Yazmak Kaygılı Olmaktır!

Edebiyat
Söyleşi: Yılmaz Yılmaz Ercan Yıldırım, öykücülüğümüz üzerine kaleme aldığı yetkin yazılar ve çalışmlar ortaya koyuyor. İlkin Mustafa Kutlu Hikâyeciliği adlı eseriyle, öykü incelemesinin nasıl ol...
EMOJİLE

Söyleşi: Yılmaz Yılmaz

Ercan Yıldırım, öykücülüğümüz üzerine kaleme aldığı yetkin yazılar ve çalışmlar ortaya koyuyor. İlkin Mustafa Kutlu Hikâyeciliği adlı eseriyle, öykü incelemesinin nasıl olacağı konusunda da yetkin bir esere imza atmış oldu. Yakın zamanda da Modern Türk’ün Hikâyesi adlı kitabıyla modernleşme bağlamında Türk hikâyesinin gelişim/değişim sürecini mercek altına aldı.

Aynı zamanda Türkiye Yazarlar Birliği Genel Sekreteri olan Ercan Yıldırım’a sizler için sorduk.

En son hangi kitabı okudunuz? Kitap hakkında neler söyleyebilirsiniz?

“Türk Düşüncesinde İslam” başlıklı bir kitap hazırlıyorum. Bu nedenle aynı anda birden çok kitabı okuyor veya tekrar gözden geçiriyorum. Ancak son çıkan kitaplardan Ahmet Yaşar Ocak’ın “İslam’ın Ayak İzleri – Selçuklu Dönemi” ve “İslam’ın Ayak İzleri – Osmanlı Dönemi”ni okudum. Kitaplar Ahmet Yaşar Ocak’ın tarih, İslam düşüncesinin versiyonları, İslam araştırmaları ve heterodoks yönelimler ile ilgili yazdığı makalelerin toparlanmış hali. Bu sahada önemli isimlerden biri Ahmet Yaşar Ocak. Makale derlemesi olduğu için bazı yazılar tekrarlar içeriyor –hem de hayli fazla – ancak Ocak’ın İslam düşüncesinin farklı yönelimlerini ele alış biçimi açısından kaynak niteliğinde. Özellikle metodoloji sunması, İslam araştırmalarını yetkin şekilde eleştirmesi bakımından son derece mühim. Anadolu’nun İslamlaşması konusunda da dikkate değer yazılar var.

Başucu kitaplarınız nelerdir?

Öyle belli başlı başucu kitaplarım yok. Aslında tüm kitaplarım başucu kitabı. Ben yazmaktan önce okumayı tercih ediyorum. Aslolan okumaktır zaten.

Hangi roman kahramanı olmak isterdiniz, neden?

Bir gün üniversitede dersten çıkıp eve geldim, Mai ve Siyah’ı okumaya başladım. Ahmet Cemil beni çok etkiledi. Fakat Ahmet Cemil olmak istemezdim. Her okuduğum romanda, hikâyede kahramanlar, kişilerle empati kurarım. Bizim kültürümüze çok yabancı olmasına rağmen Aylak Adam’ın C.’si ile de Yeni Hayat’ın anlatıcısı ile de yakınlıklar kurarım. Kimsenin kahramanı olmak istemezdim. Belki bizim edebiyatımızın sorunu da bu aslında, gerçek anlamda bir kahramanımız yok. Bize zaten kahraman değil; kahramanlar lazım!

Tanpınar’ın 5 şehri var. Sizin şehriniz hangisi? Neden?

Tereddütsüz Ankara. Ben gazetecilik yaptığım için beş yıla yakın, çok şehir gezdim. Her şehrin kendine göre bir güzelliği, özelliği, tarihsel gerçekliği var. Ankara’dan üstün yanları olan çok şehir var; ancak ben mensubiyetimi Ankara’da buluyorum. Başka şehirlerden Ankara’ya gelirken, şehir ışıklarını gördüğümde evime gelmiş olmanın verdiği gönül rahatlığını yaşıyorum. Çünkü benim ailem, akrabalarım, doğduğum, büyüdüğüm mekânlar, dedelerimin mezarları, tarihim burada. Hacı Bayram Veli’nin dediği gibi “Nâgehan ol şara vardum / Ol şarı yapılur gördüm // Ben dahi bile yapıldum / Taş ü toprak âresinde.” Bu toprakların vatan olması İstanbul ve Trabzon’un alınmasıyla nihayete ermişti. Anadolu topraklarının İslam vatanı olarak ikinci kez tescil edilmesi Ankara merkezli olmuştur. Benim için Cumhuriyet ruhu değil ama İstiklal Harbi ruhu Ankara’da atar. 

