam bir İstanbul hayranı. Öyle ki, bu alanda tam 7 tane kitabı yayınlandı. Son kitabı ‘İstanbul 2053 Vizyonu’ adlı kitabı da yakın bir geçmişte okurla buluştu. Prof. Dr. Recep Bozlağan’la, kitabın adının neden ‘İstanbul 2053 Vizyonu’ olduğundan bu vizyonun ne olması gerektiğine, olimpiyatlardan Gezi olaylarına kadar geniş bir alanda doyurucu bir sohbet gerçekleştirdik. 

İstanbul

İSTANBUL BENİM İÇİN HAKİKATEN BİR SEVDA

Sizin, son kitabınızla birlikte İstanbul üzerine 7 tane kitabınız çıktı. İstanbul’u bir ilim adamı olarak inceliyorsunuz ama bu biraz sevda oldu sanırım. Sizin İstanbul’a olan ilginiz bir ilim adamı olarak incelemenin dışında nereden kaynaklanıyor?

İstanbul benim için hakikaten bir sevda, bir tutku diyebilirim. Çocukluk yıllarımdan bu yana bu şehre karşı özel bir ilgim ve merakım var. Diğer taraftan Fatih Sultan Mehmet’e bir lider ve bir insan olarak olağanüstü saygım var. Fatih’in İstanbul ile özdeşleşmesi de benim bu şehre olan sevgimi zamanla derinleştirdi.

Ankara’da Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nden mezun olduktan sonra İstanbul’a yerleşmeye karar verdim. İstanbul’da yerel yönetimler üzerine yüksek lisans ve doktora yaptım. Yüksek lisans yıllarından itibaren de İstanbul’u bilimsel anlamda çalışmaya başladım. Benim yüksek lisans tezim İstanbul’un ilçe belediyelerinden biri olan Bağcılar Belediyesi üzerinedir. Doktora tezim ve doçentlik çalışmam İstanbul Büyükşehir Belediyesi üzerinedir. Profesörlük çalışmam İstanbul şehri üzerinedir ve kaleme aldığım veya editörlüğünü yaptığım diğer kitaplar da yine İstanbul üzerinedir.

İstanbul’da yaşamaya başladıktan sonra İstanbul’un benim beklediğimden çok daha güzel, çok daha etkileyici, adeta bir saklı hazine gibi keşfedilmeyi bekleyen, köşe bucak çok güzel değerlere sahip olduğunu fark ettim. Dolayısıyla İstanbul üzerine derinleşmeyi kendime bir yol olarak çizdim.

Bugün yapmış olduğumuz bütün çalışmalar aslında İstanbul üzerine. 2008 yılında ‘İstanbul Araştırmaları’ bilim dalını kurduk. İstanbul’un geçmişini, bugününü ve geleceğini çalışan bir bilim dalı. Aslında bizim idealimizde bir İstanbul üniversitesi kurmak, yani faaliyet alanı münhasıran İstanbul olan bir üniversite kurmak var. İstanbul’u tarihî, sosyal, kültürel, sanatsal, mimarî, estetik, coğrafî, botanik, sosyolojik, psikolojik, ekonomik, idarî, uluslararası ilişkiler ve benzeri birçok alanda derinlemesine bir üniversite. Buradan yalnızca İstanbul’u değil, ilçeleri, köyleri ve hatta mahalleleri bütün boyutlarıyla çalışan ve bunlar üzerine uzmanlaşmış yüzlerce bilim insanı yetişsin.

Üniversitede görev alacak akademisyenler İstanbul’u yerel, bölgesel, ulusal, uluslararası ve küresel ölçekte çalışmalı, karşılaştırmalı araştırmalı ve analizler yapmalı. Kamu yöneticilerine bilimsel-entelektüel destek sağlamalı.

