Söyleşi: Selim Sebilci
Yakın zamanlarda çıkan Haz ve Hız Çağında İlişkiler adlı kitabını da sorduk.
“Haz ve hız çağı” tamlaması ile neyi kast ediyorsunuz?
Günümüzde insanlar sadece kendi hazlarının peşinde koşmayı öncelemiş görünüyorlar.’’en iyinin ‘’tanımı haz veren şey iyidir olarak yapılıyor artık. Ban haz veriyorsa diğerine ne olduğu beni ilgilendirmez anlayışının geniş bir dalgayla yayıldığını gözlemliyoruz. Ben de biraz bu çağın ruhunda kalbini kaybetmemiş insana ulaşmaya çalışıyorum… Haz çağında ilişkinin iki taraflı olduğunu ve hazzın tek taraflı düşünülemeyeceğini göstermek istiyorum.
"Hız" da aynı şekilde çağımızın diğer bir yönünü yansıtıyor bana göre. Hızlı balık yavaş balığı yutar anlayışıyla her birimiz hayatımızda hızın ne denli önemli olduğuna inandırmaya çalışıyoruz kendimizi. Daha hızlı olursak daha çok şey yapacakmışız gibi geliyor. Oysa daha çok yorgunluk ve yüzeysellik düşüyor payımıza…
Küçük şeylerin bizi mutlu etmesi zor gibi… Temelde bir yerde mi yanlışlık yapılıyor? Yani çocuklar yetiştirilirken mi yanlış veriliyor bir şeyler?
Küçük olan mutlu etmediğinde büyük olan da mutlu edemiyor insanı. Çünkü mutluluk küçükle büyükle değil o şeyin sizdeki bir ihtiyaca karşılık gelip gelmemesiyle ilgilidir.
Şimdi çocuklarımızın ihtiyaçlarını hissetme duygularını ellerinden aldık. Acıkmadan yemek yedirmeye, giysisi eskimeden yerine daha fazlasını koymaya, son çıkan oyuncak dâhil hepsini bir şekilde almaya çalışıyoruz. Dolayısıyla tatminsizlik duygusu memnuniyetin yerini almaya başlıyor…
Polyanna gibi küçük şeylerden mutlu olmak geride mi kaldı? Polyanna bugün yapabilir miydi aynı şeyleri?
Polyanna kendisini avutmaya çalışıyordu. Bu kitapta bir avunma yok daha ziyade ıskaladığımız farklı bakış açıları var. O açılardan baktığınızda zaten durumun genişliğini fark ediyor ve mutlu oluyorsunuz. Bir züğürt tesellisi olmaktan öte ilişkilerdeki çıkmazları anlamlandırma çalışması benimkisi
Günümüz insanı mutlu olmak için çok büyük şeylerin peşinde, desek yanlış olur mu?
Hepsi için değil. Durumun farkında olan insanlarda var. Büyük şeylerin sürekli değiştiği ve ulaşıldığı anda küçüldüğünü anlayan insanda aşkın bir anlam bulamazsa savrulmaya başlıyor sonrasında…
Çok büyük şeyler diye bugün gösterilenler siz daha onlara ulaşamadan küçük oldukları anlaşılıyor. ev almak araba almak mühendis olmak çok büyük şeyler diye bugün gösterilenler siz daha onlara ulaşamadan küçük oldukları anlaşılıyor. Ev almak araba almak mühendis olmak çok büktü ya şimdi… Evi arabası yazlığı kışlığı olan onca insan neden mutlu değil.
Peki haz… Hazzın modern insan için bir sınırı yok gibi… Her hazzı tatmış olmak insanı gerçekten mutlu kılmaya yetiyor mu?
Hazzı tatmanın bir sınırı yok o nedenle her hazzı tatmak diye bir şeyden de bahsedilemez… Haz bittiği anda yerini eleme bırakır. Çoğu kere daha bitmeden biteceğinin endişesi acılaştırır alınacak hazzı… Dolayısıyla hazza belini bağlayan insanda bir yerde yolda kalır.
