‘Şimdiki Zaman’daki Mina rolüyle İstanbul Film Festivali’nde ‘En iyi kadın oyuncu’ ödülü alan Sanem Öge kimdir? Sete ve ödüle giden yolları nerelerden geçmiştir? Sorduk, anlattı…
Tiyatro Festivali nde Çehov oynayacak Geçtiğimiz günlerde Tiyatro Dergisii nden en iyi kadın oyuncu ödülü alan Sanem Öge, Tiyatro Festivali nde de Çehov Makinesi yle sahneye çıkacak.
İstanbul Film Festivali’nin cumartesi geceki töreninde ‘En iyi kadın oyuncu’ ödülünü almak üzere sahneye çıkan Sanem Öge pek çokları için ‘yeni’ bir isim. Yeni kuşak tiyatroyu takip edenler için değil ama… Belmin Söylemez’in yazıp yönettiği Şimdiki Zaman’daki Mina rolüyle duru bir oyunculuk sergileyen Öge uzun süredir ve inatla tiyatro yapıyor, hayatını sürdürmek için yaptığı onca ilgili-ilgisiz işin yanı sıra… 2001’de bir dönem Radikal gazetesinde de çalışan Öge’nin kitap editörlüğünden çevirmenliğe, garsonluktan lunapark işçiliğine pek çok farklı alandan geçmişliği var. Nihayetinde rotayı tamamen oyunculuğa çeviren Öge’yi devam eden ‘Yüzyılın Aşkı’ ve Tiyatro Festivali’nde prömiyer yapacak ‘Hizmetçiler’ oyunlarında izlemek mümkün. Mina adlı genç, yalnız bir kadının hikâyesi üzerinden ‘umut etmeyi’ anlatan ‘Şimdiki Zaman’ı görmek içinse sonbaharı beklemek gerekecek. Mina’nınkinden önce Sanem’in yolculuğunu aktaralım size…
Tiyatro takipçilerinin aşina olduğu bir isimsin ama ‘Şimdiki Zaman’ ilk uzun metrajın. Festivalde de bir sinema filmiyle ödül aldın ilk kez. Ne hissettin?
Filmi ben de bir gün önce seyretmiştim. Filmden sonra Vecdi (Sayar) Bey, “Sanem en güçlü aday sensin” demişti. “Allah Allah” falan dedim. Çünkü bana bir şey yapmamışım gibi geliyor. Burada tiyatro oyunculuğuyla sinema oyunculuğu arasındaki farkı anladım. Sinemada oynarken en çok istenilen şeyin doğallık olduğunu biliyorum. Oynamıyormuşum gibi geliyor o yüzden. Tiyatroda başka bir şey… Film bitti hâlâ “E ben bir şey yapmamışım” gibi düşünüyordum. Ödül töreni gecesinde de biraz idmanlıydım aslında. Birkaç ay önce de Tiyatro Dergisi Ödülleri’nde ‘En iyi kadın oyuncu ödülü’nü vermişlerdi. Çok güzel geldi tabii. Çok şaşırdım, mutlu oldum.
Hikâyeni az çok bilen biri olarak filmi izlerken Mina’da seni de gördüm. O da ulaşmak istediği hedef için bıkmadan uğraşıyor. Sen de yıllarca bir sürü farklı alanda çalıştın ama oyunculuk konusunda da çok didindin. Nereden girdi oyunculuk virüsü içine?
16 yaşımdayken Şehir Tiyatroları’nda ‘Altı Derece Uzak’ diye bir oyun seyretmiştim. Oyundan sonra bir şekilde virüsse bu, girdi içime. 17 yaşında İstanbul Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü’nü kazandım. Babama “Oyunculuk da yapmak istiyorum” dedim. İstanbul Devlet Konservatuvarı’nın sınavlarına girdim. 23 kişi arasına kaldım fakat 13 kişi seçtiler o sene sanırım. Şahika Tekand’a gittim, Stüdyo Oyuncuları’nda başladım. Babama “Oyunculuk yapacağım” deyince bayağı kavgalar yaşadık. Şahika’nın asistanlığını yaptım, sahne arkasında çalıştım, ‘Gergedanlaşma’da oynadım. Sonra bayağı bir ara verdim. Yeşim (Özsoy Gülan) çekti beni tekrar oyunculuğa.
