Görmez: Camiyi bir üs olarak seçmişler

Olaylar
Görmez, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından Ankara Büyükşehir Belediyesi Gençlik Parkı Sosyal Tesislerinde gazetecilere verilen iftarın ardından soruları yanıtladı.   Bir gazetecinin TürkiyeR...
EMOJİLE

Görmez, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından Ankara Büyükşehir Belediyesi Gençlik Parkı Sosyal Tesislerinde gazetecilere verilen iftarın ardından soruları yanıtladı.  

Bir gazetecinin Türkiye’deki inanışlarla ilgili ifadelerini hatırlatarak konuyu detaylandırmasını istemesi üzerine Görmez, şunları söyledi:

“Hiçbir tanımlamaya girmeden herhangi bir vatandaşımız kendi inancı, yaşadığı mekanı ne atfediyorsa o ad altında tarihte hangi fonksiyonu icra ettiyse, içinde hangi erkanlar, hangi ritüeller yapılmışsa aynı şekilde yoluna devam etmesi. Aksi takdirde tanımlamalarla işe başladığımızda orada bir takım anlaşmazlıklar ortaya çıkıyor ve içinden çıkılmaz bir hale geliyor.” 

İnançların bir arada yaşaması ve kendini ifade edebilmesi konusundaki sözleri hatırlatılarak, ateistlerin ifade özgürlüğü kapsamında İslam diniyle ilgili eleştirilerine yönelik bir soruya Görmez, “Kur’an-ı Kerim, yüce Rabbimizin yeryüzünde herkese bir inanma ve inanmama özgürlüğü verdiğini ifade eder. İfade aynen şöyledir “Dünyada dileyen inanır, dileyen de inkar eder”. Dolayısıyla inkar etme özgürlüğünü Yaratıcı tanımışsa benim tanımamamın bir anlamı olmaz. Benim söylediğim, kendi inancını, düşüncesini, hiç kimsenin inancına, düşüncesine hakaret etmeden, küçük görmeden, aşağılamadan, belli bir üslup içerisinde ifade etme hakkında sahip olmasıdır” değerlendirmesinde bulundu.

Tekke ve zaviyelerin kapatılması hatırlatılarak “Temel konularda bir açılım sağlamak için kanunen bir değişiklik ihtiyacı görüyor musunuz?” sorusuna karşılık Görmez, şöyle konuştu:

“Aslında pek çok araştırmacı, akademisyen, bu sorunların ortaya çıkış noktası olarak isimlerini zikrettiğiniz tekkelerin, zaviyelerin, türbelerin yasaklanmasıyla başladığını ve dolayısıyla yine oraya dönerek, şimdiki açılımları yapmak gerektiğini ifade ediyorlar. Ancak bu arada yapılan tartışmalar da şunu gösteriyor ki tartışmayı tarihe götürerek devam ettirmenin, başka sorunları da beraberinde getireceğini ortaya koyuyor. Kaldı ki tarihte bu fonksiyonları icra eden kuruluşlar tarihte kaldı. Onları bugün güncellemek çok daha büyük sorunları da beraberinde getirebiliyor. Ben her iki alternatifin de ele alınmaya değer olduğunu ifade etmek isterim. Yani ille de sadece tekke zaviyeleri kaldırmak suretiyle bugünkü kolaylıkları sağlama yoluna değil oraya gitmeden de her türlü kolaylığın sağlanabileceğini düşünüyorum.” 

Görmez, 1940’lı yıllarda Fatih Sultan Mehmet, Hazreti Mevlana gibi pekçok büyük insanın türbeleriyle ilgili hemen bir istisna getirilerek, pek çok büyük insanın türbelerinin açıldığını hatırlatarak, şöyle devam etti:

“Yani tek alternatif üzerinde durmak başka tartışmaları da beraberinde getiriyor. Onun için bir konsensüse varılabilir de o maddeler üzerinde ittifak sağlanırsa ne ala. Ama eğer başka tartışmaları beraberinde getiriyorsa o zaman başka yollar da bulunabilir diye düşünüyorum. Bunu da sadece belli bir inancı, belli bir inanç kesimini değil, bütün bir büyük paket olarak, inanç özgürlüğünün önündeki bütün sorunları birlikte ele almak gerektiğini düşünüyorum. Belli bir kesim değil, her kesim. Hem tarihte birlikte yaşadığımız bir takım inanç grupları, hem bugünkü bir takım inanç gruplarının tamamı birlikte değerlendirilerek, tamamıyla hukuk, inanç özgürlüğü ve insan hakları çerçevesinde meseleyi ele almanın daha doğru olacağını düşünüyorum.”  

Cami, hutbe ve vaazlarda kullanılan dilin yenilenmesi gerektiği yönündeki sözleri hatırlatılarak bu doğrultuda çalışma yapıp yapılmadığına ilişkin bir soru üzerine Görmez, cami cemaatlerin ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla son iki yılda 42 bin cami görevlisinin çok ciddi bir hizmet içi eğitimden geçirildiğini anlattı.

