Cemaat yeni bir vesayet düzeni oluşturmak istiyor

Olaylar
Engin Dinç’in röportajı Dershanelerin kapatılması gündeme gelince, son zamanlarda sık sık tartışılan Cemaat-AK Parti gerilimi yeniden gün yüzüne çıktı. Fethullah Gülen Cemaati’yle AK Parti arası...
EMOJİLE

Engin Dinç’in röportajı

Dershanelerin kapatılması gündeme gelince, son zamanlarda sık sık tartışılan Cemaat-AK Parti gerilimi yeniden gün yüzüne çıktı. Fethullah Gülen Cemaati’yle AK Parti arasındaki gerilim, dershanelere gelmeden önce birçok yerde gündeme gelmişti. Dershane olayı ise artık gerilimin hiçbir şekilde gizlenme ihtiyacı hissetmeden tavan yaptığının göstergesi oldu. Araştırmacı-Yazar Zihni Çakır’la, Cemaat- AK Parti gerilimini, dershanelerin kapatılması konusunu ve bu gerilimin daha ne kadar süreceğini konuştuk. 

CEMAAT HER DARBE SONRASI VESAYET REJİMİYLE NİKAH TAZELEDİ

Öncelikle dershanelerin kapatılmasının eğitimle ilgili olmaktan çok siyasi bir karar olduğu yönünde bir algı da var. Bu algı doğru mu? Bunun nedenleri nelerdir?

İktidarın dershanelerle ilgili yapmış olduğu düzenleme ile aynı zamanda okuma salonu diye tabir edilen etüt merkezleri diye tabir edilen eğitim amaçlı çatılarla ilgili yapmış olduğu düzenleme, eğitimin neredeyse 80 yıllık kambur haline gelmiş uygulamalarını ortadan kaldıran bir reform çalışmasıdır. Öbür taraftan eğitim alanında gerçekleştirilen reformların arasında aynı zamanda siyasal argümanlar da aramak mümkündür. Ama benim merak ettiğim 4+4+4 eğitim sistemi, yine üniversite sayısını arttırarak yükseköğrenimdeki öğrenci sayısında Avrupa standartlarını yakalamak amacıyla gerçekleştirilmiş olduğu eğitim reformlarını iktidarla siyasal düşünce anlamında birbirine uzak olmayan Cemaat tarafından niye eleştiriliyor? Ve niye bu kadar hedef haline getiriliyor? Bunun cevabını aramak gerektiği düşüncesindeyim. Yani cemaat falan da demeyelim artık, her şey çok net ortada, bunun gizlenecek saklanacak bir yanı da kalmadı. Fethullah Gülen cemaati birtakım yargı reformlarına, eğitim reformlarına karşı çıkmışlardı. Çünkü yanlış hatırlamıyorsam bunlar 4+4+4 sistemine,  aynı zamanda Peygamber Efendimizin de hayatının dahil olduğu eğitim müfredatının değişmesine karşı çıkan birtakım söylemlerde bulunmuşlardı. Tabi bunun tamamı Cemaati besleyen lojistik tabanın oraya yönelişini ortadan kaldıracak gerekçeler olmasındandı. Fakat ben onların çok detayına girmek istemiyorum. Ak Parti iktidarının bilhassa Recep Tayyip Erdoğan’ın Milli Görüş kökenli söylemler kullanmaya başlamasından sonra gerçekleştirmiş olduğu her reformu, çıkarmaya çalıştığı her yasayı eleştiren Cemaatin asıl maksadının, Fethullah Gülen cemaati ile Milli Görüş arasında temeli 70’lerden de öteye giden o kronik çatışmayı ortaya koymak olduğu düşüncesindeyim. Çünkü biz biliyoruz ki Rahmetli Necmettin Erbakan’ın liderliğini yapmış olduğu Milli Görüş hareketi bütün söylemleri, bütün kültürel algılarıyla, siyaset ve kültür alanında eskiden beri milli bir temele sahipti. Ancak Fethullah Gülen’in bilhassa darbe dönemlerindeki rahatlığı, darbe dönemlerinde bile vesayetçi rejimlerle nikah tazelemesi, Erbakan’ın Milli Görüş geleneği ile onu ters düşürdü. Çünkü Milli Görüş, her zaman için statüko ve vesayet rejimi ile savaş içerisinde oldu. Ama Gülen cemaatin her değişen dönemde, her darbe sonrası oluşan siyasal ve konjonktürel ortamda o mevcut vesayet rejimiyle yani statükoyla nikah tazeledi. Bu bağlamda Recep Tayyip Erdoğan’ın reformları, Ak Parti’nin önderliğinde gerçekleşen reformlar en başta Gülen hareketini rahatsız etti. 

