Her 4 işsizden birinin yükseköğretim mezunu olduğu genç işsizlik oranının ise artarak %18,9 olduğu açıklandı.
Eğitimli işsizliğin yol açtığı psikolojik durumla ilgili Terapi İstanbul ekibinden Psikolog Emir Erünsal şunları söyledi:
Eğitim toplumumuzda en akla yatkın refaha erme rotası olarak görünür. Özellikle zamanında okumaya gerek duymamış ya da okuyamamış ebeveynlerin çocukları için en çok istedikleri şey çocuklarının üniversite eğitimi alıp meslek edinmeleridir. Böylece kendilerinin çektikleri sosyal ve ekonomik sıkıntıları okumuş, meslek sahibi olmuş evlatları çekmeyecektir. Bir yandan da üniversiteli olmak, toplumsal katmanlarda pozisyon sağlamlaştırmak çoğu birey tarafından sıkıntısız bir hayat yolunun başlangıcı ve garantisi olarak görülmektedir. Bu çeşit motivasyonlar nedeniyle her yıl 2 milyona yakın genç ve aileleri sınavlara girmekte, dershanelere gitmekte, özel dersler almakta ve bu yarışın stresiyle karşılaşmaktadır. Yerleştirmeler güç bela yapıldıktan sonra üniversite yaşamı başlar. Üniversite bittikten sonra ise öğrencilerimiz hayatlarının öğrenme kısmından uygulama kısmına geçmek için iş ararlar.
Eğitime yapılan yatırımın karşılığını alamamak yetersizlik duygusunu arttırabilir ve özgüvende kırılmalara neden olabilir…
Yılların yatırımından, teorik eğitiminden ve stajından sonra iş bulamamak, kendini güvende hissedememek pek çok insan için yetersizlik duygusunu arttıran bir durumdur. Seçilen bölümler baştan sorgulanır, kaybolmuşluk duygusu tavan yapabilir, “keşke şu bölümü okusaydım, kariyerim için çok daha iyi olurdu” gibi hayıflanmalar baş gösterir ve sıkıntılı bir süreç başlar. Bu süreç depresif duygulanımları ve kaygıları arttırabilir. Eğitimli işsizlik, vasıfsız işsizlikten daha zor bir durum olarak değerlendirilebilir. Eğitimde yatırım vardır. Yatırım varsa beklenti de vardır. Beklentinin boşa çıkması kişiselleştirildiğinde kişinin özgüveninde büyük kırılmalara neden olabilir.
Bilinmeyene yolculuk kaygıyı tetikler…
Başka bir yönden bakarsak bazı nitelikli bireyler akademide kalmayı tercih ederken bir kısmı da yurtdışına iş başvurularında bulunup şansını başka ülkelerde deneyebilir. Bu seçenekler de istekli ve bilinçli tercih edilmedikçe bilinmeyene yolculuktur. Ülkemiz bireylerinde bilinmeyene karşı şüphe had safhadadır. Şüphe duygusu da felaket senaryolarının yakınından geçtikçe kaygılanmayı tetikleyecektir.
Eğitimli olup işe başlayıp daha sonra işsiz kalmak da ayrı bir olasılıktır. Kotayı dolduramadığın için büyük şirketlerden bir kalemde işten çıkarılabilirsin. Mobbinge maruz kalıp işten çıkarılabilirsin, eline verdikleri birkaç aylık tazminatla bir anda komple karanlıkta kalabilirsin. Önünü göremezsin paran gittikçe azalır, idareli gitmen gerekebilir, ne zaman iş bulacağın belirsizdir. Birinci görüşmeyi yaparsın; ikinci görüşmeye aylar olur çağırmazlar. Bu süreçlerde bireyler kendilerini yetersiz, başarısız ve değersiz hissedebilirler.
İş bulamamak konusu ayrıca istediği işi yapamamak ya da yaptığı işi beğenmeyip sıkışmış hissetmek açılarından da incelenmelidir. Herhangi bir iş bulunsa dahi bununla da mutlu olunmayabilir. Burada kazanılan maaştan söz etmiyorum çünkü para her zaman duygusal açıdan rahat bir hayatın garantörü değildir. Yapılan işin yapan kişiye anlamlı gelmesi, ya da bireyin yaptığı işle ilgili farkındalığı da mühimdir. Kariyerinde önünü görebilmek, iş arkadaşlarıyla uyumlu olmak ve işyerinde huzur, motivasyon, bireyin mutluluğunu etkileyen ve incelenmesi gereken faktörlerdendir.
Umudunuzu yitirmeyin…
Özetle işsizlik üniversiteden mezun olunca da, kariyerin ortasında da, sonunda da karşılaşılabilen ve var olan bir risktir. Ülkemizde her 4 üniversiteliden 1’i işsizdir. Bu çok gerçek bir durumdur ve kimse o 4 kişiden biri olmak istemez. İşsiz kalındığı zaman ise bunun geçici bir süreç olduğunu er ya da geç buna bir çözüm bulunacağını düşünmelidir insan. Bu düşünce umut duygusunu kaybetmemeyi sağlar. Umut duygusu çaresizlik duygusuna kapılmayı engeller. En kötüsü öğrenilmiş çaresizliktir çünkü bireye bütün mücadeleyi bıraktırır.
İşsiz kalınan süreci yönetmek zorlayıcı olmakla beraber üzerine düşününce alternatifler üretmek mümkün olacaktır. Pek çok insan üniversite mezunu olmanın verdiği ek avantajlardan para kazanabilmektedir. Örneğin; ingilizce ya da ilköğretim matematik dersi vermek gibi. Ya da geçici olarak hizmet sektörü ve beden gücü içeren işlerde çalışmak da bir alternatif üretebilir. Tabi ki bu seçenekler ilk bakışta demir leblebi gibi görünse de insan pek çok koşula uyumlanabilen bir varlıktır.
Bir yerden başlayın, hayatı ertelemeyin…
İş beğenmemek de insanı bulunduğu naçar durumda bırakan bir diğer olasılık olabilir. Belki de teklif edilen maaş ya da iş tanımı beklentinizin çok ardında olabilir ama bir yerden başlamak gerekli. Ülkemizde beklenti ve gerçeklik birbirini nadiren yakalayan mevzulardır. Psikolojik olarak önemli olan bireyin kendisini süreğen yetersizlik ve değersizlik hissine kaptırmadan alternatifleri saptaması ve fırsatları değerlendirecek ruh halinde olmasıdır. Diğer türlü sürekli iş beğenmemeler, ‘bu iş görüşmesine gitsem ne olacak’, ‘yine işe alınmayacağım zaten’ gibi düşünceler hakim olur ve bu duygular erteleme davranışını ortaya çıkarır. Birey kendini istemediği ancak bitiremediği bir kısır döngünün içinde bulabilir.
Bu durumda ailelere düşen ise yakınmamak ve çözüm ortağı olmaktır. İşsizliğinin farkında olan insanın işsiz olduğu zaten hep aklındadır ve sizin hatırlatmanıza gerek yoktur. Böyle bir yargılama ve eleştiri herkes için işleri duygusal olarak daha engebeli hale getirebilir.