Ocak ayı dergilerinde neler var?

Edebiyat
2014’ün ilk ayında dergiler zengin içerikleriyle raflardaki yerini çoktan aldı bile. Peki dergiler Ocak ayında hangi konuları işledi? Birlikte göz atalım… UMRAN: “YENİ YOL AYRIMI-AHLAK, Sİ...
EMOJİLE

2014’ün ilk ayında dergiler zengin içerikleriyle raflardaki yerini çoktan aldı bile. Peki dergiler Ocak ayında hangi konuları işledi? Birlikte göz atalım…

UMRAN: “YENİ YOL AYRIMI-AHLAK, SİYASET, NEO VESAYET”

Umran Dergisi’nin Ocak ayında yayınladığı 233’üncü sayısı  “YENİ YOL AYRIMI-Ahlak, Siyaset, Neo Vesayet” başlığıyla çıktı. Umran’ın bu sayısında hangi konular var? Birlikte bakalım…

Doktrinel bir varoluş, mekân, zaman ve her türlü alt kimliğin üstünde, ilkesel bir varoluştur. Siyaseti de yine bu çerçevede daha geniş bir varoluşsal kimlik olarak okumak gerekir. Birvaroluş meselesi olarak siyaset anlayışı, herkesi ve her kesimi bu yönüyle güncel politik angajmanlardan daha sağlıklı bir okumaya, daha doğru bir pozisyon almaya yöneltecektir. Zira o zaman devrede insani, adli, ahlaki ve ilkesel unsurlar olacaktır; güncel politik angajmanlar değil… Son yıllarda kendisine “hizmet” hareketi adını veren Fethullah Gülen hareketi ve ona bağlı yayın kuruluşları, AK Parti hükümetinin çözüm süreci ve demokratikleşme gibi iç siyasetine; İran, İsrail ve Ortadoğu politikaları bağlamında dış siyasetine karşı amansız bir muhalefet sergiliyordu. Bu muhalefeti devlet kurumlarındaki bağlılarıyla birlikte sabotaj ve darbe teşebbüslerine dönüştürdüklerini 17 Aralık operasyonu sonrasındaki gelişmelerle şimdi daha net görebiliyoruz. Siyasi iktidarı itibarsızlaştırmak amacıyla yapılan “rüşvet ve yolsuzluk operasyonu” ile ilgili iddialar elbette yok sayılmamalı, üzeri örtülmemelidir! Polis-yargı denkleminde oluşan yapıyı dağıtmak, meselenin çözüldüğü anlamına gelmemelidir. Ancak bu, iddia edilen rüşvet ve yolsuzluk olaylarını yok saymak şeklinde anlaşılmamalıdır. Aksi durum, daha da tehlikeli bir şekilde, rüşvet ve yolsuzluk iddialarının doğru olduğu kanaatini kuvvetlendirebilir.

AK Parti ve Fethullah Gülen hareketi arasındaki restleşme artık geri dönülemez bir sürece girmiştir. Bu restleşme gerek AK Parti gerekse Gülen hareketinin Türkiye sınırları içindeki güçlerini aşan özgül ağırlık ve hacimlerde devam etmektedir. Dolayısıyla bu restleşme ve gerginlikte “uluslar arası” boyutu gözden çıkararak bir okuma yapmamız sağlıklı da değildir, olası da değildir. Bu konuda ortaya çıkan semptomlar çok net bir biçimde ortadadır. Uluslararası boyut; dışarıdan Türkiye’ye sürekli çekilmeye çalışılan dizaynda, Müslümanların araçsallaşması gibi inkar edilmez bir gerçeği bize faş etmektedir.

Öyle görünüyor ki, küresel politikaların belirleyicileri, Türkiye’de hâlâ sıkıntıları olduğunu düşünmekte ve buna yönelik bir ‘tedbir’ alma ihtiyacı duymaktadırlar. Bu çevrelerin, giderek daha yüksek bir sesle, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “gereğinden fazla büyüdüğünü” ve ‘frenlenmesi’ gerektiğini dillendirmeleri boşuna değildir. Böylesi zor bir süreç insanların yazılarını, konuşmalarını ve sosyal medyadaki mesajlarını da olumsuz bir biçimde etkilemektedir.

