AFAD’ın deprem verileri bizden saklanıyor

Olaylar
ENGİN DİNÇ’İN RÖPORTAJI Türkiye’de ve özellikle İstanbul’da herkesin gizli gündemi, 7 ve üzeri büyüklükte olabilecek bir deprem. Ancak muhtemel İstanbul depremi hakkında sık sık yapı...
EMOJİLE

ENGİN DİNÇ’İN RÖPORTAJI

Türkiye’de ve özellikle İstanbul’da herkesin gizli gündemi, 7 ve üzeri büyüklükte olabilecek bir deprem. Ancak muhtemel İstanbul depremi hakkında sık sık yapılan spekülasyonlar ve tarih verilmesi kafaları daha da karıştırıyor. Bununla birlikte tüm Türkiye’nin ama özelde İstanbul’un muhtemel bir depreme daha hazırlıklı olması için çıkarılan “Kentsel Dönüşüm Yasası” da tartışılıyor. İstanbul depremiyle ilgili merak edilenleri uzun yıllar Japonya’da deprem araştırmaları yapmış, İstanbul Üniversitesi Mühendislik Bilimleri Bölüm Başkanı ve Jeofizik Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Prof. Dr. Ali Osman Öncel’le konuştuk.

RÖPORTAJIN İLK BÖLÜMÜNÜ OKUMAK İÇİN TIKLAYIN!..

KENTSEL DÖNÜŞÜM YASASI TARİHİ BİR DÖNÜM NOKTASI

Yakın bir geçmişte Kentsel Dönüşüm Yasası çıkarıldı. Bu yasayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kentsel dönüşüm yasasının çıkması bile bence tarihi bir dönüm noktası. Demek ki, hükümeti yönetenler halkın can güvenliğini önemsiyorlar. Bu nedenle dönüşümü savunuyorlar. Bu dönüşüm yasasına karşı olmak mevcut yapı stokunu savunmak anlamına geliyor. Hem İstanbul’da, hem Türkiye’de yapı stoku bozuk diyeceksiniz, hem de bu bozukluğa karşı yasal düzenleme yapılırsa işte bu yasanın adını rant yasası diye küçümseyeceksiniz, iş yapanların elini kolunu bağlamaya yönelik bir takım çıkışlar yaparak heveslerini bitirmeye yönelik çalışmalar içerisine gireceksiniz. Bence bu tür bir yasanın çıkması bile bir dönüm noktasıdır. Bu dönüm noktası nasıl olacak? Yavaş mı, hızlı mı, dünya standartlarında mı, bize özgü mü olacak?  Bu tabii tam anlaşılabilmiş değil. Sakıncalı yapı stoku nasıl araştırılacak? İstanbul’da 1 milyon 600 tane yapı var. Türkiye’de 7 milyon yapı var. Bunların incelenmesinde şiddet dayalı inceleme yöntemleri mi kullanılacak? Yoksa şiddet içermeyen tahribatsız, hasarsız yapı jeofiziği yöntemleri mi kullanılacak? Bu bina depremde hasara uğrar mı araştırması yaparken, bir defa binayı tahrip etmemeniz lazım. Tahribatlı yöntemlerle, binaya şiddet uygulayarak bina dayanıklılığını ölçen hasarlı yöntemlere geçit verilmemesi gerekir. Hasarsız, sakıncasız, binaların hızlı incelenmesine dönük yöntemler kullanılmalı. Nasıl biz midemize tomografi çektiriyoruz. Ondan sonra bir operasyon gerekir mi, gerekmez mi, bunun kararına varıyoruz. Bu tür hasarsız jeofizik yöntemlerle ön ve hızlı incelemenin yapılması gerekir diye düşünüyorum. Ama gördüğüm kadarıyla hasarlı yöntemle kullanılıyor. En son Pendik’te Riskli Yapılar Konferansı vardı. Biz de katıldık. Orada lisans alan şirketlere nasıl yapıyorsunuz diye sorduğumuzda; “biz dört tane numune alıyoruz” dediler. Numune alıyoruz ne demek? Binayı deliyoruz demek, tahrip ediyoruz demek. Bugün lazer ile kalp ameliyatını konuşurken, bıçağa dayanmayan yöntemler geldi gelecek, biraz daha bekleyelim demek ne derece doğru? Sanki hasarsız yöntemler Japonya’ da, Amerika’da, Avrupa’da uygulanmıyormuş, Türkiye’de bunu bilen yokmuş gibi “biz böyle bildik, böyle gideriz” mantığıyla gidilmesi oldukça yanlış bir şey. 

