Amerika’nın Üs Geçmişi ve İncirlik Üssü

Ülkeler
ABD’nin üs geçmişi konusuna değinmeden önce üs kavramının ne olduğunu inceleyelim. Askeri üs, bir ordunun sahip olduğu ve onun tarafından yönetilen askeri mühimmat ve personelin bulunduğu tesislere ve...
EMOJİLE

ABD’nin üs geçmişi konusuna değinmeden önce üs kavramının ne olduğunu inceleyelim.

Askeri üs, bir ordunun sahip olduğu ve onun tarafından yönetilen askeri mühimmat ve personelin bulunduğu tesislere veya tesislerden oluşan yapıya verilen addır. Üste bulunan askeri kuvvetin büyüklüğüne göre birlik, garnizon, filo, kanat şeklinde adlandırıldığı gibi ordu sınıfına göre hava, kara ve deniz üssü şeklinde de tanımlanmaktadır. Bir askeri üste bir veya birden fazla ordu birimi görev yapabilir. İhtiyaca göre operasyonel görevler alabilirler ve ayrıca yönetim merkezi, ikmal noktası, istihbarat merkezi, talim alanı, tatbikat sahası ve depo olarak kullanılabilirler.

Üsler savaşlar, askeri operasyonlar sırasında kullanım amacıyla inşa edilip geçici olarak kullanılan askeri yerleşkeler olacağı gibi barış zamanında da varlığını sürdüren sürekli asker konuşlandıran askeri üsler de mevcuttur. Devlet içerisinde kurulduğu gibi herhangi bir ülkenin dışında da askeri üsler bulundurabilir. Ticari, askeri ve stratejik gerekçelerle fethedilen yeni yerlerde veya antlaşmalar doğrultusunda başka bir devletin sınırları içindeki mevcutların kullanım hakkı elde edebilirler.

2005 yılında itibaren ABD, üsleri sınıflandırmada ve tanımlamada yeni kavramlar kullanmaya başlamıştır. Bunlar; ‘Ana Harekat Üssü’, ‘İleri Harekat Mevkii’ ve ‘Müşterek Güvenlik Alanı’dır. Bütün bu yeni kavramlaştırmalarının arkasında yatan neden ise hem geçmişten beri süregelen üs kavramının kazanmış olduğu olumsuz anlamdan ve bunun doğurduğu politik tepkilerden kurtulmak hem de ABD’nin dünyanın dört bir köşesine ulaşan askeri varlığının gerçek boyutunu gizlemektir.

ABD’nin Üs Geçmişi

ABD, Bağımsızlık Savaşını kazandıktan sonra Mondroe Doktirini ile Avrupa’dan uzak durma kararı aldı. İlk denizaşırı filosu 1815-16 Cezayir savaşının ardından Akdeniz’de resmen göreve başladı. Daimi statü kazanan bu filo, ABD’nin dünyanın her yerindeki ticari çıkarlarını gerektiğinde askeri güç kullanarak koruyacağının simgesiydi. Daha çok korsanlara karşı ticaret gemilerini korumak, Amerikan vatandaşlarının haklarının korunmasında görevliydi.

Akdeniz filosunu 1821’de Batı Hindistan, Afrika ve Pasifik filoları, 1826’da Brezilya filosu, 1835’de Doğu Hindistan filosunun kuruluşları izledi. Filolar ile birlikte bu uzak denizlerde başka ülkelerin topraklarında Amerikan gemileri için üsler oluşturuldu. Filolar bu ana üslerden hareket edip, limanları ve kendi bölgelerindeki sularda seyir edip, çevreleri hakkında bilgi edinip yeniden ana üsse geri dönülüyordu. Daha sonra halka ‘Amerika’nın amacı genişlemek değil, özgürlük ve demokrasiyi daha çok kişiye yaymaktır’ sözleriyle kendi kıt’asında yayılmacı bir politika izlemeye başladı.

