Yarın Most Konserleri kapsamında Açıkhava’da sahneye çıkacak Yunan müziğinin efsane ismi Yorgo Dalaras, ‘İstanbul şarkıları insanın annesinden bahsetmesi gibi. İzmirli göçmenlerin torunlarıyla Rumca eski İstanbul şarkılarını söylemek istiyorum’ diyor.
Dünya genelinde 12 milyon albüm sattınız ve Yunanistan’ın 70’ler sonrasında Haris Alexiou ve Giannis Parios ile en büyük isminden biri olarak gösteriliyorsunuz. Nasıl başladı bu yolculuk?
Biz ailece müzisyeniz, dedem, babam, amcam ve kuzenlerim hepimiz… Böyle bir ortam içinde büyüdüğüm için müzikten, notalardan kaçmam imkânsızdı. Okul yıllarımda bu yöne gideceğimi anlamıştım ben zaten. O zamanlar Yunanistan için zor zamanlardı gerçi ama yine de müzikle iç içe olmak istedim ve bu yöne profesyonel olarak eğildim. 17 yaşımda ilk albümümü piyasaya sürdüm, ondan iki sene sonra zaten bütün Yunanistan’da tanınmıştım. Zamanla albümler çoğaldı, konserler de… 70’lerden sonra da dünyayı gezmeye başladım.
2007’de Fener Rum Patrikhanesi’nin düzenlediği 2. Ortodoks Gençliği Konferansı kapsamında konser verecektiniz. Ama konsere az bir süre kala İstanbul Valiliği belge eksikliği nedeniyle iptal etti. Gerçekten belgeler eksik miydi?
Biz buraya, İzmir’den göç etmiş insanların torunlarından oluşan harika bir orkestrayla geldik. 100 kişilik korosu ve 50 kişilik orkestra grubuyla, inanılmaz bir gösteri oluyordu gittiğimiz her yerde. İstanbul’daki de bu konserlerden biri olacaktı. O dönemde Türkiye’de ciddi terör olayları oluyordu. Dediler ki ‘En iyisi konseri iptal edin. Güvenliği sağlayamıyoruz’. Polise gelen ihbarlar ve tehditler vardı. Rumeli Hisarı’nda olacaktı bu konser ve orayı koruyamadıklarını söylediler. Yoksa Patrikhane’ye izin çoktan verilmişti. İzin konusunda bir sıkıntı olmadı yani.
Bazı Türk gazetecilerin Türk düşmanı olduğunuz konusunda yazdıkları yazılar vardı o dönemde.
Bu kadar ayrıntı bilmiyorum ama bir grup her zaman bir gruptur. Bir insan bile kötü bir şey yazsa bir grup oluşturup, bana zarar verebilir.
Abdullah Öcalan için kurulan 20 kişilik bir komitede yürüyüş yaptığınıza dair haberler de çıkmıştı.
Yirmi değil binlerce insan toplanmıştık orada ama Öcalan’a destek vermek için değil. Bu da nereden çıktı? Bizim hoşumuza gitmeyen şey bizim ülkemizin yani Yunanistan’ın Abdullah Öcalan’a yaklaşım şekliydi. Biz orada kendi devletimizi, Yunan derin devletini protesto etmek için toplanmıştık. Yunan devleti o olaylarda çok yanlış yaptı. Gizliden iş yürüttü. Gizli yapmaya çalıştığı olaylar açığa çıktı ve Yunan halkını çok rahatsız etti. Biz de bu yürüyüşü organize ettik.
Bu yürüyüş, Öcalan’a destek yürüyüşü olarak biliniyordu Türkiye’de.
Hayır, biz derin devleti protesto etmek için bir araya geldik orada. Hiçbir şekilde Öcalan’ın adına, Öcalan’a destek vermek için bir araya gelmiş değiliz, bunun özellikle altını çizmek istiyorum. Sorun şurada: Öcalan o zaman ortalarda yok, daha doğrusu dünya üzerinde bir yerlerde ama nerede bilinmiyor. O sırada da Yunanistan, ona yardım edecek gibi görünürken birden bire etmedi.
Yunanistan Öcalan’ı korumak mı istedi yani?
