Kadına Şiddet Kimin Gündemi?

Toplum
Kadına yönelik şiddetin azalması için iyi bir yasal düzenlemenin şart olduğunu söyleyen Brüksel Milletvekili ve Sosyal İşler Komisyonu Başkanı Mahinur Özdemir, Ödüllendiren değil cezalandıran yasaları...
EMOJİLE

Kadına yönelik şiddetin azalması için iyi bir yasal düzenlemenin şart olduğunu söyleyen Brüksel Milletvekili ve Sosyal İşler Komisyonu Başkanı Mahinur Özdemir, Ödüllendiren değil cezalandıran yasaların olması gerektiğini söyledi. Özdemir kadana şiddetin sadece kadın derneklerinin değil herkesin gündeminde olması gerektiğini kaydetti.


İşte On5yirmi5 yazarı Emine Uçak Erdoğan’ın Milat’taki Söyleşisi:

Mahinur Özdemir çoğumuz için ‘Belçika’nın başörtülü Türk milletvekili’… Ancak vekillik yaptığı Brüksel Parlamentosu’nda özellikle kadın odaklı çalışmalarda aktif ve duyarlı bir milletvekili olarak biliniyor… 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Dayanışma ve Mücadele Günü öncesinde; Brüksel Parlamentosunda Sosyal İşler Komisyonu Başkanı da olan Mahinur Özdemir’le, Türkiye’deki kadına şiddeti önleme çabalarına ışık tutması açısından Belçika’da belediye meclisinden itibaren yaptığı çalışmaları ve ülkedeki ‘şiddete karşı ulusal eylem’ planını konuştuk.

Genç yaşınızda başladığınız siyaset hayatınızda belediye meclisindeki çalışmalar da dahil hep kadın konularında özellikle şiddetin önlenmesi konusunda duyarlılık gösterdiğiniz biliyoruz, bu konuyu gündeminize alma sebebiniz neydi?

Yaşadığım çevrede kadınların yaşadıkları bu konuda duyarlılığımı arttırdı. Fiziksek veya psikolojik şiddet gören kadınların psikolojileri, yardıma olan ihtiyaçları bu konulardaki duyarlılığımı arttırdı. Ayrıca konunun geniş toplumsal kesimlerce görmezden gelinmesi de beni rahatsız eden başka bir durum.

Milletvekili olarak bu konuda ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz?

2 yılda sırf şiddet konusu ile ilgili 20’ye yakın yazılı ve sözlü soru önergesi verdim. Sanırım bu konudaki duyarlılığımı ortaya koyuyor bu sayı. Bunların büyük çoğunluğu toplumsal bilinç kazanılması, yürütülen politikaların yeterliliği ve bu konudaki STK’lara destek konusunda. Yine geleceğin ailelerini oluşturacak gençlere aile bilinci kazandırılmasıyla ilgili eğitim çalışmalarına da destek olmaya çalışıyorum.

Belçika göçmenlerin yoğun olduğu ve yine farklı etnik grupların yaşadığı bir ülke; kadına şiddet olayları en çok hangi kesimlerde yaşanıyor bu konuda bir istatistik var mı?

Şiddet konusunda şöyle bir önyargı var. Nitekim ben de öyle düşünüyordum başlarda. Yani sanki şiddet uygulayanların hep yoksul tabakalarda veya alt sosyal gruplarda yaşandığına dair. Ancak bugün yapılan araştırmalar eğitimli ve yüksek sosyal tabakalarda da şiddetin azımsanmayacak kadar çok olduğu yönünde. Türkiye’de de sanırım geçen yıllarda bununla ilgili bir araştırma yapılmıştı. Irk ve din ayırmaksızın her kesimde kadına şiddet uygulandığını görüyoruz. Fakat göçmen kadınlarda hak arama daha az görülüyor. Çünkü sonuçta belli bir kültür var, ‘acaba ne derler’ şeklinde korkular var. Bu kültürel kodları, barajları aşmak çok daha zor.

Türkiye’de şiddet gören kadın bunu çoğu zaman kimseye söylemiyor ve yasal olarak başvuruda bulunmuyor; Belçika’da durum nasıl?

Bizde de özellikle 2000’li yıllarda durum böyleydi. Halen yaşadığı şiddeti dillendirmeyen çok kadın var. Ama özellikle 2006 yılında yapılan yasal bir düzenlemeyle kadına şiddet, aile içinde kadına şiddet Belçika’da hem siyasetin hem de tüm toplumsal kesimlerin gündeminde önemli bir yere oturdu. O yıldan itibaren yapılan çalışmalar kadınların şiddet vakalarında daha çok yasal mücadele yollarına sevk etmesini sağladı.

