Türkiye Bu 6 Sorunu Çözerse, Küresel Güç Olur

Ülkeler
Avrupa Parlamentosu’nun talebiyle AB kurumlarının hazırladığı "Küresel Trendler 2030" raporunda Ankara’nın yükselen güç olacağının altı çizilirken, "iten ve çeken faktörler ...
EMOJİLE

Avrupa Parlamentosu’nun talebiyle AB kurumlarının hazırladığı "Küresel Trendler 2030" raporunda Ankara’nın yükselen güç olacağının altı çizilirken, "iten ve çeken faktörler nedeniyle Türkiye’nin AB üyesi olup olmayacağını tahmin etmek zor" denildi.

AB Güvenlik Çalışmaları Enstitüsü’nün öncülüğünde, 40 kadar uzmanın katkıda bulunduğu pilot projenin ürünü olan raporda, 2030’da dünyanın çok kutuplu hale geleceği ve hiçbir ülkenin tek başına hegemonya kuramayacağı belirtildi.

Rapora göre ABD ve Çin’in en güçlü aktörleri olacağı 2030’lu yıllarda Hindistan güçlenmeye devam ederken, Rusya ve Japonya, 20. yüzyılda elde ettikleri "büyük güç" statülerini kaybedecek.

2030’da küresel ekonomideki payını yüzde 19’a yükseltecek olan Çin’in ABD’yi geride bırakarak dünyanın en büyük ekonomisi haline geleceği tahmin edilen raporda, ABD’nin ise muhtemelen en büyük askeri güç konumunu sürdüreceği belirtildi.

Raporda, "Orta boy güçler gelecek yıllarda uluslararası ilişkilerde öncelikle bölgesel düzeyde ve artan oranda küresel düzeyde kritik rol oynayacak. Birçok orta boy güç hali hazırda G20 üyesi. 2030 yılında daha etkili rol oynaması en muhtemel ülkeler Endonezya, Güney Afrika ve Türkiye. Bu ülkelerin demokrasilerini güçlendirecekleri ve sosyal ve ekonomik modernleşmeyi derinleştirecekleri yönünde güçlü işaretler var. Türkiye ve Endonezya gibi demokratik orta boy ülkelerin yumuşak güçleri bölgesel ve hatta küresel düzeyde büyüyebilir" denildi.

"Ortadoğu Birliği AB’ye alternatif olmaz"

Raporda Türkiye’nin geleceği hakkında şu görüşlere yer verildi:

"Son iki asrın büyük bölümünde orta boy güç olan Türkiye’nin halkı ve elitleri ülkelerinin bölgesel ve küresel pozisyonundan eminler. Mevcut trendler Türkiye’nin demografik, ekonomik, coğrafik ve askeri açıdan orta boy güç konumunu koruyacağını ve hatta güçlendireceğini gösteriyor. Ekonomik büyüme göstergeleri, siyasi istikrarı ve demokratikleşmesi, dışarda siyasi ve kültürel etkisi ve vatandaşlarıyla elitlerinin kendine güveni bu yöne işaret ediyor. Türkiye muhtemelen kilit bir bölgesel güç haline gelecek. Türk vatandaşları, sermayesi ve kurumları küresel ekonomiyle entegrasyonu sürdürürken AB ve Türkiye’nin yakın coğrafyasıyla ve diğer bölgelerle bağlarını derinleştirip yoğunlaştıracaktır.

Türkiye’nin son dönemde Ortadoğu’daki rolüne yapılan vurgu, ülkenin AB, Balkanlar, Karadeniz, Rusya ve Kafkaslar, Orta Asya, Akdeniz ve ABD ile büyüyen ilişkilerinin ve Asya’nın kalanı, Afrika ve (Latin) Amerika’yla yeni kurulan ve gelişen bağlantılarının farkındalığıyla dengelenmelidir.

Türkiye’nin küresel rolü, uluslararası gruplar içinde ve ortaklarıyla birlikte çıkarlarını kovalama yeteneğine bağlıdır. NATO, G20, İslam İşbirliği Teşkilatı gibi uluslararası yapılara üyeliği ve olası AB üyeliği muhtemelen Türkiye’nin uluslararası rolünü güçlendirecektir. AB üyeliği Türkiye’nin demokratikleşmesine ve güçlendirilmiş uluslararası statüsüne ciddi katkı yapacaktır. İten ve çeken faktörler nedeniyle Türkiye’nin AB üyesi olup olmayacağını tahmin etmek zor. Türkiye hızla değişen Ortadoğu’da çıkarlarını ileri götürmek için farklı ülkelerle çalışmayı tercih edebilir, fakat bunun AB entegrasyonuna alternatif olması muhtemel görünmüyor."

"Türkiye orta güç kariyerinde ilerlemek için
çözülmemiş azınlık sorunları,
enerji bağımlılığı,
çevrenin korunması açısından sürdürülemez kalkınma modeli,
doğal kaynakların kötü yönetimi,
insani gelişimdeki noksanlıklar
ve yıkıcı depremlere hazırlıksızlığı dahil kilit zayıflarını düzeltmelidir."