Dünyada çok iyi bir şekilde hızlı, hasarsız yapı radarıyla, yapı jeofizi görüntüleme yöntemleri ile binaların incelenmesi yapılıyor. Türkiye’de bugüne kadar yapıldı mı? Yapılmadı. Çünkü kimse “şu binaları bir inceleyin” demedi. Türkiye’de böyle bir sektör gelişmemesi Türkiye’nin bir kusuru. Çünkü kimse bir standart getirilmedi ki. “Ey vatandaşım sen bina alırken alınan binanın bir check-up’ını iste, check-up’tan geçir” diye bir tavsiyede bulundular mı? Böyle bir tavsiye verseler vatandaş da bir yapı radarı, bir yapı röntgeni çektirirdi. O zaman da ne olurdu? Bu yapı zayıf derdiniz, para vermezdiniz. Böylece kötü yapılaşmaya dur derdiniz. Bir işe alırken bile sağlam mısınız diye sizden check-up istiyorlar. Türkiye’de ömründe bir ev alan insan sayısı kaç tane? Ona “ya bunun maliyeti budur, biz bakanlık olarak, hükümet olarak, belediye olarak alacağınız yapının bir radarını çektirmenizi tavsiye ediyoruz” deseniz; “sağlıklı mı, dayanıklı mı, iyi malzemeyle mi yapılmış baktırın” deseniz… 

Bunları bugün için bilme yöntemlerimiz var. Bununla ilgili düzenlemeyi, fiyat düzenlemesini yapardınız. Vatandaşta bir binanın dayanıklılık testini isterdi. İsteyeceği şirketler meydana gelirdi. Maalesef ülkemizde böyle bir yönlendirme olmadı. Olmadığı içinde böyle bir sektör gelişmedi ama Amerika’da, Japonya’da bu tür sektörler var. Hasarsız olarak, jeofizik yöntemleriyle çok hızlı bir şekilde bu testler yapılıyor. Türkiye yapı inceleme standartlarında dünya ile nasıl bütünleşmeye çalışıyorsa ne yapabilir? Bu bilinci yerleştirebilir. Deprem olsun olmasın, vatandaş “ben ev almadan evvel check-up’tan geçireceğim” diyebilir. Ne olacak şimdi? Dünyanın parasını veriyorsun bunun geri dönüşü yok. Biz buna “public awareness” diyoruz. “Halkta bilinç oluşturma” diyoruz. Halk önce lavabosuna, bilmem nesine bakıyor ama bu dayanım testini görmeden, dayanım özelliklerini görmeden ben para vermem demeli. Bu bilinci biz onlarda oluştursak, bence ülkede kötü yapılaşma ile bina diken şirket sayısı azalacak.

