Ukrayna’da neler oluyor?

Ülkeler
Fatih Özbay’ın  Aljazeera.com’da “Ukrayna’nın tarihi seçimi” başlıklı Ukrayna olaylarını analiz eden önemli  yazısı… 28-29 Kasım 2013’te Litvanya’nın başkenti Vilnius’ta ya...
EMOJİLE

Fatih Özbay’ın  Aljazeera.com’da “Ukrayna’nın tarihi seçimi” başlıklı Ukrayna olaylarını analiz eden önemli  yazısı…

28-29 Kasım 2013’te Litvanya’nın başkenti Vilnius’ta yapılan “Doğu Ortaklığı” Zirvesi’nde, Ukrayna’nın Avrupa Birliği (AB) ile Serbest Ticaret Anlaşması imzalaması bekleniyordu. AncakViktor Yanukoviç yönetiminin, 21 Kasım’da anlaşmayı imzalamaktan vazgeçerek tek taraflı askıya aldığını açıklaması, Kiev sokaklarını karıştırdı. Ülkedeki AB yanlıları, meydanlarda toplanarak bu karara tepkilerini dile getirmeye başladılar. Hükümetin 17 Aralık’ta Rusya ile yakınlaşma kararı alması ve bazı anlaşmalar yapması üzerine protesto gösterileri, ülkenin başka şehirlerine de sıçradı. Etkisi zayıf kalsa da ülkedeki Rusya yanlıları da karşıt gösteriler düzenlediler.

Kiev’de Ocak sonunda yeniden şiddetlenen protesto gösterileri, dünyanın dikkatini bir kez daha Ukrayna üzerine çevirdi. 2014 yılına girildiğinde protesto gösterileri artık duruldu diye düşünülürken, Devlet Başkanı Yanukoviç ve hükümeti tarafından gösteri yapma hakkı ve internete kısıtlamalar getiren bazı yasaların parlamentodan geçirilmesi, protestoların fitilini yeniden ateşledi. Son çatışmalarda, güvenlik güçlerinin sert müdahalesiyle ölüm haberleri de gelmeye başladı.

Ukrayna, dışarıdan bakıldığında ortadan ikiye bölünmüş bir ülke resmi çiziyor: Kuzeyi ve batında Avrupa yanlısı, sanayi yoğun bölgeler yer alıyor; güneyi ve doğusu ise Rusya yanlısı, tarım yoğun bölgelerden meydana geliyor. Ülkede dini inanç bağlamında Katolik-Ortodoks ayrımı da mevcut. AB-ABD ile Rusya arasındaki ekonomik ve siyasi rekabetin su yüzüne çıktığı alanlardan birisi haline gelen Ukrayna’daki olayların arkasında hiç şüphesiz dış dinamikler de çok etkili.

AB, 2004 yılında ilan ettiği “Yeni Komşuluk Siyaseti” (European Neighbourhood Policy-ENP) kapsamında, Ukrayna’yı ilişkilerin yoğunlaştırılacağı ülkeler arasında saymıştı. Yaklaşık 50 milyon nüfusu ile sahip olduğu pazar potansiyeli, AB ile Rusya arasındaki stratejik konumu, Karadeniz ve Hazar Havzaları üzerinde enerji ve mal ticaretinde geçiş rolü oynaması, sahip olduğu askeri potansiyeli, zengin yer altı kaynakları, güçlü sanayisi ve iyi eğitilmiş işgücü, AB açısından Ukrayna’yı ehemmiyetli kılan başlıca faktörler.

Vilnius Zirvesi öncesi ve sonrasında yaşananlar, AB’nin Ukrayna ile geliştirmeyi düşündüğü ortaklık ilişkisinde, henüz istediği başarıya ulaşamadığını gösterdi. Burada AB’nin elinde olan ve olmayan bazı sebepler rol oynadı. AB, yumuşak gücünü kullanarak Ukrayna’ya Avrupa standartları vaat etti ama ona Rusya’ya sırtını dönmenin ekonomik maliyetlerini karşılama garantisi veremedi. Halbuki Ukrayna ekonomisinin AB ile entegrasyon sürecinde reforma, reform yapmak için yaklaşık 160 milyar euro yardıma ihtiyacı vardı. Ne AB ne IMF ne de Dünya Bankası, Kiev’e bu garantiyi sunabildi.

Diğer taraftan, ‘yumuşak güç’ konusunda sorunlu olan ama ‘sert güç’ politikalarını çok iyi bilen Rusya, Ukrayna’yı AB yönlü seçiminden vazgeçirebilmek için elindeki sosyo-ekonomik ve siyasi her türlü baskı aracını kullandı. Ukrayna ürünlerine ambargo, gümrüklerde sorun çıkartılması, doğalgaz borcunun hatırlatılması, ekonomik avantajlarını kaybedeceğinin açık açık ifade edilmesi bunlardan ilk akla gelenlerdi. Sonuçta baskılara dayanamayan Ukrayna, 17 Aralık 2013 günü Rusya ile anlaşmaya imzaladı. Anlaşma gereği Rusya, Ukrayna’ya 15 milyar dolarlık kredi açtı ve sattığı doğalgaz fiyatında hatırı sayılır bir indirime gitti.

