Hakan Fidan’ı kimler hedef alıyor?

Olaylar
Aslan Değirmenci’nin analizi  Fidan portresi derin ilişkileri deşifre etti Türkiye’deki demokratikleşme ve bağımsız politika izleme sürecinden rahatsız çevreler, MİT müsteşarını eleştireyim derke...
EMOJİLE

Aslan Değirmenci’nin analizi 

Fidan portresi derin ilişkileri deşifre etti

Türkiye’deki demokratikleşme ve bağımsız politika izleme sürecinden rahatsız çevreler, MİT müsteşarını eleştireyim derken eski bağlantılarını deşifre ettiler.

The Wall Street Journal’in Ortadoğu üzerine yayınladığı analiz tartışılmaya devam ediliyor. Ortadoğu’nun yeni aktörlerini sıralayan Neo-Con’cu The Wall Street Journal, Türkiye, İran ve Suudi Arabistan’ı aynı kefeye koyarak analiz yapınca bize söz hakkı doğdu. Önce buna itirazımı dile getireyim.

Biz ne İran ne de Suudi Arabistan’ız. İnsan Hakları konusunda dünyanın en kötüleri arasında yer alan iki ülke ile aynı analizde buluşmak çok rahatsız edici. Mısır’ın suç ortağı Suudi Arabistan, Suriye’deki katliamların aracısı İran… Her iki olayda da net bir duruş sergileyerek İslam coğrafyasındaki halkların sevgisini kazanan Türkiye…

Neo-Con’cuların gönlüne girmek için değil, halkların ‘Hak’dan doğan haklarını savunan Türkiye ile çıkarları doğrultusunda her türlü zulmü halka reva gören ülkelerin aktör olarak yansıtılması akıl tutulmasından başka bir şey değildir. Çünkü iki ülke de (yönetim açısından) aktör değil olsa olsa figüran durumundadır. Önce bunun altını çizelim ve devam edelim.

Hakan Fidan konusuna kadar uzanalım. Çok açık istihbarat alanında Neo-Concuları rahatsız eden Fidan’ın küresel alanda hedef alınması aslında iyi bir gelişme. Alınmasaydı o zaman şüpheyle yaklaşmak gerekirdi ki bu hedef alış ilk değil son da olmayacak. Bugüne kadar Türkiye istihbaratı ile içli dışlı olan hatta açıktan yönlendiren ve atamalara kadar müdahil olan Neo-Concuların ilk defa bir istihbarat şefini kaleme alması çok önemli. Düne kadar birlikte yol aldıkları istihbarat şeflerini değil analiz etmek ilişkilerinin deşifre olmaması için her türlü yolu deneyenlerin demek ki yeni yapı ile oyunu bozuldu ki panik içerisinde hamle gerçekleştiriyorlar.

Aslında bunu defalarca içimizdeki medya eliyle yaptılar. Millileşen bir kurumu yıpratma işini tersten bir propaganda ile önce ulusalcılara havale ettiler. Ulusalcıların hamleleri yetersiz kalınca ana akım medya ile denemelere başladılar. Bu denemeler ile algı değişimine neden olmayı hedeflerken, 7 Şubat ile topyekun saldırdılar. Yetmedi Taraf eliyle açıktan savaş ilan ettiler. Ancak toplumdaki değişimi ve dönüşümü hesaba katmadıklarından hep boşa düştüler. Kontrol ettikleri kalemlerin (bir bilenler) arka planları deşifre oldukça da yeni arayışlar içerisine girdiler. Türkiye’nin Suriye politikası ve Çözüm süreci üzerinden denemeler ile yollarına devam ettiler. Kontrolleri dışına çıkan Türkiye istihbaratına diz çöktürmek için yoğun arayışlarına ara vermediklerini The Wall Street Journal’de yer alan analiz ile belgelediler. Ama ne yazık ki panik ve acele ile yazılan analiz ile bir kez daha duvara çarptılar. Örneğin analizde Taraf Gazetesini muhafazakâr bir gazete olarak sunarak kendilerini ele verdiler. Kimin kimin kontrolüne girdiğini de açıkça kendi elleri ile deşifre ettiler. Ve söz konusu analizin ana hatlarını Yahudi lobisinin siparişi olduğunu gözler önüne serdiler. Nasıl mı? İsrailli yöneticilerin Hakan Fidan’ı hedef alırken kurdukları cümlelerin bire bir aynısına analizde yer vererek, bunu görmemizi sağladılar. Hatta İsrail’in Siyonist kaygılarını açık açık analize taşıyarak kan bağlarını inkâr edilemeyecek şekilde belgelediler.

Tabi bu kadar değil. Analizde Abdullah Gül ile Erdoğan’ın arasını açmak hatta büyük bir sorun varmış gibi gösteren malum çevrelerin taktiğiyle Gül ile Fidan arasına fitne tohumu atma çabası içine girerek tezgahın ABD merkezli olduğunun anlaşılmasını sağladılar. Yetmedi içimizde bu gerilimi pompalamaya çalışanların iplerinin ellerinde tuttuklarını istemeyerek deşifre ettiler.

Yine bir farklı toplum mühendisliği denemesi analiz ile çete davaları üzerinden işletilmiş. Açık açık bugün Silivri’de tutulan paşaların ABD ile yakın ilişkisine vurgu yapılmış, operasyonların MİT eliyle gerçekleştirildiği öne sürülerek ulusalcı çevrelere hedef gösterilmiş. Oysa düne kadar MİT; Ergenekon, Balyoz, 12 Eylül ve 28 Şubat davalarıyla ilgili belgeleri mahkemelerle paylaşmadığı için eleştiri alıyordu. Bu eleştiriyi sıklıkla gündeme getiren kişilerden biri de bendim. Defalarca devam eden davaların derinleşmesi için MİT’i arşivlerini açmaya davet ettim. Ancak MİT bırakın arşivleri açmayı savcılık tarafından yapılan sayısız başvuruyu ‘devlet sırrı’na sığınarak geri çevirdi. Hatta TBMM’de bulunan Devlet sırrı yasa tasarısına MİT’ten itiraz gelmişti. Ama olsun analizdeki ilgili bölümle bizlere ulusalcı olarak dayatılan sanıkların ABD ile yakın ilişkisi de ortaya çıkmış oldu.

Aslında farklı bir açı daha var. “MİT neden hedefte?” sorusuna bugüne kadar sayısız cevap verildi. Ama atlanan bir başka konu var. Dün kuruluşunu MİT’e havale ettikleri PKK, bugün MİT’deki değişim ile bir bakıma tasfiye edilmeye çalışılıyor. Yıllarca Ortadoğu’da kullandıkları PKK tasfiye olmasa bile gerçekleri görmeye başlayarak küresel emperyalizmin maşası olmamaya doğru yol alınca, Neo-Con’cular panikle MİT’e topyekûn saldırıyor. Kontrollerinden çıkmaya başlayan PKK’ya Paris’te verdikleri kanlı mesajı da unutmayalım.

Haber 10