Bazıları -Kafka gibi- kendisi yok edemez, başkasına verir. Kimisi sonraları bundan pişmanlık duyar, kimisi duymaz. Ama en çok okurlar üzülür bu duruma. Bazen de bir efsane gibi dilden dile dolaşan ‘kayıp’ eserlerin izine araştırmacılar düşer. Çoğu kez bu kayıplar, tamamen yok edilmediyse, bir rastlantı sonucu gün yüzüne çıkar. Şefika Nurkan Önsoy’un da Yusuf Atılgan’la ilgili böyle bir ‘rastlantısal kayıp bulma hikâyesi’ var.
Onat Kutlar’ın bir kayıp öyküsünün (Mühür) kapak dosyası olduğu Kitap-lık dergisinin son sayısında Şefika Nurkan Önsoy, ‘Eşek Sırtındaki Saksağan’ın izini sürüyor. Aylak Adam ve Anayurt Oteli isimli ‘tamamlanmış’ iki romanı bulunan Yusuf Atılgan’ın 1960-1966 yılları arasında yazdığı bir ‘köy romanı’, Eşek Sırtındaki Saksağan. Atılgan, o sıralar okuduğu William Faulkner’in ‘As I Lay Dying’ (Döşeğimde Ölürken) adlı romanının kurgusuna çok benzediğini düşünerek, romanı daktiloya çekmeden yakar. Önsoy, adı bilinen ama kendisi olmayan bu kitabın öyküsünü Atılgan’ın da memleketi olan Manisa’da bir eski kitapçıdan aldığı dergilerin arasında eline geçen bir mektupla öğrenir. İlk sayfası olmayan mektubu Yusuf Atılgan’ın kendisi yazmıştır. Kime ve ne zaman yazıldığı bilinmeyen mektupta Eşek Sırtındaki Saksağan’ın, Atılgan’ın titizlik ve özgünlüğünü gösteren hikâyesinin yanı sıra yazarın, 1960’ların yaygın roman anlayışına bakışına dair ipuçları da yer alıyor. Atılgan, Aylak Adam’ın yayınlanması sırasındaki hissiyatını şöyle anlatıyor: "Tuhaf bir şey belki, ama çıkacak hikâye kitabım için içimde hiçbir kıpırtı duymuyorum. Sanki o hikâyeleri ben yazmamışım. (…) Oysa Aylak Adam’ın yayımlanmasını merakla, geciktiği için üzülerek beklemiştim." Yazarın mektupta geçen "Eşek Sırtındaki Saksağan’ın sözünü etmemi istiyorsun. Bilmem ki dostum, ancak yirmi sayfası yazılabilmiş bir romanın nesinden söz edilir?" ifadesinden anlaşıldığı kadarıyla, mektup yazıldığı sıralarda romana yeni başlamış. Önsoy, yazarın tek öykü kitabı Bodur Minareden Öte’nin yayınlanma tarihinden hareketle mektubun Mart 1960’ta yazıldığı tahmininde bulunuyor.
Atılgan, mektupta dönemin yaygın roman anlayışına vurgu yaparak geleneksel romandan bir farkı olmayacağını söylediği Eşek Sırtındaki Saksağan romanının nasıl karşılanacağına dair de fikir yürütüyor: "Gene de yadırgayacaklar onu. Yazdıkları köy röportajlarının kayıtları üstüne ‘roman’ sözcüğü koymakla bunların roman olduğuna inanmayacaklar, ya da onların roman yazdıklarına inananlar benim romanımın gerçek olmadığını söylerlerse şaşmam." Atılgan, romanda aradığı gerçekliği de şöyle açıklıyor: "Onların kabak tatsızlığı veren gerçeğini sevmiyorum; kendi gerçeklerim var benim: İnsanların en yakınlarından bile gizledikleri, konuşmalarıyla örtmeye uğraştıkları, çoğu kendilerinin bile tam olarak bilmedikleri iç gerçekleri."