İşgal Bizim Değil İsrail’in Sorunu

Filmler
Haber: Aysel Yaşa Filistin’de film yapmaya çalışan bir avuç yüreğin dilinden dökülen bir cümle bu. Son dönemde yükselişe geçen Filistin sinemasının başarılı yönetmenleri hep bir ağızdan “K...
EMOJİLE

Haber: Aysel Yaşa

Filistin’de film yapmaya çalışan bir avuç yüreğin dilinden dökülen bir cümle bu. Son dönemde yükselişe geçen Filistin sinemasının başarılı yönetmenleri hep bir ağızdan “Kahredici işgale rağmen film yapmaya devam edeceğiz” diyor

İsrail senelerdir sürdürdüğü haksız işgale devam ediyor. Filistinliler ise davalarından asla vazgeçmiyor. Kimi sesini duyurmak için taş atıyor tanklara, kimi eylem yapıyor, kimi şarkı söylüyor, kimiyse film çekiyor. Kuşkusuz işgali anlatmanın ve dünyaya duyurmanın en iyi yollarından biri film çekmek. Vaat Edilen Cennet filminin Filistinli yönetmeni Hany Abu Assad bu konuyla ilgili “İsrail medeniyetin getirdiği silahları kullanıyor, tüm evleri yerle bir ediyor. Ama ben yine medeniyetin getirdiği olanakları kullanarak film çekiyorum ve kalıcı oluyorum.Seneler geçecek İsrail unutulacak, ama benim yaptığım filmler tanıklık edecek” diyor. Filistinli yönetmenlerin çoğu da Hany gibi düşünüyor ve işgale rağmen film çekmeye devam ediyor. Bazıları savaşı anlatıyor, bazıları da çocukların dramlarını. Aşk ve kadın filmi çekenler de yok değil, ama sayıları oldukça az. Bu yönetmenlerin çoğu şu anda Filistin’de yaşamıyor. Ülkeye giriş çıkışlarda, kontrol noktalarında birtakım sıkıntılar yaşıyorlar ama pes eden yok. Liana Badr, Nasri Hajjaj, Nacar Najva bu yönetmenlerden birkaçı. Şu an gelişmekte olan bir sinemaya sahip olan bu yönetmenlerden kendi hikayelerini ve Filistin sinemasını anlatmalarını istedik. İşte ‘içeriden’ yönetmenlerin gözüyle Filistin sineması.

LİANA BADR: Filistin’de hapishanede, evlerde, sokaklarda her yerde duvarlar var. Duvar Batı Şeria’nın yüzde yirmisini kaplıyor ama bu bizim film yapmamıza engel değil. Biz de filmlerimizde bu tür konuları işliyoruz, duvarın böldüğü hayatları anlatıyoruz. Ölüm tehlikesi atlatarak film çekmeye çalışıyoruz. Filistinliler de kameradan nefret eder hale geldiler. Çünkü bu yüzden sıkıntı yaşıyorlar. Sürekli bizi gözetliyorlar. Dünyanın ve bizim gördüğümüz Filistin tablosu farklı. Gazze’de, Kudüs’te çekim yapamıyoruz. Filistin bir açık hava hapishanesi ve biz orada film yapmak için mücadele ediyoruz.

BASHAR İBRAHİM (Gazeteci- Yazar)
Filistin sorununu, gerçekleri, gerçekçi bir dille ifade etmek önemli. Filistin altmış yıldır işgal altında. Amacımız diyalogu arttırmak, gerçeği gerçekçe göstermek. Kahredici bir işgale rağmen sinema yaşıyor. Ayrıca sıkıntılardan sonra daha yaratıcı hale geldi. Filistin’den Oscar’a aday filmler çıkıyor. Dünyanın sinema diliyle iyi bir diyalog kuruluyor, o dili tutturuyorlar yani. Filistinli sinemacılar siyasetçilerden daha cesur. Sıkıntılar ve bağımsızlık mücadelesinin diliyle yaptıkları filmler sayesinde ulusal sinema doğmuş. Filistin sineması siyasi sorunlara odaklandığı için eleştiriliyor. Ama siyasi sorunlar bu kadar büyükken kendimizi o sorunlardan nasıl soyutlayalım. Dibine kadar politik sinema yapmamıza gerek yok ama siyaset de hayatın bir parçası. Savaştan, sıkıntıdan bağımsız kadın filmleri de yapılabilir. Tabi acıdan bağımsız sinema da. Filistin’de kadın sinemacı olmak daha da zor.