Yine bu üniversite bünyesinde, şehrin çeşitli yerlerinde bulunan kütüphanelere dağılmış olan ve İstanbul’u konu edinen bütün bilimsel ve edebî eserleri ihtiva eden bir kütüphane bulunsun. Yani İstanbul’a dair ne varsa bu kütüphanede bulunsun, hem basılı hem de dijital ortamda. Tarihî el yazmalarından en güncel bilimsel eserlere kadar bütün kaynaklar kütüphane dermesinde yer alsın.

Yani İstanbul üzerine çalışan çok büyük bir akademik merkeze ihtiyacımız var. Şu anda İstanbul’daki üniversitelerin çoğunda maalesef böylesine kapsamlı bir yaklaşım yok. Gönül ister ki bu üniversitenin adı da Turgut Cansever Üniversitesi olsun. Çünkü İstanbul’a en fazla kafa yoran insanlardan biriydi rahmetli Mimar Turgut Cansever. Sağlığında kıymetinin bilinmediğine dair bende bir kanaat var.

İstanbulKitabınızın adı ‘İstanbul 2053 vizyonu’. Neden 2023, 2033 ya da 2043 değil de 2053?

Aslında üç tane temel sebebi var. Bir tanesi, insanların hemen aklına geldiği için söylüyorum, sembolik; fethin 600. yıldönümü 2053 yılı. Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethettikten sonra giriştiği imar faaliyeti akıllara durgunluk verecek hacimde ve yoğunlukta. Fatih, fetihten sonra devrin en büyük yapısı olan Fatih Külliyesi’ni inşa ettirmişti. Fatih Külliyesi’nin o dönemde dünya üzerinde bir benzeri yoktur. Bu kadar iddialı bir projedir. Fatih Külliyesi’ne baktığınız zaman olağanüstü bir mimari yapıdır. Hatta Fatih Camii inşa edildikten sonra o yıllarda İstanbul’un siluetinde Ayasofya’yı dengelediği söylenir.

Fatih’ten sonra tahta çıkan II. Beyazıt da İstanbul’a çok önem veriyor. Beyazıt semtinde o muhteşem Beyazıt Camii’ni inşa ettiriyor. Kanuni dönemi İstanbul şehir tarihinin zirve noktasıdır. Kanuni’den sonra İstanbul sürekli gerilemiştir. Kanuni döneminde yapılan imar hareketlerine baktığınızda Fatih Sultan Mehmet, II. Beyazıt ve Yavuz Sultan Selim döneminde inşa edilenlerden daha fazla mimari eserin şehre kazandırıldığını görmekteyiz. Bu da Kanuni Sultan Süleyman’ın İstanbul’a ne büyük bir tutkuyla bağlandığını gösterir. İstanbul tarihinin görüp görebileceği en muhteşem mimari eser olan Süleymaniye, Kanuni Sultan Süleyman zamanında inşa edilmiştir. Bundan sonra İstanbul’da o muhteşemlikte bir mimari eser inşa edilir mi bilemiyorum.

SÜLEYMANİYE AYASOFYA’DAN FERSAH FERSAH İLERİDE 

Süleymaniye’yi Ayasofya ile kıyaslarsak ne dersiniz?

Ayasofya 6. asırda inşa edildi. Süleymaniye 16. asırda inşa edildi. Süleymaniye ile Ayasofya arasında bin yıl var. Mimari üslup ve teknikler açısından bakıldığında, Süleymaniye Ayasofya’dan fersah fersah ileride. Her şeyden önce kubbedeki daireselliğe, kubbenin altına Mimar Sinan’ın yerleştirdiği o kasnağa, kubbeyi destekleyen yarım kubbelerin ve onları destekleyen küçük kubbelerin yerleştirildiği formasyona, iç mekân kurgusuna ve caminin, inşa edildiği tepeyle olan uyumuna baktığınızda olağanüstü bir fonksiyonellik ve estetik bütünlük görürsünüz. Diğer taraftan, yanan kandillerin islerinin toplandığı odacıktan tutun, deve kuşu yumurtalarına ve caminin akustiğini sağlayacak küplere kadar birçok yeniliğin ve teknik çözümün kullanıldığını fark edersiniz.

