Öteki Türkiye’nin Yönetmeni

Filmler
Röportaj : İsmail UĞUR Kendisini "Öteki Türkiye’nin yönetmeni" olarak tanımlayan Nurettin Özel‘le, Sinema yazarı Ali Murat Güven‘in hazırladığı "Beyaz Sinemanın 40 Yıl...
EMOJİLE

Röportaj : İsmail UĞUR

Kendisini "Öteki Türkiye’nin yönetmeni" olarak tanımlayan Nurettin Özel‘le, Sinema yazarı Ali Murat Güven‘in hazırladığı "Beyaz Sinemanın 40 Yılı" Sinema Festivali’nde görüştük. Köylü çoçuğu usta Yönetmen Nurettin Özel, on5yirmi5.com’un sorularını yanıtladı.

Ben genelde hayatı gözlemliyorum. Hayatın ve insanların farklı ayrıntılarına dikkat çekiyorum ve farklı bir gözle görmeye çalışıyorum. Caddelerde gezerken herkes vitrinlere bakar ama ben farklı ayrıntılara bakarım. Sokağın içerisindeki bir insan oturmuş düşünüyorsa bu benim dikkatimi çeker. Bir insanın derdini hissediyorsam ona özel bir ilgi duyuyorum ben. Kendimiz de biraz sıkıntılı bir hayattan geldiğimiz için onların hikayesini anlatmaya çalışıyorum. Bu hikayeleri de İslami bir motif içinde sunmaya çalışıyorum. İnsanları umutsuzluklardan kurtarıp umuda taşımaya çalışıyorum. Çok rahatı yerinde insanların hikayelerini ben anlatamam. Zengin aile filmleri yapamam, çünkü onların kültürünü bilmiyorum. Sofrada hangi çatalla yemek yenir, hangisiyle kesilir, salata nasıl yapılır, meze nasıl hazırlanır sunulur gibi konularda ben onların kültürünü bilmiyorum açıkçası. Ben köylü çocuğuyum, köyde yetiştim. Dolayısıyla kendi içinde bulunduğum kültüre göre hikayeler yazıyorum ve çekiyorum.

"FİLMLERİMDE ‘ÖTEKİ TÜRKİYE’Yİ’ ANLATIYORUM"

Ben genelde hâkim sistem tarafından dışlanan "öteki"leri anlatıyorum filmlerimde. Kamusal alanda akredite olamamış, inancı ve kültürüyle dışlanmışların hikayelerini anlatmayı seviyorum. Bir yolculuktan müthiş bir hikaye çıktı mesela, Aktepe Canavarı diye. 80 yaşında bembeyaz saçlarıyla bir adam elleri kelepçeli gidiyordu, Oğlu yaşında bir askerle birlikte. Bu adam niçin bu hale düştü diye düşündüm ben. Ve oradan Aktepe Canavarı diye bir hikaye çıktı işte. Dedim ki, bu adam suçlu olamaz. Bu yaşta bir adam neden suç işlesin. Mutlaka bir damarına basıldı ki, 80 yaşındaki bu adam suç işlemeye zorlandı. Buna benzer yüzlerce hikaye ve proje var.

"120 TANE ÇEKİLMEYİ BEKLEYEN FİLM PROJESİ VAR"

120 projenin birazı hikaye. Halen senaryo haline getirilmemiş ama orijinal hikayeler. 60 kadarının senaryosu da hazır vaziyette çekilmeyi bekliyor. Bu gözlem dediğiniz şey bir anda oluyor ve o anı yakalayıp hikayeleştirmek gerekiyor, değilse uçup gidiyor. Ben hikayeyi yazdıktan sonra senaryoyu bir oturuşta çıkartmıyorum. Peyderpey üzerinde çalışıyorum ve nihai olarak çekime hazır bir senaryo haline geliyor. Bir anda yazıp bitireyim diye düşünmüyorum. Zaman zaman notlar alıyorum. Peçetede, not kağıtlarında biriken yazıları birleştirip hikayeyi ortaya çıkartıyorum. Hemen bitsin kaygısıyla hareket edince hikayeyi istediğim gibi anlatamıyorum.

