Televizyon ekranlarında bir dönem birlikte gerçekleştirdikleri Meksika Sınırı programıyla da bildiğimiz iki kadim dost, söyleşi boyunca bu dostluklarından kaynaklanan samimi bir sohbetle dinleyicilerine keyifli saatler geçirttiler.
Ekim ayında şair İbrahim Tenekeci’yi ağırlayan İsmail Kılıçarslan, 12 Kasım’da Zeytinburnu Kültür ve Sanat Merkezi’nde gerçekleştirdiği söyleşisinde bu kez Selahattin Yusuf’u ağırladı. İki şairin sağlam dostluklarının yansıdığı söyleşi Kılıçarslan Selahattin Yusuf’a; “Trabzon’da liseyi bitirmiş, elinde muhtemelen çok da dikkat çekmeyecek bir bavulla Ankara’ya okumaya gitmiş Selahattin Yusuf’u merak ediyorum. Mekteb-i Mülkiye okumaya gittin, memleket senden kaymakamlık, valilik gibi bir hizmet bekledi teorik olarak. Ama mekteb-i mülkiyede Selahattin Yusuf’u icra-i siyaset ederken değil, durduk yerde şiir yazarken buluyoruz. Hikâyenin başını merak ediyorum? Derdin neydi?” sorusunu yöneltti.
Selahattin Yusuf ise soruya; “Aşk. Derdim aşktı. Bir de siyasalda hep batıcı oluşumlar etkin olmuş, hala da öyledir. 1991 yılında siyasala gittiğimde içinde bulunduğum grupla Mekteb-i Mülkiye dergisi çıkararak bunu biraz sekteye uğrattık. Bütün hocalarımız materyalist, profan ve seküler bir anlatım ortaya koyuyordu. Anadolu’dan gelmiş öğrenciler olarak şoka giriyorduk. Bunu dert edindim. Teknokrat bir zihinle bürokrasiye doğru ilerlemek yerine incelemeye yöneldim. Ulrike diye bir şiir yazdım. Alman edebiyatı okuyordum. Aşık olduğum kız zihnimde muhayyeldi. Ona bir şiir yazarak şiire başladım.” cevabını verdi.
Selahattin Yusuf, Kılıçarslan’ın “Çok az şiirin var.” sözüne ise; “Evet, çok az, 4-5 tane şiir yazdım. Bu hem benim tembelliğimle alakalı, hem de galiba benim şiirle ilişkim biraz terapi gibi. Bu bir şiirimde var, camiden terapiste, terapisten camiye diye. Hayatımda ben çok az hissederek namaz kıldım mesela. Bu şu demek, gidecek hiçbir yeriniz kalmadığında gittiğiniz yerdir ya namaz bazen. Öyle namaz kıldığım anlarda, o namaz başka bir şeydir benim için. Şimdi mesela namazda bir takım hesapları gözden geçirerek de selam veriyorum. Namaz mı kıldım diyorum sonra. Seküler bir dille söylersem, secdede sinir boşalması –daha şiirsel olacağını düşünüyorum böyle söylersem- oluyor mu, dolayısıyla gözyaşlarınız yeryüzüne sürtünüyor doğrudan. Buradan kalkmak istemiyor, dakikalarca kalıyorsunuz. Çünkü secdenin kalbi orası. Buraya çok fazla temas edince o tat damağımızda kalsın istiyoruz sürekli. Bunun gibi. Sadece en samimi olduğum anlarda şiir yazınca, hep o duyguyu bekledim ben. “ dedi.