Eskiden kavganın, husumetin ve dahi düşmanlığın bir adabı vardı. Bilgisayar oyunlarında dijital düşmanlarını delik deşik eden, fütursuzca öfkesini sanal aleme bırakıp rahatlayan yeni nesil için bu kavramlar pek bir yabancı ve hatta anlamsız gelebilir.
Mafya filmleri ve dizileri sayesinde onların raconunu çok iyi biliyoruz. Ağa dizilerinde de iyi ve yakışıklı ağaların düşmanına karşı bile uyguladıkları birtakım kuralları vardır. Onların kişisel erdemleri olarak görürüz bunları. Ama sokakta, aile arasında ve arkadaşlarla en ufak husumette veya kavgada hiçbir kural tanımadan, ardını ötesini düşünmeden öfkenin kucağına bırakıveririz kendimizi.
Kavganın kuralı olur mu ki? Düşmanına karşı adaptan söz edilir mi? Bilgisayar oyunlarında kural tanımadan dijital düşmanlarını elektronik silahlarla delik deşik eden, sosyal medyada aklına geleni kural tanımadan insanlığın gözü önüne seren, fütursuzca öfkesini sanal aleme bırakıp rahatlayan yeni nesil için bu kavramlar pek yabancı ve hatta anlamsız. Bilmiyor da. Ne önemi var ki? Senin düşünceni, senin yaşam tarzını, senin hayatını önemsemeyen insanlara karşı ne adabından söz ediyorsunuz ki?
Düşmanın bile olsa ölüye saygı esastır
İşte bu düşüncelerle farklı görüştekilere öfke biriktirirken geçen hafta milliyetçi yazar Mümtaz’er Türköne şaşırtıcı bir yazı kaleme aldı. Çok tartışılan, Hüseyin Aygün’ün Paris’te öldürülen PKK’lıların aile evine taziye ziyaretini destekleyen bir yazıydı bu. “Kavga adabı ve ölüye saygı” başlıklı yazısında Türköne, bize ne oldu da kavga etmenin adabını unuttuk, diyordu. Ölüye saygıyı mesela. Her iki taraf için de geçerliydi bu sitem. Ve diyordu ki Türköne; “Bu coğrafyaya özgü derin kültür, bir arada yaşamanın sayısız yolunu bulurken, kavga etmenin kurallarını da belirlemiştir.” En azılı katillerin bile, mafyanın dahi bir raconu vardı. İşte o racon, kavganın-husumetin adabından geliyordu. Bozulmuş, daha doğrusu mutasyona uğramış olsa da.
Kavga sebebiniz meşru mu?
Kadına, çocuğa, yaşlıya, sakata dokunmamak, tek bir kişiye üç beş kişiyle birlikte saldırmamak ve dahi küfrederken bile adabına uygun küfretmek. Pek yazılı olmayan toplumsal kurallardır bunlar. Gerçi yazılı olanları da var. Hatta Şehir Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi hocası Yrd. Doç. Dr. Kahraman Şakul, Ahilik-esnaflık geleneklerinin yazıldığı fütüvvetnameleri hatırlatıyor. Buralarda yazılanlar sadece esnaf için görgü kuralları değil toplumun beraber yaşama kültürünü, bir başka deyişle sivil kültürü anlatır. Sofra adabından çarşı-pazar adabına, hasta ziyaretinden misafirliğe ve nihayet kavga-husumet adabına kadar toplumun genelini ilgilendiren kurallardı. Mesela fütüvetnameler meşru kavga sebeplerini bile yazar. İlginç birkaç konu şöyle: Bir yerlere tükürüp sümkürmek, yol ortasında seğirtmek, insanların ardından bakmak, el-kol sallayarak ve sağa sola bakarak konuşmak ve boş yere mahallede dolaşmak… Kavga sırasında hasmına küfretmemek en büyük kurallardan biriydi. Bilhassa dine, peygambere, din büyüklerine edilen küfürler mahkemede dava konusuydu. Hangi din için geçerli olursa olsun.
