Özlem Ertan
Hayaletlerin, geniş ve ağır mobilyalarla dolu odalarında lanetli kelimeler gibi dolaşıp durdukları tekinsiz evlerle ilgili hikâyeler çoğu insanın ilgisini çeker. Öyle ki bazıları, kendilerine uykusuz geceler yaşatacağını bile bile gerilim filmleri izlemekten ve hayalet öyküleri okumaktan geri durmazlar. Edebiyatta korku ve gerilim denince akla ilk gelen isim Stephen King’dir şüphesiz. Ancak bu türün meraklıları, kitaplarında çoğunlukla Avrupa’yla Amerika’nın değer yargıları arasındaki çatışmayı anlatan Amerikalı yazar Henry James’in de çok güzel hayalet öyküleri olduğunu bilirler.
Henry James’in bir de, Türkiye’de, İş Bankası Yayınları tarafından Yürek Burgusu adıyla yayımlanan kısa bir romanı vardır. Orijinal ismi The Turn of The Screw olan Yürek Burgusu, şehir dışındaki bir malikaneye, iki küçük çocuğa ders vermek için giden bir mürebbiyenin, orada karşılaştığı iki hayaletle mücadelesini anlatır.
İstanbul için ilklerin operası
Britanyalı besteci Benjamin Britten’ın, konusunu Henry James’in bu kısa romanından alan The Turn of The Screw operasını bestelemesinden sonra, opera repertuarına güzel bir korku-gerilim operası eklenmiş oldu. Librettosunu, Myfanwy Piper’ın yazdığı, dünya prömiyeri 14 Eylül 1954’de yapılan The Turn of The Screw, Türkiye’de ilk defa İstanbul Devlet Opera ve Balesi sanatçıları tarafından sahneleniyor. Yönetmenliğini Aytaç Manizade’nin yaptığı, orkestra şefliğini ise Alexander Walker’ın üstlendiği The Turn of The Screw, İstanbul’da, Kötülüğün Döngüsü adıyla oynuyor.
Prömiyeri 16 nisan akşamı yapılan ve 19 nisanda ikinci kez seyircilerin karşısına çıkan Kötülüğün Döngüsü’nü sezon bitmeden izlemek istiyorsanız, 21 nisan perşembe akşamki temsil sizin son şansınız. Ancak bilet bulamasanız da çok üzülmeyin, çünkü Kötülüğün Döngüsü’nü muhtemelen önümüzdeki yıl da Süreyya Operası’nda izleyebileceksiniz.
Kötülüğün Döngüsü, İstanbullu opera izleyicileri için birçok ilki barındırıyor. Daha önce İstanbul’da İngilizce bir opera sahnelenmedi. Hele korku operası kavramı, opera kültürü, Türkiye’de sahnelenen eserlerle sınırlı olan sanatseverlere oldukça yabancı. Ayrıca İstanbul’da ilk kez bir Benjamin Britten operası sahnelendiğini de belirtmeden geçmemek lazım.
Çocuklar ve hayaletler
Süreyya Operası’nın küçük sahnesi rejisörler için kısıtlayıcı bir faktör. Bunu Kötülüğün Döngüsü’nde de görüyoruz. Ancak tüm imkânsızlıklara rağmen ışık oyunları ve makyaj, sahnede gerilimli bir atmosfer yaratmaya yetmiş. Aslına bakacak olursanız ortada dekor, kostüm olmasaydı da Benjamin Britten’ın hikâyeyi ustalıkla destekleyen müziği, tek başına bu atmosferi yaratmaya yeterdi. Kötülüğün Döngüsü’nde koro yok. Sadece beş solist var. Orkestrada ise her enstrümandan birer tane var.
Eserde mürebbiyeyi soprano Ayşe Sezerman, eski mürebbiye Miss Jessel’ın hayaletini soprano Ayten Telek, uşak Peter Quint’in hayaletini tenor Onur Ertürk, evin kahyası Mrs. Grose’u mezzo-soprano Lynn Trapel Çağlar, evin küçük oğlu Miles’ı Cem Güven, kız çocuğu Flora’yı ise Özlem Soydan oynuyor.
Uzun zamandır sahnede görmediğimiz Ayşe Sezerman, mürebbiye için uygun bir seçim. Hayaletler de ses, tavır ve oyunculuklarıyla rollerinin hakkını veriyorlar. Miles’ı oynayan küçük oyuncu Cem Güven’le, onun kardeşi olarak izlediğimiz Özlem Soydan’ı da başarılı buldum ben.
Her şeyden önce Türkiye’de bir gerilim operası izlemek çok güzeldi. Umarım bu bir başlangıç olur ve Devlet Operası sürekli aynı eserleri sahnelemek yerine tıpkı Kötülüğün Döngüsü gibi çağdaş eserlere de repertuarında yer açar. [Taraf]