Gezi eylemcilerinin çoğu CHP’li

Olaylar
Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA), Gezi Parkı odaklı olaylar ile sosyolojik ve siyasal dinamiklerini ortaya koyan “Kurgu İle Gerçeklik Arasında Gezi Eylemleri” başlıklı...
EMOJİLE

Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA), Gezi Parkı odaklı olaylar ile sosyolojik ve siyasal dinamiklerini ortaya koyan “Kurgu İle Gerçeklik Arasında Gezi Eylemleri” başlıklı bir rapor yayımladı.

İstanbul, Ankara, İzmir ve Eskişehir’deki toplam 62 eylemciyle görüşülerek hazırlanan raporda, “Normal siyasal süreçleri devre dışına çıkararak, demokratik süreçleri geçersizleştirmek pahasına, sokağın gücüyle siyaseti karar almaya zorlamak, bir vesayet zihniyetidir. Eskiden askeri ve sivil bürokrasinin imtiyazları üzerinden hayata geçirilen vesayet, şimdi sokak üzerinden veya demokratik süreçleri sokak hareketliliğine feda eden cazip siyasal kavram ve söylemler üzerinden hayata geçirilmektedir” ifadesine yer verildi.

Hatem Ete ve Coşkun Taştan’ın hazırladığı rapor, olayların ikinci haftasında, İstanbul, Ankara, İzmir ve Eskişehir’deki toplam 62 eylemciyle gerçekleştirilen “Birebir derinlemesine mülakatlara” dayanıyor.

Rapora göre, eylemcilerin önemli bir kısmın “a-tipik” CHP’li. Eylemcilerin önemli bir oranı CHP’ye, inanarak ya da muhalefet etme gücüne güvenerek oy vermediklerini dile getirirken, ailelerindeki güçlü figürlerin “tipik CHP seçmeni” olmasından dolayı bu partiye eğilimli olduklarını ortaya koyuyor.

Eylemcilerin bir diğer bölümü ise “sistem karşıtı radikal sol” eğilime sahip gençlerden oluşuyor. Eylemcilerin azınlıktaki kısmını, yüzde 10’luk seçim barajının altında kalan partilerin seçmen kitlesi oluşturuyor. Eylemcilerin Türkiye’deki olağan siyaset mekanizmaları ile ilişkileri ise şüphe, güvensizlik ve inançsızlık ile şekilleniyor.

“MİLLİ İRADE ETKİSİZLEŞTİRİLMEYE ÇALIŞILMAK”

“Sokağın, siyaseti terbiye etmek üzere hareketlendirilmesi, dolayısıyla siyaseti vesayet altına almanın yeni enstrümanı olarak görüldüğü”  ileri sürülen raporda, şu ifadelere yer verildi:

“Normal siyasal süreçleri devre dışına çıkararak, demokratik süreçleri geçersizleştirmek pahasına, sokağın gücüyle siyaseti karar almaya zorlamak, bir vesayet zihniyetidir. Eskiden askeri ve sivil bürokrasinin imtiyazları üzerinden hayata geçirilen vesayet, şimdi sokak üzerinden veya demokratik süreçleri sokak hareketliliğine feda eden cazip siyasal kavram ve söylemler üzerinden hayata geçirilmektedir. Sandık-demokrasi ilişkisi, çoğunlukçuluk-katılımcılık ikiliği gibi birçok kavram bu çerçevede tedavüle sokulmuştur. Bu, postmodern bir vesayet teşebbüsüdür. Eskiden vesayetçi aktörler marifetiyle talepleri görmezden gelinen toplumsal çoğunluk, şimdi de aktör ve talepleri meşruiyetten arındırılarak, karikatürize edilerek iradesiz kılınmaya çalışılmaktadır. Eskiden vesayetçi aktör ve kurumlar eliyle etkisizleştirilen milli irade, şimdi söylemsel enstrümanlarla etkisizleştirilmeye çalışılmaktadır.”

Raporda, Gezi Parkı odaklı olaylar “askeri vesayet sonrası yeni Türkiye’nin ilk ve en etkili eylemi” diye nitelendirilirken, “sokak eylemlerinin, siyasi karar alma mekanizmalarını terbiye etmeye çalıştığı ve bu yolla vesayetin bir enstrümanı olduğu” iddia edildi.

Eylemlerin ve devamında oluşan siyasi iklimin, kimlikler üzerinden yürüyen bir yaşam tarzı kavgasına neden olduğu belirtilen raporda, bu iklimin postmodern bir vesayet anlayışının yerleşmesine sebep olabileceğine değinildi.