AB’ye yabancı düşmanlığı uyarısı

Raporda AB’nin uluslararası aktör olarak geleceğinin dengede olduğu belirtilerek, mevcut borç krizine çözüm bulunmasının, ekonomik büyümenin hız ve kalitesinin artırılmasının ve yaşlanan nüfus sorununun çözülmesinin Birliğin uluslararası profilini güçlendireceği ve dünyadaki etkisini artıracağı kaydedildi.

"Küresel Trendler 2030" raporunda Türkiye ve Balkan ülkelerinin üyeliğinin AB’nin stratejik projeksiyonunu güçlendireceği vurgulandı.

Raporda "Ekonomik krizi çözmede başarısızlık ve gerileyen yaşam standartları sağ ve sol popülist hareketlerin yoğunlaşması yolunu açacaktır ve muhtemelen içe dönük ve savunmada bir Avrupa’yla sonuçlanacaktır. Küreselleşmenin yeni ve daha rekabetçi bir düzeye ulaştığı bir dönemde göçmen akınlarını yönetirken bu alandaki tartışmanın güvenlik eksenine kaymasından kaçınmak, kalifiye göçmen çekmek ve toplumdaki farklılıklardan kaynaklanan tehditlere çözüm bulmak AB’nin refahı açısından kritik önem taşıyor" denildi.

Raporda, AB’nin yumuşak gücünü koruyabilmesinde ekonomik büyümesini ve sosyal modelini muhafaza edebilmesi yanında yükselen popülizm, yabancı düşmanlığı ve göçmen karşıtlığıyla mücadelesinin belirleyici olacağı vurgulandı.

Ülkelere göçmenlerle birlikte sahip oldukları etnik, dini ve kültürel zenginlikleri kabullenmeleri çağrısı yapılan raporda, orta sınıfların daraldığı, hükümetlerin mevcut sorunlar karşısında göçmenleri günah keçisi ilan ettiği, açık toplum modelinin tehdit olarak algılandığı ülkelerde aşırılıklar ve yabancı düşmanlığının kültürel çeşitliliği tehdit edeceği belirtildi.

Avrupa’daki sorunlar

2030 yılı itibarıyla Balkan ülkelerinin tamamının muhtemelen AB’ye girmiş olacağı belirtilen raporda, aksi halde Bosna Hersek başta olmak üzere bölgede birçok iç sorunlar ve sınır anlaşmazlıklarının ortaya çıkacağı uyarısı yapıldı.

AB’nin 2030 raporunda "Kıbrıs’taki bölünmüşlük Türkiye ve AB arasındaki daha büyük yakınlaşmayla hafifleyebilir ve bu durum mevcut sorunun barışçıl çözümüne katkı yapabilir. Fakat AB’nin Türkiye’ye genişleme sürecindeki zorluklar devam edebilir ve Kıbrıs sorununun çözümünü daha zor hale getirebilir" görüşüne yer verildi.

Gürcistan’dan tek yanlı bağımsızlığını ilan eden Güney Osetya ve Abhazya’nın Rusya’ya ekonomik entegrasyonlarını ilerletecekleri ve Moskova’nın bunların bağımsızlığını tanıma kararından geri adım atmayacağı ifade edilen raporda, Ermenistan işgali altındaki Azeri toprağı Yukarı Karabağ’ın ise daha karmaşık bir sorun olduğu belirtildi.

Raporda, "Ermenistan, Azerbaycan ve AB arasındaki bağların derinleşmesi ve Ermeni-Türk uzlaşması bu sorunun çözüm yolunu açabilir, ama gelecek 10 yılda bunun gerçekleşmesi zor olabilir. Yukarı Karabağ sorununun çözümü Kafkaslar bölgesinde ekonomik ve siyasi kalkınmaya devasa müspet etki yapabilir" ifadesi kullanıldı.

"İslam ve demokrasi uyumlu"

Raporda demokratikleşme ve internetin yaygınlaşmasıyla medeniyetler arası çatışma tezlerinin gelecek 20 yılda popülerlik kaybedeceği tahmin edildi.

Arap baharının bölgeyi yeniden şekillendireceği öngörülen raporda, "Gelecek 20 yılda hukukun üstünlüğü ve insan hakları değerleriyle ve milliyetçilik ve ataerkilliği zayıflatan sosyal kalkınmayla daha demokratik bir Arap dünyası ortaya çıkabilir. 2011’de Arap dünyasını süpüren demokratik başkaldırış İslam ve demokrasinin uyumsuz olmadığını gösterdi. Endonezya’dan Fas’a kadar gençler Müslüman kimliklerini muhafaza ederken demokratik değerleri aktif şekilde onaylıyorlar. Gerçekte genç Müslümanlar demokrasi ve siyasi katılımın milli, kültürel ve dini kimlikleri ve yaratıcılığı güçlendirmeye yardımcı olduğu görüşünü ifade ediyorlar" denildi.

Raporda siyasi, ekonomik ve güvenlik sorunlarının üstesinden gelmesi halinde Pakistan’ın, demokratik dönüşümünü tamamlaması halinde Mısır’ın, demokrasiye geçmesi halinde İran’ın ve istikrar sağlaması ve yolsuzluğu önlemesi halinde Nijerya’nın önemli küresel roller oynayabileceği belirtildi.

Ahaber