GÜLEN CEMAATİ VESAYET DÜZENİNDE OLUŞAN BOŞLUĞU DOLDURMAK İSTİYOR

Bakın, Gülen hareketiyle ilgili bana, özellikle bana yöneltilen eleştirilerden biri, “Ergenekon, Balyoz gibi darbe süreçlerinde o mücadelenin içerisinde yer almış aktörlerden biri olarak Fethullah Gülen cemaatini nasıl böyle tanımlarsın” oluyor. Doğru, ben o dönem algı yanılmasıyla Fethullah Gülen cemaatinin gerçekten Türkiye’de demokratikleşme ve her kesime eşit bir düzen oluşturma mücadelesinin içerisinde yer aldığını ve taraf olduğunu zannetmiştim. Birçoğumuz bu konuda yanılmıştı. Ama biz bugün çıkan tabloyla anlıyoruz ki Fethullah Gülen cemaatinin o dönemdeki fonksiyonunun, o dönem üstlenmiş olduğu misyonun, o dönem vermiş olduğu mücadelenin ana temelinde Türkiye’nin demokratikleşmesi ve 80 yıldır bu ülkede bizleri, muhafazakar mütedeyyinlerini başkalaştıran Kemalist rejimin yıkılması maksadıyla değilmiş. Gülen cemaati Ak Parti’nin Türkiye’de başkalaştırılmış ve ezilmiş kesimlerden almış olduğu o güçlü desteğin arkasına sığınarak kendi gizli gündemini gerçekleştirmek istiyormuş. Gülen Cemaati maalesef ve maalesef Ak Parti’nin yargıya vermiş olduğu o direnci kullanarak, darbeler ve darbeciler ile mücadele döneminde Ak Parti’ye destek olmak yerine o savaşta vesayet düzeninde oluşan boşluğu doldurmak için kendine pozisyon almış. Bugün dershaneler üzerinden koparılan kıyametin; Ak Parti Genel Başkanı, Türkiye’nin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’a yöneltilen diktatör suçlamasının altında başka bir şey bulamıyorum. Ve ben, o Ergenekon süreci dahil olmak üzere, böyle bir yapıyla paralel düşündüğüm için kendimden utanıyorum. Bu kadar fütursuzlaşılmaz. Türkiye’de Kemalist düzen bile, Kemalist elitler bile kendilerinden başka farklı düşünenlere bu kadar saygısız davranmamıştı, insanları bu kadar başkalaştırmamıştı. Düşünceleri bu kadar engellemeye çalışmamıştı, yaşam biçimlerine bu kadar müdahil olmamıştı. 

DERSHANELERİN TEK BİR AMACI VAR, O DA KOŞU ATI YETİŞTİRMEK

Dershanelerin kapatılmasını, sizin söylediğiniz gibi ordunun vesayetinden boşalan yeri Fethullah Gülen Cemaati’nin doldurmasına karşı yapılmış bir hamle diye düşünebilir miyiz? 