Ana kubbenin üzerine oturduğu fil ayaklarının caminin merkezindeki o sahanlıktan oldukça dışarıya doğru yerleştirilerek caminin içinde çok geniş bir merkezî mekânın oluşturulmasına, taç kapıdaki o muhteşemliğe, süslemelerdeki estetik zevke; camiyi çevreleyen medreselerdeki mimarî ustalığa, cami ile bütünlük arz eden minarelerin konumlanışına, bunlardaki sayısal çözümlemelere ve merkezî kubbe ile oluşturdukları bütünselliğe bakıldığında Süleymaniye’nin dünya tarihinin gördüğü nadir eserlerden biri olduğu söylenebilir.

Kanuni’nin bıraktığı Süleymaniye, Yavuz Selim Camii, öbür tarafta Şehzade Camii; yine kızı Mihrimah Sultan’ın, vezirleri Rüstem Paşa ve İbrahim Paşa’nın, o dönemdeki birçok Osmanlı vezirinin, kaptan-ı deryaların, defterdarların, nişancıların ve devlet adamlarının İstanbul’a kazandırmış oldukları mimari eserlere bakıldığında; İstanbul’un, Kanuni Sultan Süleyman zamanında altın çağını yaşadığı söylenebilir. İstanbul, az önce söylediğimiz gibi Kanunî döneminden itibaren Cumhuriyet’in kuruluşuna kadar sürekli gerilemiştir. Bu gerileme Cumhuriyet’in kuruluşunda da devam etmiştir. Hatta ciddi anlamda kan kaybederek devam etmiştir. Şehrin 1950’li yıllardan itibaren toparlanmaya başladığını görmekteyiz. 1960’larda ve 70’lerde yaşadığı o durağanlıktan sonra 80’lerde Özal ile birlikte küresel şehirler ligine namzet bir şehir haline gelmiştir. 90’lı yıllarda özellikle sayın Başbakanımızın belediye başkanı olmasıyla beraber çok ciddi bir atılım içerisine girmiştir. Bugünün İstanbul’u son on yılda gerçekleştirilen büyük projelerin etkisiyle küresel şehirler liginde üst basamaklara doğru ilerlemekte.

FETHİN 600. YILINI GÖRKEMLİ VE ANLAMLI ORGANİZASYONLARLA KUTLAMALIYIZ

Kitaba “İstanbul 2053 Vizyonu” adını ikinci sebebi İstanbul’un küresel şehirler liginin zirvesine yükselmesine yönelik bir programı gündeme getirmek olmalı.

Aynen öyle. Şimdiye kadar anlattığımız hususlar kitabımızın adının niçin “2053 Vizyonu” olduğunun sembolik anlamını ifade etmekte. Kaldı ki fethin 600. yıldönümü hem şehrin hem de bizim tarihimiz açısından çok önemli. Bizler fethin 600. yılını görkemli ve anlamlı organizasyonlarla kutlamalıyız. Hatta 600. yılın şerefine inşa edilecek mimari eserler, İstanbul’un geleceğine birer hatıra olarak kalmalı.

Kitabımızın adını “2053 Vizyonu” koymamızın ikinci sebebi ise İstanbul’u küresel şehirler liginin zirvesine çıkararak dünyanın en önemli şehri haline getirecek bir vizyon, bir yol haritası ortaya koymak. İstanbul her nekadar bu ligde yer alıyor ise de potansiyeline uygun bir konumda bulunmuyor.

Küresel şehirler ve bunlara dair sınıflandırmalar hakkında bilgi verebilir misiniz?

