Merkez Granada Mühür El-Kevser

Konserler
Hiçbir kelime olmasa da bir enstrümanın verdiği ses çok kere lirik bir çağrışım yapar insanda. Bu, müzik dediğimiz, bir sırrın üflenişi gibidir kulaktan kulağa. Elbette ki müzikten kastımız yedi sanat...
EMOJİLE

Hiçbir kelime olmasa da bir enstrümanın verdiği ses çok kere lirik bir çağrışım yapar insanda.

Bu, müzik dediğimiz, bir sırrın üflenişi gibidir kulaktan kulağa. Elbette ki müzikten kastımız yedi sanat dalından biri olan nitelikli eserler.

Bu manada ülkemizde de raflarda alıcısını (meta olarak değil) ve dinleyicisini bekleyen İspanyol grubun, El-Kevser’in, müzik yolculuğunu ve yaptıkları çalışmayı konuştuk. İspanya’dan ‘mesaj’ları var biz dinleyicilerine.

İlk olarak neye, nereye, nasıl çağırıyorsunuz bizleri ya da verdiğiniz mesaj nedir sizi dinleyeceklere?

Albümün adı Çağrı… Çünkü bu albüm bir çağrı niteliğinde… Fakat o mesajı tanımlamamayı tercih ediyoruz… Çünkü bazen kelimelerin ifade etmekte yetersiz kaldığı şeyleri müzik en güzel şekilde ifade ediyor… Her dinleyicinin ruh haline ve algısına göre bu albüm herkese farklı şeyler hissettirebilir. Müzik farklı insanlarla farklı dillerden konuşur. İstediğimiz, umduğumuz şey ise sözlerini anlamasalar bile yaptığımız müziğin insanların kalplerine dokunması…

Böyle enternasyonal bir gruptan bu derece anlamlı tek bir ruh nasıl meydana geliyor?

Ruh, grubumuzun bestelediği, albümde bulunan bir şarkımızın da ismi aynı zamanda… Bu şarkı El Kevser grubundaki müzisyen arkadaşlarımızın her birinin müzik yorumlarını ayrı şekilde ifade edip, gruba mühür vuran bir sentez. Hepimiz farklı geçmişlerden ve kültürlerden geliyoruz fakat inancımız ve müziğe olan özellikle de dini müziğe olan sevgimiz bizi birleştirdi…

Yaşadığımız yer Granada… El Hamra Sarayı’yla bilinen bu şehir bizi buluşturdu.

Herkes bir vesileyle bir yola girer. Sizin İslamiyet’le tanışmanıza ve bu türden müzik yapmanıza vesile neydi?

Her birimizin farklı hikâyeleri var aslında… Muhammed Scott ve ben ikinci jenerasyon Müslümanlarız. Ben İngiliz bir ailenin çocuğuyum…70’li yıllarda ailemiz Müslüman olmuş. Hamza Castro ve Selma Vives sonradan İslamiyet’le tanışanlardan. Öncelikle ben kendi deneyimlerimi anlatayım sonrasında grubun diğer üyeleri kendilerini anlatsınlar…

Ali Keeler (Vokal-Keman): Klasik batı müziğiyle yetiştirilmeme rağmen çok küçük yaşlardan beri Doğu müziğini dinlemeyi severdim. Babamın Mevlevi, Hint, Endülüs müziği ve büyük Mısırlı hocaların Kur’an-ı Kerim hatim albümlerine ait büyük bir arşivi vardı. Suriye’ye taşındığımda camilerdeki zikir ve mevlitlere, Şam ve Halep’teki tekkelere gittim. Makamlı ve tecvidli Kur’an-ı Kerim okumayı orada öğrendim. El Kevser bana yaşadığım bu kültürlere ait deneyimleri, kemanım ve sesimle anlatma fırsatı oldu.

Hamza Castro (Ney): Benim İslamiyet’i seçmem bir kadına âşık olmamla başladı. Onun yaşam tarzından çok derin şekilde etkilendim. İslamiyet benim için çok berrak, açık ve net. Bir yaşam tarzı ve kalbimin ilacı.

Neyle Barcelona’da dünya dinleri sempozyumunda karşılaştım. O andan itibaren kalbim hep bu enstrümanın sesiyle çınladı ve çınlıyor…

Salma Vives (Çello-ud): Müzikte ilk deneyimim Klasik batı geleneğiyle başladı. Sonra, bir gün bir anda kendimi Arap müziğinin içinde buldum. Bu, beni Arap kültürüne ve İslamiyet’e götürdü. Bir Fas gezisinde ezanı işittim ve o an kalbimde bir çağrı hissettim.

Muhammad Scott (Djembe): Evlenmeden önce İslamiyet’i seçen Müslüman bir aile tarafından yetiştirildim ben. İslamiyet benim için çok açık ve inkâr edilmesi imkânsız.

Neden El-Kevser ismini verdiniz grubunuza?

El Kevser ismi; grubumuzun ney sanatçısı Hamza’nın ilhamından aklımıza düştü ve ilk anda bütün grup üyelerinin kabulünü gördü. Biz müziğimizin cennetten ilham aldığını ve cennetteki bu havuzun sahibi Peygamberimizin (sav) rahmetini ve rızasını umuyoruz. İnşallah Allah bize en büyük isteğimiz olan bu kutsal Kevser havuzundan içmeyi nasip eder. Âmin.

Yeni Şafak