Olağan dönemlerde olduğu kadar, olağan dışı zamanlarda ve öfkelerin kabardığı anlarda da ağızlardan çıkan sözleri kulakların duyması ve sözün en güzelinin seçilmesi gerekir. Aksi halde kızgınlıkla rastgele söylenen sözler, şeytana prim verdiği gibi, şeytani güç odaklarının müminler arasındaki sorunları daha da derinleştirmelerine, ayrışmalarına ve hatta çatışmalarına imkân sunar: “Kullarıma de ki; sözün en güzelini söylesinler! Sonra şeytan aralarını bozar. Çünküşeytan, insanın apaçık düşmanıdır.” (İsrâ 17/53)

Muhakkak ki insanların ve toplumların başına gelenler, yaşadıkları şeyler, zihniyetlerinin vekendi elleriyle yaptıklarının bir sonucudur. Herkes işlediklerinin karşılığıyla baş başa kalacaktır!…Yeni sayımızda buluşmak temennisiyle.

İletişim: www.umrandergisi.com

GENÇ DERGİ: NE GENÇLER TANIDIK ASLINDA YOKTULAR

Genç Dergi Ocak ayında yayınladığı 88’inci sayısında “Kimliksiz ve Dertsiz” başlığıyla çıktı. Geçtiğimiz ay SEKAM’ın yaptığı gençlik araştırması sonuçlarının irdelendiği bu sayıda başka neler var, birlikte Genç Dergi editörüne kulak verelim…

Hareketli günlerden geçiyoruz. Zamanın akışı zaten hızlıydı, şimdi görüp göreceklerimizi de ileriye sarılmış film şeridi gibi konsantre yaşıyoruz. Eskilerin hayatına sığacak safahatı bir senede, bazen bir ayda görüp geçiriyoruz. Ne kadar çok insanla görüşüyor, konuşuyor, muhatap oluyor, ne kadar çok mesaja maruz kalıyoruz, bir baksanıza… Aslında yaşamıyoruz biz, bu hızlı hayat bizi yaşıyor. Üstümüze üstümüze geliyor hep, bizi savunmada yakalıyor. Kendi sahamıza hapsolmuş durumdayız, bir türlü karşı atağa geçemiyoruz. Dur diyecek vaktimiz yok. Bir mola diyecek fırsatımız yok. Ne yapar da içine düştüğümüz bu halden kurtuluruz? Ne yapar da karşı atağa geçer ve gol buluruz, bilmiyoruz.

Geçen ay Kayseri’deydik. Şehit Furkanımızın babası Ahmet Doğan ile görüştük. O’nun titrek ve şefk at dolu sesinden Furkan’ı dinledik. Dinledikçe şuna daha çok kani olduk ki Furkan, işte şu sorup da cevabını bulamadığımız soruların cevabıdır. Furkan, modern dünyanın bizi boğan, kendimiz olmaya fırsat vermeyen saldırısına karşı şık ve asil bir karşı duruştur. Bu anlamda bir kurtuluştur, felahtır, aradığımız ve muhtaç olduğumuz devadır. Hepimizi, yan çizen ve kaytaran menfaatçi tüketicilere dönüştürmek üzere şartlanmış şu modern düzene ancak Furkan’ın ortaya koyduğu o şık ve asil duruşla karşı koyabiliriz. Bu duruş illa şehadet olmalıdır demiyoruz. Bu duruş, ümidi, korkuyu ve sevgiyi aşkın bir noktada yekpare kılabilme başarısıdır. Furkan, bize bu duruşu şehadeti ile öğretmiştir. Herkes Furkan’a bakıp kendi özgün duruşunu bulmalı ve yoluna ona göre devam etmelidir.