Amerikan üs kurma amacı öncelikli olarak ticaretinin engellenmemesi içindi. Bölgedeki etkisini artırabilmekti. 1914’de 1. Dünya Savaşı çıktığında ABD dışarıda kalmak istedi. Avrupa’dan istenen yardım çağrılarına kulak asmadı. Çünkü bunun arkasında askeri ve ticari nedenler yatmaktaydı. ABD’nin askeri yapısı, ticari çıkarlarına uygun olarak güçlü bir donanma üzerine inşa edilmişti. Bunun yanında deniz gücünde iyi olsa da kara ordusu yoktu. Hava gücünden söz etmek mümkün bile değildi. Daha sonra daimi bir uçuş okulu açılmış ve ABD askeri havacılıkta 14. Sıradaydı. Meksika bile Amerika’dan daha fazla uçağa sahipti.

ABD ancak Almanların Amerikan ticaret gemilerini batırarak, ticaret yapmayı imkansız hale getirdiklerinde bu savaşa dahil olabilmişti. Almanya’nın Polonya’ya saldırmasıyla patlak veren 2. Dünya Savaşına katılmayı düşünmeyen ABD, Japonya’nın Pearl Harbor baskınına kadar olan süreçte boş durmayıp savaş hazırlığı içerisindeydi. Baskından sonra Nagazaki ve Hiroşima’ya atılan atom bombalarıyla ABD dünya liderliğine oturmuştu. Daha sonra Soğuk Savaş döneminde SSCB’ye karşı kurulan NATO evrensel hale gelip tüm devletleri bir arada toplamaya başladığı andan itibaren ABD, NATO kapsamı içerisinde diğer ülkelerde üs, tesis, yerleşkeler açıp bölgeye hakim olmayı başlamış ve hale devamını sürdürmektedir.

İncirlik Üssü’nün Kuruluşu

Türkiye’nin 16 noktasında ABD Silahlı Kuvvetlerine ait askeri üsler yer almakta ve yine 15 farklı noktada ise NATO radarları var. Ayrıca 5 farklı noktada ABD’nin füze ve nükleer bomba kontrol merkezleri konuşlanmıştır. İzmit, Balıkesir, Eskişehir, Konya, Ankara, Malatya ve Erzurum’da ise ABD’ye ait nükleer silah depoları yer alıyor. Geçmişten günümüze kadar en önemli ve en büyük ABD üssü, İncirlik Hava Üssüdür. İncirlik Üssünün kuruluşu 2. Dünya Savaşı dönemine dayanmaktaydı.

1943 yılı 2. Dünya Savaşında kritik bir yıl olup savaşın seyri müttefiklerin lehine geçince Türkiye’ye savaşa katılması için zorlanıldı. Fakat diğer yandan Almanya’nın Türkiye’ye hala ağır darbe vurabilecek gücü varken Ankara savaşa girmemekte kararlıydı. ABD ve Sovyetler Birliğinin artması ile bu tarihe kadar asker kaynağı olarak görülen Türkiye, müttefiklere sadece üs sağlayarak destek olması fikri ortaya çıktı. ABD Türkiye’yi askeri istihbarat toplamak için kritik bir mevki ve çeşitli askeri operasyonlar için üs olarak görmekteydi. Amerikalı yetkililer Afrika, Orta doğu, Avrupa güzergahında transferi rahatlatacak Türkiye’de havalananının kullanım hakkını elde etmeye önem veriyorlardı. Bu şekilde ABD hava tahminleri ve diğer istihbarat bilgilerine erişmek ve bunları iletmek içinde Türkiye’de iletişim istasyonlarına ihtiyaç duymaktaydı.

Amma ve lakin Türk hava alanlarını müttefiklere açmanın savaşa doğrudan katılmaktan bir farkı olmadığı ve Almanya’nın hedefi haline geleceğinden Türkiye bu duruma sıcak bakmadı. Ankara’yı hava alanı konusunda ikna edemeyen müttefikler için Türkiye’nin tarafsızlığından faydalanmayı sürdürmenin tek yolu bu toprakları istihbarat toplamak için gizli bir üs olarak kullanmak ve Avrupa’daki direniş hareketini bu yolla desteklemekti. Balkanlarda yapacakları bombardımanlar için Kuzey Afrika’da bulunan üsleri kullanan Amerikan uçaklarına doğru bilgiler vermek ve gelecekte CIA adını alacak olan Amerikan Stratejik Hizmet Ofisi’nin (Office of Strategic Service-OSS) Balkanlardaki birimlerinin Mısır ile iletişim kurması için Türkiye’de bir istihbarat üssü önemli bir hale gelmişti.