"TÜRKİYE’DE SİNEMAYA YATIRIM YAPAN YOK"

Kaliteli ve farklı filmler üretmenin önündeki en büyük engel işin finans boyutu olsa gerek, öyle değil mi?

Bir film projesini tek başına finanse edecek o kadar çok zenginimiz var ki, nedense Türkiye’de bu projelere pek para ayrılmıyor. Şu anda yaşayan insanlar zaten durdukları yerden kımıldamaya niyeti olmayan insanlar. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın verdiği bazı teşvik ve destekler olsa da, bunlar tek başına sinemayı güçlendirmeye ve istenen seviyelere getirmeye yeterli değil maalesef.

"ÇOCUKLARIMIZ AMERİKAN KÜLTÜRÜNÜN ETKİSİ ALTINDA"

Ben geçmiş nesilden bir beklenti içinde değilim açıkçası. Partiyse parti, takımsa takım. Ben onlardan ziyade çocukları düşünüyorum. Şu anda büyük bir Amerikan kültürünün hegomonyası altındayız. Bugün toprağa atılan tohumlar 10-15 sene sonra filiz vermeye başlayacak. 15 Yıl sonra karşımıza çok farklı bir nesil çıkabilir. Sürekli ABD sinemasının işlediği temalarla mesajlar veriliyor topluma. Ben biraz da bu nedenle bu konulara yoğunlaştım zaten. Kendi kültürel değerlerimizi hikayeleştirmemiz lazım. Kendi çocuklarımıza nüfuz eden mesajlar bize özgü ve bize ait olmalı. Biz bunun derdindeyiz.

İnsanı merkez alan, önceleyen bir dil kullanmalıyız. Dünyanın neresinde olursa olsun, hangi inanç ve kültürden gelirse gelsin, insanı merkez alan hikayeler ortak mesajlar taşır. Eğer insana, yüreğe hitap eden filmler yapılırsa, insanı anlatan kareler perdeye aktarılırsa mutlaka yankılanacaktır. Çünkü dini ne olursa olsun tüm insanların fıtratında Allah’a karşı bir hassasiyet ve öz bulunuyor. Buna kimisi hümanism diyor, kimisi başka bir şey olarak tanımlıyor ama ortak bir duygu bu.

SAĞI SOLU YOK, ORTAK DUYGULARIMIZ VAR

Sağcısı veya solcusu farketmiyor. İnsanın acılarını, sevinçlerini anlatan, bize ait ne kadar hikaye varsa bizim için önemlidir. Sinema insanı anlatıyorsa takdire layıktır, hikayeyi kim yazarsa yazsın. Mesela Yavuz Özkan’ın Yengeç Sepeti diye bir filmi var, altına imzamı atarım yani. O diyor ki ben solcuyum, öbürü diyor ki ben sağcıyım. Bunların bir önemi yok aslında. Böyle birçok değerimiz var. İnsana hitap eden, insanı olgunlaştıran, insanı yücelten filmler yapmak gerekiyor.

"BİZ DON KİŞOT’LUK YAPIYORUZ, HOLYWOOD’LA YARIŞAMAYIZ"

Sizin ve sizin gibi yönetmenlerin çabası, Holywood’un etkisinden kurtulmaya yeterli mi?

Biz Holywood’la yarışamayız. Onların imkanları nerede, bizimkisi nerede. Biz Don Kişot’luk yapıyoruz burada, başka tarifi yok. Ama yine de bizim sinemamızda da güzel şeyler oluyor. Mesela bu yıl Hür Adam adlı bir film çekildi, Bediüzzaman Said Nursi’nin hayatını anlatan. Bu filmden 70-80 kişi ekmek yedi, kamera arkası ve önünde binlerce kişi çalıştı. Büyük bütçeli ve güzel bir film yapıldı. Bu tip projeleri çoğaltmak lazım. Keşke bir başka Mehmet Tanrısever daha olsa da buna benzer projeler hayat bulsa. Bizim yapabildiğimiz bu. İnşallah yeni nesil daha güzel işler başarır.

on5yirmi5.com özel röportaj