TÜRKİYE, JAPONYA VE ABD; ÜÇÜ DE BÜYÜK DEPREM BEKLİYOR

Siz Japonya’da da deprem üzerine çalıştınız. Türkiye, Pakistan, Haiti gibi ülkelerde meydana gelen depremlerde çok fazla insan ölürken, Japonya’da olan bir depremde ölenlerin sayısı çok az oluyor. Bu açıdan Türkiye ile Japonya’yı ve bir de ABD’yi karşılaştırdığımızda ülkemiz halkının deprem bilinci ne durumda?
Türkiye’de deprem jeofiziği konusunda doktorasını yapmış biri olarak Japonya bana iki defa “post doc” verdi verdi, iki defa iş verdi. “Gel bir de Japonya’nın deprem tehlikesini araştır” dedi. Kanada’dan “gel Kanada’nın deprem tehlikesini araştır” dediler. Bir defa dünyada deprem konusunda eğitilmiş herkesten faydalanma diye bir faydacı anlayış var.  Hem deprem konusu için yetişmiş kendi bilimadamları var, hem de yeni yetişen insanlara açılan, yeni bilgilerle ülkesindeki bilgileri denkleştiren, buluşturan bir anlayış var. Şu anda burası bir üniversit;  ben burada “post doc” meydana getirebilir miyim? Mesela ben Japonya’nın Kyoto Üniversitesi’ne gittim, çalıştım. Yeni doktorasını bitirmiş birine, “gel birde İstanbul’da deprem tehlikesini çalış” diyebilir miyim? Diyemem… Bu nedenle dünya ile bütünleşen bir anlayış yok. Bu bakımdan dünyaya açık bir kurum hüviyeti, üniversite hüviyeti kazanması lazım. Mevcut bilgilerin, yeni bilgiler ile denkleşip yeni bir sinerji meydana getirmesi lazım.

Japonya 1995 Kobe depreminde büyük zarar gördü. Onlar da depremi önceden haber veren teknoloji denediler. Fakat bu teknoloji çalışmadı. Çalışmayınca depremden önce haber veren teknolojiden ziyade, bir depremde binaların hasar görmemesi üzerine, risk azaltma programları oluşturdular. Riski azaltacak şekilde bir depremde yerin büyümesi, bir depremde yer yapı arasındaki ilişkinin incelenmesi, deprem mühendisliği ile ilgili projeler, kırık sistemlerin bulunması, bir depremi üretecek kazı sismolojisi ile eski tarihlerdeki öteki depremlerin araştırılması gibi projelere, bir senaryo depreminde oturmuş olduğunuz binada meydana gelebilecek yer ivmesinin büyütülmesini hesaplayacak projelere destek verdiler. Tabii projeler bu yönde olunca binalar da tekrar elden geçti ve güçlendirildi. Tabii birçok depremde bunlar hasar görmeyince vatandaşta bir bilinç oluştu. Bir de orada çok sık deprem oluyor, ayda bir deprem oluyor.  O bakımdan orada vatandaşın depremi unutması gibi bir olay yok. Depremin en sık olduğu yerlerden biri. Bu depremlerin nedeni ise şu: Japonya bir ada olduğu için dalma batma zone’ları var. Dalma batma zone’larında depremler çok sık oluyor. Deprem de derinlerde oluyor. Esas Japonya’da tahribat meydana getirecek depremlerin oluş sıklıkları 1000 yıl. Ama bu depremlerle ilgili araştırmalar yapılıyor. Bu son meydana gelen tsunami ile ilgili deprem nereden baksanız 30 km ötede derinde olan bir depremdi. Tabii orada bir bilinç oluşuyor. Amerika’da ise o kadar sık deprem meydana gelmiyor. Meydana gelen depremin sıklığı ile bilinç arasında ilişki var.

Şu anda Türkiye, Japonya, ABD’nin ortak bir tarafı var. Üçü de büyük deprem bekliyor. San Francisco’da en son 1906’da olan deprem tekrarlanır mı, tekrarlanmaz mı o bekleniyor. 1923’de Japonya’da Kanto depremi var. Normalde 75 yılda bir depremin tekrarlanması gerekiyor, o bekleniyor. Türkiye’de 1766 yıllarından beri Marmara içlerinde bir deprem olmuyor.  İstanbul’a yakın o deprem bekleniyor. Beklentileri aynı üç tane ülkeyiz. Beklentileri aynı ise projelendirme standartlarının da aynı olması lazım. Bu ülkeler arasında gelişler ve gidişlerin çoğalması lazım. Orada yapılan çalışmalar olduğu zaman o çalışmalardan bizim bilgilendirmemiz lazım, oradaki çalışmalara bizden bilim adamlarının katılması lazım. Benzer standartlarda aynı kaderi bekleyen üç ülke olarak, üçlü çalışma standartlarının geliştirilmesi lazım.  Ama bunlar ne kadar oluyor bilemiyorum, pek de fazla olduğu söylenemez.

