İzleyicisine Saygı Duyan Komedi

Filmler
Ajan filmlerini ti’ye alan bir parodi ya da aksiyon-komedi. Korkup geri çekiliyim demeyin! “Süper Ajan K9” gibi film demeye bin şahit isteyen denemelerden ya da çöp örneklerimizden b...
EMOJİLE

Ajan filmlerini ti’ye alan bir parodi ya da aksiyon-komedi. Korkup geri çekiliyim demeyin! “Süper Ajan K9” gibi film demeye bin şahit isteyen denemelerden ya da çöp örneklerimizden biri değil bu. Aksine Murat Aslan gibi ana akım piyasada memur yönetmen ibaresini kaldırabilen bir yönetmenin varlığı ve yüksek prodüksiyon olanakları sayesinde Hollywood’un kalitesini yakalayan bir eser bu. Lafın özü seyircisine saygıda kusur etmiyor. Elbette ki mesele parodi üretimi olduğunda, “Pak Panter”in dünyadaki örneklerinin seviyesine ulaşmak gibi bir şansı yok. Ancak bu durumu da en az John McTiernan, Renny Harlin gibi yönetmenlerin filmlerindeki kadar iyi üretilmiş araba kovalamaca, disko, kaçış ve patlama sahnelerini öne çıkararak zekice bertaraf edebiliyor perdedeki yapıt. 2.35:1 sinemaskop oranında izlerken ses bandını kaçırırsanız Türk filmi olduğunu anlayamayacağınız bir eser “Pak Panter”. Uyaralım Şenay Akay’ı Olga Kurylenko ile karıştırabilirsiniz! ‘Bizim de komedilerimiz canı isteyince izleyiciyi ciddiye alabiliyormuş’ demek için biçilmiş bir kaftan duruyor karşımızda. Uzun lafın kısası “Pak Panter”, kaliteli bir komedi.

Bir sinema endüstrisinin içindeki film sayısının artmasıyla birlikte köklü değişimler yaşanması normal bir süreç elbette. Ancak bu sözünü ettiğimiz şeyin yerine göre olumlu da olumsuz da olabileceği öngörülebilir. Türk sinemasının popüler kanadında da film oranının yükselmesiyle birlikte bir taraftan ‘çöp’ oranı tavan yaparken, bir diğer taraftan da ‘geveze, sinemasız ve tanınan isimlere bel bağlayan komedi’ örneklerinin üretimine ara verilmeden devam edildiğine tanıklık etmek mümkün.

Türk sinema endüstrisine Hollywood sistemi

Ancak esas önemli olan nokta bir yönetmenler ekolünün yetişip Amerikan klasik sinemasının ya da nam-ı diğer Hollywood’un grameriyle veya dekupajıyla, seyircisini ciddiye almaya başlaması. Aslında bundan 15 sene önce konuyla ilgili fikir jimnastiği yapmış olsaydık, bu tip sinemanın gelişmesine sağlayacak yegane ismin Sinan Çetin olacağını düşünürdük.

Ama atılımı esas yapanlar Abdullah Oğuz, Taylan Biraderler, Mahsun Kırmızıgül, Ömer Faruk Sorak, Togan Gökbakar ve en son da Tolga Örnek ve Levent Semerci gibileri oldu. Elbette bunların arasında tür sinemasına eğilen Taylan Biraderler ile her daim hikayesini anlatmayı hedefleyen Abdullah Oğuz’u ve yüksek prodüksiyon kalitesi ile ‘büyük blockbuster’ peşinde koşan Mahsun Kırmızıgül’ü diğerlerinden ayırabiliriz. Öyle ki sözünü ettiğimiz bu isimler üç filmden fazla üretim ile kendi yollarından taviz vermemelerini ispatlayarak stillerinden etkilenen sinemacılar doğurmaya başladılar kanımca.

Murat Aslan, gelişen popüler Türk sinemasının Ron Howard’ı olarak anılabilir

Bu yönetmenler ekolünün oluşmasının da beklendiği üzere Türk sinemasında ‘Prodüksiyon kalitesi şart!’ gerçeğinin öne çıkmasına yol açtı. Zira konu yönetmenlerinin sinema diline hakim olmaları olunca çaptan düşseler de “Avanak Kuzenler”, (2008), “Muro” (2008), “Adını Sen Koy” (2009), “Türkler Çıldırmış Olmalı” (2009), “Veda” (2010) gibi son üç yılda üretilen eserler üst düzey prodüksiyon kaliteleriyle dikkat çektiler.