Görmez, şunları söyledi:

“Yeni bir dil, yeni bir üslup, yeni bir hizmet anlayışı bunu nasıl geliştirebiliriz diye, bilhassa yeni kuşaklara nasıl hitap ederiz bunun üzerinde yoğunlaştık. Ama bunu köklü olarak çözebilmenin yolu Türkiye’de din eğitimini, din eğitimi kurumlarının, imam hatip liselerindeki dili, üslubu, eğitim, müfredatı programı, ilahiyat fakültelerimizdeki müfredatı, programı bütün bu açılardan yeniden ele almak gerektiğini düşünüyorum. Bu noktada diğer dost ve kardeş İslam ülkeleriyle mukayese ettiğimizde kendimizi, aslında iyi bir noktadayız. Ancak dünya o kadar hızla değişiyor ki, gençlik o kadar hızlı ilerliyor ki arkasından onlara yetişmek, onların hızına yetişerek kendimizi onlara anlatabilmekte hala zorlanıyoruz. İşte belki bütün bilim adamlarının bunun üzerinde durması gerekiyor ve bence sadece dini eğitimin sorunu değil Türkiye’de bütün eğitimin en ciddi sorunlarından bir tanesidir diye düşünüyorum. Biz dijital ortamlarda beslenen gençliğe nasıl bir eğitim vereceğimiz konusunda gecikmiş vaziyetteyiz. Din eğitiminde de gecikmeler yaşanıyor diğer sahalarda da aynı gecikmeleri yaşıyoruz.” 

Bir gazetecinin “Diyanet İşleri Başkanlığı bu yıl hazırlıklarını 74 bin hacıya göre yaptı ancak daha az hacı adayı gidebiliyor. Bu durum Diyanet İşleri Başkanlığını ne kadar zarara uğratacak. Revaklara ilişkin son durum nedir?” sorusuna Görmez, Arafat’tan inilmesinin ardından bir sonraki yılın hacılarına ilişkin çalışmaları başlattıklarını yaptıklarını hatırlattı. Büyük bir zararın söz konusu olacağını söyleyen Görmez, “Henüz hesap etmedik ama bizim en zor yıllarımızdan birisi. Tabii ciddi bir öngörüsüzlük var onu her zaman ifade ediyorum. Yetkililere de ifade ettim.

Ancak şunu da unutmayalım aslında inşaatın zorluğu, revakları kurtarma çabasından kaynaklanıyor. Bunu başkalarına ifade etmiyorlar ama bize ediyorlar. Yani eğer revakları o tarihi sütünlarıyla, taşlarıyla korumak gibi bir düşünce olmasaydı bu inşaat çok daha hızlı bitebilirdi. Ama onları tek tek muhafaza ederek başka yerlere taşıyıp daha sonra tekrar tavaf alanı içine yerleştirme projesi zaman alıyor.” 

Kabe’de yeni yapılan tavaf alanıyla ilgili bir soruya karşılık Görmez, “Şu anki mevcut hali bana gelen bilgilere göre daha çok üst katını engelliler kullanacak, yani büyük revaklar yok olduğu için engelli insanların daha çok el arabalarıyla kullanabilecek, herkes kullanmayacak ama bu haliyle kalmasını herhalde hiç kimse kabul etmez” diye konuştu

“Torba Yasa’da yer alan camilerin etrafındaki müştemilatların gelirlerinin cami vakıflarına, derneklerine bırakılmasıyla ilgili düzenlemeyi nasıl karşılıyorsunuz” sorusu üzerine ise Görmez, cami müştemilatıyla ilgili yasanın Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kabul ettiği bir düzenleme olmadığını söyledi. Camilerin arazisinin tamamen hazine arazisi olduğunu, binalarını vatandaşın parasıyla yapıldığını ifade eden Görmez, şunları dile getirdi:

“Oradaki müştemilatın bütün gelirlerini sadece derneklere bırakmak doğru değildi. Diyanet İşleri Başkanlığının önerdiği düzenleme, bunu Diyanet İşleri Başkanlığı marifetiyle öncelikle ilgili caminin bütün ihtiyaçlarını karşılama zorunluluğu getiriyordu ve Diyanet’in ilgili o gelirleri, ilgili caminin ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra hiçbir yerde değil sadece camilerin yapımında kullanma mecburiyeti getiriyordu. Ancak tabi ki 16 bin cami derneği var Türkiye’de. Onların her biri bir kamu tüzel kişiliğidir aynı zamanda. Onların da talepleri vardı, onların da her birisinin hizmetleri, faaliyetleri var. Pek çokları bizim için aynı zamanda Kur’an kursları ve başka hizmetler de yapıyorlar. Neticede derneklerin üzerinde durduğu düzenleme kabul gördü. Diyanet İşleri Başkanlığı sadece muhabesebesini yapacak, zannediyorum sadece yüzde 10’u bırakıldı. Onun da hiçbir kıymeti harbiyesi yok. Ben şahsen keşke o da Diyanet’e verilmeseydi daha uygun olurdu diye düşünüyorum.”