Koruyacak gibi yaptı ama korumadı. Bir ülke eğer kendini seviyor ve düzgün davranmak istiyorsa yaptıklarına dikkat etmeli. Yunanistan’ın yaptığı çok büyük bir yanlıştı ve bütün dünyaya rezil olduk. Adamı dünya üzerinde uçakla gezdirip, sonra aldığı yere bırakan başka hangi ülke var? Çok büyük bir siyasi hata bu. Yunanistan’ın böyle bir konuyla hiç uğraşmaması, bu olaylara hiç karışmaması gerekirdi. Biz bir araya gelip, devletimizin hatasını kınadık. Yunanistan’a ‘Bizden habersiz ne işler çeviriyorsun?’ diye sorduk. Bazen devletler, halkının hiç hoşuna gitmeyen şeyler yapıyor. Söylemek istediğim şudur, bazen politikanın çözüm bulamadığı şeylere insanlar çok daha kolay çözüm bulur.
Türk-Yunan ilişkilerine gelirsek, iki ülke arasında ne sorunu var sizce?
Sorunların başlıca iki nedeni şu. Birincisi dindarlar, ikincisi de aşırı milliyetçiler. Politika aslında insanları ileriye götürmek için vardır ama politikacıların çoğu bu işi yapmak için uygun değildir. Arada sivrilen, işini düzgün yapan, düzgün insanlar da var elbette. Ama bütün dünyada görüyoruz ki bunu becerebilen insan sayısı çok az. Dinde de her zaman din kelimesini doğru şekilde gösterecek din görevlileri yok. Dinin iyi tarafına çelme takıyor bu insanlar. Allah’a inanmak topla tüfekle olacak şey değil. Herkesin Allah’la arasındaki bağ çok farklı ve hiçbir din adamı bu gerçeği söyledikleri ve yaptıklarıyla değiştiremez. Museviler, Hıristiyanlar ve Müslümanların hepsi Allah’a inanıyor ama dünyada en çok onların aralarında sorun var. Aynı kitabı okuyoruz neredeyse ama bunun için kavga edebiliyoruz. Benim için din, birbirimizden ayrılmak yerine birlik ve beraberlik içinde yaşamaktır. Çünkü insanlar küçüklükten beri o fanatizmle büyüyüp, dinin ayırıcılığını kullanıyorlar. Ama dinin birleştirici tarafı da var ve bu taraf çok daha kuvvetli.
Türklerle Yunanların din dışında tamamen aynı olduğunu söylerler. Buna rağmen hala aramızda ciddi bir mesafe var. Bunu nasıl aşarız?
Bu mesafeyi aşmak için birbirimizi rahatsız etmememiz ve birbirimize saygı göstermemiz lazım. Birbirimizin tarihine, günlük yaşamımıza, kişiliklerimize saygı göstermekten bahsediyorum. Ve hiçbir olguyu maksimalize etmememiz gerekiyor. Çünkü maksimalizasyon bize sadece zarar verir.
Geçen sene konser için geldiğinizde sahnede Zülfü Livaneli’yi ağırladınız ve dört kere bis yaptınız. Bu yıl da Açıkhava’dasınız.
Açık söyleyeyim, 2007 yılındaki konserin iptal edilmesinden sonra kendimi biraz kötü hissetmiştim ama geçen yıl geldiğimde anladım ki insanlar sevgi dolu ve barış istiyor. Bir şeyi hemen belirteyim, burada konser vermek ve Türk insanıyla buluşmak çok keyifli. Buradaki müzisyenler çok kaliteli ve çok düzgün müzik yapıyorlar, minareden duyduğunuz ezan sesi bile muhteşem bir sanat. Karadeniz’deki kemençenin biraz daha büyüğü Girit’te var. Başka örnekler de verilebilir ama kısaca bütün enstrümanlar her iki tarafta da mevcut. İnanılmaz bir benzerlik var aramızda. Ben böyle görüyorum.
Glykeria geçen yıl Patrikhane’nin davetlisi olarak İstanbul’da bir konser verdi ve ‘Leylim Ley’ şarkısını baştan sona Türkçe söyleyerek bizi epey şaşırttı. Sizden de bu tarz bir sürpriz izleyecek miyiz?
İspanyolca ve İtalyanca söylüyorum ama Türkçe benim için çok zor bir dil. Ama gelecekte yapabileceğime inanıyorum. Sadece şivem kötü durur (gülüyor).
Türk müziğini dinler misiniz, tanır mısınız Türk müzisyenleri?
