İslam ve Medya İnternet Sitesi Türkiye Dergi Editörleri ve Yayın Yönetmenleri Birliği (TÜRDEB) Başkanı Muharrem Baykul ile “İslamî dergicilik” üzerine bir röportaj gerçekleştirdi. İşte röportajın önemli kısımları…
TÜRDEB hakkında bilgi verir misiniz? Dergi fuarlarını neden düzenliyorsunuz?
TÜRDEB bundan 6 yıl önce bir araya geldiğimiz, birkaç editör arkadaşın fikriyle ortaya çıkan bir oluşum. Bir araya gelerek sektörel, yapısal, düşünsel ve dergiciliğin genel görünümü üzerine konuşmak, tartışmak üzere böyle bir girişimde bulunduk. Tartışmalar neticesinde de, değişik çözüm önerileri ortaya atıldı. Bu çözüm önerilerden bir tanesi de bir fuar ortamının oluşması şeklinde tezahür etti. İlkini bundan beş yıl önce Türkiye Yazarlar Birliğinin Sultan Ahmet’teki çok küçük, mütevazı bir ortamda gerçekleştirdiğimiz fuar, bugüne gelindiğinde daha coşkulu bir şekilde devam ediyor. Önümüzdeki yıllarda da inşallah daha verimli, daha aktif birlikteliklere imza atmak istiyoruz.
Bu yılki fuarın ana temasını “Gençlik” olarak belirlemişsiniz ve standı bulunan 40’a yakın gençlik temalı dergi var. Gençlerin fuara yönelik ilgisinin de yüksek düzeyde olduğunu görüyoruz. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kişilik, karakter yapısının oturduğu bir süreç olması hasebiyle gençlik çok önemli bir zaman dilimi. Son dönemlerde gençlik üzerine önemli, bilimsel değere sahip araştırmalar yapıldı. Önemli sonuçlara ulaşıldı. Biz de bu sene TÜRDEB olarak “Gençlik” ana temasını belirledik. Seçtiğimiz tema, fuarımıza da yansıdı. Genel katılım içerisinde gençlerin ortaya koyduğu farklı türlerde birçok dergi var. Üniversite öğrencilerinin çıkardığı dergilerin yanında liseli öğrencilerin çıkardığı dergiler de var. Bunlardan en ilgi çekeni ise Kartal Anadolu İmam Hatip Liseli gençler tarafından çıkarılan 9 farklı dergi. Liseli gençlerin dergiciliğe verdiği önemi göstermesi bakımından önemli buluyorum.
Fuarda 40’a yakın gençlik temalı dergi bulunuyor sanırım?
Evet. Gençler hakikaten en azından kendileri, kendi sorunlarını tartışıyorlar. Genç Dergi, Genç Doku, Genç Düşünce, Genç Okur, Genç Öncüler şu anda sayabildiğim dergilerden bazıları. Değişik cemaat ve camialarda dergi çıkaran gençler bunlar. Yani derdi olan gençler. Kendi dertlerini de burada, forum halinde görüşme, tartışma fırsatı yakalıyorlar.
“İslamî”, “Muhafazakar, “İslamcı” olarak tanımlanan çok sayıda dergi bulunuyor. Bunu fuarda da görüyoruz. Bu çeşitliliği nasıl değerlendiriyorsunuz?
Öncelikle şunun altını çizmek istiyorum. Biz kendimizi sadece Kur’an’ın bize belirttiği üzere “Müslüman” olarak tanımlıyoruz. Ancak zamanla bir geleneğin içinde oluşmuş tanımlamalarda veya karşıtların bizi tanımlarken dile getirdiği tanımlarda sözünü ettiğiniz kavramlar kullanılıyor. Biz ise kendimizi Kur’an’ın bizi tanımladığı şekilde, yani “Müslüman” olarak tanımlıyoruz. Bunu özellikle vurgulamak isterim. Bunu böylece ifade ettikten sonra soruya yanıt vereyim.
Sizin de söylediğiniz gibi, fuarda standı bulunan 150’yi akşın derginin çoğunluğu tırnak içinde söylüyorum “İslamî içerikli” veya “İslamcı” diye tanımlanan dergilerden oluşuyor. Dergilerin sayısal olarak fazlalığını ise, İslam’a dair bakış açılarındaki nüans farklılıklarından kaynaklanıyor diye düşünüyorum. Ancak şunun altını yine çizmek gerekiyor: Hepimizin inandığı değerler ortak. Hz. Peygamber sonrasından bu yana yaşanılan zaman içinde, geleneğin oluşturduğu düşünsel algı farklılıklarından kaynaklanan yapısal, cemaatsel veya mezhepsel oluşumlar ortaya çıktı. Biz bunları bir ayet olarak görüp fuarımızda bir araya getirebiliyoruz çok şükür. Dergi faaliyeti olarak, farklı farklı görüşlerden olsak da aynı çatı altında bir araya gelerek, aynı ortamda ortak iş yapmanın fıkhını da oluşturmaya çalışıyoruz.