-“12 Eylül referandumu kırılma anı oldu”-

Raporda, şu görüşler yer aldı:

“En önemli kırılma anını 12 Eylül 2010 referandumunun teşkil ettiği uzun bir demokratik mücadele sürecinin sonunda bürokratik vesayet sistemi gerilemiş, seçimlerin siyasal sistemi şekillendirme kabiliyeti artmış, milli iradenin siyasete nüfuz etme kanalları genişlemiştir. Askerin ve yargının siyaseti terbiye etme enstrümanlarından mahrum kalması ve çıkarlarına ya da taleplerine sözcülük etmesi beklenen siyasi partilerin etkili olamaması, batıcı seçkin azınlığı sokak siyasetine yöneltmiştir.”

Vesayetçi anlayışın ancak demokrasi zemininde ortadan kaldırılabileceğine işaret edilen raporda, “Etnik ve dinsel ayrışmaya-hiyerarşiye dayalı vesayetçi ideolojinin siyasal-toplumsal tahayyülden arındırılması ve eşitlikçi bir demokratik tasavvurun hayata geçirilmesi için Kürt ve Alevi kesim başta olmak üzere bütün siyasal kimliklerin hak taleplerinin karşılanmasına yönelik bir demokratik reform sürecine aciliyet kazandırılmalı” değerlendirmesinde bulunuldu.

“LİBERAL VE SOL ÇEVRELER DEMOKRATİK CEPHEDEN KOPTU”

“Cumhuriyet dönemi boyunca vesayet sistemini ortadan kaldırmak üzere tedavülde olan siyasetin temel dinamiği siyasal sistemi demokratikleştirmek, demokrasiyi inşa etmekti. Gezi eylemleri, yeni dönemin siyaset dinamiğini yaşam tarzı mücadelesi olarak kodlamıştır” ifadesi kullanılan raporda, AK Parti’nin yeni siyasal sistemi inşa etme teşebbüsünün (vesayet sistemini geriletme sürecinde AK Parti’ye destek veren) birçok siyasal kesimi ürküttüğü, bireysel yaşam kaygılarını siyasal sistem kaygılarının önüne geçirdiği ve AK Parti’nin muhafazakar-dindar kimliğinin, bu değerlerden korkan birçok kesimi ürküterek birleştirdiği ileri sürüldü.

Raporda, demokrasinin siyasetin kurucu dinamiği olmaktan çıkmasıyla liberal ve sol çevrelerin büyük çoğunluğunun demokratik cepheden koparak kimlik siyasetine tutunduğu belirtilerek, şunlar kaydedildi:

“Bu anlamda, Gezi eylemleri, hem siyasetin kurucu dinamiğinin değiştiğini teyit etmiş hem de bu değişimi tahkim etmiştir. Gezi eylemleri, demokrasi talebinin yaşam tarzı kaygılarına feda edilmesini sembolize etmiştir. Gezi eylemleriyle güçlenen siyasal dinamik varlığını sürdürürse, bundan sonra siyasal harita, demokrasi yanlılığı-karşıtlığı üzerinden değil yaşam tarzı benzerliği-farklılığı üzerinden şekillenecektir.”

“AKTÖRLER POZİSYONU VEYA SÖYLEMİ DEĞİŞTİRDİ”

Raporda ayrıca eylemlerin Türkiye’nin son on yılında hızlanan siyasal merkezdeki aktör değişimini ve bu değişimin sancılarını belirginleştirdiğine ve yeni Türkiye’yi inşa mücadelesine ışık tuttuğuna değinilerek, “Eylemler, yeni siyasal sistemin hangi değerler, kavramlar üzerinde ve hangi aktörler eliyle kurulacağına yönelik mücadelenin fragmanı işlevi görmüştür. Türkiye’nin siyasal yaşamında etkili olan aktörlerin neredeyse tamamının pozisyonu ve/veya söylemi değişmiştir. Siyasetin misyonundaki değişime paralel olarak siyasal aktörlerin de öncelikleri değişmiştir” tespitine yer verildi.

Siyasal aktörlerin AK Parti’ye yönelik hesaplar veya öngörüler üzerinden pozisyonlarını revize ettiği belirtilen raporda, “Siyasetin misyonu, vesayet sistemini tasfiye etmekten demokratik sistemi inşa etmeye kayınca, siyasal aktörlerin öncelikleri de değişmiştir” ifadesi kullanıldı.

Dünya Bülteni