‘Yorgun Savaşçı’nın tuhaf hikayesi

Filmler
İki büyük dostumu ve ağabeyimi kaybettim. Son zamanlarda bazı konularda ikisinden de çok farklı düşünüyordum, ama bu, onlara duyduğum saygıdan bir milim bile eksiltmemişti. Halit Refiğ ve Ergun Göze&#...
EMOJİLE

İki büyük dostumu ve ağabeyimi kaybettim. Son zamanlarda bazı konularda ikisinden de çok farklı düşünüyordum, ama bu, onlara duyduğum saygıdan bir milim bile eksiltmemişti. Halit Refiğ ve Ergun Göze’den söz ediyorum. Birini pazar, diğerini pazartesi günü kaybettik ve aynı gün toprağa verdik. İkisine de Allah’tan rahmet, yakınlarına ve dostlarına başsağlığı diliyorum.
Halit Refiğ’in bir sinema yönetmeni ve "Ulusal Sinema" teorisyeni olarak kimliği üzerinde çok yazılıp çizildi. Ben onun sinemacılığından değil, izninizle kendisinden dinlediğim şekliyle "Yorgun Savaşçı" dizisinin yakılış hikâyesinden söz etmek istiyorum.

Halit Bey, daha çekimlere başlanmadan "Yorgun Savaşçı" dizisi aleyhinde ilk yazının İlhan Selçuk tarafından yazıldığını söylemişti (Cumhuriyet, 3 Ağustos 1979). Solcu aydınlar tarafından derhal bir kampanyaya dönüştürülen Halit Refiğ, Kemal Tahir ve "Yorgun Savaşçı" aleyhtarlığı, aynı yazarın dört gün sonra yayımlanan başka bir yazısıyla hızlanır. Şükran Kurdakul da Politika gazetesinde alelacele bir yazıyla kervana katılacaktır (11 Ağustos 1979).

Bu kampanya, TRT Yönetim Kurulu’nun "Yorgun Savaşçı" için yapım kararı almak üzere toplanacağı günlerde yürütülür, yani dizinin çekimlerini engellemeye yöneliktir. Ne var ki Yönetim Kurulu baskılara boyun eğmez ve yapım kararı verir. Bunun üzerine DİSK’e bağlı SİNE-SEN devreye sokulur, karşılanması mümkün olmayan talepler ileri sürülerek oyuncuların greve gitmeleri sağlanır. Çekimlerine 24 Nisan 1980’de bu yüzden ara verilen "Yorgun Savaşçı"nın 12 Eylül’den sonraki macerası da ibret vericidir. Bu sefer de hızlı Atatürkçülerin hışmına uğrayan "Yorgun Savaşçı", 12 Eylül generallerinin müdahalesiyle bilinen "trajik" akıbete uğrar.

"Yorgun Savaşçı"nın bir kopyasını bulabilmek için birçok insan yıllarca çırpındı. Devlet Bakanlığı sırasında rahmetli Adnan Kahveci’nin ciddiyetle ilgilendiği, fakat netice alamadığı bu meseleye Fikri Sağlar’ın da Kültür Bakanlığı sırasında el attığını ve epeyi gürültü çıkardığını hatırlıyorum. Fakat onun samimiyetine hiç inanmamıştım. Çünkü gerçek sorumluların kimler olduğu hakkında ağzından tek kelime bile çıkmamıştı.

Rivayet, "Yorgun Savaşçı"nın bütün kopyalarının yakıldığı yolundaydı. Bu meselenin hararetli bir şekilde tartışıldığı 1992 yılı başlarında, adı "Eyç Bi Bi" diye tuhaf bir şekilde telaffuz edilen özel bir televizyon kanalı diziyi aşağı yukarı aynı kadroyla yeniden çekiverince, rekabet (!) olsun diye, onca insanın yıllardır bulmak için çırpındığı filmin bir kopyası apansız ortaya çıktı.

Bir kopyası ortaya çıkıverdiğine göre, demek ki "Yorgun Savaşçı"nın bütün kopyalarının yakılmadığını, üstelik nerede saklandığını başından beri bilen birileri vardı. Peki, o güne kadar niçin açıklamamışlardı? Film sakıncalıysa, sorumlular hakkında niçin kanunî işlem yapılmadı, değilse niçin on yıl saklandı? Bu sorulardan hiçbirinin mantıklı bir cevabı yok.

Tuhaf olan, Millî Mücadele ile ilgili gerçekleri çarpıttığı iddiasıyla on yıl milletten saklanan "Yorgun Savaşçı"nın 1992 yılında, biri devlet televizyonunda, diğeri ise "Eyç Bi Bi"de olmak üzere, iki ayrı dizi halinde, hem de birer gün arayla yayımlanmasıydı. Hiçbir savcı harekete geçmedi.

"Devlet Ana" projesi de "Yorgun Savaşçı"nınkine benzer bir macera yaşamıştır. Bir film şirketinden Osmanlı Devleti’nin kuruluşuyla ilgili bir film talebi gelince Kemal Tahir’e başvuran Halit Refiğ, şirket vazgeçince bu projeyi rafa kaldırır. Kemal Tahir de yazmaya başladığı ve "Derin Geçit" adını vermeyi düşündüğü senaryoyu roman olarak yeniden kaleme alır. 1967 yılında yayımlanan ve bir yıl sonra Türk Dil Kurumu Roman Ödülü’ne de lâyık görülen romandan hareketle bir sinema filmi yapılması için 2001 yılında Başbakan Bülent Ecevit’in talimat verdiği, Ankara’ya davet ettiği Halit Refiğ’le bu konuda görüştüğü ve konuyu Devlet Bakanı Hüsamettin Özkan’a havale ettiği biliniyor. O günlerde basında Halit Refiğ’in çekimlere başladığı yolunda haberler bile çıkmıştı. Ben de "Şeyh Edebali’nin Öğütleri" başlıklı yazımın altına şöyle bir not düşmüştüm: "Kemal Tahir’in Osmanlı Devleti’nin kuruluş dönemini anlattığı Devlet Ana adlı romanının Halit Refiğ tarafından sinemaya uyarlanacağını ve bunun bir devlet projesi olduğunu son günlerde basına yansıyan haberlerden öğrendik. Öyle anlaşılıyor ki, yakında kuruluş dönemi ve Edebali’ler, Osman Gazi’ler hakkında daha fazla yazıp çizeceğiz."

Bildiğim, Hüsamettin Bey’in Mimar Sinan Üniversitesi’yle görüştüğü, filme başlanması için rektör Tamer Başoğlu ile anlaşma yaptığı yolundadır. Fakat iyi saatte olsunlar galiba işe yine burnunu sokar ve bu iş için ayrılan para -yanlış hatırlamıyorsam- üniversitenin kasasına girdiği halde proje hayata geçirilemez.

Halit Refiğ, bütün bu tuhaf olaylar yüzünden son zamanlarında tam bir "yorgun savaşçı"ydı. Şimdi dinleniyor.

Not: Ergun Göze ağabeyimle ve Yaşasın Hatıralar isimli hatırat kitabıyla ilgili görüşlerimi gelecek hafta yazacağım. 

Zaman