1 Mayıs; ezik solcuların bahar pikniği

Olaylar
SERDAR TURGUT  / HABERTÜRK 1 Mayıs; ezik solcuların bahar pikniği Türkiye’de her yıl oynanan 1 Mayıs kandırmacasına artık tamamen son verme zamanı geldi. Türkiye’de 1 Mayıs, artık ken...
EMOJİLE

SERDAR TURGUT  / HABERTÜRK

1 Mayıs; ezik solcuların bahar pikniği

Türkiye’de her yıl oynanan 1 Mayıs kandırmacasına artık tamamen son verme zamanı geldi.
Türkiye’de 1 Mayıs, artık kendilerini solcu sanan birtakım insanların her yıl kendilerini daha iyi hissetmek için kendilerine uyguladıkları otopsikanalize dönüştü.
Solculuk nedir? Evet temellere dönersek, "İşçi sınıfının daha adil, daha güvenli, sömürüşüz dünya arayışının ideolojisidir" solculuk.
Bu hayli genel esnek tanıma rağmen 21’inci yüzyıl dünyasında işçi sınıfının artık yok olmaya başladığı
bir global düzende, diyelim ki işçi sınıfı adına politika yapmak artık zor olsun. Bu durumda solcu ne yapar; pes mi eder? Tabii ki hayır, solcu olmak aynı zamanda bireysel özgürlüklere, adalete ve tercih özgürlüklerine, insanı insan yapan değerlere sağlam biçimde sahip çıkmaktır.
Bu genel tanımlarla baktığımızda bile Türkiye’de uzun süredir solcu bulunmadığı açıktır. Var olduğunu iddia etseler bile kendileri solun karikatürüdürler.
İşçi sınıfı ideolojisi artık gündemde değil, bunu kabul ettik diyelim, ama solcu için çok daha genel
"demokrasi, özgürlükler mücadelesi" tanımı yapmamıza rağmen, bu çok daha esnek kriterlere göre bile Türkiye’de solcu bulunduğunu söylemek imkânsızdır.
Türkiye’nin demokrasi, bireysel özgürlükler, inanç (inançsızlık) özgürlüğü, hayat tarzı demokrasisi alanında sanki her şeyi tamammış gibi, sanki hiç sorun yokmuş gibi bir yıl boyunca yan gelip yatıyor solcular. Bu gibi konularda işçi sınıfı zaten daima arazidir de daha bilinçli olduğu iddia edilen
Marksistler de yok ortada.
Ama herkes 1 Mayıs’ta kendini hatırlıyor, yıllık psikanaliz seans saatleri geldiğinden 1 Mayıs’ta tatmin olmamış, yarım kalmış duygularını sokağa döküyorlar. Atılan sloganların, taşınan pankartların tek bir anlamı, içeriği yok. Eminim ki taşıyanlara bile anlamsız geliyordur yaptıkları.
Bir yıl boyunca hapishaneler suçsuz oldukları düşünülen insanlarla dolmuş, ileri olduğu söylenen demokrasi aslında gerilemeye başlamış, insanlar seçtikleri hayat tarzlarının geleceklerinden korkuyorlar, güçlülerin tercih ettiği gibi inançlı olmayan insanları korku kaplamış.

Seküler, demokrasiye sahip çıkan, özgürlükleri militanca savunabilecek sol hareket bu felakete rağmen arazi olmuş keyfine bakıyor. 1 Mayıs’ta bağırdıkları takdirde bizim de mutlu olmamızı istiyorlar. Solculuğun bundan ibaret olduğunu sanmamızı bekliyorlar. Solculuğun aslında ne olduğunu bilmesek belki bu tuzağa da düşeceğiz ve yiyeceğiz bu anlamsız oyunu.

YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLAYIN!..


ŞAHİN ALPAY / ZAMAN

Taksim ısrarının anlamı

Dün 1 Mayıs İşçi Bayramı’nda İstanbul’da yaşananlar üzücüydü. Tek teselli, olayların büyümeden yatışması oldu.

Geriye sanıyorum pek çok kimsenin zihninde şu sorular kaldı: 2008’den bu yana Taksim meydanı 1 Mayıs kutlamalarına açıktı. Bu yıl kapatılmasında Valiliğin gerekçesi oldukça ikna ediciydi. Süren inşaat çalışmaları dolayısıyla meydan kitlesel kutlamalara sahne olacak durumda değildi. Valilik, Taksim’de sembolik kutlamalara izin de vermişti. O halde DİSK niçin Taksim’de toplanılmasında ısrar etti? Niçin, en azından bu yıl için, büyük kitle gösterilerinin yapılabildiği Kazlıçeşme meydanını tercih etmedi? Niçin 1 Mayıs’ı kamuoyunun dikkatini çalışanların sorunlarına çekmek için iyi bir vesile olarak kullanmadı?

Türkiye’de sendikal haklarda sorunlar yaşanmıyor mu? Nüfusun yüzde 10’undan fazlası işsiz değil mi? Hâlâ daha sendikasız milyonlarca işçi yok mu? Her beş ücretliden biri kayıt-dışı çalıştırılmıyor mu? Her on ücretliden biri ancak kıdem tazminatı alabiliyor değil mi? Hâlâ kanunlara aykırı olarak çalıştırılan 300 binin üzerinde çocuk yok mu? Türkiye iş kazalarında Avrupa birincisi değil mi? Son on yıldır, yılda bin 100 işçi iş kazalarında can vermiyor mu? Meslek hastalıklarından ölenlerin sayısı alarm vermiyor mu? Bunlara karşı sosyal korumada büyük eksiklik yok mu? Normal bir ülkede 1 Mayıs’ın bu soru ve sorunların konuşulması için mükemmel bir fırsat olması gerekir, ama Türkiye’de uzun yıllardır olmadığı gibi dün de maalesef olamadı. Peki, ne oldu? Toplumsal tabanı giderek daralan DİSK yanında CHP ve başka siyasi kuruluşlar, 1 Mayıs’ı gerginlik yaratarak varlık göstermek, propaganda vesilesi olarak kullanmak, sömürmek istediler.

YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLAYIN!..

NAZLI ILICAK / SABAH 

İstanbul’da 1 Mayıs

1 Mayıs, İstanbul haricinde her yerde düzenli şekilde kutlandı. Tam birbayram havası esti. Peki İstanbul’da aksayan neydi? İşçiler "TaksimMeydanı" diye bastırdılar, hükümet de inşaat gerekçesiyle, güvenlik sağlanamaz diye izin vermedi. Buradan yola çıkarak, AK Parti’yi "İşçi düşmanı" gibi göstermek
İnsafsızlık olur. Bence, sendikalar, daha esnek davranmalı ve yasağı dinlemeliydi.
Tabii hükümet de daha anlayışlı ve tedbirli davranabilirdi. Meselâ, son ana bırakmadan, sendika başkanlarıyla müzakereye başlanabilir ve belki de bir uzlaşma sağlanırdı. Her sendika- yı temsilen belirli sayıda işçinin alana gelmesine izin vermek de mümkündü. Dün, İstanbul felç oldu; hava, biber gazıyla doldu. 1 Mayıs, iyi yönetilemedi.
Bundan sonra da 1 Mayıs için Taksim’e izin verilmeyeceği ileri sürülüyor. Trafiğin aksadığı, sade vatandaşın zarar gördüğü doğru. Ama, umut ederim, Erdoğan, gelecek yıl işçi sendikalarıyla bir inatlaşmaya girmez. 2009-2010’da nahoş sonuçlarını gördük; izin çıktıktan sonra, 2011 ve 2012’de, Taksim meydanında bahar çiçekleri açtı; yüzler güldü. Zaten trafiğe alışık olan İstanbul halkı, bir gün de işçiler için aynı çileyi çeksin. Ama biber gazlı, su fışkırtmalı manzaralara İstanbul’da artık şahit olmayalım.

YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLAYIN!..

ALİ TEZEL / HABERTÜRK

Meydanı bırak da 1 milyona düşen sendikalı işçiye bak!

Yine 1 Mayıs, yine Taksim tartışmaları yaşanıyor. Tartışmayı meydana kilitlemeyi bırakıp sendikalılık oranına bakmakta yarar var. Türkiye’de 10.8 milyon işçinin sadece 1 milyonu sendikalı. Bunun da 600 bini kamuda.
Her işveren, devletin üye olmayı da zorunlu saydığı sanayi ve ticaret odalarına, esnaf oda veya derneklere üye olmak zorunda. İşçi ise sendikalara üye olup örgütlenmek için birçok engeli aşmak zorunda. Devletin kurduğu örgütlerden başka işverenlerin TİSK, KAMU-İŞ, TÜSİAD, MÜSİAD,
GENÇSİAD’lar gibi kendi kurdukları örgütleri var. Buna karşılık 2013 yılının ocak ayında Resmi
Gazete’de yayımlanan Sendikalar İstatistiği’ne göre Türkiye’de 10 milyon 881 bin 618 işçinin 1 milyon
001 bin 671’i sendikalı. Bunun da 600 bini kamu, yaklaşık 400 bini de özel sektörde. Ülke barajı olan yüzde 1 oranını 44 sendika geçebilir durumda, bu sendikaların 30’u Türk-İş, 8’i Hak-İş, 4’ü DİSK’e bağlı sendikalar olurken bağımsız sendikalardan da 2’si yüzde 1’lik barajı geçer durumda. DİSK’in üye sayısı 100 bin civarında seyrederken Hakİş’in üye sayısı 166 bin, Türkİş’in üye sayısı ise 702 bin civarında. Bağımsız sendikaların üye sayısı da yaklaşık 32 bin.

1975’TE ANCAK DÜĞÜN SALONUNDA KUTLANABİLMİŞTİ
* Ülkemizde ilk kez 1906’da kutlandı.
* 1921’de işgal kuvvetlerine rağmen kitlesel 1 Mayıs gösterileri yapıldı.
* 1924’te hükümet 1 Mayıs’ı yasakladı.
* 1935’te 1 Mayıs bahar bayramı olarak tatil günleri arasına girdi.
* 1975’te İstanbul Tepebaşı’nda bir düğün salonunda kutlandı.
* 1 Mayıs 1977’de ise Taksim’de ateş açılınca 37 işçi hayatını kaybetti.
* Uzun yıllar yasaklandıktan sonra ilk kez 2010’da Taksim’de 1 Mayıs kutlamalarına izin verildi.

Gerçek dışı istatistikler kullanılırdı
Çalışma Bakanlığı, 2013’ün ocak ayına kadar gerçek dışı istatistikler kullanıyordu. Buna göre,
Türkiye’de 5 milyon 398 bin 296 işçinin 3 milyon 232 bin 687’si, yani yüzde 59.88’i sendikalıydı. Bu işçilerden 2 milyon 240 bini Türk-İş’e bağlı sendikalarda örgütlüyken 430 bini Hak-İş’e, 426 bini de
DİSK’e üye görünüyordu. Bağımsız sendikaların üye sayısı ise 135 bin civarındaydı.

YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLAYIN!..