Cemaatin yargıdaki, ordudaki, emniyetteki, STK’lardaki ve sermayedeki ve medyadaki yapılanması, bizim bugün tamamı ortaya çıkarılmadı dediğimiz Ergenekon yapılanmasından çok daha ileri düzeyde bir yapılanma. Haliyle Türk istihbaratının bununla ilgili birtakım çalışmaları vardır. Bu çalışmalarda Hakan Fidan’ın istihbarat biriminin başına geçmesinden sonra elde edilen sonuçlardan Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın birtakım verilere ulaşmış olabileceği ve bu yüzden bugünkü çatışmayı körükleyecek bir dik duruş sergilediği kanaatindeyim. Çünkü şu anda Cemaat, Ergenekon vasıtasıyla yargıda, orduda, bürokraside, STK’larda, medyada oluşturmuş olduğu vesayetin devamından yana bir vesayet çalışması içerisinde. Yani boş olan her alanı doldurmaya başladılar. Ben iki gün önce bir twit atmıştım ve twitte demiştim ki, “dershanelerin kapatılmasında rant kadar cemaatin paralel devlet yapılanması için devşirdiği adamların yetiştirdiği çatının yok olması da var.” Kavganın asıl sebeplerinden birisi de bu. Çünkü hiç kimse bana Cemaat dershaneleri de dahil olmak üzere bu dershanelerin Türkiye’de bilimadamı yetiştirdiğini söyleyemez. Dershanelerin tek bir amacı var, tek bir varlık sebebi var, o da koşu atı yetiştirmek. Ezberci, teste yönelik, hiçbir bilimsel alt yapısı olmayan bir birey yetiştirmek. Şimdi siz buradan kalkıp da ülkenin geleceğini kurtardığınızı nasıl söylersiniz ya da toplum buna nasıl inanır. Bu anlamda Cemaatle Ak Parti arasındaki en güçlü çatışma dershanelerle ilgili. Hiç merak etmeyin, 30 Mart’ta yapılacak olan yerel seçimler öncesi bir çatışma daha hastanelerle ilgili başlayacaktır muhtemelen.  Çünkü Cemaat bu çatışmayı körüklemek için bahaneleri arttıracaktır. Zaten kurulmuş bir ittifak var. İstanbul’la başlayan Ak Parti dışında bir siyasal yapılanmaya angaje olma durum var. Bunun için tabana anlatabileceği, bu hareketlerle işbirliğini meşru kılabileceği birtakım bahaneler gerekiyor. Yapılmak istenen o köklü ve doğru reformu engellemektir. O reformlardan dolayı ortaya çıkan çatışma ortamının asıl sebebi de cemaatin oy ittifaklarını, karanlık ittifaklarını tabana anlatabilmek için böyle bir çatışma ortamını körüklemektir.  

CEMAAT ŞUBAT AYINDA HASTANELERLE İLGİLİ BİR TARTIŞMA BAŞLATACAK

Hastanelerle ilgili nasıl bir gelişme olabilir?

Ak Parti iktidarı, Sağlık Bakanlığı’nın hastanelerde yani vakıf üniversitesi olmayan tıp merkezlerindeki katkı payını bayramdan önce kaldırdı. Bununla ilgili şimdiye kadar Cemaat hiçbir şey demedi. Bununla ilgili bir genelge gönderildi. Ama emin olun şubat ayı içerisinde bununla ilgili tartışmayı başlatacaklar. 4 ay önce yapılmış bir uygulamayı şubat ayı içerisinde hatırlayıp, başlatacaklar. Çünkü şu anda o tıp merkezlerinin yüzde 70’i tıpkı dershaneler gibi cemaatin para musluklarını oluşturuyor, hem de devlet üzerinden. 

Özetle söylemek istediğim bu çatışmayı hiç kimse bir dershane, hastane, bir özel okuma salonu ya da bir öğrenci evi bağlamında değerlendirmesin. Bu çatışmanın özünde Gülen cemaatiyle Milli Görüş geleneği arasındaki 70’lerden öncesine kadar uzanan o derin çatışma vardır. Bu çatışmada bu ülkeyi sadece siyasal ve kurumsal anlamda dönüştürme değil, zihniyet anlamında bir dönüştürme çabasıdır. Milli Görüş geleneğinde ülkenin siyasal anlamda ve kültürel anlamda dönüştürülmesi yani toplumsal dönüşümünün temelinde millicilik, Gülen cemaatinde ise küreselcilik yatar. O diyalog söyleminin altında yatan sebep de budur. Bu çatışma da Gülen cemaati Türkiye’deki kurumlarından tasfiye edilene kadar devam edecektir. 

Peki bu küreselci söylemin yurtdışındaki yansımaları anlamında neler söyleyebilirsiniz? 

Bugün Gülen cemaati ile hareket eden, Gülen cemaatinin sözcülüğünü yapan yayın organları var, örneğin Today’s Zaman. Tamamen İngiliz ekolü doğrultusunda hareket ediyor. Öbür tarafta Gülen cemaatine yakın Taraf ya da Gülen cemaatini içerisinde olan Önder Aytaç, Emre Uslu, Mehmet Baransu gibi isimler. Zaten Emre Uslu’nun kendi kitaplarında paylaşmış olduğu CV’si bile Gülen cemaatinin nerelere angaje olduğunu anlamak açısından önemli. Bunları tek tek sayıp, hukuki anlamda bir polemikle karşı karşıya gelmek istemesem de zaten onlar kendi CV’lerinde kimlerle nasıl bir bağlantı içerisinde olduklarını ispat ettiler. 