Zülfü Livaneli dışında kimseyle bizzat tanışmadım ama çok fazla müzisyeni tanıyorum. 60’lardan, 70’lerden beri Türk müziğini dinlerim ve takip ederim. Belki sizin hiç tanımadığınız Türk müzisyenleri tanıyorum (gülüyor).
Müziğin yanında bir de, BM Mülteci Ajansı’nın iyi niyet elçisi olarak çalışıyorsunuz. Neler yapıyorsunuz bu kapsamda?
Üç yıldır bu görevi yürütüyorum ben. Şu an dünyada inanılmaz bir göç yaşanıyor ekonomik sıkıntılar yüzünden. Mültecilerin durumumun iyileştirilmesi ve bu konunun daha düzgün ele alınması için uğraşıyoruz.
Dünya gündemini takip eder misiniz?
Evet, her zaman.
O zaman Somali’de yaşanan insanlık dramından haberdarsınızdır. Türkiye’den Kızılay başta olmak üzere birçok kurum ciddi yardımlar yapıyor Somali’ye. Yunanistan’da ne gibi gelişmeler var bu konuda?
Yunanistan da şu aralar çok zor durumda, ekonomik olarak ciddi bir darboğazdayız. Yapılması gerekenleri zaten senelerdir imzalamış olduğu anlaşmalarla yapıyor Yunanistan. Fakat bu konuda izlenimlerim Türkiye için çok iyi.
Türkiye’de neler olup bittiğini biliyor musunuz? Tutuklu gazetecilerden haberdar mısınız örneğin?
Duydum bunları ama daha önceki yıllarda da oluyordu buna benzer olaylar. İnsanların bu gibi durumlarda politikacıları uyandırıp, doğru davranmaya teşvik etmeleri gerekiyor. Unutmayalım ki, insanlar, kendilerini yönetenlerden sorumludur. Ben tabii ki herkes gibi gazetecilerin tutuklanmasını çok yanlış buluyorum. Demokrasiye zarar verir böyle olaylar. Gazetecilerin tutuklanmasıyla demokrasi çok zıt kutuplar ama bu tutuklanmalar çok da garip değil biliyor musunuz. Çünkü tarihe baktığınızda çok büyük hükümdar ve liderlerin nasıl bir yerden sonra aroganlaştığını görebiliyorsunuz. Ben tabii ki Türkiye’de neler oldu bitti bütün ayrıntıları bilmiyorum ama demokrasi, toplumların elindedir, bunu özellikle belirtmem gerek.
Yunanistan, demokrasinin anavatanı. Orada gazeteciler tutuklansa ne olur?
Çok eskiden anavatanıydı. Artık biz de arıyoruz demokrasiyi, arada ortadan kayboluyor. Gazetecilere gelince, Yunanistan’da böyle bir şey asla olamaz. Seneler önce buna benzer küçük çaplı bir olay oldu ama 15 gün içinde Yunan halkı bu sorunu çözdü. Halkımız bu gibi konularda inanılmazdır, hemen organize olup, istediği her şeyi her an durdurabilir ülkede.
Bizde, sanatçılar siyasi yorum yapsın mı yapmasın mı tartışması var. Yunanistan’da durum nedir?
Aynı tartışma Yunanistan’da da yaşanıyor. Bazı insanlar suya sabuna hiç dokunmuyor ki herkes tarafından sevilsinler. Ama bazıları da, hem kendilerine hem etraflarına saygı duyduklarından dolayı siyasi meselelere müdahil oluyor.
Bundan sonra ne yapacaksınız, gelecekteki projeleriniz neler?
Size bahsettiğim İzmirli göçmenlerin torunlarından oluşan orkestrayla bir araya gelip, Rumca eski İstanbul şarkılarını söylemek istiyorum. İstanbul’la ilgili şarkılar inanılmaz duygu dolu, sanki insanın annesinden bahsetmesi gibi. Bu şarkıları Türklerin dinlemelerini çok isterim. Ve o sözlerin çevirilerini de yapmak istiyoruz ki niçin ağlıyoruz, niçin gülüyoruz bilinsin. Türkiye’yle ilgili neler hatırlıyoruz, neden hatırlıyoruz? Hepsini görebiliyoruz bu şarkılarda. Şarkıların içinde Türk arkadaşlardan bahsediliyor ve bu insanları bağlayan bir şey.