Hükümet psikolojik üstünlüğü ele geçirdi

Olaylar
Engin Dinç’in haberi MİT Başkanı Hakan Fidan’ın İmralı’da Abdullah Öcalan’la görüşmesinin ardından Ahmet Türk ve beraberindeki bir heyet de Öcalan’la görüştü. Bu görüşmel...
EMOJİLE

Engin Dinç’in haberi

MİT Başkanı Hakan Fidan’ın İmralı’da Abdullah Öcalan’la görüşmesinin ardından Ahmet Türk ve beraberindeki bir heyet de Öcalan’la görüştü. Bu görüşmeler Kürt sorunun çözümü ve PKK’nın silah bırakması için Oslo sürecinden de ileri bir adım olarak görülüyor. Bu süreci AK Parti eski Diyarbakır Milletvekili Abdurrahman Kurt’la konuştuk.

Son günlerde İmralı ile başlayan görüşme süreci için ne düşünüyorsunuz?

Ben bu süreci öncekilere oranla çok daha sonuca ulaşmaya yönelik bir süreç olarak değerlendiriyorum. Çünkü nelerin olmamasına ilişkin son süreçte ciddi bir birikim oldu. Habur sürecinden bugüne tutun birçok Amerika çalışmalarından bugüne pek çok veri, çözüme dönük olarak nelerin yapılmaması gerektiğiyle ilgili bir tecrübe oluşturdu. Kamuoyunun dikkati de ‘kim bu süreci bozar’a yoğunlaştığı için bozacak tarafın, bu süreçte biraz daha zor bir imkana sahip olduğunu düşünebiliyoruz. Çünkü bu sefer kamuoyu süreci çok daha net ve şeffaf bir şekilde izliyor. Bozmaya yeltenecek insanların toplumu kaybetme ihtimali yüksek olacağından dolayı bu sefer diğerlerine oranla bozmak da kolay olmayacaktır.

Buradan çok beklenti yükseltilmesi noktasında da gelinmemeli, en azından zamansal açıdan, ama öncekilerle kıyasladığımız zaman bu anlamda çok ciddi bir avantaja sahip bir süreç olduğunu söylemek mümkün. Ben burada “Hayyal el hayrul amel” diye bir cümle kullanıyorum. Herkesin hayırlı bir amel için öne çıkması gerekiyor. Hayırlı bir cümle için, hayırlı bir sonuç için gerçekten toplumun birliği, beraberliği ve güçlü bir Türkiye için; eşit vatandaşlık ve adil düzen üzerine kurulu bir Türkiye’yi özleyen herkesin bu sürece destek vermek için bir adım öne çıkması gerekiyor. Bir şey yapamayacak olanların en azından bozmamak için geri durması gerekiyor. Ve bu anlamda bir şey yapabilecek insanların sayısı çok daha fazla ve herkes elinden geldiği kadar; kimi tek bir cümleyle bu söze katkıda bulunabilir, kimi arada ilişkileri yumuşatmak adına katkıda bulunabilir, kimi fikirsel anlamda ufuk açıcı şeyler söyleyebilir. Ama ben bunu kimin elinde ne varsa ortaya koyması gereken bir süreç olarak değerlendiriyorum. Ve öyle inanıyorum ki, büyük Türkiye’ye giden yolun kapısındayız şu aşamada. Allah sonunu hayır getirsin. Ben umutluyum şahsen. Bu anlamda son süreçte her ne kadar arada ufak tefek polemikler görünse bile CHP’nin tavrını olumsuz olarak görmüyorum. Aksine olumlu görüyorum bu sefer. 

Masada neler var acaba? Neler konuşuluyor?

Masada neyin olduğu bence çok önemli değil. Diyalog ve iyi niyetin olması önemli. Niye diyeceksiniz? Aslında Kürt sorununa ilişkin çözülmeyecek çok önemli sorunlar kalmadı. İş tamamen teknik sürece dönük. Masaya bir sürü şey koyabilirsiniz ama bence özellikle bu süreçte olması gereken, örneğin KCK’da tutuklu yargılanan insanların pek çoğunun tutuksuz yargılanmasına yönelik imkanlara sahip olmasıdır. Diyaloğun geliştirilmesiyle ilgili birçok şey konuşulabilir. PKK’nın silah bırakmasına, silahsız sürece geçmesine ilişkin şeylerin önemsenmesi gerekiyor. Kürt sorunu biraz daha fazla zaman alabilir. Çünkü Kürt sorununa ilişkin algıları 80-90 yıllık bir dezenformasyon süreci yaşamış iki sosyal toplum ile karşı karşıyayız. Birbirlerini anlamak için biraz daha zamana ihtiyaçları olabilir. Burada önemli nokta şu; biz sorunlarımızı artık silahsız çözecek noktadayız. Bunun için de silahların gömülmesi gerekiyor.

