İşte Eşrefpaşalılar’ın İmamı

Filmler
Hürriyet gazetesinden Şermin Terzi, Eşrefpaşalılar filminde imam rolünde izlediğimiz Sinan Taymin Albayrak’la röportaj yaptı. İşte o röportaj… Sinan Taymin Albayrak (37), önyargılarımıza ...
EMOJİLE

Hürriyet gazetesinden Şermin Terzi, Eşrefpaşalılar filminde imam rolünde izlediğimiz Sinan Taymin Albayrak’la röportaj yaptı. İşte o röportaj…

Sinan Taymin Albayrak (37), önyargılarımıza inen tokadın belki de ta kendisi. Bir Ortaköy kahvesinde görsem, olsa olsa “Harley’cidir” diyeceğim bir tip çünkü.

Bir gazetede “Nasıl ölmek istersiniz?” sorusuna verdiği “secdede” cevabıyla, bana “Hadi canım!” dedirtmiş, çelişkilere düşürmüştü. Meğer ters köşeye yatan bir tek ben değilmişim, oyunculuk camiasında da mütedeyyin olduğu için, hep sorgulayan gözlerle kendisine bakılmış. Şimdi bu yetmiyormuş gibi, geçtiğimiz hafta gösterime giren ve İzmir’in kabadayılarıyla ünlü semtini konu alan “Eşrefpaşalılar” filminde bir imamı canlandırması da, önyargıların üstüne iyice tüy dikti. Bir abisi Almanya’da yoga öğretmeni, diğeri Yeni Şafak Gazetesi yazarı Hakan Albayrak olan Sinan Albayrak, camiasında iki arada bir derede kalmasının ruh hallerini anlattı.

Oyunculuk kişiliğinizden, prensiplerinizden, erdemlerinizden çalıyor mu?
– Çaldırmamak için çok mücadele ettim. Çok insana karşı yanlışım oldu, hatalarım oldu. Ama kendimi yeniden onarmaya çalıştım, sağlam altyapımın bozulduğunu düşünmüyorum. Erdem pahalı bir çiçek, bense yoksul otun tekiyim.

Mütedeyyin olmak, oyunculuk camiasında işinizi zorlaştırdı mı, kör noktalara tosladınız mı?
– İnanç sahibi ama gerektiği gibi yaşamayan ve bunun da özlemini duyan biriyim. Allah adını kullanmaktan çekinmem. İnancımı saklamam, ortalıkta bas bas bağırıp kimseye mesaj vermem ama içki içmemem bile hep garipsendi. Günah olduğundan mı diye hep sorgulandı. Elbette içki içmeyişimde inancımın etkisi var ama ben yıllarca yakın dövüş sanatlarında iyi olduğum için barlarda güvenlikçi olarak çalıştım. Sarhoşluktan nefret ettim. Ama adabıyla içkisini içene, bunun raconunun hakkını verenlere de hep sempatim, hatta saygım oldu. Oyunculuk, ne yazık ki belli bir düşünce kalıbında kör ve sağır kaldı. Anlayışsızlık, şimdiki oyunculuk camiasının kör noktası.

Dini hassasiyetleriniz hep var mıydı? Yoksa bir keşif ve teslimiyet dönemi yaşadınız mı?
– Annem ve babam, aynı gece aynı şekilde gördükleri bir rüya nedeniyle hacca gitmeye karar vermişler. İnançlı olmasına rağmen, çok özgürlükçü Çerkes bir aileden geliyorum. Annem bulaşık yıkarken, ben de yanında olurdum ve bana dualar öğretirdi. Ama buna rağmen din konusunda hiçbir baskıları olmadı. Hayat içinde, gördüklerim eksik kalsa da yaşadıklarım, inancın insan hayatında ne kadar önemli olduğunu bana hep tecrübe ettirdi. Oyuncuların beyinleri çabuk yorulur… Bir karakter ezberlersin o karakter senin özparçandan bir şeyler alır, stresi vardır ve ciddi çöküşlere neden olur. “Benim şöyle bir arabam, evim var” diyerek, buna sığınarak ayakta tutamam kendimi. Bir inanca ihtiyacım var. Bu benim için Allah, bir başkası için başka bir kavram olabilir. Bir Alman ailede doğsaydım, müslüman olurdum demiyorum ama kesinlikle yine inanç sahibi olurdum.

Niçin secdede ölmek istersiniz? Secde hayatınızın zirvesi midir?
– Secde, alnı sadece yere koymak değil, alnını yere indirdiğin zamanki duygularını, nefsini, gururunu bir kenara bırakıp alçakgönüllü olabilmektir. Secdeye inme anına kadar, hayatımız boyunca kendimize karşı çok sınav veriyoruz. Secde oraya varma noktası sadece, zirveye ulaşmanın bir yolu. Önemli olan, inanmak. Anlamsız bir hayat sürüp gitmektense secdede ölmeyi tercih ederim.

