Bu ‘Krallık’tan Çıkmak Zor!

Filmler
Avustralya’nın banliyö bölgesinde bir mahalle için “Hayvan Krallığı” (“Animal Kingdom”) tanımlaması yapan stilize ve sosyolojik bir suç filmi. Michael Mann’in filml...
EMOJİLE

Avustralya’nın banliyö bölgesinde bir mahalle için “Hayvan Krallığı” (“Animal Kingdom”) tanımlaması yapan stilize ve sosyolojik bir suç filmi. Michael Mann’in filmlerini akla getiren; yüksek koreografi gücü, yavaş çekimi kullanma becerisi, orta plan hakimiyeti, hipnotize edici müzik, sistem eleştirisi ve üç boyutlu karakterler yoluyla akan, soygunsuz bir soyguncular hikayesi olarak anılabilir. 2000’lerin başlarında filizlenen ‘Avustralya Yeni Dalgası’ eğiliminin son temsilcilerinden David Michod, o stilize dünyasıyla ve ses kullanımıyla çığır açan yenilikçi üslubu, henüz ilk filminde hakkıyla uyguluyor. Buna istinaden kendisini 2012’de Hollywood’da bir projenin yönetmenlik koltuğunda görürsek şaşırmayalım. Zira Michael Mann’in saygı duyulan suç filmi geleneğini hakkıyla sinemalaştırmak her baba yiğidin harcı değildir.

2000’li yıllarda özellikle Avustralya, Romanya ve Avusturya sinemasında belli bir gelenek doğduğunu söylemek mümkün. Kanımca da bu durum Güney Kore ve Latin Amerika gibi abartılan ülke sinemalarına göre yedinci sanata daha fazla katkıda bulunuyor. Avusturya sinemasının ‘Haneke ekolü’nün devamında ürettiği eserlerin yanında, 2000’lerin başından itibaren belli bir eğilim de Avustralya’da görülebiliyor. 2006 senesinde  ‘Sinema’ dergisinde yazdığım bir yazıda da oradan çıkan yeni bir dalga olduğunu belirtmiştim.

Avustralya sinemasında yeşeren bir yeni dalga hareketinden bahsetmek mümkün

Bu bağlamda “Hayvan Krallığı”nın (“Animal Kingdom”) 2010’un en çok ses getiren filmlerinden olması ise bir tesadüf değil elbette. Öyle ki John Hillcoat, Anna Kokkinos, Geoffrey Wright, Rolf de Heer gibi 90’larda çıkış yapan yenilikçi yönetmenlerin ve son 10 yılda devreye giren Andrew Dominik, Ray Lawrence, Greg McLean gibi isimlerin bu atılımda katkısı büyük. O zamandan beri de fikirlerimde bir değişiklik yok. Genelde gerçek bir hikayeden ‘stilize suç filmi’ ya da ‘stil erbabı tür filmi’ üretme konusunda son derece yenilikçi, karizmatik ve akıl sır erdirilemeyen, bu haliyle de Hollywood’a göz kırpan eserler çıkabiliyor ülkeden.

Bunların arasında “Bir Japon’un Öyküsü” (“Japanese Story”, 2003), “Somersault” (2004), “Küçük Balık” (“Little Fish”, 2005), “Her İşte Bir Hayır Var” (“Look Both Ways”, 2005), “2:37” (2006), “Suburban Mayhem” (2006), “Candy” (2006), “Wasted on the Young” (2010) gibi ilk filmlerin başı çektiği söylenebilir.