Bu arada okul bitti…
Bitti. Sanat Tarihi’nde yüksek lisansa da başladım ama bitiremedim. Çünkü eşzamanlı olarak Radikal’de çalışmaya başlamıştım, Yaşam servisinde. Babamın vefat ettiği sene de Kadir Has Üniversitesi’ne girdim. Bazen yakın çevrendeki ölümler sana ne kadar kısa zamanın olduğunu hatırlatabiliyor. O dönem “Oyunculuk yapmak istiyorum madem bir kez daha okul deneyeyim” dedim. Film ve Drama Bölümü’nde oyunculuk yüksek lisansı yaptım. Arkasından tiyatroda önüm açıldı. Mahir (Günşıray) çağırdı, Özen (Yula) çağırdı. Müge Hoca’yla bir proje yaptık.
İngiltere’de lunaparkta çalışmışlığın varmış bir de…
Çalıştım çalıştım (gülüyor). Brighton’da. Hayatımda kazandığım en büyük paraları lunaparkta kazandım! Halkaların başında duruyordum. Çalışmadığım iş yok! Burada da öyle; Pia’da garsonluk yaptım, antikacıda çalıştım… Yapı Kredi’nin Akşam dergisine, internet sitelerine, Virgül’e, Varlık’a kültür sanat yazıları yazıyordum. Radikal’den ayrıldıktan sonra Everest Yayınları’nda halkla ilişkilere başladım. Osman (Akınhay) Bey Agora’yı kurdu, oraya çağırdı. Yarı editörlük, yarı halkla ilişkiler yaptım.
Tüm bunları yaparken hep oyunculuk da vardı değil mi?
Evet, oyunculuk da devam ediyordu. O zordu… En son Can Yayınları’nda çalışıyordum, yabancı telif hakları sorumlusu olarak. Üç, dört sene çalıştım. Çok zevkliydi ama bir yandan da hem Özen’in oyununa (Stop The Tempo) hazırlanıyordum, hem Müge Hoca’yla ‘Hizmetçiler’i çalışıyordum, hem okulu bitirmeye çalışıyordum. “Ne yapıyorum ben, 30 yaşıma gelmişim, hayat böyle mi devam edecek?” demeye başlamıştım. Sonunda patronum Can’ın da (Öz) desteğiyle, “Ben bir deneyeceğim” dedim. Şizofrenik bir şeye bağlıyorsunuz. Bıraktım. Hiçbir yerde birikimim yoktu. Sonra işte ‘Yüzyılın Aşkı’ oyunu çıktı, ‘Ejder Kapanı’ndaki hemşire rolü oldu, bu film oldu…
Filme nasıl dahil oldun?
Artiz Bekçisi’nden kast direktörü Ezgi ve o zamanki ajansım Ali Sabuncugil beni önermiş Belmin’e. Belki ilk seçenekleri değildim ama sonra Belmin ‘Hizmetçiler’i seyretti. Bir kez daha çağırdı. Hikâyeyi okuduğumda zaten çok sevdim. Açılış sahnesine bayılıyorum, o biyometrik fotoğraf sahnesiyle yakaladı beni. Çok naif bir hikâye. Karakter benim için tanıdık.
Neresinden tanıdık?
Mina 30’larına yakın, bir hayatı bozup İstanbul gibi bir yerde yeniden bir hayat kurmaya çalışan, Amerika’ya gitmek gibi zor bir hayali olan, mütevazı, içine kapanık ama güçlü bir karakter. Bir umudu var ve onun peşinde uğraşıyor. Gitmek… Kurtulmak… Bunlar hepimizin hayatına en az bir kere girmiştir. Hayat değiştirmek tanıdık bir kavram.