Şiddete sıfır tolerans

2007 yılında belediyeye verdiğiniz önergenin kapsamı neydi?

Benim meclis üyesi olduğum belediye; Belçika’nın en büyük beş belediyesinden biri. Verdiğim soru önergesi muhalefette olmama rağmen kabul edildi ve sonrasında başka belediyeler de bu genelgeyi uygulamaya başladı. Genelge, toplumun kadına şiddet konusunda bilgilendirilmesini, kadına şiddet konusunda çalışmalar yürüten polis, savcı, rehabilitasyon uzmanları gibi kurum temsilcilerinin de bilinçlendirilmesine yönelik idi.

Niye böyle bir önerge vermek durumunda hissetiniz, 2006’da yapılan yasa yeterli değil miydi uygulamalar konusunda.

2006 yılında meclis tarafından yapılan şiddet yasası çok önemli bir bilinç oluşturdu Belçika’da. Ancak özellikle yerel merkezlerde ve halk arasında yeterli bilinç ve duyarlılığın olmadığını gözlemliyordum. Bu konuda belediyelere çok görev düşüyor. Çünkü halkı birebir etkilemek konusunda daha aktif bir yapısı var, Belçika’da belediyelerin. Belediyenin kabul ettiği genelgeyle çok önemli bir bilgilendirme ve bilinçlenme kampanyası başladı. Bu konuda broşürler, bilgilendirme merkezleri açıldı. Ayrıca sadece bilinç oluşması değil bu konuda çalışmalar yürüten birimler arasındaki koordinasyonun sağlanmasının gerekliliği üzerinde de duruyordu bu genelgede.

Koordinasyonsuzluk yani polis ve savcı arasındaki koordinasyonsuzluk sebebi Türkiye’de bir çok şiddet mağduru kadın hayatını kaybetti. Yeni yasa tasarısı da bu konudaki sorunu çözmek için düzenlemeler içeriyor. Belçika’da bu konuda ne gibi çalışmalar yürütüldü yasal veya toplumsal olarak?

2006’da yapılan yasa tasarısının ismi şuydu: ‘Şiddete sıfır telorans’ Bu yasa doğrudan doğruya savcı, hakim, polis ve rehabilitasyon uzmanlarına yönelik idi. Uygulamadaki iletişimsizlikleri, yeri geldiğinde önemsemezlikleri ortadan kaldırmak amaçlı bir çalışmaydı. Polisin kendisine ulaşan bir şiddet mağdur için gerekli yasal, psikolojik süreci hemen başlatacak donanıma ve bilgiye sahip olması gerekiyor. Şiddete uğrayan kadın polisi aradığında derhal olaya müdahale ediliyor, polis ve savcı koordinasyon içinde hareket ediyor. Savcı eşe duruma göre evden uzaklaştırma cezası veriyor, polis de bunun takibini yapıyor. Gerektiği durumlarda elektronik kelepçe denilen sistemle suçlunun mağdura tekrar şiddet uygulamasının önüne geçmeye çalışıyor. Yasanın beş ana maddesi vardı: Toplumu bilinçlendirmek, bu bilinci sürekli halde tutmak, şiddete uğrayanlar için özel rehabilitasyon ve danışmanlık hizmetlerinin sağlanması, polis ve adalet sistemi arasında koordinasyon ve son olarak da şiddetin önlenmesine ve oluşmamasına yönelik çabalar.

Basının tavrı nasıl bu konuda? Habertürk’te geçtiğimiz günlerde herkesi rahatsız eden bir manşet vardı, bu tip bir bakış açısı var mı?

Belçika’da kadına şiddet veya genel şiddet konularında hele de bu tip bir olay yeri fotoğrafı kesinlikle kullanılmaz. Basının bu tip konularda etik çalışmaları var. Aile içi şiddetle mücadele kampanyalarında basının bu konulardaki haber yapma biçimleri, kampanyaları geniş kesimlere duyurması gibi konular mutlaka yer alıyor. Ve basın bu konuda çok bilinçli davranıyor.

Alo Şiddet işlevselleştirilmeli

Türkiye’deki kadına şiddete yönelik çalışmaları takip ediyor musunuz, nelerin altını çizmek istersiniz?