Böylece sinemayla ilgilenen genç bir kuşağın da, 90’ların değişim rüzgarını arkasına alarak 70’lerin sonunda Hollywood’a sıçrayan yönetmenler jenerasyonundan daha farklı bir katmana yerleşmiş durumda olduğunu söyleyebiliriz. Bu da zaten ‘Avustralya Yeni Dalgası’nın iskeletini oluşturmaya yetiyor da artıyor bile…

Michael Mann’in stilize suç filmi geleneğini benimsemiş

Bunların esas eğilimleri; müzik ve ses oyunlarına odaklanmanın yanında görsel anlamda stilize bir işçilik sunmak ve alışık olunan anlatı teknikleriyle oynayıp karşımıza belli türlerde görmediğimiz şeyler getirmekti. “Hayvan Krallığı” ise sözünü ettiğimiz eğilimin suç filmi ayağı. 2010 yılında belki gençlik filmi alanında “Wasted on the Young” gibi daha etki bırakan bir ilk film var. Ancak David Michod’nun filmi de Michael Mann’in ‘stilize suç filmi’ geleneğini uygulama becerisi ve vurucu mesajıyla karşı konulamayacak bir deneme sunuyor.

Avustralya’nın orta sınıf bir ailesinin çok çeşitliliğiyle üreyen bir suç hikayesi sunan eser, soygunculuktan seri katilliğe, uyuşturucu bağımlılığından daha nice şeye kadar uzanan, adeta her şeyin orman kurallarıyla işlediği bir coğrafyanın içinden sesleniyor. ‘Hayvan krallığı’ adı verilen bu mekan ya da banliyönün ta kendisi, o anlamın derinliklerine inince ise çıkışın imkansız olduğu, herkesin birbirine öldürecek derecede yozlaştığı bir sosyolojik analizle karşılaşıyoruz.

Hipnotize edici müzik, orta ölçekli planlar ve Shakespeareyen oyunculuklar

David Michod’nun Michael Mann’in “İnsan Avcısı” (“Manhunter”, 1986), “Büyük Hesaplaşma” (“Heat”, 1995) ve “Köstebek” (“The Insider”, 1999) ile zirveye ulaştırdığı stilize suç filmi geleneğini Avustralya kültürüne yerleştirmesi, filmin karizmatik bir havaya kavuşmasını sağlıyor. Zira bu mantığın özünde alışık olduğumuz geniş açı-orta açı dönüşümü ile akan ana akım gramerin uzağında seyretmek esastır.

Dar açı objektifler ile bir sıkışmışlık yaratılırken, genelde orta ölçekli planlar kullanılır. Yavaş çekim ve hipnotize edici müzik büyük rol oynar. Bakış açısı planlarının da bir şekilde karakterlerin ruh halini tasvir eden, sıkışmışlığını anlatan dünya portresini resmetmek için var olduğu görülür. Oyunculuklar açısından baktığımızda “Hayvan Krallığı”nın Shakespeareyen bir dokuda özen ve profesyonellik aşıladığına tanıklık etmek mümkün. Bu açıdan da “Macbeth” (2006) ve “Somersault” gibi eserlerle akrabalık kuruyor.

Orman kurallarının işlediği krallığa girmesi kolay ama…

Tüm bu oluşumu arkasına alan yönetmen fazla doz uyuşturucudan ölen annesinin ani vefatıyla birlikte teyzesinin yanına yani ‘Hayvan Krallığı’na yerleşen 17 yaşındaki bir çocuğun hikayesine odaklanıyor temelde. Onun bu ruh halini son derece zeki bir orta ölçekli objektifli geniş plan ile görüyoruz önce. Ardından da telefon konuşması ile yeni hayata atlayışını takip ediyoruz. Ancak karakter, bu diyara bir kere ‘cinayet’le girdi mi, çıkışı da yine başka bir ‘cinayet’ ile oluyor. Yani bir bakıma ‘orman kuralları’nın işlediği, ‘hayvanlar’ın krallık kurduğu mekan için ‘giriş o giriş’ tanımını kullanabiliriz.

Ana karakterimizin polis ile işbirliği yapması veya ailesinin bireylerinin soyguncu ve içici olduğunu öğrenmesi arasında da bir fark yok. Her türlü bir ikiyüzlülük ve safkan suç işleme güdüsü bu coğrafi mekanı doldurmuş durumda. Guy Pearce’ın polis memuru ile Oscar adayı Jackie Weaver’ın teyze tiplemelerinde de karşılıklı döktürdüklerini söyleyebiliriz. Bu durumun ana sebebi ise karakterlerin çok boyutlu oluşuna bağlanabilir. Doğrusunu söylemek gerekirse iyi-kötü ayrımının net bir şekilde yapılmadığı, her tiplemeden korkar hale geldiğimiz bir coğrafya çizilmesi, “Hayvan Krallığı”nı daha çarpıcı hale getiriyor.

