CFR uzmanlarından Steven Cook, Türk-Amerikan ilişkisinin hiçbir zaman “kolay” bir ilişki olmadığına dikkati çekti ve Obama yönetiminin ilk dönemiyle son dönemi arasında bu ilişkide ciddi değişimlerin yaşandığını savundu.
Cook, Obama’nın Nisan 2009’da Türkiye’yi ziyaretinde ortak değerler ve ortak vizyon üzerinde konuştuğunu ve “Türkiye’nin sağlam şekilde Batı’ya demir atması, Avrupa ve Ortadoğu’daki Amerikan stratejik çıkarlarının geliştirilmesinde Türkiye’den yardım alınması ve demokratik, müreffeh ve Müslüman çoğunluklu nüfusuyla diğer ülkelere ilham kaynağı olması” şeklindeki üç ana gündemden bahsedildiğini hatırlattı.
Ancak bugüne bakıldığında ortadaki manzaranın çok değiştiğini söyleyen Cook, “Şu anda Washington ile Ankara arasında adeta bir ‘iş ilişkisine’ geçmiş durumdayız” dedi.
Cook, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın attığı her adımın “kendi iç siyasi amaçları” için olduğunu öne sürerek, Türk politikasının kalitesinde bir değişim olmadıkça AB sürecinde de kayda değer bir ilerleme olamayacağı görüşünü dile getirdi.
Türkiye’de basın özgürlüğünün durumuna ilişkin bir soru üzerine de Cook, AK Parti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Türkiye’de adeta bir “enformasyon bakanlığı” kurma stratejisi izlediklerini ve Türklerin siyasete dair alternatif bakış açılarına ya da fikirlere erişimini gittikçe daha zor hale getirdiğini ileri sürdü.
Jeffrey’den Rum büyükelçiye kinayeli yanıt
ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi ve Washington Enstitüsü adlı düşünce kuruluşunun uzmanı James Jeffrey de, Türk-Amerikan ilişkilerinin günümüzde artık bir “iş ilişkisine” döndüğünü kabul ederken, ancak IŞİD ve Suriye kriziyle mücadele, Rusya ve İran’ın bölgedeki yayılmacı politikalarına karşı tedbirler alınması, Kıbrıs’ta çözüm çabaları, İsrail’in bölgeye entegrasyonu ve Türkiye ile ilişkilerinin normale döndürülmesi, enerji ihracatının genişletilmesi gibi alanlarda yürütülen çabalarda bu ilişkinin çok önem taşıdığını vurguladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’e benzeten Jeffrey, “Ancak Putin’den farkı, şu anda nüfusun yarısı öyle ya da böyle ona karşı çıkıyor, bu yarının yarısı da ondan tamamen farklı bir felsefi ve ideolojik dünyaya sahip. Dolayısıyla önemli miktarda bir iç gerilim var. Erdoğan bunu kullanıyor ve daha da kızıştırıyor, özellikle PKK’ye karşı yürüttüğü kampanyada, bu da Türkiye’deki iç durumu kötü etkiliyor ” dedi.
Jeffrey, salonda bulunan Güney Kıbrıs’ın Washington büyükelçisinin Kıbrıs meselesinin çözüm çabalarıyla ilgili olarak, “Sayın Erdoğan, kendisinden doğru kararlar vermesini bekleyebileceğimiz kadar güvenilir ya da mantıklı mı?” şeklinde bir soru yöneltmesi üzerine, “Bence Erdoğan’a sözünü tutmada güvenilebilir. Eğer ben burada Erdoğan olarak oturuyor olsaydım, size, ‘2004’teki (Annan planı) referandumda Kuzey Kıbrıs’tan destek oyunun çıkmasını sağladım, siz yapmadınız. Anlıyorum bana güvenip güvenemeyeceğinizi soruyorsunuz ama ben de size aynı soruyu sormalıyım’ derdim” diye konuştu.
Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi’nden (CSIS) Melissa Dalton da, Türk-Amerikan ilişkilerinde tarih boyunca çeşitli ihtilaflar yaşandığını ama şu anda bu ilişkilerin “biraz düşük seviyede” olduğu görüşünü savundu. Dalton, PYD konusunda yaşanan anlaşmazlığın ilişkilerdeki gerilimde “buzdağının görünen kısmı” olduğunu öne sürdü.-VOA