Cemaate cematin içinden eleştiri geldi

Olaylar
Cemaatin önde gelen isimlerinden Ahmed Akgündüz Hoca dershane tartışmasında Zaman Gazetesi’nin tavrını eleştirdi. Cemaat mensuplarının saygı duyduğu, Cemaat’in önde gelen isimlerinden Prof...
EMOJİLE

Cemaatin önde gelen isimlerinden Ahmed Akgündüz Hoca dershane tartışmasında Zaman Gazetesi’nin tavrını eleştirdi.

Cemaat mensuplarının saygı duyduğu, Cemaat’in önde gelen isimlerinden Prof. Dr. Ahmed Akgündüz, Zaman Gazetesi’nin aldığı tavrın ve yaptığı yayınların yanlış olduğunu belirtirken, Bediüzzaman’dan yaptığı alıntılarla, dayanışma ruhunun tamir edilmesi çağrısında bulundu. 

ERDOĞAN’LA İLGİLİ ÇARPICI ÖRNEK

Zaman Gazetesi’nin attığı manşetlere “Atılan gazete manşetleri çok çirkindi, hakikaten yenilir yutulur bir başlık değildi” şeklinde tepki gösteren Başbakan Erdoğan’a destek veren Akgündüz, Erdoğan’ın Cemaat’e karşı bir art niyetinin olmadığını da şu çarpıcı örnekle anlattı: 

Burada şunu anlatırsam daha iyi anlaşılacaktır. İki sene evvel Kazakistan’a gidecektim ve Başbakan ile karşılaştım. Kısa sohbetten sonra bu ziyaretimi öğrenince, ben de sizden evvel gideceğim dedi. Sebebini sordum ve beni hayrete düşüren şu cevabı verdi:

“Hocam! Rusya’daki yönetimin etkisiyle Kazakistan’daki 25 okulumuza baskılar başladı. Kazakistan Başbakanı imanlı bir genç ve yakın arkadaşım. Bu meseleyi halletmek için gidiyorum.”

Şimdi soruyorum: 100 yıllık tarihimiz içinde benzeri bir hadiseyi Merhum Özal’ın bazı hizmetleri dışında söylemek mümkün mü?

“EHL-İ İMAN AĞLIYOR, KALPLERİ SIZLIYOR”

Prof. Dr. Ahmed Akgündüz, yaşanan süreçte oluşan ihtilaf dolayısıyla ehl-i dalaletin ve ‘Geziciler’in keyif içinde yangına körükle gittiklerini belirtirken, ehl-i imanın ağladığını, kalplerinin sızladığını söyledi. 

BEDİÜZZAMAN’DAN İBRETLİK ALINTILAR

Akgündüz, yazısının son kısmını da, Bediüzzaman Said Nursi’nin eserlerinden yaptığı alıntılara ayırdı. 

Ahmed Akgündüz’ün alıntıladığı metinlerde Bediüzzaman’ın yıllar öncesinden yaptığı uyarıların, hayret uyandıracak şekilde bugünkü tartışmaya ışık tuttuğu gözleniyor. 

İŞTE PROF. DR. AHMED AKGÜNDÜZ’ÜN YAZISININ TAMAMI VE BEDİÜZZAMAN’DAN YAPTIĞI ALINTILAR: 

Sakın, sakın, sakın! Çabuk bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz.

Son zamanlarda Dershane meselesi gündemi ve zihinleri allak bullak etti. Birileri ifrat ve tefrit derelerinde dolaşıyor. Benden fikrimi soruyorlar. Ben eğitim uzmanı değilim. Ancak genel manada bazı değerlendirmelerde bulunacağım.

Evvela: İslam alemi ve Türkiye tam bir buçuk asırdır, şu anda Türkiye’nin yaşadığı İslami inkişafı ve maddi refahı yaşamamıştır. III. Selim’den beri arzulanan hedefler, bugün birebir gerçekleşmektedir. Ne hizmet erlerine, ne Işık evlere, ne medreseler, ne Kur’an kurslarına ve ne de hiçbir İslami hizmete engeller çıkarılmak şurada dursun, kapıları aralanmakta ve destekler yağmaktadır. Sultan 2.ci Abdülhamid’den beri yapılmamış dini eserler ve vakıf eserlerin tamirleri yapılmıştır.

Şu muzafferiyetteki hârikulâde nimet-i İlahiye bir şükür ister ki devam etsin, ziyade olsun.

(Tarihçe-i Hayat 139)

İkincisi, Bu ihtilaftan dolayı ehl-i dalalet ve Geziciler keyif içinde ve yangına körükle gidiyorlar. Hocaefendi’nin maalesef ifratkarane beyanatını ve Zaman gazetesi’nin kışkırtıcı manşetlerini çevire çevire zevkle yayınlıyorlar; yorumlar ekliyorlar. Bülent Arınç meselesinden alamadıkları menfi sonuçları bu meseleden almaya çalışıyorlar. Ehl-i iman ise ağlıyor ve kalpleri sızlıyor.

Üçüncüsü, Hocaefendi’nin beyanatını hissi, aşırı ve mübalağalı buluyorum. İmam Hatipleri hakkındaki beyanatı ne kadar yanlış ve hatalı idiyse, bu da öylesine hatalıdır. Dershaneler meselesini 28 Şubat ile ve hatta daha söyleyemediğim menfi şeylerle kıyaslamak kıyas-ı ma’al-farıktır. Hocamın ehlullah olduğunu kabul edenlerdenim ve hizmet için de dua ediyorum. Ama bu hatalı içtihada karşı fikrimi beyan etmeyi de vazife addediyorum. Buna dayanarak Zaman gazetesinin kışkırtıcı manşetlerini ise hayretle izliyorum ve üzülüyorum. Ehl-i imanın bilezikleriyle bu hale gelen bir gazete Sözcü gazetesi ile mi yarışmalıydı tahrip ve kışkırtıcılıkta?