AFAD VERİLERİNİ ÇALIŞMALARIMIZDA KULLANAMIYORUZ

Sizin zaman zaman yaptığınız konuşmalarda Türkiye’de deprem üzerine çalışma yapan üniversiteler ve kurumların veri paylaşımında sıkıntı olduğundan bahsettiğinizi biliyorum. Bununla ne demek istiyorsunuz? Biraz açar mısınız?
Veri paylaşımı konusunda AFAD bir proje yaptırdı. Bu projenin adı TÜRDEP; Türkiye’de Deprem İzleme Projesi. Bu projeye 14 üniversite katıldı. AFAD 20 milyon TL’ye yakın para verdi. Bu veriler şuanda AFAD tarafından işleniyor. Nokta olarak gösteriyor ama diğer veriler hakkında bilgimiz yok. Ham bilgilere ulaşamıyoruz. Bu ham bilgilere ulaşılabilse belki oranın yer altı görüntülenmesi yapılabilir. Belki sismik hızların değişimine bakılarak oradaki dayanımın zaman içerisinde azalıp azalmadığı incelemesi yapılabilir. Bu 14 üniversite içerisinde İstanbul Üniversitesi yok. Onu dışlamışlar, sebebini bilemiyorum. 1453’te kurulan Türkiye’nin en büyük üniversitesini, Avrupa’nın en eski üniversitelerinden bir tanesini bu projenin içine koymamışlar. Düşünebiliyor musunuz? İstanbul Üniversitesi’nin içine konmadığı bir proje yapılıyor. İstanbul Üniversitesi çalışanı olarak, bu projede ne var ne yok bilemiyorsunuz, çünkü bunların sunumlarına dahi davet edilmiyorsunuz. İlginç bir şey. Yapılan çalışmadan dahi haberiniz yok. Ne yapılıyor? Ülkenin kaynakları kullanılarak, 14 üniversitenin yaptığı çalışmalar nedir? Haberimiz yok.  Bildiğim tek şey, Başbakanlığın AFAD’a verdiği bu para ile bu üniversitedeki bilim adamlarının çalıştığı… Bilemiyoruz yani bunlarla ilgili veriler nedir? Verileri kim kullanabilir? Ama ben kullanamadığımı biliyorum. AFAD’ın başkanı eski valiydi. Kendisine de sordum, “Bu verilere ne zaman dokunacağız” dedim. “Dokunulamıyor mu arkadaşlar” dedi. Yanındaki AFAD Kurum Başkanı, “Hocam onlara dokunulamıyor. Belli bir tarihe kadar biz dahi dokunamıyoruz” dedi. Bu ilginç bir durum.