İlk OSS ajanı 9 Ocak 1942’de Türkiye’de göreve başladı ve İstanbul onayıyla istasyon kuruldu. 4 Mayıs 1943’te OSS İstanbul ilk telgrafını ve 21 Ağustos’ta ise ilk istihbarat raporunu yollamıştı. ABD, savaş ilerledikçe Türkiye’ye yönelik ilgileri artmış ve Ankara Elçiliğindeki sayılarını arttırmıştı. OSS Orta doğuyu yöneten Albay Gustave Guenther ve USAFIME Kurmay Başkanı Tuğgeneral Francis Cheves 1943 sonlarında Adana’da bir haberleşme istasyonu kurulmasının gerekli olduğuna karar verdiler. Amerika Hava Ulaştırma Komutanlığı (America Air Transport Commond- ATC) uçakları zaten Adana’ya ara sıra uçuyorlardı.

Adana, Mihver devletlerinin menzili dışında bulunması ve Kahire üssünün yedeği olarak hizmet verilmesi yönünden mükemmel bir konumdaydı. 1943 sonları OSS, Amerikan Elçisinin Adana’daki yazlık evini kendisine üs haline getirdi. 1944 Ocak ayı itibariyle faaliyete geçen bu bina hava alanına 4 km uzaklıktaydı ve Alman konsolosluğuna komşuydu. Amerikalı yetkililer onay alamayacaklarını bildikleri için Türk yetkililerden habersiz yapmıştı. Ancak önemli olan kendi müttefiklerinden de gizlenmişti. Dahası ABD büyükelçisinin bile haberi yoktu.

Ordu Havayolları Haberleşme Birimi (Army Airways Communations-AACS) haberleşme cihazlarını istasyona soktu. Daha sonra büyükelçinin haberi olmadan limuzinine Kahire’de içine verici, alıcı ve diğer donanımlar gizlenerek Adana’ya gönderildi. AACS tarafından bu donanımlar yazlık evde kuruldu. Adana istasyonunda üç kişi güvenlik subayı olarak, bir deniz piyade albay, bir kripto-telsiz operatörü ve bir telsiz kule operatörü görev yapmaktaydı. İlk andan itibaren güvenlik her şeyden önemliydi. Çalışanlar sivil giyiniyordu Türk yetkililerinin teftişini engellemek için diplomatik paket de bir Amerikan kuryesi tarafından taşınıyordu.

Sürekli olarak bu istasyon Ankara Büyükelçiliği ve OSS İstanbul ile görüşüyordu. 1943 yılı sonlarında istasyonun inşa edildiği zamanlarda ABD Büyükelçisi ABD yetkilileri bilgisi dahilinde Türklerle ATC’nin Kahire’den Adana’ya tek yönlü uçuş anlaşmaları için görüşmeye başladı. Bu anlaşma doğrultusunda ATC, Adana da bir müfreze kuracaktı ve Albay Austin ve 5 kişi müfrezeyi 1944 yılı ağustos ayında kurdular. Hepsi sivil giyinmiş ve Türkiye’de ‘Amerikan Nakliye Şirketi’ çalışanları olarak buluyorlardı. Bu müfreze diğer mensuplar gibi yazlık evde kalıyordu.

2 Ağustos 1944’de Mihver güçlerinin çekilmesi ile Ankara, müttefiklerin uzun zamandır zorladığı adımı atıp Berlin’le ilişkileri kesti. İlişkiler kesilince ABD, Büyükelçi üzerinden yaptığı ilişkileri sürdürüp amacı ATC uçuşlarını özellikle Adana’dan, Ankara, İstanbul, Ukrayna, Rusya üzerine genişletmekti. Başlangıçta Adana’dan Ankara’ya izin verildi daha sonra AACS resmi olarak Ankara’da kurulması talep edildi ve Ankara’da AACS faaliyete geçti. Adana istasyonuna ihtiyaç azalmıştı. Savaşın sonuna doğru yani 23 Şubat 1945’de Türkiye, Almanya’ya savaş ilan etti. Gizli Adana istasyonu Türkiye’de resmi belgeler alındıktan sonra ve haberleşme sistemi kurulduktan sonra kapatıldı.