Bunun yanında bu kaliteyi kullanıp da Hollywood’da şu sıralar Ron Howard, Taylor Hackford, F. Gary Gray, Rob Reiner, Renny Harlin, John McTiernan gibi yönetmenler kıvamında ‘memur yönetmenlik’ yapan adlar de var piyasada. İşte Murat Aslan da bu ikinci direk yönetmenlerin en üst sırasında kanımca. Aynen ‘Recep İvedik’ serisinin arkasındaki Togan Gökbakar gibi (Özellikle de “Gen” ile yaptığı çıkış sayesinde).

Popüler sinemamızda nasıl Oğuz, Kırmızıgül ve Taylan Kardeşler; Spielberg, Scorsese, Coppola gibi Amerikan klasik sinemasının ‘ana damarı’ndaki isimlerle özdeşleştirilebilirlerse, Aslan ve Gökbakar soyadları da Hollywood’un ikinci derecesindeki yönetmenlerin yanında anılabilir. Elbette bu düşünceyi belirtirken, her ikisinin de başarılı ve başarısız filmleri olduğu gerçeğini de göz ardı etmemeliyiz.

İyi bir parodi olduğunu söylemek zor

“Pak Panter” de Aslan’ın “Maskeli Beşler: İntikam Peşinde” (2005) ile kullandığı Amerikan klasik sinemasının film gramerine geri dönmesine yol açıyor. Hatta burada kendini geliştirdiğini de görebiliyoruz yönetmenin. Belki arada “Umut” (2009) ve “Maskeli Beşler Irak” (2007) gibi dilsiz filmler üretti Aslan, ancak bunları da piyasanın ona tanıdığı koşullar olarak not düşmek mümkün. Zira bu estetiği gerçek anlamda oturtamasa da denemekten çekinmediği “Maskeli Beşler: Kıbrıs” (2008) gibi bir eser de mevcut filmografisinde yönetmenin.

Uzun lafın kısası “Pak Panter”in üst düzey bir parodi, hatta ve hatta eli yüzü düzgün bir parodi olarak anılması dahi zor. Ancak izleyiciyi ciddiye almaya başlayan Türk prodüksiyonlarından biri olduğu gerçeğini değiştirmiyor bu durum. Zira Mike Myers gibi yenilikçi parodi yaratıcılarının işlerinden ziyade üst düzey aksiyon sahneleriyle öne çıkmak isteyen “Akıllı Ol” (“Get Smart”, 2008) gibi stüdyo filmleriyle özdeşleştirilebilir daha çok eldeki eser.

Hollywood anlatısına hakim bir film

Öyle ki James Bond parodisi ya da ajan filmi parodisi kıvamını aksiyon sahneleri ile komedi sahnelerini iç içe geçirerek veren yapıt, açılışından kapanışına Hollywood geleneğine uygun çekilmiş. Ufuk Özkan, Metin Zakoğlu ve Doğa Rutkay gibi sinema sektöründe yüzü eskimemiş oyuncuları kullanması da lehine yansıyan bir durum. Şenay Akay’ın ise Olga Kurylenko’vari Rus ajanı tipi fazlasıyla yerine oturuyor. Çünkü karakteri hiç Türkçe konuşmuyor. Sorun orada mıymış peki? Orasını tam olarak kestirmek zor.

Ancak “Pak Panter”in kurgusundan kalburüstü projelerdeki işleriyle dikkat çeken Eyüp Boz’un unutulmaz görüntü yönetimine, sanat yönetiminden efektlerine kadar teknik anlamda fazla sorunu olmayan bir eser olduğunu söyleyebiliriz. Aslan da her türlü prodüksiyonun altından ‘para’sına ve ‘olanağı’na göre kalkabileceğini kanıtlıyor bu proje sayesinde. 2.35:1 sinemaskop formatında ilk kez çalışmasına karşın bunu iyi idare etmeyi beceriyor ve ülkemizde bundan bihaber bir kısım sinemacının da üzerinde bir yönetmenliğe imza atıyor.