Bu üniversiteler hangileri? İstanbul Üniversitesi kadar köklü bir üniversite var mı bunlar arasında?.. 
14 tane üniversite; Ankara Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi, Boğaziçi Üniversitesi… TÜRDEP dediğiniz zaman bu üniversiteleri görebiliyorsunuz. İstanbul Üniversitesi’nden bir kişiyi hakem yapmışlar. Yani İstanbul Üniversitesi tribünde kalmış, bunlar sahada maç oynuyor. Bir kişiyi hakem yapmışlar, bizde seyrediyoruz. Türkiye’nin kaynakları kullanılıyor. Jeofizik mühendisliğinin doğduğu yer olan İstanbul Üniversitesi nerede?.. Jeoloji mühendisliğinin kurulduğu yer olan İstanbul Üniversitesi dışarıda bırakıldı, maçı seyrediyor. Dünyada böyle başka bir ülke var mı dersiniz, yoktur derim. Dışarıda bırakılamayacak birkaç üniversiteden biri İstanbul Üniversitesi. Niye alınmadığını bilemiyorum. O zaman ben yoktum, burada çalışan arkadaşlar “bize haber verilmedi” dedi. Böyle kaçak, gizli bir durumun olduğu şeklinde bir itham varsa, bu da üzücü bir şey. Haberdar edilmedik. Şu an o proje kapsamındaki verilere ulaşılamıyor. Mesela San Andreas veri izleme merkezine giriyorsunuz, tık tık indiriyorsunuz. Japonya’daki deprem toplama merkezlerine tık tık giriyorsunuz, en son veriyi kaydedip, indirebiliyorsunuz. Ama TÜRDEP’de maalesef bu veriler hangi amaçla kullanılmıştır, izlemenin yapıldığı yerde hangi sonuçlar ulaşılmıştır, bununla ilgili elimizde ulaşabileceğimiz bir rapor dahi yok. Bilemiyoruz nedir, ne değildir? Tam bir karışıklık. Veriye ulaşmak bir yana, kamu kaynakları kullanılarak ortaya ne çıkmıştır ne çıkmamıştır, bunu bilinememesi bir yana…

DEPREMİ TAHMİN EDERSİNİZ AMA YERİNİ, ZAMANINI VE BÜYÜKLÜĞÜNÜ KESTİREMEZSİNİZ

Hocam geçtiğimiz aylarda İtalya’da birkaç deprem oldu. Orada depremi “tahmin edemedikleri gerekçesiyle” bazı bilim adamlarına ceza verildi. Böyle bir şey olabilir mi? Ayrıca Türkiye’de depremi önceden tahmin ettiklerini söyleyen insanlar var. Depremi önceden tahmin ettiği iddia edilen cihazlar icat edildiği söyleniyor. Böyle bir şey mümkün müdür?
İtalya’da 6 bilim adamı depremi önceden “tahmin ederim” demediği halde, “Önceden niye tahmin edemediniz.   Tahmin edemediğiniz için bu kadar insanın ölümüne sebep oldunuz” diye 6 seneye kadar ceza aldı. Mahkemeye çıktıkları gün Amerikan Deprem Birliği “depremleri bugünkü bilgi düzeyimizde tahmin edecek güçte değiliz.  Araştırmalar devam etmektedir, depremleri önceden tahmine edecek bir teknoloji, bilimsel altyapıya henüz ulaşılamamıştır” diye açıklama yaptı. Ülkemizde depremleri “5 gün önceden, 6 saat önceden haber veririz” diyenler var. O zaman buyurun haber verin. Dünyadaki gerçek bu iken; dünyada milyon dolarlar harcanıyor, dünyanın büyük üniversiteleri, en parlak öğrencilerinin çalıştığı, en parlak akademisyenlerinin orada bilim ürettiği yelerlerden gelen ses bu iken, Türkiye’den bir ses geliyor: “Biz 5 gün önceden depremi haber veririz.” Şimdi senin “5 gün önceden haber veririz” dediğin teknolojin, onların teknolojisinden daha iyi bir teknoloji mi? Senin kullanmış olduğun model, onlarınkinden daha iyi bir model mi? Daha önce denenmemiş mi, daha önce görülmemiş mi? Nature’da, Science’de buluşların çıktığı dergide yayınlanmış mı? Böyle bir teknoloji varda onlar mı duymamış? Duyulması konusunda devletten mi yardım istiyorsunuz? Bunların soruları sorulmadan “5 gün önceden, 6 saat önceden haber veririm” diyorlar. Ülkemizde buna inanmayanlar sanki “vatan hainiymiş” gibi ithamlarda bulunan insanların olduğunu görebiliyoruz.

İtalya’da 6 yıl hapis cezası alan sismologlardan sonra, dünyadaki deprem tahmini üzerinde çalışma yapanların toplandığı büyük örgütlerden yapılan açıklamada “Şu an için bilgi düzeyimiz yeterli değil” ifadesi var. Ama ülkemizde “5 gün önceden tahmin ederiz” diyenler var. Tabi çok çelişkili bir durum.