Türsel analiz veya neden-sonuç ilişkisiyle ilgilenmiyor

Zaten o başlangıçtaki ölüm sonrası omuz planlı bir kesintisiz plan sekans ve iç ses ile girdiğimiz ‘iç dünya’yı o orantıda bir tutarlılıkla takip ediyoruz. Beyaz rengin tonlarına yapılan baskı, bir anlamda gerçekçilik, tedirgin edicilik ve hipnotize ediciliği bir arada seyirciye teneffüs ettiriyor.

Bundan beslenen “Hayvan Krallığı”, Avustralya’nın orta sınıfındaki çıkışsızlığı sonuçsuz bir suç filmine dönüştürüyor. Michael Mann’in “Büyük Hesaplaşma”sı ya da Sidney Lumet’in “Şeytan Duymadan Önce”si (“Before the Devil Knows you’re dead”, 2007) gibi soygunsuz bir soygun filmi kıvamında da, psikolojik dokulu bir polisiye olarak da, modern bir kara film adı altında da okumak mümkün bu eseri.

2012’de bir Hollywood yapımının başında Michod’yu görebiliriz

Ancak Michod, burada türleri önemsemeden epik ve stilize bir suç filmi üretmek için yola çıkmış esasen. Bu yenilikçi ‘Mann’esk duruş ise örneğin “Amerikan Gangster”i (“American Gangster”, 2007) çekseydi ne kadar başarılı olabileceğini kanıtlıyor.

Michod’yu 2012’de bir Amerikan suç filmini yönetirken görürsek şaşırmamalıyız. “Kasap” (“Chopper”, 2000) ile dikkat çeken Andrew Dominik’le aynı kaderi paylaşması an meselesi. Bu konuda birçok Amerikanlı yönetmenden daha başarılı bir iş çıkaracağına da şüphe yok. En azından burada cinayet sahnelerini, katilini belli etmeden tek bir plan ile halletme becerisini bile izlesek bu sonucu çıkarabiliriz.

FİLMİN NOTU: 6.5

KEREM AKÇA’NIN !F İSTANBUL FİLMLERİ İÇİN YILDIZ TABLOSU:

22 Mayıs (22 Mei / 22nd of May): 7.8
Akbaba (Carancho): 6
Amer: 8
Amrika (Amreeka): 5.5
Bizim de Günümüz Gelecek (Notre Jour Viendra / Our Day Will Come): 5.5
Buzlar Üzerinde (On the Ice): 2.5
Delikanlı (Boy): 6.4
Feminist Kevaşeler Sahnede: 5
Gerçeğin Parçaları (Winter’s Bone): 3
Golyat’ın Yazı (Verano de goliat / Summer of Goliath): 3.7
Görünmeyen Göz (La Mirada Invisible / The Invisible Eye): 6.3
Hayatta Kalmak (Prezít svuj zivot / Surviving Life): 5
Hayvanlar Krallığı (Animal Kingdom): 6.5
Her Şeyim Satılık (Everything Must Go): 3.5
İki Kadın, Bir Erkek (The Kids are All Right): 6
İtiraflar (Kokuhaku / Confessions): 8.5
İz Peşinde (True Grit): 4
L.A. Zombie: 2
Moominler ve Kuyruklu Yıldız (Moomins and the Comet Chase): 3
Noelden Sonraki Salı (Marti, dupa craciun / Tuesday, After Christmas): 6
Rahim (Womb): 6.5
Sineklik (La Mosquitera / The Mosquito Net): 7
Siyah Kuğu (Black Swan): 9
Soğuk Balık (Tsumetai nettaigyo / Cold Fish): 6.2
Udaan: 2.6
Ultra Mega Süper Kahraman (Griff the Invisible): 4
Üç (Drei / Three): 7

Not: Yıldızlar 10 üzerinden verilmektedir. Festival süresince güncellenecektir.

HT