Cem Yılmaz ‘Yahşi Batı’yı Anlattı

Filmler
Cem Yılmaz‘ın yeni filmi Yahşi Batı, 1 Ocak’ta vizyona giriyor. ‘En kötü filmimiz böyle olsun.’ diyen ünlü komedyen ile Zaman gazetesinden H. Salih Zengin yahşi bir muhabbet ge...
EMOJİLE

Cem Yılmaz‘ın yeni filmi Yahşi Batı, 1 Ocak’ta vizyona giriyor. ‘En kötü filmimiz böyle olsun.’ diyen ünlü komedyen ile Zaman gazetesinden H. Salih Zengin yahşi bir muhabbet gerçekleştirdi.

Sohbet boyunca Doğu-Batı, sinema-televizyon, gençlik-yaşlılık, kurgu-gerçeklik hattında at koşturduk. Sinemacıların hele hele oyuncuların Oscar’dan bahsetmelerini de komik bulan Yılmaz "En iyi erkek oyuncu Oscar’ını bizim sinemamızdan birisinin alması mümkün değil ki? Altın Portakal neyine ve niçin yetmiyor?" diyor. Türkiye’nin en komik adamı Cem Yılmaz ile dolu dizgin sohbet içeride sizi bekliyor.

Mizah yaparken merhametli olmaya çalışıyorum

Yahşi Batı’nın vizyona girmesine çok az kaldı; beklenti Doğu ve Batı’da had safhada. Klasik western filmlerindeki altına hücum tarzında bir seyirci bekliyor musunuz? (Gülüşmeler)

Valla bizim mesleğin iki tuhaf ruh hali var. Bir; soğukkanlı olmak gerekiyor, hani erdemli bazı şeyler var ya, mütevazı olmak gibi şeyler. Bir de mümkün mertebe geriye atmaya çalıştığımız ‘Herhalde izleyecekler canımm’ duygusu var. O bir çocuk kafası aslında. Biz beğendik izleyen de beğensin. O izleme anı işin ticaretini ilgilendiriyor. Beğenilmek meselesi, itidalli olmak, ticaret birbiriyle harmanlaşmış bir şey. Hepimizin ortak duygusu ‘Yaa bizim filmimiz insanları heyecanlandıracak, güldürecektir, birçok olumlu özelliği karşılayacaktır, izleseler.’ hissidir.

Azerbaycan’ın batısını anlatmıyor değil mi Yahşi Batı? (Gülüşmeler)

Bir kelime oyunundan yola çıktım. Ama ‘yahşi’ bizde de çok kullanılan ‘güzel’ anlamında bir kelime. Önce dönemsel olarak geçtiği tarih olarak Osmanlıca bir dil bulmuştum. Filmin ilk adı Garbi Vahşi idi. Çok da fazla Osmanlıca bilmem ama o dönem öyle söylenirdi diye hayal ediyorum, fazla da araştırmadım doğrusu. Sonra birileri fazla absürt bulur ya da onun Osmanlıcası böyle değildir.’ derler diye değiştirdim.

Acaba o dönem Batı, vahşi görülüyor muydu?

Ya tabii bazı zannetmelerle ilgili isimler koyuyoruz birçok şeye. Şimdi nasıl ki dünya dışındaki gezegenlerin isimlerinde mutlaka x, g, r vardır, GORA gibi, eğer 1880 tarihi kodlanıyorsa, neresidir orası Amerika’dır, nasıl adlandırılıyordur wilder! Bu tür filmlerde böyle anılıyor ya. Onu eğip büküp de ‘Ulan o kadar da vahşi ya da yahşi değilmiş.’ demeyi filmimizin hikâyesine bırakıyoruz. Benim alternatif tarih yaratma sevimliliğim vardır. Çünkü tarih denilen şeyi kimden dinliyorsak onun zannettiği şeklinde olduğunu düşünüyorum, hissiyatım bu. Kafamızda kodladığımız şeylerle dalga geçmek daha kolay. Bazısı bunu yapılmış sinema filmlerine yapılmış göndermeler zannediyor. O tip espriler de yaptım, birebir gönderme gibi ama Yahşi Batı’da bu formülü kullanmadım.

Kovboy filmleri çok işlenen bir konu değil zaten.

Evet çok fazla değil. 70’lerin ortalarında vazgeçtikleri, çizgi roman kahramanı olan kovboylarla ilgili filmler yapılmış, bir de kurgu olarak benzerleri yapılmış. Meksikalı bir kahraman vardır, güneyde maceralar yaşar gibi. Herhalde bir Zagor filmi yapılmamıştır ama bizde vardır; Salih Güney’in oynadığı Zagor.

‘Türkler her gittiği yere bir güzellik katar, o yüzden de Vahşi Batı yahşileşir’ önermesi mi var?