Devletin de kendisine hoş gelmeyen bütün fikirlere karşı cezalandırma yönteminden uzaklaşmasına ilişkin, güvenlikli bir dilin topluma hakim kılınmasına ilişkin bir ruh halinin yansıması gerekiyor. Bu ikisi birbirini beslerse zaten silahlarla, çatışmayla ilgili süreçte yol almaya çalışan herkes kaybetmeye mahkum olacaktır. Kritik nokta budur. Yoksa bütün konularda mutabakata varmak bir anda çok kolay olmayacaktır.

Dediğim gibi 90 yıllık bir dezenformasyon süreci var. Ama çok mümkündür, gerçekten mümkündür. Çünkü tarihsel verilerin tecrübesi bu toplumda vardır. Eşit yaşamanın, adil yaşamanın, etnik kimliklerle birbirinin üzerinde tasarrufta bulunmamanın, etnik kimliklerin bir diğerine baskı yapmaması ve baskın gelmemesinin bu toplumda geçmişte tecrübeleri vardır. Bunlardan istifade etmek çok mümkündür. Bunlar konuşularak çok kolay ulaşılabilecek sonuçlardır. Türkiye büyük bir avantaja sahip bölgesel anlamda. İşte bugün yaşadığı süreçler ortada. Avrupa ve dünyanın içinde bulunduğu krizlere rağmen Türkiye’nin duruşu, gücü… Bu hepimizin ülkesi ve hepimizin istifade edeceği müreffeh bir toplum, bizim çocuklarımıza miras bırakacağımız müreffeh bir toplum. Bunu Kürtler, Türkler ve Türkiye’de yaşayan diğer unsurlar, bu ülkede yaşayan bütün vatandaşlar birlikte oluşturuyor. Beraber oluşturduğumuz değerleri birlikte paylaşmasını bilmekle ilgili bir süreç var önümüzde. İnşallah bunlar yaşanacaktır. Ben öyle umut ediyorum. Önemli olan iyi niyettir. Ben teknik detaylarda problem çıkacağını düşünmüyorum açıkçası.

Bu görüşme trafiğinde bir de muhatap sorunu var sanırım. Yani Öcalan’ın Kandil’e sözünü dinletip dinletemeyeceği tartışılıyor. Mesela Aysel Tuğluk da Kandil’le görüşülmesi gerektiğini söyledi.

Burada BDP’nin samimi olması gerekiyor. Kandil’in de bu konuda samimi olması gerekiyor… Bakın, daha önceden ifade ettikleri şeyler vardı, bizzat Karayılan’ın kendi ifadeleri var… Herkes kendi sözlerine sahip çıkmalı bu süreçte. Demiştir ki, “Birileriyle görüşülsün. Bizimle olmuyorsa Öcalan’la, Karayılan’la olmuyorsa aydınlarla.” Buraya kadar indirgenmişti. Ama şimdi en üst noktada, Öcalan’la görüşen bir devlet var. Bu saatten sonra, “Kandil’le görüşülsün” demek aklımıza şunu getirebilir; “Acaba bu uluslararası bağlantılara ilişkin bir angajman var da bunun kaygısıyla kaçamak bir yol mu üretilmek isteniyor?”