BAŞBAKAN GERİ ADIM ATMIŞ GİBİ BİR HAVA OLUŞTURMAK İSTİYORLAR

Hükümet ile Cemaat arasındaki çatışmanın durması ya da bitmesi nasıl söz konusu olabilir?

Çatışmanın temelinde eğer Gülen cemaatiyle Milli Görüş geleneğinin o geleneksel çatışması varsa, zaten bu bitmez. Gülen cemaati Başbakan’la görüşüp, bir uzlaşma ortamı sağlamak için Diyarbakır’a bir ekip gönderdi. Amaç Başbakan’ı geri adım attırmış gibi bir hava yaratıp kendi tabanında itibarını zedelemeye çalışmak. Başbakan bu tuzağa düşer mi? Ben düşeceğini zannetmiyorum, Ak Parti iktidarı bu noktadan sonra dershanelerle ilgili geri adım atar mı? Ben atacağını zannetmiyorum. Her ne kadar seçim sandığı kapıya dayanmış olsa da, Başbakan Türkiye’de bugüne kadar gelen liderler içerisinde popülist davranmayan tek isim. Bu anlamda Cemaat tabanının duygusal kopuş diye tabir edilen kopmasının Ak Parti iktidarının yerel seçimlerde elde edeceği zaferi törpüleyeceği kanaatinde değilim. Cemaatten taş çatlasa yüzde 1’lik oy gelmeyecektir. Ama Cemaatin gerçek kimliğiyle, Ak Parti arasındaki çatışma bugüne kadar Cemaatten dolayı Ak Parti’ye oy vermemiş ya da vermekten imtina etmiş aşağı yukarı yüzde 8’lik bir dilimin Ak Parti’ye oy verebileceği bir ortamı sağlayacaktır. Başbakan’ın bu konuda gerekli çalışmayı yaptırdığı, anket yaptırdığı firmaların hazırladığı raporlar doğrultusunda böyle bir sonuçla karşı karşıya kaldığı kanaatindeyim ki, Başbakan çok net bir şekilde tavrını ortaya koydu. Bu aynı zamanda bir fırsattır. Çünkü Ak Parti zaferle çıktığı her seçimden sonra Cemaat kendini o zafere ortak etmiştir. Devletin kilidini istemeye kadar varan, kaçınılması mümkün olmayan dayatmalar öne sürdü. Bu seçimler Cemaat kamburuyla seçime girmemek için bir fırsattır. 

CEMAATTEN TABAN ANLAMINDA CİDDİ BİR KOPUŞ OLACAK

Cemaatin olası bir kaybı, mesela dershanelerin kapatılmasından sonra Ak Parti de yerel seçimlerden zaferle çıkarsa Cemaat içerisinde bir bölünme, bir ayrışma beklenir mi?

Taban anlamında ciddi bir kopuş olacağını düşünüyorum. Özellikle geçtiğimiz Perşembe günü, Perşembe Sohbetleri diye bilinen toplantıda, dershanelerin kapatılması konusunda “Eğitime son darbe” taginin paylaşılması için o sohbetlere katılanlara yapılan tavsiye, temkin ya da dayatmadan sonra benim bildiğim birçok insan bir daha o toplantılara gitmeyeceğini, çünkü Cemaatin tamamen siyasallaştığını ve Ak Parti iktidarı karşısında muhalefetten daha acımasız bir pozisyon aldığını söylediler. Bu anlamda bir kopuş süreci zaten yaşanıyor ve yaşanacaktır. Asıl kopuş tavanda yaşanacaktır, ben öyle zannediyorum. Tavanda yaşanacak kopuş da zaten Cemaatin sonunu getirir. Ama bu tabi çok kolay olmayacak, küresel ekonomiye entegre olmuş bir yapıdan söz ediyoruz. Küresel oyunların içerisinde bugün aktör pozisyonuna gelmiş bir yapıdan söz ediyoruz. Haliyle bunu Türkiye’de sadece dershaneler üzerinden bir çatışmayla tasfiye edebileceğinizi söylemek mümkün değil. Bence Cemaatin tasfiye süreci, Türkiye’de Ergenekon’la Balyoz gibi davalarda yaşanan sancılı süreçlerden çok daha sancılı olacaktır, çok daha yıkıcı olacaktır. Ama toplum dirayetli olduğu için genel anlamda bugüne kadar elde edilen o demokratik kazanımlara da zarar vermeden, toplumda kutuplaşmaya sebep olmadan bir tasfiye sürecinin yaşanacağını ama bunun kolay olmayacağını söyleyebiliriz. 

on5yirmi5.com