Bu dönemde Sovyetler Birliği’nin Türkiye’den taleplerde bulunması esnasında ABD’nin izin alması dikkat çekicidir. Savaş sonunda AACS tesisleri Ankara’da resmen kurulmasıyla uçuş kalkış mesajları açıkça verilmeye başlanıp, Adana istasyonuna uçuşlar kesildi ve burada ki AACS gizli istasyonuna ihtiyaç kalmamıştı. Nisan 1945’de Türk hükümeti ile Adana yasal telsiz kesin olarak kapanana dek bir süre daha devam etti. Sonuç olarak; Adana istasyonu kuruluş amacını fazlası ile yerine getirmişti. İstasyon sadece Amerikalı yetkililere ihtiyaçları olan istihbaratı sağlamamış ve ulaşımı kolaylaştırmamış aynı zamanda Amerikalı askeri planlamacıları Türkiye’nin stratejik konumuna ilişkin fikirler edinmiştir. Oysa ki 2. Dünya Savaşı dönemi sonrası başlayan Türkiye’nin jeopolitik konumu üzerinde durulmasının temellerinin fikirleri edinilmişti.

2. Dünya Savaşı sonrası Sovyetler Birliği geniş topraklar kat etti. Ama güneyden gelen bir tehdidi önlemek için Türkiye’ye karşı sert tavır gösterince Türkiye, ABD yanlısı bir politika izlemeye başladı. Fakat ABD, Türkiye’ye başta yanaşmadığı gibi Sovyetler Birliği ile anlaşma yolları aradı. Sovyetler Birliği ise ABD’nin yanaşmasına izin vermedi. ABD, Sovyetler’in Türkiye’yi ve boğazları kullanarak ticaret yollarını ele geçirmesini ve Ortadoğu’da petrol yataklarına ulaşmasını engellemek için Avrupa’nın kalkındırılmasına yönelik başlatılan Marshall Planına Türkiye’nin dahil edilmesiyle askeri yardımlar gönderdi. Fakat bunlar Türkiye açısında Sovyet tehdidinden korunmak için yeterli değildi.

Ancak güvence altına alındığını hissettiği bir teşkilat yeterli olabilirdi ve bu durumda en bariz görünen NATO idi. NATO anlaşması imzalanması ve bir Akdeniz devleti olan İtalya’nın dahil edilip, Türkiye’nin dahil edilmemesi ABD’ye karşı büyük hayal kırıklığına sebep olmuştu. ABD, Türkiye’deki üs kurma planlarının gerçekleşmesi için Türkiye’yi kendinden uzak tutmadı. Sovyetler Birliğinin duymasından endişe ettiği için Türkiye’de havaalanları iyileştirme planlarını Sovyetler’den gizli olarak başlattı. Türkiye lehine olan bir şey olduğu için Türkiye’de bu duruma ses çıkarmadı. Bu şekilde devam eden üs planı Türkiye’nin Sovyetler’e karşı kendi güvenliğini korumak için NATO’ya dahil edilmesine kadar sürdü.

Türkiye NATO’ya dahil edilmediği sürece ABD Türkiye’de üs kuramayacaktır. 14 Mayıs 1950’de gerçekleşen genel seçimler, izleyen on yıl boyunca Türkiye’yi yönetecek Demokrat Parti’yi iktidara taşırken NATO’ya üyelik sürecini de etkiledi. Menderes döneminde Kore Savaşı patlak verince bu durum kaçırılmaması gereken bir fırsat olarak görüldü. BM Güvenlik Konseyi çağrısına cevap vererek 18 Temmuz 1950’de Kore’ye 4.500 askerden oluşan bir birlik gönderme kararı aldı. Başbakan Menderes, 15-18 1950’de New York’ta yapılacak NATO toplantısına Türkiye’nin üyeliğinin kabul edilmesini ummaktaydı. Fakat öyle olmadı ve isteği reddedilip, ABD yetkilileri Türkiye’ye askeri planlamalarına uygun NATO komutanları ile birlikte koordine etmeleri yönünde teklif yapıldı.

