Murat Palavar’ın Yenişafak’ta 4 gün sürecek Afrika yazı dizisinin ilk yazısı…
Afrika dünyada ticaret hızının en fazla arttığı kıta. Rusya, ABD, Fransa, Çin, Hindistan ve Brezilya’nın ısrarla Afrika’da rol üstlenmek istemesinin temel sebebi bu pazardan daha fazla pay istemesi. Bugün kişi başı yıllık ortalama 100 dolarla geçimini temin eden kıtada gelir seviyesinin artışına bağlı olarak ithalatı da artacak. Kişi başına gelirin 1000-2000 dolar arasına çıktığı hesaplandığında 2025 için düşünülen 2 trilyon dolarlık ithalatın 20 trilyon dolara kadar yükselme ihtimali beliriyor. Hal böyle olunca dünyanın her yerinde pazarı kim elde edecek diye kıran kırana bir mücadele var.
KİŞİBAŞI GELİR 5 BİN DOLAR OLURSA…
Afrika Kalkınma Bankası tarafından hazırlanan çalışmaya göre; 2010-2060 yılları arasında kıtada kişi başına düşen gelir bin 667 dolardan 5 bin 600 dolara ulaşacak, orta gelir grubuna mensup kişi oranı yüzde 34’den yüzde 42’ye yükselecek. Ve bugün 56 yıl olan ortalama yaşam süresi ise 70 yıla yükselecek. Ancak Afrika’nın dünya ticaretindeki payı şimdilik sadece yüzde 2.5 civarında. DEİK rakamlarına göre; Türkiye’nin Afrika ile toplam ticaret 31 Aralık 2014 itibariyle 23,4 milyar dolar. Bu rakamın 13,7 milyar doları ihracat, 10 milyar doları ise ithalat. Türk firmalarının Afrika’ya yönelik yatırımları ise yaklaşık 600 milyon dolar.
DÜNYANIN GÖZÜ KARA KITADA
Avrupa, ABD, Rusya, Çin ve diğer gelişmiş bölgeler; artık doyum noktasına ulaştıkları için odaklandıkları yeni bölge Afrika. Dünya genelinde ekonomik anlamda mesafe kat edebilmek için çok daha büyük masraflar yapılması gerekiyor. Ayrıca alacakları mesafede çok sınırlı. Oysa Afrika’da çok basit yatırımla kısa sürede fersah fersah mesafe kat etmek mümkün. Aslında bunu herkes biliyor. Bu yüzden ‘karyürü ama izini belli etme’ stratejisi uygulanıyor. Sessizce ve derinden gitmek. En önemlisi de Afrikalıyı uyandırmamak.
RİTİMİ BATI ELDE TUTUYOR
Kara kıta işler hep Batılının istediği ritimde gidiyor. Yüz yıllardır süregelen bu ritmi bozan yerel siyasetçiler ise ya terör da dış destekli darbelerle karşı karşıya kalıyor. Sömürü düzenine başkaldıran birçok Afrika ülkesi; salgın hastalık veya iç karışıklık gibi gerekçelerle tecrit ediliyor. Afrika’da yüz yıllardır devam eden ve bir türlü değişmeyen bu duruma örnek olarak ateş ile terbiye edilen ayının tef eşliğinde sirkte oynatılması gösteriliyor. Ayı müzikten anladığı veya hoşlandığı için değil; terbiye edildiği kızgın sacda ayağının yandığını hatırladığı için bilinç altındaki reaksiyon ile hoplayıp zıplıyor. Afrika pazarlarını kaybetmek istemeyen sömürgeciler de benzer yöntemlerle işlerini yürütüyorlar.
