Munzur’da Gündem Kendine Özel

Konserler
Ne ülkenin çalkantılı gündemi değiştiriyor buranın gerçek gündemini, ne festivalin civcivli hali… Ayça Örer ‘Dersim dört dağ içinde’ türküsünü mırıldana mırıldana geldiğim Tunceli, b...
EMOJİLE

Ne ülkenin çalkantılı gündemi değiştiriyor buranın gerçek gündemini, ne festivalin civcivli hali…

Ayça Örer

‘Dersim dört dağ içinde’ türküsünü mırıldana mırıldana geldiğim Tunceli, beni dört dağ içinde bir toz bulutuyla karşıladı. Taa Suriye’den gelen toz bulutları buraya varmış, dört dağ içinde bir şehri pusa boğmuş. Festival için iyi bir karşılama değil elbet, yol boyunca Almanya’dan gelen Evin ve ailesinin, “Munzur’un gökyüzüne gelmiştik, önümüzü göremiyoruz” diye söylenmesi ondan…

Festival programı yoğun, karışık ve çeşitli. Dersim kadınlarıyla dayanışma kahvaltısına gitmek de mümkün; kardeşi Ali Yıldız’a hepi topu bir mezar istediği için ölüm orucuna giren Hüsnü Yıldız’ı ziyaret edip bir çayını içmek de. Ovacık tarafına uzanırsanız ‘Munzur Beach’ faaliyetlerinden faydalanırsınız, ‘Gözeler’ mevkiine giderseniz 43 dereceyi gösteren sıcakta titreye titreye su içersiniz. İnsanların “Çok sıcak gitmesek de olmaz” dediği Düzgin Baba ya da Bava Düzgin yine de buranın olmazsa olmazı.

Terchi yapmak zor

‘Çok başlılık’ izlenimi veren bir hal var. Hozat’a da gitmek istiyor insan, Merkez’de de kalmak. İkisinin programı da birbirinden ‘ağır’ çünkü. Hem Sebahat Tuncel’i görmeye, hem Kardeş Türküler dinlemeye Hozat’ı seçtim. Bunun bana ceremesi, son yıllarda bu topraklardan yetişen en iddialı sanatçılardan Ahmet Aslan’ın herkesin dilinde olan ‘muhteşem’ sahnesini kaçırmak. Döndüğümde türlü rivayet duyuyorum, “Söylerken nasıl düşmedi o sandalyeden” minvalinde. Öylesine etkilenmiş insanlar.

‘Hayat çocuklara güzel’

Hozat’ın programı da en az merkez kadar iddialı ama. Aylar öncesinden başlayan çalışmaların son günlerinde belediye başkanı Cevdet Konak her yere yetişme derdinde. Yetişiyor da. Kendisini bir sahneye tonmaister ayarlarken, bir Sebahat Tuncel’i ağırlarken, bir Kardeş Türküler’le sohbet ederken görmek mümkün. İnsanlar da bir buçuk saatlik zahmetli yolu geçip, Hozat’a gelmişler. Mikail Aslan sahneye çıktığında, önünde ilçenin girişinde bulunan garnizona kadar uzanan bir kalabalık buluyor. Garnizonun önü ‘tıp’ noktası. Herşey orada kesilmiş gibi. Snapper benzeri oyuncaklarla oynayan çocukları saymıyorum. Hayat onlara güzel.

Bir aylık bahar

Festival Palavra Meydanı’nın girişini tutmuş bir çay bahçesinde oturan Kamil beyin deyimiyle “Bir aylık” bahar yaratıyor. İşsizlikten yılmışlar. “Bütün gün çay içer, gak guk ederiz. Yurtdışında akrabası olana üç kuruş para gelir, gelmezse de evden çıkmaz” diye özetliyor durumu. Merkezde dükkanı olan Malik Kaya ise “Artık festivale halk katılmıyor, genelde dışarıdan insanlar geliyor. Gelsinler elbette ama bir de şehri kirletmeseler, insanları yormasalar…” diye konuşuyor. Gerçekten adım başı yurtdışından gelen birine rastlamak mümkün. Zazaca, Almanca, Türkçe birbirine karışıp havaya dağılıyor.

Sanatçılar Sokağı olarak düzenlenen meydanda sağlı sollu standlar açılmış. Politik standların arasına, ressamlar, takıcılar ve yazmacılar serpilmiş. En revaçta olan ürünse şalvar. “Ağ kısmı Elazığ şalvarından daha kısa olduğu için” buranın şalvarı daha makbulmüş. 15 liraya basmadan olanı da var, makine işiyle çiçek deseni yapılanı da.

Beni en çok ‘I love Munzur’ tişörtleri etkiledi ama. Zazaca değil, Türkçe değil, İngilizce. Mevzu o kadar çok ilgimi çekti ki, en sonunda fotoğrafını çektirmediler. Oryantalizm içimize işlemiş deyip vazgeçtim bu çabadan.

Munzur kenarı çadırlarla dolu. İnsanlar festival başlamadan gelip yerleşmişler. Sabah sekizde bendir çalmaya başlayıp, 9’da mavi köprüden çivileme atlıyorlar. Baraj kapakları açılmış, Munzur berrak akıyor.

‘Munzur’uma Dokunma’ çalışması bu yıl ‘Munzur gözelerinde öğrenci yaz okulu’ gibi faaliyetlerle de destekleniyor. İnsan 100 metrelik bir alanda incecik akan suyun iklimi nasıl yumuşattığını, her şeyi nasıl değiştirdiği görünce, “Hakikaten buraya dokunmak ne demek” diyor. Diyor demesine de, Munzur’a dokunan yalnızca devlet mi? Merkezden, Pertek’e, Pülümür’den Hozat’a orman yakmalarının ardından yeni kendine gelen meşelerin arası, ‘Munzur’ markalı suyun şişeleriyle dolu. Buraya ‘temiz’ gökyüzü özlemiyle gelen Evin, elindeki pet şişeyi ormana doğru sallıyor ve “Almanya’da olsak ne ceza yazarlardı” diye kıkırdıyor. Diyorum ki, “Evin, Munzur’una dokunma!”

Radikal Gazetesi