Türkiye bir kez daha hayal kırıklığına uğrasa da teklifi kabul etti. Türkiye’nin NATO üyeliği için uğraştığı dönemde, JAMMAT da havaalanlarının iyileştirilmesi ve yakıt depoları için gerekli yapılanmayı tamamlamıştı. USAF, baharda kurulan Amerikan Mühendislik Grubu’na Ekim ayında ilk inşaat planı gönderildi. Planda, Diyarbakır, Balıkesir, Bandırma, Adana, Kayseri, Eskişehir, Afyon ve Balıkesir ile ilgili olarak öncelik sırasına göre yapılması gereken inşaat faaliyetleri ve öngörülen bitiş tarihleri yer alıyordu. Buna göre, Adana Havaalanında inşaat faaliyetin 1 Ağustos 1952’de tamamlanması isteniyordu. Adana’da inşa edilecek binalar, teknik tesisler ve havaalanı için çıkartılan tahmini bedel yaklaşık 9 milyon dolardı.

Bu dönemde İncirlik veya Adana civarında Adana’daki sivil havaalanı dışında bir havaalanı bulunmuyordu. Bu nedenle yapılan bir iyileştirme çalışması değil, yeni bir üs inşaatıydı. Kurulacak üsse “Adana” adı merkez ilden çok, civarına atıfla verilmişti. Adana çevresinde uygun olabilecek üç yer; İncirlik, Kestelli Çiftliği’nin doğusu ve Yenice’nin güneydoğusu üzerinde duruluyordu. Her bir yer konum, arazi özellikleri, ulaşım, su kaynakları yönünden değerlendirmeye tabi tutulduktan sonra “ana alan olmak için uygun” bulunmuştu.

Ancak, İncirlik, mevki olarak ön plana çıkmaktaydı. Kore’ye asker gönderen Türkiye, NATO ümidiyle beklerken ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı ile görüşen o dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar’la görüşmüştü. Fakat beklenen sonuç yine alınamamıştı. Türkiye’nin desteği Washington’da minnettarlıkla karşılansa da Türkiye’nin hayal kırıklığına çare olamamıştı. ABD’nin Sovyetler’in hava ve kara saldırılarından bir önce korunacak önlemleri alması gerekiyordu. Bununla birlikte eski tesislerin iyileştirilmesi ve yenilerinin yapılması programı iyiye gittiği görülmekteydi. Ancak bu üsler nasıl kullanılabilecekti? Türkiye’ye kesin olarak savunmasına destek olunmadığı takdirde bu zor görünüyordu.

Başından beri üslerin kullanım hakkını askeri ve mali yardımlar karşılığında elde etmeyi arzulayan Amerikalı yetkililer, bu yardımların söz konusu güvenceler için yetersiz olduklarını artık anlamışlardı.

ABD, yeni bir politikayla güvenlik çıkarları için 11 Mayıs 1951’de Türkiye ve Yunanistan için NATO’ya tam üyeliği için gerekli olduğunu düşünmeye başlamış, İngiltere ve Fransa ile ön görüşmeler yapmaya başladı. 15 Mayısta NATO’ya Türkiye ve Yunanistan için resmen önergede bulundu.

23 Mayıs 1951’de 92. Ulusal Güvenlik Konseyi kararı sonucunda Türkiye ve Yunanistan’ın üye olarak NATO’ya kabul edilmelerinin ABD çıkarları için uygun olacağı kararına varıldı. Türkiye, SSCB’nin çevresinde yer alan en güçlü anti-Komünist ülke ve Doğu Akdeniz ve Ortadoğu bölgesinde Sovyet saldırganlığına yeterince direnebilecek tek ülke olarak tanımlandıktan sonra Türkiye’nin, üsler de dahil olmak üzere tüm askeri ve diğer kaynaklarının Sovyetler’e savaş durumunda ABD için büyük değer taşıdığına kanaat getirilmişti. ABD, bir savaş durumunda Türkiye’deki üsleri ve diğer tesisleri kullanmak ve Boğazların Sovyetler’e kapatılmasını sağlamak için en iyi çözümün NATO üyeliği olduğu kararına artık varabilmişti.

Bu karardan bir gün önce Adana havaalanı inşaatına başlanılmıştı ve 30 Ekim 1952’de bitmesi planlanmıştı. Diğer havaalanlarından kesip Adana’ya yöneltmesi sonucunda masrafların çoğalmasına neden olmuştu. Sonuç olarak bu programın en büyük projesi ve kurulma planları uzun yıllara dayanan İncirlik Üssü, Türkiye’nin 18 Şubat 1952’de NATO’ya resmen üye olduktan birkaç ay sonra, Ekim 1952’de tamamlanmıştı.

 

MAHMUT MABOÇOĞLU
ULUSLARARASI İLİŞKİLER