Film çok kapalı anlatıyor aslında bir sürü şeyi. Neden illa Amerika, neden gitmek istiyor Mina… Bu soruların sendeki yanıtları ne?
Kızın halası baskıcı bir aile ortamından çıkıp Amerika’ya gitmiş, onu biliyoruz. Gitmek söz konusu olduğunda aklına ilk gelen yerin orası olması doğal. Amerika biraz da hayallerin sembolüdür ya. Filmde çok güzel de bir humor duygusu var. Naif bir çaba kızın 20-30 dolar biriktirerek Amerika’ya gitmeye çalışması… Belmin’in bir lafını çok seviyorum: “Geçmişten kaçmaya çalışırız, geleceği düşlüyoruz ama aslında yaşadığımız şimdiki zaman.” Mina karakterinin de geçmişten kaçması, geleceğe dair düşleri var ama aslında yaşadığı o kesiti görüyorsun.
Mina fal bakarken derinliklerinden çıkardıklarını anlatıyor. Kadınlar da kendilerine söyleyemedikleri şeyleri duymuş oluyor. Bu kadınsı bir durum mudur sence?
Sezgisel bir şey. Fal da öyle. Ben hâlâ fal bakamıyorum bu arada. Ama Belmin çok iyi bakar, film çalışmalarında bayağı çalıştık ama ben bakamıyorum. Algıların açık olması, karşındakine karşı sezgilerinin güçlü olması ve onu güzel ifade etmekle ilgili bir şey fal bakmak. Bu kadınsı bir durum mudur? Evet, kadınlar sezgilerini kullanmaya daha alışkınlar erkeklere göre, insanların duygularına daha açıklar.
Ödül, çektiğim sefaletin karşılığı
Ödülün üzerinden birkaç gün geçtikten sonra nedir ruh halin?
34 yaşındayım, 17 yaşından beri tiyatro sahnelerindeyim. Arkada yoğun bir emek var aslında. İki üç sene önce de “Başka iş yapmayacağım” deyip oyunculuğa kesin dönüş yaptıktan sonra da bir sürü zorluk oldu. Parasal olarak, ailen üzülüyor, sen de “Ne olacak bu halim?” diye üzülüyorsun. Şuna çok inanırım: Emeğin matematiksel bir karşılığı vardır. Ne yapıyorsan yap, belli bir süre emek harcadıysan bir işe sonunda mutlaka bir yere geliyorsun. Bir süre debelenmen ve sefalet çekmen gerekir o işin içinde ki sonunda karşılığını alırsın. “E bu da çektiğim sefaletin karşılığı” diye düşündüm sonradan. O yüzden sevindim çok. Diziler çekmen gerekir, insanlarla tanışman gerekir… Bunları çok yapan bir insan olmadım. Daha çok underground diyebileceğimiz tiyatroda yer alan birisi olarak zaten oyunculuktan para kazanmayı gözden çıkarmışım… Sahne dışında da oyunculuğun gerektirdiği diğer işleri -bir halkla ilişkiler başarısıdır ya oyunculuk bir yandan- yapamadığımı düşünürdüm. Ama “Böyle de olabiliyormuş işte!” dedim. Kendi yolunda giderken de bir şekilde insanlar senin emeğini görüyor.
Şimdilerde ne var önünde?
Tiyatro, asal damarım. Müge Gürman yönetiminde kalabalık bir kadroyla festivale ‘Çehov Makinesi’ni hazırlıyoruz. ‘Yüzyılın Aşkı’ sezonu kapatmak üzere. Bir de Melisa Önel’in yeni biten projesi ‘Kumun Tadı’nda oynadım. Başrollerde Mira Furlan ve Timuçin Esen var. Küçük bir kızın Iraklı mülteci annesini oynuyorum.
Radikal