Aslında tahmin çok başka bir şey; tahmin ediyoruz ama bir de kestirim var. Marmara bölgesinde deprem beklemek bir tahmindir, ama bir de kestirim var. Yeri, zamanı ve büyüklüğü veririz diyorsanız bu “kestirim” oluyor. Ben size tahmin veririm. “2014 yılında İstanbul’a yakın bir fayda meydana gelecek depremin olma olasılığı nedir” derseniz bu tahmin olur. Buna “estimate” deniyor. “Şurada bir deprem meydana gelebilir mi” derseniz, orada bir araştırma yaparız. “Gelebilir” ya da “gelemez” deriz. Çünkü biz zaman vermiyoruz. Yerle ilgili tahmin veriyoruz. 17 Ağustos depreminden önce ben bizzat yapmış olduğum çalışmada, Marmara bölgesinde deprem olabilecek 4 tane potansiyel alan belirlemesi yaptım. Bir tanesi İzmit dedim, İzmit’te deprem oldu. Diğeri Adalar’ın önü dedim, orada deprem olabilir. Adalar bariyer gibi davrandı, İzmit depreminin Marmara Denizi’nin içerisine girmesine engel oldu. Diğerleri için de, Tekirdağ önleri ve Bursa dedim. Bu bir tahmindir. Zaman vermedim, biz buna “yer tahmini” diyoruz. Tahmini paket halinde alırsanız; yani büyüklüğünü, zamanı ve yeri bildiğini iddia ediyorsa, bunun adı “tahmin” değil “kestirim” oluyor. Dünyada kestirim yapılmıyor, tahmin yapılıyor. Dünyada yapılamayan şey kestirimdir. Tahmini her yerde yapıyoruz. Ay’da deprem olacağını biliyoruz. Ay’da elimizde deprem olacağına dair kayıtlar var. Tahmin bugün yapılan bir şey. Tahmin yapıyoruz, yapmayan yok. Kestirim yapabiliyor musun, bana bunu ver. Yerini, büyüklüğünü ve zamanı verebiliyorsan bu bir kestirimdir. Bu dünyada yapılamayan bir şeydir. Tahmini herkes yapıyor.
Tabi ilginç olan şu; İtalya’daki deprem bölgesinde, depremden önce küçük küçük öncü şoklar oluyor. Bu öncü şoklardan sonra sismologlar, “Burada deprem olmaz rahatlıkla evlerinize gidin, uyuyun” diyor. Burada hata var. Bu kadar rahat davranmayacaksın. “Biz şuan için büyük bir deprem olup olmayacağını bilemiyoruz” diyebilirsin. Ama halkı yatıştırmak için “olmaz evinize gidin” diyerek kesin konuşmanın bedeli oldu. “Büyük bir deprem beklenmiyor, bunlar olağan depremlerdir” diye bir çıkış yapmışlar. “Burada 6’dan büyük deprem olamaz” demişler, olan depremin büyüklüğü 6.2 olarak belirlendi. Vatandaş da o beyana uyup, evlerine girmiş. Hakim de bu sebeple onlara ceza vermiş…

Ama bunu herkes yapıyor. Orada büyüklük tahmininde hata yapmışlar. Benzer şeyler bizde de oluyor. 1996 Dinar depreminden önce öncü şoklar başladı. O zamanki Kandil Deprem Müdürü, “bunlar olağandır, normaldir” dedi. Arkasından 6.2 büyüklüğünde deprem oldu. Yani aynı durum bizde de yaşandı. Vatandaş evlerine girmediği için canını kurtardı. Vatandaş evine girseydi, Dinar depreminde 80 kişi ile sonuçlanan kayıp miktarımız daha fazla olabilirdi. Bu konularda çok cesur olmamak lazım. Olabilirdi, olmazdı bunlar çok ayrı şeyler. Bu konuda çalışan “Foreshock model” yani “öncü deprem modellemesi” ile büyük deprem olabilir mi, olamaz mı diye kurulan gruplar var. Şimdi sen “her şeyi ben bilirim” diyemezsin, sen sadece Kandilli’de müdürsün. “Bu konuda ülkemizde gruplar oluşturulması gerekir” demen lazım. Ülkemizde farklı konularda deprem fiziğinin farklı konularında çalışma yapacak gruplar olması lazım. Bu gruplara kendi sahaları ile ilgili sorular sorulması lazım. Her konuda ben açıklama yaparım derseniz, Türkiye’de deprem jeofiziğinin gelişmesine engel olursunuz. Çünkü her şeyi “bana sorun” diyorsunuz.