Ukrayna’da Avrupa ile Avrasya çatışıyor

Moskova’nın, aylarca süren baskı ve arkasından gelen ödüllendirmeye dayalı ‘havuç-sopa’ politikası, Kiev’i geri adım atmaya mecbur bıraktı. AB’nin yumuşak gücü karşısında Rusya’nın sert gücü şimdilik açık bir zafer kazandı. İsveç Dışişleri Bakanı Carl Bildt’in de belirttiği gibi, şu anda Ukrayna’da jeopolitik anlamda Avrupa ile Avrasya çatışıyor (ifadenin orijinal İngilizce metni). Tanınmış Rus uzmanlardan Dmitry Trenin’e göre olaylar, AB ile Rusya arasındaki ilk jeopolitik kapışma ve Moskova daha en başından itibaren durumu bu şekilde kabullendi (yorumun orijinal Rusça metni). Rusya, birçok sebepten dolayı Ukrayna’yı gözden çıkartmaya kesinlikle hazır değil.

Moskova’nın stratejik projeleri olan ‘Gümrük Birliği’ ve ‘Avrasya Birliği’ için, 3 ülke hayati önem taşıyor: Kazakistan, Belarus ve Ukrayna. Bunlardan Belarus, transit ülke; Kazakistan enerji pazarındaki büyük bir oyuncu; Ukrayna ise büyük bir kapasiteye sahip. İçlerinden sadece Ukrayna, bu konuda henüz son kararını açıklamadı. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Ukrayna hakkında söylediği, “Tek millet, iki devletiz.” cümlesinin arkasında, Moskova’nın bakışının şifreleri saklı aslında. Rusya tarafından başlatılan hiç bir proje, eğer Ukrayna bu projelere katılmazsa beklenen başarıya ulaşamaz. Kremlin açısından bakıldığında ise Kiev olmadan Gümrük Birliği de Avrasya Birliği de beklenen sonucu veremeyecektir.

ABD’ye baktığımız zaman, Barack Obama yönetiminin sanki bilinçli olarak gelişmeleri dışarıdan izlediğine dair bir kanı oluşuyor. Bölge, Obama ve ekibinin ajandasında ilk sırada yer almıyor. ABD’nin Ukrayna’daki olaylara beklenenden daha düşük tonda tepki vermesinden, Doğu Avrupa’yı AB’ye havale ettiği anlaşılıyor. Elbette ABD, olayları yakından izleyecek ve süreç boyunca AB’ye politik destek verecektir. Diğer taraftan da Ukrayna yönetiminin sert politikalarını açıklamalarıyla eleştirecektir. Ama daha ötesine geçmeyecektir. Washington için daha önemli sorunlar masadayken, Ukrayna yüzünden Moskova’yı tamamen karşısına almama arzusu da bu yaklaşımı benimsemesinde etkilidir.

Ukrayna’da yaşananlar, ülke için kilit tarihin 2015 yılı olduğuna işaret ediyor. Mevcut kriz, 2015’te yapılacak devlet başkanlığı seçimlerine kadar devam edecektir. İşte tam da bu yüzden Ukrayna, tarihindeki belki de en zor seçimle karşı karşıyadır. Bugün Ukrayna’daki gelişmelerin arka planında tarafların 2015’te kozlarını paylaşma planları yattığı için olaylar zaman zaman artarak, zaman zaman azalarak seyretmeye devam edecek ama bitmeyecektir. Kapılarını tamamen AB’ye kapatmayan ama Rusya’ya da sonuna kadar açmayan Yanukoviç yönetimi, denge politikası ile bu süreci en az hasarla atlatmayı deneyecektir.

AB, Vilnius Zirvesi sonrası gösterdiği tepkilerle Ukrayna konusunda artık geri adım atamayacak aşamaya getirdi kendini. Fakat hala meydanlarda toplanan kalabalıkları tatmin edecek adımlar atmaktan uzak duruyor. AB de 2015’e kadar Yanukoviç’i eleştirmeye devam edecektir. Brüksel, Kiev ve diğer şehirlerdeki meydanlarda toplanan AB yanlılarının motivasyonlarını korumak adına, Ukrayna’ya finans musluklarını kısmen açabilir, vize kolaylıkları sağlamak gibi yöntemlerle yumuşak gücünü öne çıkarma politikasına yapışabilir. ABD açısından da aynen AB gibi en iyi sonuç, mevcut yönetimin 2015 seçimlerinde iktidardan düşmesi ve yerine yine Batı yanlısı bir iktidarın gelmesidir.

Moskova, Kiev’in taleplerini tam olarak karşılamaya hazır değil ama Batı karşısında geri adım atmak istemiyor. Rusya açısından esas sorun, Ukrayna’yı yumuşak bir şekilde birleşmeye ikna edecek ve modernleştirecek çekicilik ve imkânlardan yoksun olmasında yatıyor. Bu handikabının farkında olan Rusya, bir taraftan klasik yöntemlerine devam ederken, diğer taraftan AB ile yakınlaşmanın maliyetini sık sık Kiev’e hatırlatacaktır. Olimpiyatlar öncesi dünyaya kötü bir imaj vermek istemeyen Moskova’nın, 7-23 Şubat 2014’te Soçi’de yapılacak 22. Kış Olimpiyatları sonrasında söylem ve eylemlerinde daha da sertleşmesi beklenebilir.

Ukrayna konusunda en kötü senaryo, yönetimin bariz hataları yüzünden durumun tamamen kontrolden çıkması ve bunun da ülkeyi, sonu parçalanmaya gidecek bir iç savaşa sürüklemesidir. Böyle bir olasılığın gerçekleşmesi, Ukrayna için olduğu kadar dış aktörler ve bölge için de son derece tehlikeli sonuçlar doğuracaktır.