Okumaya, dil öğrenmeye, geç kalmaya, başarısızlığa, ibadetlere, her şeye bir mazeretimiz var. Dr. Şaban Kızıldağ, bunun için ‘mazeret yok’ eğitimlerine başlamış. Hz. Ali’den alıntılayarak diyor ki; “Aslında mazeret insanın başkasına değil, kendine söylediği en büyük yalan.”
Dr. Şaban Kızıldağ, “Mazeret yok!” diyerek 16 yıldır Anadolu’yu karış karış dolaşıyor. Ona göre toplumun en önemli hastalıklarından biri “mazeret üretmek”. Diyor ki “Mazeret üretmesek nüfusu 1,6 milyar olan 57 Müslüman ülkenin üretimi, yani teknoloji, bilgi, spor gibi alanlardaki işleri, 80 milyonluk Almanya’nın yarısı kadar olmazdı.” Ona göre en çok ürettiğimiz şey mazeret. Hatta “Mazeret bizim baş belamız.” diyor.
Kızıldağ, Eskişehir’de radyo-televizyon okumuş, kamu yönetimi ve işletme doktorası yapmış. 28 Şubat’a kadar Sakarya Üniversitesi’nde öğretim görevlisiymiş. Bir dönem Eminönü Belediye Başkan Yardımcılığı yapmış. Kanada’ya gitmiş.
Uzun yıllardır da iş dünyasına yönelik eğitimler veriyor. Profesyonel yöneticilik, iş geliştirme, yönetici koçluğu uzmanlık alanları… “Elti ekonomisi” kavramını geliştirmiş. Tüm bunların ötesinde kendini mazeretle mücadeleye adamış. Gittiği her yerde Hz. Ali’nin şu sözünü hatırlatıyor: “Bahane, insanın kendine söylediği en büyük yalandır.”
En mükemmeliz, mazeret yok
“Mazeret yok” seminerleri veren Kızıldağ; “Allah bütün kitaplarında Kur’an’da, İncil’de, Tevrat’ta, Zebur’da; “İnsanı en mükemmel bir şekilde yarattık” diyor. Madem ki en mükemmeliz, madem ki mazeret en büyük yalan, dedim ki mazeret yok o zaman. Bunu herkese dedirtmeyi ilke olarak benimsedim. Bu bir uyandırma aslında. Bu coğrafyada Abdullah Gül ile veya Boydaklar’la aramda bir fark yok. Çünkü aynı okullarda okuduk, aynı anne-babanın tedrisinden geçtik. Aynı sıkıntıları, baskıları yaşadık. Ama Abdullah Gül mazeret üretmedi, Boydaklar da, Mehmet Öz de… İnsanlar ya değer üretir ya da mazeret. Bahsi geçen insanlar değer ürettikleri için başardılar. Her şeye rağmen, her şartta ve her zeminde bu mazeret belasından kurtulmak lazım. İnsan olmak için, şirket olarak gelişmek için de, birbirimizi anlamak için de, kul olmak için de bu lazım. Allah’la ilişkisini sağlam kurmak istiyorsa mazeretle olan tüm bağlantısını ortadan kaldırmalı insan.”
Kişisel gelişimciler küllî iradeyi görmüyorlar
Kızıldağ, tüm bunları anlatırken aklımıza geliyor, kişisel gelişim kitaplarında da çok kullanılan bir slogan bu; mazeret yok. Söze hemen; “Ben kişisel gelişimci değilim ve bunu reddediyorum. Kişisel gelişim safsatasında insanlara ‘İçindeki devi uyandır.’ deniyor. Annem de der ki; ‘Akıl hesap yaparken kader gülermiş.’ Kadere inanç yoksa kişisel anlamda bir şey yapılmaz. Cüzî ve küllî iradeyi bilmeli insan. Kişisel gelişimciler ‘Bir şeye niyet edersin, niyet enerji oluşturur ve o enerjiden dolayı siz işinizi sonuçlandırırsınız.’ diyor. Öyle bir şey yok. Bir şeye niyet edersin, irade ortaya koyarsın ve sonuç takdirdir. Burada irade ortaya koymak önemli. Kişisel gelişimcilerle ayrıştığımız bu. Kişisel gelişimciler küllî-cüzî iradeyi görmezden geldiler. ‘İstersen dünyayı değiştirirsin.’ dediler. Allah dilerse olur. 19 yaşındaki oğlumu kanserden kaybettim. İletişim fakültesini birincilikle kazanmıştı. Ben şirket kurmuştum, yayınevi kurmuştum, çocuk çok yetenekli, 3 bin kitabı var… Ne oldu? Grip diye gittik. Her şey bir yere kadar. Allah’ın takdiri var.”