Televizyon, kavga adabını unutturdu
Halk kültürü uzmanı ve araştırmacı yazar Halit Yalçın, son 10 yılda televizyon kültürünün yeni nesle birçok erdemi unutturduğunu düşünüyor. Dejenereleşmek toplumsal çözülmeyi de beraberinde getiriyor. Bu yüzden Yalçın, yeni neslin kaybettiklerinin farkında olmadığını düşünüyor. Mezopotamya’nın kadim kültürünün, dinin, İslam’ın getirdiği kültürün her şeyde olduğu gibi kavga ve husumette, düşmanlıkta da birtakım kuralları olduğunu söyleyen Yalçın, “Üç-beş kişi bir adamı dövdüğünde haklı bir sebeple bile olsa haksız duruma düşüyordu. Ancak bugünkü gençler bunu bilmiyor.” Ve önemsemiyor da. Yalçın’ı büyük bir umutsuzluğa iten yeni neslin ne dini, ne toplumsal ne de vicdani kuralları dinlemeyen-bilmeyen bireyler olması. Bu da nüvelerini görmeye başladığımız toplumsal linçlere sebep oluyor. Yüzyıllarca farklı dinlerden, milletlerden ve kültürlerden toplumların bir arada yaşadığı bu coğrafyada kavganın da düşmanlığın da bir adabı olduğunu söylüyor ve bize bunları anlatıyor.
Unutulan raconlar!
İki kişi kavga ederse üçüncü şahıs taraflardan birinin akrabası, arkadaşı bile olsa ayırır. İki veya daha fazla kişi birini yani bir kişiyi dövemez.
Yaşça büyük olanın küçüğüyle kavga etmesi ayıptır.
Bir kadın erkeğe küfrederse dahi bir erkek bir kadını dövemez, ona karşı gelemez, sadece susar. En fazla şikâyet eder.
Kavga eden iki kişiden biri yere düştüğünde asla tepilmez. Yere düşene vurulmaz, yerden kalkması istenir.
Kavga habersiz, kalleşçe olmaz. Arkadan saldırılmaz.
Bıçaklama olursa, bıçaklayan haklı da olsa haksızdır. Cana kastetmiştir.
Aman diyene, özür dileyene asla saldırılmaz.
Yaşlıya, sakata, kadına ve çocuğa saldırılmaz.
Aileler arası kavgada, kadın araya girdiğinde kavga biter. Barış olmasa da kavga biter. Kavga çok tehlikeliyse ve kalabalık bir grup yapıyorsa köyün-mahallenin imamı veya yaşlı bir adam ya da bir kadın Kur’an-ı Kerim’i alır ve kavgaya götürür. Kur’an-ı Kerim geldiğinde kavga sona erer. Başka bir zamana ertelenir. Kur’an-ı Kerim üzerinden kurşun ve taş atılmaz, yumruk sallanmaz.
İki aile veya iki insan arasında kavga olmuşsa ve o ailenin kadınlarından bir kısmı diğer aileden özür dilemişse, ne olursa olsun barış yapılır. Bunun başka lamı cimi olmaz.
Bir kadın kavga sırasında başörtüsünü kavga edenlerin ortasına bırakırsa da kavga biter.
Ölünün varlığı akan suların durulmasına sebep olur. Ölünün defni her şeyden önemli. Kavgalı olan iki tarafın üçüncü birinin taziyesinde asla birbirini rencide etmez laf sokmaz, kavgaya sebep olamaz.
Çocukların kavgası mümkün olduğunca kapatılmaya çalışılır. Barış yolu aranır. Ama karşılardan birisi kadınlara, çocuklara eziyet etmiş, küfretmişse bu kavga sebebi olabilir.
Kavga edenler birbirlerine kendi şahıslarına küfreder, karısına, annesine küfretmez. Bunu yapan ayıplanır. Bu da bir kavga sebebidir.
Zaman