Aksiyon sahneleri en az John McTiernan kadar iyi çekilmiş

Açılış sekansında “Görevimiz Tehlike 2”nin (“Mission Impossible II”, 2000) belli sahnelerini andıran baskın ve araba kovalamaca sekanslarının ard arda bindirildiği bölüm başta olmak üzere, Hollywood standartlarına uygun kurgulanan disko sahnesi ve daha nice böylesi ‘yüksek bütçeli bölüm’ üzerinde uğraşıldığını hissetmek mümkün. Bu da seyirciye şu ana kadar duyulmayan saygıyı geri getiren bir popüler komedi ile yüzleşmemizi sağlıyor.

Öyle ki Murat Aslan, aksiyon sahnelerini en az John McTiernan gibi bu konuya hakim bir Amerikalı yönetmen kadar kaliteli çekmiş. Bunları birbirine bağlarken tempoyu iyi ayarlaması da ‘münferit anlar’ın ötesinde ‘Amerikan klasik sinemasının gramerini kullanmaya beceren film’ tanımını hak etme konusunda çok büyük adımlar attığını ispatlıyor.

Bunun yanında mizahın ya da ana iskelette olması gereken ‘kaba komedi’ tonunun öne çıkarılmasından ziyade aksiyona ve olay örgüsüne odaklanılması da “Pak Panter”in lehine yansıyan bir başka kilit öğe. Zira bu sayede karşımıza o konuda sürünen Türk komedilerinin üzerinde bir iş çıkıyor. En azından böylesi bir tercih sayesinde izleyicisine bu hissiyatı verildiği söylenebilir.

Senaryonun arka plana itilmesinin lehine yansıdığı gerçeği son 20 dakikada açığa çıkıyor

Tabii bu konuda dramatik yapısının ve çok figüranlı sahnelerin son 20 dakikada bir kolaycılığa saplandığını da es geçmemek lazım. İşin doğrusunu söylemek gerekise o kısımda senaryonun bir anlık devreye girişi bazı sıkıntıların patlak vermesine yol açıyor.

Ancak genel anlamda bakınca Şenay Akay gibi bir mankenin Angelina Jolie’vari bir görünüme büründürülerek Türk olduğunun hissettirilmediği, ilk 10 dakikada da Türkçe diyalogların başlamasına kadar bir yerli filmi izlediğimizi algılayamayacağımız bir eser var karşımızda.

Murat Aslan ‘piyasanın aranan memur yönetmeni’ etiketini sağlamlaştırıyor

Tabii böylesi prodüksiyonlar için mekan sayısının fazla, bütçenin de geniş olması gerekli. Bu sebeple Moskova’nın genel plandan yakın plana kadar her şeyinin iyi halledilmesine karşın, tren sahnesinin dış mekan efektleri Robert Zemeckis’in modelleme animasyonu “Polar Ekspresi”nin (“The Polar Express”, 2004) dünyasına görütüyor bizleri. Neredeyse animasyon’vari bir nehir efektiyle birazcık yabancılaşıyoruz.

Yine de bir ajan filmi parodisi olarak doğru bir kıvama oturuyor “Pak Panter”. Ancak eğer Türk sineması sektörü diye bir şeyin varlığından söz ediyorsak, Murat Aslan’ın da büyük yapımcı şirketlerin arasına giren ‘Fida Film’in aranan memur yönetmeni konumundaki yerini sağlamlaştırması açısından daha önemli bir proje bu.

Öyle ki 2.35:1 oranında üst düzey aksiyon sahnesi çekmek her baba yiğidin harcı değil. “Kurtlar Vadisi: Irak” (2006), “Miras” (2008) gibi filmlerin 1.85:1’de yapamadıkları da bunu kanıtlıyor. Zira böylesi sahneleri Mahsun Kırmızıgül ve Osman Sınav dışında iyi halledebilen bir yönetmen daha yok Türk sinemasında. “Pak Panter”, umarız kaliteli prodüksiyonlu ve Hollywood anlatısına hakim ulusal komedilerimizin oranını arttırır ve bizi “Harbi Define” (2010) gibi avanaklıkları izlemekten kurtarır.

FİLMİN NOTU: 4.9

Künye:

Pak Panter
Yönetmen: Murat Aslan
Oyuncular: Ufuk Özkan, Metin Zakoğlu, Doğa Rutkay, Sümer Tilmaç, Şenay Akay, Zeynep Aydemir
Süre: 96 dk.
Yıl: 2010