İsraf ne demek?

Olaylar
İslamiyet, başta yeme-içme, giyim-kuşam, araba, ev ve eşya gibi maddî ihtiyaçlar olmak üzere her türlü rızıktan istifade ederken aşırılıktan kaçınmayı emrediyor. Bizi savurganlıktan, şatafat tut...
EMOJİLE

İslamiyet, başta yeme-içme, giyim-kuşam, araba, ev ve eşya gibi maddî ihtiyaçlar olmak üzere her türlü rızıktan istifade ederken aşırılıktan kaçınmayı emrediyor.

Bizi savurganlıktan, şatafat tutkusundan ve lüks arayışından alıkoyuyor; iktisatlı bir hayat tarzına yönlendiriyor.

İktisat, her şeyden önce manevî bir şükürdür; çünkü muktesit insan, Mün’im-i Hakiki’ye ve dolayısıyla O’nun verdiği nimetlere karşı hürmet hisleriyle doludur. Bu nimetlerin ardındaki rahmet-i İlâhiye’yi daha iyi kavramıştır. Hakiki rızık vereni bilmenin hâsıl ettiği ulvî duygular sayesinde nimetlerden daha derin lezzet duymaktadır. Dolayısıyla kendisine bahşedilen o kıymetli hediyeleri boşa harcamaktan kaçınır, onları ihtiyaç miktarınca kullanmaya özen gösterir. Böylece bedenine kesintisiz perhiz yaptırdığı ve itidal üzere yaşadığı için hep sıhhatli kalır. Aynı zamanda Cenâb-ı Hakk’ın verdiklerine kanaat ederek onları dengeli kullandığından başkalarının eline bakma zilletinden kurtulur, izzetini korur.

İsrafa gelince o, nimetlere ve onları gönderene karşı büyük bir saygısızlıktır. Aynı zamanda hırs, kanaatsizlik ve zillet gibi marazların da başlıca sebebidir. Çünkü müsrif adam, İlahî takdire ve alın teriyle elde ettiğine razı olmaz, sürekli daha fazlasını ister. Hiç şükretmez, daima şikâyet eder durur. Helal rızkını az bulur, gayr-ı meşru olup olmadığına aldırmadan daha çok kazanmanın peşine düşer. Hatta o yolda izzet ve haysiyetini bile feda eder.

İktisat eden insan, Allah’ın hoşnutluğuna ve Hak dostluğuna yürüyen bahtiyar bir kuldur. Müsrif kimse ise israf yolunda sadece İblis’in arkadaşlığını bulur, şeytanlara kardeş olur. Nitekim "Yakınlarına, yoksula, yolda kalmışa hakkını ver, ama sakın saçıp savurma. Çünkü savurganlar, şeytanların kardeşleri olmuşlardır. Şeytan ise Rabb’ine karşı pek nankördür." (İsrâ, 17/26-27) mealindeki ayet-i kerime, bu hakikati ifade eder.

Gördüğümüz gibi Kur’an, saçıp savurmayı yasaklıyor ve savurganlığı şeytanî bir sıfat olarak anlatıyor. Ancak şunu belirtmek gerekir ki; saçıp-savurmak az ya da çok harcamak değildir. Önemli olan "ne kadar" değil, "nereye" harcadığımızdır. İslam âlimlerine göre, bir insan bütün malını-mülkünü Allah yolunda infak etse de savurganlık yapmış sayılmaz; fakat gayr-ı meşru bir iş için sadece birkaç kuruş da harcasa yine "saçıp savurmuş" kabul edilir.

Savurganlık ve cimrilik arasında…

Şeytan, kendisine verilen onca nimeti görmezden geldi, şükürle mukabelede bulunacağına hep şikâyet etti. Hakkına razı olmadı, büyük bir hırsla daha fazlasını isteyip durdu. Mazhar olduğu bütün İlahî ihsanları sûiistîmal ederek haddini bütün bütün aştı ve huzurdan kovuldu. Savurgan kimseler de, nankörlüklerinden dolayı ellerindeki nimetleri küçümsüyorlar. Onlara şükürle değil de şikâyetle mukabele ediyorlar. Kıymetini bilemedikleri nimetleri gayr-ı meşru ve faydasız işler için rahatça saçıp-savuruyorlar. Bu şekilde küfrân-ı nimet, nankörlük, haddi aşma ve israf çizgisinde İblis’e yoldaş, şeytanlara kardeş oluyorlar.

Hâlbuki en doğrusu savurganlıkla eli sıkılık arasında bir orta yol tutmaktır. İslâm, nimetlerin kadrini bilip onlara şükürle mukabele etmek gerektiğini belirtmiş ve şükrün esasını da "insana bahşedilen duygu, düşünce, âzâ ve cevâhiri yaratılış gayeleri istikametinde kullanmak" şeklinde tarif etmiştir. Dolayısıyla iktisat, insanı cimriliğe de sürüklememelidir. İnanan insanlar, bir taraftan saçıp savurmaktan uzak kalmalı, diğer yandan da, asla cimri olmamalıdır. İsraftan kaçınmalı ama Hak yolunda infakta bulunmaya da can atmalıdırlar.

Kur’an-ı Kerim, işte bu orta yola ve müstakim çizgiye işaret eder ve: "Eli sıkı olma, büsbütün eli açık da olma ki herkes tarafından ayıplanan, kaybettiklerine hasret çeken bir hale düşmeyesin." (İsrâ, 17/29) buyurur. Ayrıca, "Rahman’ın o has kulları, harcamalarında ne israf eder ne de eli sıkı davranırlar; bu ikisinin arasında bir denge tuttururlar." (Furkan, 25/67) diyerek, seçkin kulların bu önemli vasfına vurguda bulunur.

İsraf kavramını sadece yiyecek-içecek, mal-mülk ve maddî imkânlarla alâkalı olarak düşünmemek gerekir. İsrafı, maddî-manevî her türlü nimetin yaratılış gayesine ters kullanılması ve boşu boşuna harcanması olarak değerlendirmek en doğrusudur. Dolayısıyla, giyim-kuşamda, içinde oturulan binada ve evin tefrişinde olduğu gibi, zaman ve sağlık gibi nimetlerde de israf söz konusudur.

Bir insanın yarım kırba su ile abdest alması mümkünken, lavaboda musluğu sonuna kadar açıp iki kırbalık su kullanması nasıl israfsa, altı saatlik uyku ile dinlenebilecekken sekiz saat uyuması da aynı şekilde israftır. Ramazan-ı Şerif’i daha iyi değerlendirmek varken değerlendirmemek de israftır. İçinde bulunduğumuz son on günü Kadir Gecesi’ni yakalamak adına daha yoğun yaşamamak da israftır.

Bu vesileyle Kadir gecenizi tebrik eder, bizi bu gecenin kadrini bilenlerden eylemesini Mevla-yı Müteâl’den niyaz ederim. Önümüzdeki hafta israf konusuna devam edeceğiz inşaallah…

Zaman