Dini temalı dergilerde kimi zaman, başka bir cemaati veya oluşumu ayrıştıran bir söyleme rast geliyoruz. Dini dergiler başlığı altında düşünecek olursak, dini dergiciliğin sınırı ne olmalıdır?
Bizim yitirdiğimiz değerlerden birisi de kuşkusuz, birbirimizi eleştirebilme ve tenkit geleneği. İslam kültür ve tarih sayfalarına bakıldığında birbirini çok seven insanların aslında birbirlerini kıyasıya eleştiren insanlar olduğunu görürüz. İmam-ı Şafi ile İmam Muhammed ve İmam Yusuf verilebilecek binlerce örnekten bir iki tanesi. Ancak zaman içerisinde Müslümanlar arasında o kadar çok ayrışma yaşanmış ki, bu ayrışmalar beraberinde fikirsel, zihinsel ayrışmayı beraberinde getirmiş. Bu manada baktığımızda biz burada, aslında öze dönüşün belki de bu çağdaki ilk çırpınışlarını yaşıyoruz.
Üzülerek söylüyorum, İslam dünyasında dağılmış bir ümmet bilinci var. Zihinsel, fikirsel ya da yapısal ayrışmalardan ziyade bizim ortak hedeflerde bir araya gelmemiz gerekiyor. Zihinsel ıstılah çabamızı çoğaltmamız, kavram ve tasavvurlarımızı Kur’an perspektifinde yeniden gözden geçirmemizde fayda umuyorum.
Türkiye’deki dergicilik tarihine bakıldığında, ülke gündemin dergiler tarafından belirlendiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Bugün için neler söylenebilir?
Bugün aslında geçmişten gelen birikimin bir neticesi. O bağlamda dergicilik Türkiye’de Osmanlı coğrafyasının son demlerinde ortaya çıktı. Urvet’ül Vüska, Sebilürreşad, Sırat-ı Müstakim bunlardan birkaç tanesi. Türkiye’de zihinlerin resetlenmesi sayılabilecek harf inkılabı ve yaşanan diğer toplumsal ve siyasal gelişmeler dergiciliği de etkiledi. Sözlü kültürün hakim ve biraz da içine kapanık toplum yapısı dergiciliğin gelişim serüvenini engelledi. Bununla birlikte Büyük Doğu, Diriliş gibi önemli dergiler, 80’li yıllarda dergiciliğin ivme kazanmasını sağladı. Böylelikle, tırnak içinde söylüyorum “İslamcı” ya da “İslamî içerikli” diye tanımlanan dergicilikte önemli adımlar atıldı. Bugüne gelindiğinde görüyorsunuz fuarımızda 150’ye yakın dergi var. Bunların hepsi irili ufaklı, cemaat veya camia diyebileceğimiz kurumların yansıması. “İslam”ın ortak nokta olarak damgasını vurduğu, herkesin kendisini ifade ettiği bir alan şu anda burası.
Peki, bir nitelik sorunu yok mu?
Tabii dergilerin muhtevası ve teknik detaylar ayrı bir tartışma alanı. Ancak asıl önemli olan, farklı düşünce ve tarza sahip olunsa da, herkesin kendi bakış açısıyla “İslam”ın bir yönünü anlatıyor olması. Nitelik bakımından bazısı zayıf; bazı dergiler, kendisine göre görsele ağırlık veriyor, kimisi mizaha, kimisi edebiyata, kimisi tasavvufa ağırlık verebiliyor; fakat buradaki ana kriterimiz Ebu Hanife’nin uyguladığı kriter olmalı. Bu yazılanlar Kur’an’ın naslarıyla çelişiyor ise kabul etmemiz mümkün değil elbette.
Dini dergilerde akademik bir dil kullanıldığını görüyoruz. Okur nasıl karşılıyor? Ne tepkiler veriyor?
Dergilerde eserlerini okurla paylaşan hocalarımızın akademik kimliği, doğal olarak yazılara da yansıyor. Hocalarımızın akademik çalışmalarla iştigal etmesi, akademik dille birçok yazı ve makaleler kaleme almaları, bunun doğal sonucu olarak karşılanmalıdır. Bununla birlikte bazı hocalarımız, aylık, haftalık dergilerde hatta günlük gazetelerde makalelere imza atıyor.
Genel olarak bakıldığında okur, kendi aradığı herşeyi, kendi anladığı şekilde dergide bulmak, okumak istiyor. Bu manada okurların da biraz kendilerini zihinsel manada zorlamaları gerekiyor. Kolaycılığa kaçmak, yazar için değil, okur için gerekli, hatta zorunlu bir unsur. Bunu söylerken, yayınlanan makalelerin tamamen akademik bir dil ile yazılması gerektiğini söylemiyorum elbet. Ancak okurun da gayreti gerekiyor. Hiç olmazsa okurun, anlamadığı kelimeler veya kavramlarla ilgili sözlük karıştırması bile, ufuklarının, ilimlerinin gelişmesine katkı sağlayacaktır.
Röportajın devamını okumak için tıklayınız!