O bakımdan Japonya’dan öncü deprem modellemesi çalışanlar başkadır, artçı deprem modelleri çalışanlar farklıdır. Mesela artçı depremlerin 24 saat içerisinde izlenmesi çok rahat yapılabiliyor. Kaliforniya’da yüzde 90 olasılıkla olabilecek bir artçı depremin yerini, büyüklüğünü biz verebiliyoruz. Ana depremi veremiyoruz. Ama artçı depremin yer ve büyüklük olarak tahminini yapabiliyoruz. Yüzde 100 olsa “kestirim” oluyor, yüzde 100’ün altındaki her şey “tahmin” oluyor.  Kaliforniya’da böyle bir proje var; 24 saat içinde olabilecek artçı şokun yerini gösteren, hava tahmin raporu gibi, artçı şok tahmin raporları yayınlanıyor. Ülkemize bunların da gelmesi lazım. Devletten kaynak, para alanlara “neden gelmiyor” diye bunun sorulması lazım. Ben devletten kaynak alsam bana sorarsınız, “bu kaynağı neden kullanmıyorsunuz” diye…  Elimizde bilimsel harcama araştırma yapacak hiçbir kaynak olmadığı için, bize sormanızın bir anlamı yok.

DEPREMLER OLMASA ZENGİNLİK OLMAZ

Biz hep depremin yıkıcılığını konuşuyoruz ama depremlerin jeofiziğe önemli katkıları da var. Madenlerin yeniden yeryüzüne çıkması, farklı bir takım gibi kaynakların elde edilmesi gibi. Bu konuda ne söyleyeceksiniz?
Tabii biz şu anda dünyanın içini biliyorsak depremler borçluyuz. Depremler olmasa dünyanın içi hakkında hiçbir bilgimiz olmazdı. Biz dünyayı içi boş, top gibi değerlendirirdik. Ama olan her deprem, dünyanın içinde bilemediğimiz bir noktayı aydınlatıyor, ışık tutuyor. Depremlerin olması ile petrol, doğalgaz gibi yeraltındaki enerji kaynaklarını bulabileceğimiz fay sistemlerini bulabiliyoruz. Diyor ki, burada kırık sistem var. Kırık sistem ne demektir? Orada petrol, maden, jeotermal kaynak olabilir demektir. Depremler bir bakıma gizli saklı kalmış olan enerji kaynaklarına pusula gibi yol gösteriyor. Depremleri takip ederek bize lazım olacak, ülkemizi zengin edecek, zengin enerji kaynaklarını bulabiliriz. Nitekim Batı Anadolu Avrupa’nın en zengin jeotermal enerji kaynaklarına sahip. Bunlar o küçük küçük depremlerin izlenmesi ile birlikte meydana çıkan, o kırık sistemlerine yapılan jeofizik incelemeler sonunda bulundu. Depremler olmasa zaten kaynaklar olmaz, zenginlik olmaz. O bakımdan depremler oldukça faydalı.

Çok teşekkür ederiz hocam, bizi bu önemli konuda oldukça aydınlattınız…
Ben de teşekkür ediyorum. Böyle önemli bir konuda halkın bilinçlenmesine katkıda bulundunuz. Umarım faydalı olmuştur…

on5yirmi5.com