Görmez, Bezm-i Alem Valide Sultan Camisi’ne giren eylemcilere ilişkin bir soru üzerine, bu konudaki görüşlerini daha önce değişik ortamlarda dile getirdiğini hatırlatarak, amaçlarının herhangi bir şeyi örtmek ya da kapatmak olmadığını, sadece yaşanan olayda suçlama ile suiniyetin birbirine karıştığını ve böylece tavır almanın güçleştiğini ifade etti.

Daha önce “rengi, dini, ırkı, hatta işlediği suç ne olursa olsun Allah’ın evine, mabede sığınan her insan bize Allah’ın emanetidir” dediğini anımsatan Görmez, şöyle konuştu:

“Kabe için Cenabı Hakkın kullandığı bir ifade vardır, ‘Oraya giren, güvendedir’. Kabe’nin şubeleri olan camilere de herhangi bir insan zor bir zamanında sığındığı zaman biz onu güvende kabul ederiz. Ama bizim itiraz ettiğimiz, kabul etmediğimiz şu oldu; çok önceden, olaylar başlamadan içinde şiddeti barındıran bir hareket, o hareketi yapacak olan insanlar, bir camiyi önceden bir karargah olarak, üs olarak, lojistik mekan olarak belirleyip, önceden çuvallarla eşyalarını oraşa taşıyıp hazırlık yapmışlarsa bunu kabul edemeyeceğimizi açıkca ifade ettik. Bu iki hususu birbirinden ayırdık, ayırmaya da devam ediyoruz. 

İçeriye gelince, tekrar tartışma başlatmak istemem, 3 günlük kamera kayıtlarımız elimizdedir. İçeride her türlü, sadece yaralılar yok, sadece masum olarak oraya sığınanlar yok, herhangi bir Müslümanın kabul edemeyeceği davranışlar da var. Bunların bir kısmını biz doğrusu paylaşmayı dahi zait kabul ettik. Gönül isterki böyle birşey hiç olmasaydı, bunun üzerinden de bir cami üzerinden böyle bir tartışma hiç yaşanmasıydı. Ama bu iki hususu daima birbirinden ayırdık, ayırmaya devam ediyoruz.”

-Manevi iklimi sabote

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, ramazan ayında yaşanan imsak tartışmalarına da değinerek, Diyanet İşleri Başkanlığı gibi önemli bir kurumun, 80’i aşkın ilahiyat fakültesinin olduğu, semanın, göğün, güneşin, ayın, yıldızların bütün hareketlerinin canlı olarak izleyebildiği bir ülkede, dünyada 3 yıldır her ramazan ayında imsak vaktinin tartışılmasının ramazanın manevi iklimini sabote etmek olarak değerlendirdiğini söyledi.

Başkanlık olarak bütün ilim adamlarını ciddiye aldıklarını, imsak tartışması ilk başladığında Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Uzay Bilimleri bölümüyle anlaşma yaparak Türkiye’nin çeşitli yerlerinde astronomik aletlerle gözlemler yapmaya başladıklarını anlatan Görmez, 50 farklı gözlem yapıldığını ve bunların sonuçlarının ramazan ayından önce kamuoyu ile paylaşıldığını kaydetti. Görmez, şöyle devam etti:

“Diyanet İşleri Başkanlığı asla tarihin kıyısında, köşesinde kalmış şahıs ve marjinal görüşlerle amel etmez. Tarihin ilmiğinden süzülmüş, doğru bilgileri, ortak bilgileri değerlendirerek toplumla paylaşır, bunu yaparken de hem tarihi değerlendirir, hem de bütün İslam dünyasını dikkate olarak değerlendirir. Tarih boyunca İslam bilginleri bir konuda ne demişler, bugün İslam dünyasının muhtelif yerlerinde ne tür araştırmalar var, bütün bu değerlendirmeleri birleştirerek biz toplumla paylaşıyoruz. Etrafımızda bu kadar sorunların yaşandığı, insanların katledildiği bir dönemde ramazanın manevi ikliminin bütün toplumu kuşattığı zaman dilimini sürekli imsak tartışmalarıyla geçirmek, zamanı bu şekilde tüketmek doğru değil. Artık imsak tartışmaları Türkiye’de bilgi sorunu olmaktan çıkmış, bir ahlak sorununa dönüşmüştür. Bu da bizi üzüyor. 

Bizim esas aldığımız ölçü, çıplak gözle gözlem değildir. Çıplak gözle gözlem ile ortak bir takvim yapma imkanına hiçbir millet sahip olmaz, çünkü bu havanın bulutlusu vardır, yazı vardır, kışı vardır. Daha çok astronomik hareketleri dikkate alarak, Diyanet İşleri Başkanlığı ortak bir takvimde toplumu birleştirmek için farklı kriterleri esas almıştır. Aslında 3. hicri asırdan itibaren bütün astronomları Uluğbey’den Nasrettin Tusi’ye kadar ve cumhuriyet dönemindeki Kandilli Rasathanesi’nin başına gelen, aynı zamanda bir din bilgini olan Fatin Gökmen’e kadar bütün bilgileri toplayarak, değerlendirerek elde ettiği doğru bilgiyi toplumla paylaşır, asla şahıs ve marjinal görüşlerle amel etmez.”

AA