Türkiye’de son günlerde bu konudaki duyarlılığın arttığını görüyorum. İki konuya dikkat çekmek isterim. İlki Alo Şiddet hattının işlevselliği konusunda. Hat tahsis edildi bu yeterli diye bakılmaması lazım. Bu hattın diğer ucunda mağdura anında gerekli desteği verebilecek, şiddet durumunda polisin olay yerine hızlı intikal etmesini sağlayacak donanım ve beceride kişiler olması gerekir. Yine hattın 24 saat boyunca aktif olmasının sağlanması lazım. Ben Belçika’daki şiddet hattının numarasını ezbere biliyorum, Belçikalı kadınların çoğunun bildiği gibi. Türkiye’de de bu hattın bütün kadınların bilmesi için bilgilendirme kampanyaları, duyurular, televizyon reklamları vs yapılması lazım. Ayrıca yapılan ihbarların ivedilikle işleme alındığını mağdurların görmesi, bizzat yaşaması gerekiyor. O telefon hattını aramasıyla mağduriyetini giderme yolunda önemli bir adım attığını bizzat deneyimlemesi gerekiyor.

İkincisi?

Yine aynı şekilde gerekli yasal düzenlemelerin ivedilikle sonuçlanması lazım. Caydırıcılık bakımından çok önemli bu. Şiddet uygulayan erkeği ödüllendiren değil hak ettiği şekilde cezalandıran bir yasa olması lazım. Türkiye’de şöyle bir uygulama var; kadın herhangi bir şiddet olayına maruz kaldığında polise başvurduğunda önce savcılığa suç duyurusunda bulunması isteniyor. Bu şiddet gören kadın için çok incitici ve uğraştırıcı bir süreç. Bu süreçte polisin olaya derhal müdahale edebilecek bir konuma getirilmesi iyi olur. Hırsızlık olayında direk polise başvurabiliyorsun ama taciz gibi durumlarda önce savcıya başvurulması prosedür olarak çok uzun ve caydırıcı.

Şiddetle mücadelede yasal düzenlemelerin dışında yapılacak başka çalışmalar neler sizce?

Öncelikle şiddet gören kadınlara barınacak yerin sağlanması gerekiyor. Sığınma evleri ancak geçici çözüm olabilir. Şiddet gören kadının hayatını devam ettirebilmesi için maddi manevi destek verilmeli. Bizde, sığınma evlerinde kadınlara psikolojik ve sosyal yardımlar yapılıyor, kendi ayakları üzerinde durabilmesi için gerekli donanımlar, eğitimler veriliyor, iş bulması için destek olunuyor. Ve bu süreç içinde sosyal lojmanlarda kalması sağlanıyor. Bunlar olmadığı taktirde şiddet gören kadın mecburen yine evine dönmek zorunda kalıyor. Türkiye’de de buna yönelik çabalar artırılmalı.

İki ülke arasındaki kadına şiddetle mücadele konusunda temel olarak nasıl bir fark var sizce?

Bu konuda en önemli fark siyaset kurumları açısından bence. Belçika’nın şiddet konusunda ulusal bir eylem planı var. Adalet Bakanlığı başta olmak üzere birçok bakanlık bu konuda yoğun çaba sarfediyor. Türkiye bu konu sadece Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na bırakılmış gibi. Belçika gibi merkezi ve yerel bir çok farklı mekanizmanın olduğu bir ülkede bu konuda kurumlar arası bir merkezin ve planın olması, konuya verilen önemi ortaya koyuyor. Bu ulusal eylem planına göre kurulan Şiddeti Önleme Merkezi var. Bu merkez sadece şiddete uğrayan kadınlara acil yardım ve koruma desteğinin, rehabilitasyonun sağlanmasıyla ilgilenmiyor. İstatistiki çalışmalar yapıyor. Şiddet olaylarının şekli, yaşandığı sosyal tabaka bu konuda alınacak önlemler vs. Bunları rapor haline getiriyor ve bütün milletvekillerine, kurumlara gönderiyor.

Türkiye’de kadına şiddet konusu sadece kadınların ve ilgili kadın kuruluşlarının gündeminde. Sizde de durum aynı mı? Bu konuyu erkeklerin de gündemine almak için çalışmalar yürütüyor musunuz?

Bu konu sadece kadınların gündeminde olmamalı. Biz parti olarak bu 25 Kasım’da tam da bu konuya yönelik bir çalışma içindeyiz. Erkek milletvekilleri ve parti başkanımız 25 Kasım’da Aile İçi Şiddete Son sloganıyla beyaz kurdelalar takarak gidecek meclise. Kadına şiddete karşı toplumun tüm kesimlerindeki duyarlılığı artırmak için.

Milat