BÜYÜK HAMMADDE SAVAŞI YAŞANIYOR
Afrika’daki en büyük mücadele doğal kaynak için veriliyor. Orta ve Batı Afrika’nın kapısı konumunda bulunan Kamerun ve çevresi 300 milyonluk nüfuslu bir tüketim kitlesine sahip. Ancak burada çok ciddi kaynak ve hammadde de var. Kamerun’un kahvesi ve kakaosu ve petrolü var. Dünya petrol üretiminin yüzde 10’unu, petrol ticaretinin de yüzde 8’ine sahip olan Nijerya ise aynı zamanda uranyum zengini bir ülke. Çad’ın da ciddi petrolü var. Gine Körfezi civarındaki ülkeler, Avrupa’ya ve ABD’ye cazip enerji kaynakları temin eden geniş petrol ve doğal gaz rezervlerine sahip.
Dünyanın işlenmemiş son pazarı
Başlarken
Afrika ülkeleri son zamanlarda hiç olmadığı kadar yabancı ticareti heyetleri karşılıyor ve dünyanın değişik ülkelerinin başkanlarını ağırlıyor. Hammadde zengini ülkelerin yoğunlaştığı kara kıta; geniş petrol yatakları, radyoaktif madde çeşitliliği ile çok az ülkede yetişen kauçuk ve kakao havzalarıyla iştah kabartıyor.
Büyük bir ekonomik savaşın yaşandığı Afrika’nın kalbi ise Sahra Altı bölgesi. Orta Afrika’nın son yıllarda kat ettiği hızlı gelişme dikkat çekiyor. Örneğin Nijerya Güney Afrika’yı sollayarak kıtanın en büyük ekonomisi haline geldi.
Afrika’da kızışan ekonomik yarış bölgeye gelen yeni aktörler ile yeniden dönüşüyor. Çin; bütün dengeleri altüst ederken Brezilya ve Japonya da son yıllardaki ataklarıyla ‘bu pazarda ben de varım’ diyor. Bir diğer yeni aktör Türkiye ise ‘kazan kazan’ modeli ile iş tutuyor.
Yeni Şafak, 4 gün sürecek yazı diziyle Kara Kıta’da yaşanan ekonomik savaşın izlerini sürecek. Birinci gün Afrika pazarının boyutları, sunduğu imkânlar ve pazarın dünya ekonomisi için ne ifade ettiği sorularına yanıt arayacağız. İkinci gün Afrika için verilen savaşın arka planına bakacağız. Üçüncü gün ise hem Çin’in Afrika’daki stratejilerini anlatacağız hem ‘Türkiye Afrikaiçin ne ifade ediyor?’ sorusuna cevap arayacağız.
Türkiye bu savaşın neresinde?
Türkiye’nin Afrika’daki büyükelçilik sayısı 2000’li yıllara kadar 12 ile sınırlı kalmasının ardında yatan gerçeklerden biri de bu. Batılı ülkeler kara kıtada Türkiye’nin büyükelçilikler açılıp ilişki kurmasına soğuk bakıyor. Bu İlişkilerin ardından yatırımın ihracatın gelmesine Avrupa’nın tahammülü yok. Yıl 2015’e geldiğinde kara kıtanın en yeni oyuncularından Türkiye kısa zamanda büyük mesafe katetti. ‘Kazan kazan’ modeliyle geliştirilen anlayış Türkiye’yi farklı bir yere taşıdı. Türkiye mevcut dinamikleri ile olabildiğince Afrika’da yeralmak istiyor.
Çin yeni kapitülasyonlar peşinde
Birçok kıymetli elementin çok yüksek miktarlarda yer aldığı coğrafyada Çin, kesenin ağzını karşılıksız açmış durumda. Pekin’in büyük beklentisi; 10-15 yıl sonra bu ülkelerin zor durumda kalıp tüm madenlerini kapitülasyonlar çerçevesinde terk etmesi. Afrikalı bunu farketmiş gibi görünüyor. Çok zorda kalmadıkça Çinli ile birlikte oturmak istemiyor. Çinlinin egemenliğine ve bağımsızlığına kast ettiğini ve 15-20 yıl sonra canını dahi isteyeceğini biliyor. Bu nedenle Türkiye anahtar bir ülke. Birlikte kazanalım yaklaşımı Afrikalıyı cezbediyor. Kara kıtanın yöneticileri, “Ne olur bizi bu insanların eline mahkum etmeyin, kurtarın’ diyor.