Türk ekonomisinin en büyük sorunu eltiler!
Son olarak laf arasında geçen ‘eltiler ekonomisi’ kavramını soruyoruz Kızıldağ’a, cevabı ilginç: Türkiye’de şirketlerin yüzde 98’i aile şirketi. Aile şirketleri de ikinci kuşaktan itibaren batmaya, çökmeye başlıyor. Çünkü devreye eltiler giriyor ve dağılmaya başlıyor. Bu bize has bir kavram. Profesyonel yaklaşmayınca işe, şirketler de, tarlalar da eltiler yüzünden dağılıyor, parçalanıyor. Bu, Türk ekonomisine büyük bir zarar. Ben çoğunlukla KOBİ’lere profesyonellik, iş ahlakı, yöneticilik ve marka zekâsı eğitimleri veriyorum. Ve bu eltiler ekonomisi kavramı oralarda çok ilgi çekiyor. Çünkü çoğu şirketin temel sorunu.”
Anadolu, Türkiye’yi uçuracak
“Türkiye Uçuyor”, Şaban Kızıldağ’ın Anadolu Jet ile birlikte yürüttüğü bir sosyal sorumluluk projesi. Hoca mazeret yok eğitimlerinin yanı sıra Anadolu’yu dolaşıp, iş dünyasına, KOBİ’lere, çiftçilere yani küçük ölçekli işletmelere dönüşüm eğitimleri veriyor. “Toplumsal değişim söyleşileri” dediği duygusal zekâ, ahlak zekâsı, iş ahlakı, işletmeye profesyonel nasıl bakılır, işyeri sahibi olmak doğru yönetmek nedir, sosyal zekâ yani esnaf zekâsı, hayat kalitesi anlatımları yapıyor. Kızıldağ, “Türkiye’de küçük ölçekli işletmelerin -Türkiye’deki şirketlerin yüzde 98’i KOBİ düzeyindedir- çoğu profesyonel yönetilemiyor. Yöneticilerin, sahiplerin duygusal zekâsı profesyonel zekâsına baskın oluyor. Bu yüzden yanlış personel çalıştırıyor, personelini doğru yönetemiyor, çok çalışıyor ama hayat kalitesi iyi olmuyor. Bu da performansını olumsuz etkiliyor. İnsanlara güzel bir yönetim modeli oluşturmalıyız. Çünkü değerin merkezi Anadolu. Anadolu’daki bu şirketlerin başarısı, yükselen bir değer olan Türkiye’nin başarısı olacak.
Günah keçisi kavramı nereden geliyor?
Günümüz insanı her şeye bir bahane bulabiliyor. Bu bahaneler trafik, zamansızlık, imkânsızlık veya başkaları oluyor. Eskiler mazeretlerini daha sahici öğelerden seçermiş. Eski Yunan’da salgın hastalıklarda, afetlerde acıyı azaltmak için günah keçisi olarak insanlar kullanılırmış. Bir kadın ve erkek seçilir, kent içinde dolaştırılır, yeşil dallarla dövülür, taşlanır ve kent dışına sürülürmüş. Günah keçisi ise Eski Ahit’te Yahudi kavminden kalma bir kavram. Toplumun günahları bir keçiye yüklenir, bu keçi kurayla seçilirmiş ve sonra uçurumdan aşağıya atılırmış. Allah’tan bugün böylesi gelenekler yok ama herkesin başarısızlıklarını, eksikliklerini, kötülüklerini yüklediği günah keçileri var. Kim bilir ne kadar çok masumu, günahsızı yeşil dallarla dövüyor, uçurumlardan aşağıya atıyoruz.
Zaman