Burada şunu anlatırsam daha iyi anlaşılacaktır. İki sene evvel Kazakistan’a gidecektim ve Başbakan ile karşılaştım. Kısa sohbetten sonra bu ziyaretimi öğrenince, ben de sizden evvel gideceğim dedi. Sebebini sordum ve beni hayrete düşüren şu cevabı verdi:

“Hocam! Rusya’da ki yönetimin etkisiyle Kazakistan’daki 25 okulumuza baskılar başladı. Kazakistan Başbakanı imanlı bir genç ve yakın arkadaşım. Bu meseleyi halletmek için gidiyorum.”

Şimdi soruyorum: 100 yıllık tarihimiz içinde benzeri bir hadiseyi Merhum Özal’ın bazı hizmetleri dışında söylemek mümkün mü?

Dördüncüsü; Hükümetin yahut Hükümet bürokrasisinin içinde de yangına körükle gidenlerin olduğunu ve hatta hizmete karşı operasyon yürütenlerin bulunduğunu daha evvelki bir makalemde açıklamıştım. Ancak Zaman Gazetesini kuranlardan bir şahsiyet şu anda Milli Eğitim bakanıdır. Mesele çok rahat müzakere edilir. Kaldı ki, Avrupa ülkelerinin hiç birinde dershane olayı mevcut değildir. Sadece ve sadece gençlerimizin maneviyat dersini aldığı bu yuvalar, şekil değiştirse bile, varlıklarına ve hizmetlerine asla zarar gelmeyecek bir hale gelmelidir.

Beşincisi; Ben konuşmayacağım. Bediüzzaman’ın dediklerini tekrarlayacağım.

“Kur’an-ı Azîmüşşan’ın hürmetine ve alâka-i Kur’aniyenizin hakkına ve imana hizmetinizin şerefine, çabuk bu dehşetli, zahiren küçücük fakat vaziyetimizin nezaketine binaen pek elîm ve feci’ ve bizi mahva çalışan gizli münafıklara büyük bir yardım olan birbirinden küsmekten ve baruta ateş atmak hükmündeki gücenmekten vazgeçiniz ve geçiriniz. Yoksa bir dirhem şahsî hak yüzünden, bizlere ve hizmet-i Kur’aniyeye ve imaniyeye yüz batman zarar gelmesi -şimdilik- ihtimali pek kavîdir.”

Şualar ( 512 )

“İşte ey mü’minler! Ehl-i iman aşiretine karşı tecavüz vaziyetini almış ne kadar aşiret hükmünde düşmanlar olduğunu bilir misiniz? Birbiri içindeki daireler gibi yüz daireden fazla vardır. Her birisine karşı tesanüd ederek, el-ele verip müdafaa vaziyeti almaya mecbur iken; onların hücumunu teshil etmek, onların harîm-i İslâma girmeleri için kapıları açmak hükmünde olan garazkârane tarafgirlik ve adavetkârane inad; hiçbir cihetle ehl-i imana yakışır mı? O düşman daireler ehl-i dalalet ve ilhaddan tut, tâ ehl-i küfrün âlemine, tâ dünyanın ehval ve mesaibine kadar birbiri içinde size karşı zararlı bir vaziyet alan, birbiri arkasında size hiddet ve hırs ile bakan, belki yetmiş nevi düşmanlar var. Bütün bunlara karşı kuvvetli silâhın ve siperin ve kal’an: Uhuvvet-i İslâmiyedir. Bu kal’a-i İslâmiyeyi, küçük adavetlerle ve bahanelerle sarsmak; ne kadar hilaf-ı vicdan ve ne kadar hilaf-ı maslahat-ı İslâmiye olduğunu bil, ayıl!..”

“Ehadîs-i şerifede gelmiş ki: Âhirzamanın Süfyan ve Deccal gibi nifak ve zındıka başına geçecek eşhas-ı müdhişe-i muzırraları, İslâm’ın ve beşerin hırs ve şikakından istifade ederek az bir kuvvetle nev’-i beşeri herc ü merc eder ve koca Âlem-i İslâmı esaret altına alır.

Ey ehl-i iman! Zillet içinde esaret altına girmemek isterseniz, aklınızı başınıza alınız! İhtilafınızdan istifade eden zalimlere karşı اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ اِخْوَةٌ kal’a-i kudsiyesi içine giriniz; tahassun ediniz. Yoksa ne hayatınızı muhafaza ve ne de hukukunuzu müdafaa edebilirsiniz. Malûmdur ki; iki kahraman birbiriyle boğuşurken; bir çocuk, ikisini de döğebilir. Bir mizanda iki dağ birbirine karşı müvazenede bulunsa; bir küçük taş, müvazenelerini bozup onlarla oynayabilir; birini yukarı, birini aşağı indirir. İşte ey ehl-i iman! İhtiraslarınızdan ve husumetkârane tarafgirliklerinizden kuvvetiniz hiçe iner, az bir kuvvetle ezilebilirsiniz. Hayat-ı içtimaiyenizle alâkanız varsa, اَلْمُؤْمِنُ لِلْمُؤْمِنِ كَالْبُنْيَانِ الْمَرْصُوصِ يَشُدُّ بَعْضُهُ بَعْضًا düstur-u âliyeyi düstur-u hayat yapınız, sefalet-i dünyeviyeden ve şekavet-i uhreviyeden kurtulunuz!..”

Mektubat ( 269 – 270 )

Star