Bir de bir zamanlar çok popüler olan kişisel gelişim kitapları, seminerleri vardı. Bizi haz endeksli, güç endeksli yaşamaya hazırlıyordu onlar. Batıdan alınan bu “tabletler” içimizdeki devi uyandırdı mı gerçekten? Ya da şöyle: İçimizdeki devin uyanmasına gerek var mıydı?
İnsanlara bir gaz verdikleri söylenebilir bazıları bu gazla uçmaya çalıştı bazıları da ne Yazık ki yere çakıldılar…
İnsanın dünyada bulunuş amacından bağımsız bir kişisel gelişim çağrısı temeli olmayan bir bina gibi inşa edicisinin üstüne yıkılır. Ve öyle de oldu. Güç ama ne adına? Başarı ama nereye kadar ve ne için sorularının yanıtları olmadığında insanlara huzur yerine daha hırslı bir hayat servis edildi.
İçimizdeki dev uyandı mı bilmiyorum ama içimizdeki erdemin uyanması daha önemliydi. Huzura içimizdeki devin uyandırarak varamayacağımızı gördük sanırım.
Sağlıklı bir iletişim ve etkili bir kişisel gelişim için neleri tavsiye edersiniz?
Önce insanın kendisine dönemsini ve duygularını doğru anlamlandırmasını söyleyebilirim. Duygularımız her daim bize ne yapmamız ve ne yapmamız gerektiğini söylüyorlar. Yeter ki onları doğru okumayı bilelerim. Bilmiyorsak öğrenelim. Kendinden bihaber olan insana her şey yabancıdır.
Önce kendini tanımalı, deniyor. İnsanın kendini tanıması ne demektir?
Kendini tanıması sınırlarını bilmesi ne amaçla dünyada olduğunu ve en önemli işin ne olduğunu bilmek için çaba göstermesi demektir bana göre…
Aile içi iletişimde de sorunlar var. Ebeveynin çocuklarını dinlemediğini görüyoruz. Çocukların isteklerini yerine getirmek onu dinlemek sayılır mı?
İnsanlar duyuyorlar ama dinlemiyorlar. Çocuk bir şey istediğinde her zaman o şeyi istiyor demek değildir. Bazen ilgi istemenin adı bir oyuncak için tutturmak olabilir. Anne babanın çocuğun ne söylediğine değil gerçekte neye ihtiyacı olduğuna bakması daha önceliklidir.
Sinir, stres de günümüzün en büyük hastalığı… Neler tavsiye edersiniz?
Acele yaşamamayı hayatı bir seyirci olarak da algılayabilme becerisini geliştirmeyi tavsiye edebilirim. Bizi sorunların dışında kalmaya çoğu zaman beceremiyoruz. İçine düşüyoruz ve boğuluyoruz. Sonrası malum stres…
Bu yollardan bir daha geçmeyeceğiz. O zaman neden bu kadar acele ediyoruz? Hep bir şeylere yetişme telaşı içindeyiz. Her şeyden haberdar olmak her şeyi bilmek istiyoruz. Bu durumda ister istemez gerginliklere neden oluyor. Sınırlarımız ara sıra kontrol etmek durumundayız. Çok hızlandım biraz yavaşlamalıyım diye.
Ayrıca zamanımızı yeniden ele alıp yapılandırmak, önemli olanları daha az önemli olanlardan ayıklayarak yeniden düzenlemek ve gücümüzle orantılı olarak hareket etmek de stresimizi azaltabilir.
Bize bir cümle ile “mutlu olmayı” anlatır mısınız?
Varoluş amacımızı unutmadan kendi kendimizle çelişmeyen seçimler yapabilmek olarak söyleyebilirim mutluluğu. Zaten kitap boyunca anlatmaya çalıştığım da buydu. Tek cümleyle anlatmak zor iş…
Teşekkür ederiz efendim.
Ben teşekkür ederim.
on5yirmi5.com