UCUZ REYTİNG UĞRUNA SEVİŞMEM DE KOKLAŞMAM DA

İsyanın hayatınızda yeri yok mu peki?
– İsyanım yok ama kızgınlıklarım var. Dolu konuşuyormuş gibi yapıp boş konuşanlara, insanları gruplara ayırmaya çalışanlara karşı öfkem var. Hep birinin tarafı olmakla, birilerinin adamı olmakla yaftalanıyor herkes. Biz orduyu iktidara çağıran aydınlara sahibiz. Bu dünyanın hiçbir yerinde yok. İran’ı aşağılıyor, küçük görüyoruz ama İran’da bütün devrimler halk devrimiydi. Bizdeki gibi hep aynı şablonlarla askeri darbe yapılmadı.

Peki siz hayatla ilgili bulunduğunuz yerden memnun musunuz?
– Çok yüksek noktalara gözümü dikmediğim için, “Vay ben niye orada değilim” demem. Bir hayalkırıklığım yok. Benim zaten asıl arzu ettiğim, güzel bir akla sahip olmak, hayattaki duruşumla gözönünde olmak. Bunu başarabildim mi? Belki. Ama çok tökezlediğim zamanlar oldu, onları da toparlamaya çalışıyorum.

Siz nasıl birisiniz?
– Sakin ama öfkesini de çok büyük yaşayan biriyim. O yüzden çok öfkelenebileceğim ortamlarda olmamaya gayret ederim. Evcimenim. Önyargılı değilim ama bazı konularda tabularım var. Bu belki önyargı olarak da anlaşılabilir.

Nedir o tabular? Noktası konmuş, mürekkebi kurumuş kurallarınız mı var?
– Oyuncuyum ama ucuz reyting uğruna sevişmem de koklaşmam da. Yeri geldiğinde çok doğru bir projede, çok gerekli bir yerde bazen bir sevişme sahnesi öyle güzel çekilir ki, gördüğün en erotik sahne olabilir. Belki ona evet diyebilirim. Ama ona da belki diyorum. Bir de riyakarlığa tahammülüm yok. Bazen ben de kendimi riya içinde bulabiliyorum. Öyle hissettiğim zamanlarda, fiziksel olmasa da düşünsel olarak kendimi çok şiddetli tokatlarım.

CEMAAT FİLMİ DİYE GİDİLMEYECEKSE, FİLİSTİN’E ZULMEDEN İSRAİL’İN FİNANSE ETTİĞİ FİLME DE Mİ GİTMEYECEĞİZ?

Eşrefpaşalılar eleştirildiği gibi bir cemaat filmi mi?
– Ben filmi çektikten sonra böyle eleştiriler duymaya başladım. Cemaat filmi ya da değildir, ben filmin insanlara ne verdiği, ne hissettirdiğiyle ilgiliyim. Bir cemaate bağlı olduğunu düşündükleri için bir filme gidilmiyorsa, o zaman gidilmemesi gereken o kadar çok film var ki. İsrail, Filistin’e zulmediyor diye kınıyoruz. O zaman neden onların finanse ettiği Hollywood filmlerine gidiyoruz. Ayrıca bir cemaat filmi bile olsa, o cemaatin onların da hoşuna gidecek bir film yapma hakkı yok mudur?

Dava şuuruyla yapılmış bir film mi?
– Bir davası olmalı zaten bir filmin bence. Bu filmin de bir davası var: İnsanlara tekrar muhabbeti hatırlatıp, önyargısız olabilmek.

Oyunculuk camiasının genel kurallarına uymadığınız için zaten ayrık otusunuz. Bir de hocayı oynarsam mimlenirim diye tereddüt etmediniz mi?
– “Zaten biraz şüpheyle bakıyorlar. Hocayı oynarsam kimbilir neler diyeceklerdir” dedim tabii. Çünkü biz oyuncunun rol kabiliyetini değil, maalesef üzerine giydiği kostüme bağlı konuşuyoruz. “Eleştiriler alacağım ama alayım boşver, eleştirilmek iyi bir şeydir” dedim. İyi bakan, oyunculuğumu görüp beğenip beğenmediğini söyleyecektir. Kötü bakan, zaten baştan damgayı vuracaktır. Bana Türkiye’de en tepki çekecek, radikal insanı oynar mısın deseler seve seve oynarım. Travestiyi de oynarım. Oyunculukta öyle sınırım yok.

BİR ABİM YOGİ, BİRİ KAMERAMAN, BİRİ GAZETECİ

Çok özellerimizi paylaşmayız ama hep birbirimizin yanında ve birbirleriyle gurur duyan kardeşleriz. Biz hepimiz farklı dallarda ama kökleri çok sağlam bir aileyiz. Almanya’da yoga öğretmeni olan abimin inancı bizimkinden farklıdır ama tam da bizim arzu ettiğimiz, ulaşmaya çalıştığımız gibi tertemiz bir hayat yaşar. O abimden kendine bakmayı ve sporun önemini, kameraman abimden oyunculuğa nasıl bakmam gerektiğini, gazeteci-yazar abimden, gözümü dünyaya çevirmem ve başkalarının da nasıl yaşadığına bakmak gerektiğini ve karşımdaki benim inancımdan olsa da yanlış yaptığında yargılayabileceğimi öğrendim.