(Gülüyor) Komedyenler genelde insan davranışlarının kötü olanlarından bahseder, çok örnek davranışlardan bahsederek gülmece yaratmazlar. Özellikle bunlar fazlaca birikince sanırım bu olumsuz hale herkes dahil olmuş oluyor. Bu da ortaya insanı sevmeyen bir mizahçı profili çıkarıyor. Yani bizim insanımız şöyledir, bizim insanımız böyledir… E tamam da birader bunu nereye çıkıp söylüyorsun? Yetiştiğim gelenekten dolayı, acımasızlığı da cepte, bir kenarda tutarak birazcık daha merhametli tespitler yapmak istedim. En azından çok fazla millet ayırmadan bir olumsuzluğu söylemek ya da olumlu şeyi belirgin hale getirmek gibi, hamaset çizgisinde fazla vakit geçirmeden, kimseye acımadan, alay edeceksen edebilmek, paye vereceksen verebilmek üzerine… Ben ne çok olumlu karakterlere dönüştürdüm bizim oraya giden adamları, ne de günümüzün duygularıyla yurt dışına çıkan aşırı derecede aşağılık kompleksi taşıyan karakterlere…

Böyle bir tehlike de var!

Elbette. Günümüzdeki siyasaldan bahsediyorum; büyük bir hayranlıkla Amerikan vizesi alıp gitmekle, olağan olarak orası da başka coğrafyadır duygusuyla gözlem yapmak arasında tercihimi daha merhametli, insana yakışmayan davranışı hangi milletten insan yapıyorsa onu söylemek şeklinde yaptım. ‘Bizim insanımız yere tükürür’den ziyade, insan bazen (gülüyor) yere tüküren bir yaratıktır tespitini yapmaya daha yaklaşmaya çalışıyorum. Bizimkilerin kendilerini çok iyi hissetmelerini gerektiren bir sebep var. Osmanlılar çok bilgililer. kendisinin kovboy olduğunu sanan birisine ‘Ben İstanbul çocuğuyum, dört lisan biliyorum.’ diye kendini tarif ediyor. Ben de köklü bir İstanbullu değilim, doğma büyüme İstanbulluyum ama yurt dışında filan gezdiğim zaman bunun çok önemli bir şey olduğunu hissederim. Evrensel olmakla ilgili gayret filan tamam ama birazcık da onlar Türkçe öğrensin hissiyatındayımdır. Hani ‘İngilizler soğuk insanlardır.’ derler. Kim söylüyor bunu? Ben söylüyorum. Neden? Gittim kimseyle konuşamadım. İngilizce biliyor musun? Hayır! (Gülüşmeler) Sanki kraliçeyle uzun uzun konuşup bu tespiti yaptın? Orada yaptıysan da bu kraliçenin sana karşı soğuk olduğu anlamına gelir. Alay etmek ahlakî olarak hiç tavsiye edilmez. Bu mizahın en önemli ayağını da ortadan kaldırır. Mizahi davranış biçimi içinde daha çok merhamet barındıran bir şey.

Türkler niye sıcakkanlı diye biliniyor o zaman?

Ona da şüpheyle yaklaşıyorum. (Gülüşmeler) Filmde de vurgu yapıyorum: Sizin memlekette deveye biniyormuşsunuz doğru mu? Deve olursa, binerim. Günlük hayatta olmamasına rağmen sorarlar; yurt dışındaki insanlar bunun mücadelesini veriyorlar. İçinde bir alaycılık olmadığını bilmesek ‘yoo yok’ deriz.

Niye yok diyelim ki var, havalimanında apronda kesiyoruz! (Kahkahalar)

Tedbir olarak, bu bilgi herhalde başka kültürle karıştırılıyor diyorsun, sonra aklına geliyor ki evet apronda deve kesilmişti. İki tarafın da olağandışı haklı olduğu yerler var. Buradan espri devşirmek daha eğlenceli.

Yok deve, demek lazım aslında! (Gülüşmeler)

Yok deve! Bizim iki kahramanımız, bugünün kafasındaki o günün karakterleri. Seyirlik bir aksiyon komedi yapmaya çalıştım. İnsanların iki ayak üzerinde yürümesi de bir aksiyonken, aksiyon tabirini yakıştırmak komik ama olsun. (Gülüşmeler)

Biz ne kadar aşinayız western kültürüne?

Onlar da değiller zaten. Yakın dönemde Russell Crowe ve Christian Bale’nin oynadığı ‘3:10 to Yuma’ diye umulmadık sertlikte bir western filmi vardı. Öncesindekiler zaten stüdyo filmi, salon filmleri gibi. Üzerine çamur buluşmamış, pırıl pırıl kovboy kıyafeti filan var. Onların çok izleyicisi olmadım, çizgi roman merakım da yoktu. Ben Mandrakeci’yimdir. Amerikan kültürü, westernin kendi gerçekliği ve sertliğini yeni yeni yansıtmaya başladı. Ateş ediyorlar, adam öldürüyorlar mesela. Bununla duygusal olarak çok ilgilendim, bizimkilere hiç ateş ettirmedim. Bizimkilerin belki anti kahramanlar ama oraya maceraya giden adamların birini hiç öldürmemiş olması bir tercih. Öyle kahramanlığa pek inanasım gelmiyor, gönlüm elvermiyor doğrusu.