Benim şairim ya da yazarım dediğiniz kişi kimdir? Hangi yönünü kendinize yakın buluyorsunuz?

İsmet Özel. Fikir yönü bakımından. Yakın bulmak ne demek, örnek aldığım düşünce sistematiğine sahip. Olayları, düşünceleri algılayış tarzı, bunları tarihsel ve konjonktürel yapıya uygulayış biçimi Türk fikir hayatında öne çıkıyor. Mustafa Kutlu’nun edebiyat anlayışı ile İsmail Kara’nın ilmî metodolojisi de benim için yol gösterici.

Şair/yazar olmak isteyen biri için olmazsa olmaz dediğiniz üç şey nedir?

İnsanlar meselesi olduğu için yazar. Bugün etrafımız kendini yazar olarak icbar ettirmeye çalışanlarla dolu. Enteresan olan yazar olduğu vehmine kapıldıktan sonra kendilerine bir “mesele” bulmaya çalışmaları. Ortaya tabi acayip şeyler çıkıyor. Yazmak kaygılı olmaktır. Yazdıktan sonra bu kaygıların giderileceği zannedilir. Ama her yazı bir başka kaygıyı bu sefer daha büyük bir şekilde doğurur. Yazı çok büyük bir sorumluluktur. Arkasında koskoca bir tarih ve millet yükü barındırır. Bu yükü omuzlayabilme cehdini göstermeli. Yoksa basit kalıplar verilebilir: çok okumalı, devamlı yazmalı, kişi yazdıkça açılır, olayları takip etmeli, günceli izlemeli fakat onun etkisine girmemeli… Benim için esas olan dünyada ve Türkiye’de yürüyen sistem kişioğlunu rahatsız ediyor mu? Ne kadar ediyor, sınırları var mı? Ben Türkiye’de yazı ile uğraşanların birçoğunun bırakın bunlara cevap vermeyi, soruların kendisini bile akıllarına getirmedikleri kanaatindeyim.

Yazar/şair yaz gelince ne yapar?

Tatil olduğunda, yazın işler azaldığında daha çok okuyup, yazılacağı zannına kapılırım. Fakat “mesai” insana belirgin bir disiplin sağlıyor. Yazın okumaya çalışırım, genelde notlarımı derler toparlarım, yazıların gövdesini çatarım. Yazın bana en büyük faydası sonbahardan ilkbahara kadar geçen dönemin ne kadar güzel ve verimli / keyifli olduğunu düşündürtmektir.

Yazmak için, okumak için hangi zaman dilimlerini tercih edersiniz?

Bir zaman planlaması yaptığımda buna büyük oranda uyamam. Ama “bugün yorgunum” dediğim çoğu zamanın bana büyük nimetler sunduğunu sonrasında şaşırarak gördüm. Hem de çocukların ve evin değişik ihtiyaçları nedeniyle sık sık çalışmalarımı böldüğüm zamanlarda bile. Yetiştirecek çalışmalarım varsa sabah namazı sonrasını tercih ederim.

Çokça okuduğunuz, hatırladığınız bir hadis-i şerif?

Yani elbette var fakat ben Babanzade Ahmet Naim Efendi’nin dikkat çektiği bir hadisi burada zikretmek istiyorum. “Çok sürmez. Ümmetler, oburlar yemek lengerlerine birbirlerini nasıl davet ederlerse her taraftan size hücum için birbirini davet edeceklerdir. Sorduk ki ‘ya Rasulullah, o zaman biz azlık mı olacağız?’ ‘Hayır’ buyurdular. ‘O zaman pek çok olacaksınız. Lakin sel uğrağındaki çerçöp gibi çerçöp türünden olacaksınız. Düşmanların kalplerinden mehabet, korku çıkarılır da sizin kalplerinize vehn sokulur.’ ‘Vehn nedir?’ diye sordular. Buyurdular ki: ‘Vehn hayatı sevmek ve ölümü sevmemektir.”

on5yirmi5