Evet, o da tartışılan bir konu. PKK’nın içinde İran ve Suriye’yle bağlantılı olan farklı gruplar var…

Bakın size ilginç bir şey söyleyeyim; görüşen kesimle ilgili diyaloglarda devlet o kadar derin bir mesafede tavır sergilemiştir ki, Öcalan’la yapılan görüşmeleri BDP içerisinden bir kısım Avrupa’yla paylaşılıyor, bir kısmı zaten Kandil’le paylaşıyor. Kandil’i ayrıca muhatap almanın esprisi ne? O zaman Öcalanizm üzerinden üretilen duruş, muhtemelen takiyyeci bir duruş olarak algılanacaktır. Dolayısıyla buna da gidilmemesi gerekiyor. Ben bu aşamada hükümetin psikolojik üstünlüğü ele geçirdiğini, eğer BDP yanlış yaparsa geride kalacağını ve sorunun sorumlusu olarak tarihte yer alacağını görüyorum. BDP’nin bu duruma düşmemesi için, sorun çözücü bir dil ve üslupla, bir yaklaşımla gelmesi gerektiğini aklından çıkarmaması gerekiyor. Onun ötesinden devletten ve hükümetten Kürtler’e ilişkin hepimizin ortak talepleri, beklentileri, arayışları zaten mevcuttur. Bunun tek koruyucusu, kollayıcısı elbette BDP olmayacaktır. Toplumda bu sorunu bilen, hisseden insanlar hep beraber bunları takip edeceği için, burada önemli olan hakikaten insanlarımızın ölmediği, birbirini öldürmediği, kinle ve kanla bu sorunun yolunun daha fazla tıkanmadığı bir sürecin yolunu beraber açmaktır. BDP de inanıyorum ki bu süreçte daha sağduyulu davranacaktır.

PKK’nın 100 küsur kişiyle Hakkari’de bir karakola saldırısı vardı. 14 terörist öldürüldü. Bu tip saldırılar süreci sabote etmez mi?

Bu çok önemli bir nokta. Şimdi düşünülüyor ki, özellikle Suriye angajmanında bir kısım PKK içindeki Kürtlerin bu uzlaşmayı istemediğine ilişkin düşünceler var. Hakkari saldırısı bununla ilgili çok ciddi bir destekleyici saldırı şeklinde yer aldı dikkat ederseniz. Tam böyle bir süreçte, tam böyle bir ortamda direkt böyle bir saldırının yapılması resmen bu süreci tekrar sabote etmek isteyenlerin işi…  O bölgelerin hangi angajmanda olduğu da bilindiği için bu Suriye angajmanına dikkat etmek gerekiyor diye düşünüyorum.

Acaba süreci sabote edebilecek başka ne olabilir?

Uluslararası angajmanların dışında şu aşamada kolay kolay bir sabotaj olmayacağını düşünüyorum. Açıkçası bu aşamada yerelde Ergenekon’un bu anlamda zayıf kaldığını düşünüyorum. Çünkü gerçekten devlet içerisindeki derin yapılanma büyük ölçüde etkisiz hale getirilmiştir. En büyük problemin uluslararası angajmanlarla, özellikle Suriye süreci ile ilgili olabileceği için buna dikkat etmek gerektiğini düşünüyorum şahsen.

Bu sürece dair başka ne söylemek istersiniz?

Ben bu barışı ve gerçekten büyük Türkiye projesinin sorumluluğunu hepimizin hissetmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu projeye hep birlikte el vermeliyiz, destek vermeliyiz. Elbette eksiklikler, birbirini yeterince anlayamamalar, bu gibi sorunlar önümüze çıkabilir. Bunlardan umutsuzluğa kapılmadan karşılıklı insanların birbirlerini anlayabilecekleri, hakkın, hukukun ve kaygıların dengelenebileceği süreçler için hep birlikte çaba göstermemiz gerektiğine inanıyorum. Önemli bir süreç, heyecan duyuyorum. Gerçekten herkese buradan “Hayyalel hayrul amel” demek istiyorum. “Herkes hayırlı bir iş yapmak için yola çıksın” demek istiyorum. Elimden ne geliyorsa, az önce ifade ettiğim gibi, kimin elinde bir cümlesi varsa onu söylesin; kimin elinde ufuk açıcı projesi varsa onu söylesin; kimin elinde uzlaştırıcı, arayı bulucu, arabulucu bir etki varsa onu kullansın; aydınıyla, üniversitesiyle, kanaat önderleriyle, dindarlarıyla, liberalleriyle hepimizin büyük Türkiye’yi yaratmak için önünde bir fırsat var. Bence herkes bu konudaki sorumluluğunu bilerek hareket etmeli. 

on5yirmi5.com