Şehirleri sınıflandırırken değişik kriterler dikkate alınır. Bunlara örnek olarak sermaye piyasasının büyüklüğü, ar-ge çalışmalarının hacmi, şehrin ekonomik rekabet gücü, kalifiye işgücü büyüklüğü, vergi rejimi, profesyonel hizmet tedarik imkânları, üniversitelerin dünya sıralamasındaki yeri, üniversite mezunu nüfusun oranı, uluslararası okulların sayısı, internet abone sayısı, bilimsel yayınlara yapılan atıflar, patent sayısı, uluslararası organizasyonların niteliği ve sayısı, büyükelçilik veya konsolosluk sayısı, merkezi o şehirde bulunan uluslararası örgütlerin sayısı, konaklama kapasitesi, erişilebilirlik, kültür ve sanat üretme kapasitesi, trend oluşturma kapasitesi, alış-veriş ve yeme-içme imkânları, sağlık hizmetleri, güvenlik-asayiş durumu, konut ve barınma imkânları, çevre koruma ve geliştirme verilebilir.

İstanbul küresel şehir endekslerinde genel olarak orta sıralarda yer almakta. İstanbul’un bulunduğu konum, İstanbul’un dünyanın önde gelen şehirleri arasında kendisine ancak orta sıralarda yer bulduğudur. Oysa şehrin sahip olduğu tarihî derinlik, coğrafî üstünlük ve kültürel zenginlik dünya üzerine başka hiçbir şehir ile kıyaslanamayacak kadar avantajlı. İstanbul ekonomik ve kültürel altyapı açısından da oldukça iyi bir durumda. Bütün bunlara karşılık İstanbul neden üst sıralara çıkamamakta. Yani neden ilk beşte, ilk üçte değil?

Oysa İstanbul geçmişte üç büyük devlete başşehirlik yapmış, hilafetin merkezi olmuş, üç kıtayı adeta kontrol etmiş çok önemli bir şehir. Zirvedeki küresel şehirler ne tür özelliklere sahip ve İstanbul’un eksik yanları neler? Bunlara eğilmek ve bunlar üzerine yoğunlaşmak lâzım.

İstanbul’u küresel şehirlerin zirvesine taşıyacak strateji en az 40 yıllık bir perspektifle hazırlanmalı. 2053 yılı bu açıdan da çok anlamlı. Öyle bir stratejik yaklaşım geliştirilmeli ki İstanbul 2053 yılında dünyanın lider şehri olsun.

2053 SON DERECE ÖNEMLİ VE ANLAMLI BİR TARİH

Sayın Başbakanımızın 2012 yılında gençliğin önüne koyduğu 2071 hedefine ulaşmak için 2053 yılını bir sıçrama tahtası olarak da görüyorsunuz.

Sayın Başbakanımız AK Parti 4. Olağan Büyük Kongresi’nde 2071 vizyonunu gerçekleştirmeyi gençlerin önüne bir hedef olarak koymuştu. Bu çok motive edici bir şey, gençlere vizyon kazandırıcı bir şey. Ancak 2023’le, yani Cumhuriyet’in 100. yıldönümüyle Malazgirt zaferinin 1000. yıldönümü arasında 48 senelik bir zaman dilimi var. Bu zaman dilimi aslında toplumların heyecanını diri tutma açısından oldukça uzun bir süre. Bu sebeple siz 2023 ile 2071 arasında anlamlı ve motive edici bir tarih daha belirlemelisiniz. Bu öyle bir tarih olmalı ki ilk zikrettiğiniz andan itibaren halkın zihnine yerleşmeli. 2053 bu açıdan son derece önemli ve anlamlı bir tarih.

Bu düşünceden hareketle, kitaptaki makalelerden birinin başlığını “İstanbul’a 2053 Vizyonu” olarak belirledik. Bir diğer makaleye ise “2071’e Giden Yol 2053’ten Geçer” başlığını uygun gördük. Sayın Başbakanımız da 2053 vizyonunu gündemlerine aldıklarını bir konuşmasında ifade ettiler. Sonra başka bir konuşmada da yine 2053’e dair hazırlıklara başladıkları şeklinde bir ifadeleri oldu. Tabii işin ayrıntısına dair henüz bir bilgimiz yok. Sanırım önümüzdeki aylarda ne tür çalışmalar yapıldığı ortaya çıkacak. 

YARIN: GEZİ OLAYLARI BİR DARBE GİRİŞİMİYDİ 

on5yirmi5.com