NASRİ HAJJAJ: Ben, Lübnan’da mülteci kampında doğdum. O yıllarda mülteci kampında küçük bir perdemiz vardı, Vietnam ve Lübnan filmleri gösterilirdi. Tunus’ta iki tane belgesel çektikten sonra Filistin’e döndüm ve Gölgelerin Ekseninde filmini çektim. Paramız yoktu, uzun yıllar film üretemedik. Yokluk içinde film çekerken 48 yaşımda Filistin yönetiminden yani Arafat’tan izin aldım. 1999’da ilk defa gördüm Filistin’i. Evlerimizin yerine incir ağaçları dikmişlerdi. O an ölmek ve o topraklara gömülmek istedim. İsrail, ölen kişi Filistinli de olsa o topraklara gömülmesine izin vermiyor. Bundan yola çıkarak bir film de çektim. Sürgündeki Filistinlilerin hayali vatanlarında gömülmek. O filmim Filistin’de de çok ilgi gördü. Bizim neslimiz için Filistin’e gidip film yapmak yürek parçalayıcı. Umuyorum gelecekte daha güzel şeyler olacak. Ölümün gözünden belgesel çekmek istedim. Ölüm- yaşam ikileminde neler yaşandığını aktarmaktı amacım.

NACAR NAJVA: Babam Lübnanlı, annem Hayfa’dan. Ben Washington’da doğdum. Filistin’e gidene dek sadece Filistinliydik. Milliyetçilik, ırkçılık yoktu büyüdüğüm bölgede. Sinema üzerine master yaptım. Sonra Kudüs’e döndüm. Kudüs bugün birçok ülke tarafından sahiplenilse de orası kimseye ait değil. Benim için böyle bir yerde yaşamak zor. Gerçeğin acı yüzüyle karşılaşıyorsunuz sürekli. Sinemacılar genelde kendi kökenlerini araştırır. Ben de araştırdım. Yoksun kaldığımız toprağın resimlerini araştırdım. Ailemin çocukluğunda Hayfa’yı aradım. İlk olarak bir belgesel filmi çektim. İnanılmaz zor. Bir hayat düşünün, hareket edemiyorsunuz. Kontrol noktasında on saat bekletiliyorsunuz. Kudüs’te eski bir tiyatroyu kullandım, gerçeği elimden geldiğince anlatmaya çalıştım. İlk uzun metraj filmim Duvara Tepki ismini taşıyordu. Filistin’in batıdaki yansımasından bıktım. Savaşı ve acıyı değil de aşkı anlatmak isterdim. Ama Filistin’de sadece dış değil iç duvarlar da var. İşgal bizim değil onların sorunu. Biz yaşıyoruz ve yaşamaya devam edeceğiz. Filmlerimizde de bunu İsrail’e, dünyaya anlatmaya çalışıyoruz.

VİCKY HABİF: Ben işgali birebir yaşamadım. Şimdi de Beyrut’un doğusunda yaşıyorum, film yapmaya devam ediyorum. Dünyada Filistinlilere karşı enteresan bir düşmanlık var. İşgal altında yaşayan insanlar kendilerini nasıl görüyorlar? Benim merak ettiğim bu. Sanatın, sinemanın diliyle insanlar birbirlerini keşfediyor. Filistin filmlerine karşı eskiden çok katı tavırlar vardı. ‘Bunlar duygu sömürüsü yapıyorlar’ diyorlardı. Ama şimdi daha iyi bir sinema var.

on5yirmi5.com