***

Kapaktaki ifade sizi şaşırtmasın. SEKAM’ın geçen ay açıkladığı gençlik araştırmasının sonuçlarını irdelediğimiz dosyamıza daha sarsıcı bir ifade bulsak bu herhalde “Kitapsız ve Dertsiz” olurdu. Ama biz ağırı kenara bıraktık, daha yumuşak bir ifade tercih ettik. Bir tarif edilebilecek, belli bir kategoriye konabilecek gençler var, bir de tarif edilemeyenler… Tarihsiz, bilgisiz, kimsesiz ve işin acısı kitapsız bir gençlik… Bunlara kimliksiz ve dertsiz diyoruz biz. “Ateistiz dediksek de Allah’sız değiliz” cümlesini kurabilenlere başka ne diyebilirdik ki? Her şeye rağmen bu gençleri anlamak zorundayız. Diğer türlü işimiz zor, geleceğimiz karanlık…

***

Hediye kitaplarımızın biraz geciktiğinin farkındayız. Yenilenen abonelerimize bakarak okuyucumuzun sabrının büyük olduğunun da… Anlayışınız için teşekkür ederiz. Bu ihmalimizi telafi etme gayretinde olacağız. Önümüzdeki dönemde farklı dağıtım kanalları kullanmaya başlıyoruz. Dergimize daha kolay ulaşabileceğinizi ümit ediyoruz. Hep dediğimiz gibi: Her şey güzel olacak.

***

Geçtiğimiz ay Konya, Kayseri, Zonguldak ve Kırklareli’deki dostlarımızla buluştuk. Sırada Ağrı, Erzurum ve Ankara var. GENÇ Gönüllülerde hepimizin yüreğine taze heyecanlar salan bir hareketlenme var. Özellikle üniversite kulüpleri ciddi işler yapıyorlar. Seviniyor, hamd ediyor ve GENÇ işi bu faaliyetlerin artarak devamını niyaz ediyoruz.

Bir sonraki sayıda buluşma ümidiyle Allah’a emanet olunuz.

İletişim: www.gencdergisi.com

HAKSÖZ DERGİSİNİN OCAK 2014 SAYISI ÇIKTI

Haksöz Dergisinin Ocak 2014 tarihli 274. sayısı çıktı. Hükümet-Cemaat geriliminin kapağa taşındığı derginin manşetinde “Hükümete Operasyon: Yolsuzlukla Mücadele mi Cemaat Asabiyesi mi Taşeronluk mu?” sorusuna yer veriliyor.

“Kur’an’ın aydınlığına doğru” şiarıyla aylık yayınını sürdüren Haksöz Degisi, 2014 yılının ilk sayısında Hükümet-Cemaat gerilimini ayrıntılı bir şekilde masaya yatırıyor. Derginin Gündem’inde konuya nasıl yaklaşmak gerektiği tartışılırken Hamza Türkmen, Rıdvan Kaya, Bahadır Kurbanoğlu ve Murat Koç mevzuyu çeşitli yönleriyle değerlendirerek operasyonun arka planında yatan hususlara dikkat çekiyorlar.

Dergide Suriye gündeminde bu ay IŞİD ile El-Kaide arasında yaşanan ihtilaflar var. İki ayrı çeviride Nusra Cephesi ile IŞİD arasındaki çatlak ve El-Kaide içindeki ayrışmalar tartışılıyor. Özgür-Der Suriye Yardım Komitesi Başkanı Hasip Yokuş’la yapılan ve yardım çalışmalarının yanı sıra direnişçilerin özgürleştirdiği Rakka’dan izlenimlerin de yer aldığı röportaj da derginin Suriye gündemi arasında.

Hamza Türkmen, dergideki bir diğer yazısında Said Halim Paşa’yı, fikirlerini ve siyasetini değerlendiriyor; eserleri üzerinden Said Halim Paşa’nın ıslah çabalarına katkısını tartışıyor.

Haşim Ay, Abdulkadir Molla’nın şehadetiyle gündemleşen Bangladeş Cemaat-i İslami’nin pratiği üzerinden geniş bir dosyayı okurlara sunuyor. Yazıda Bangladeş’in Pakistan’dan ayrılması, Bangladeş’in siyasal yapısı ve etnik milliyetçilik, Cemaat-i İslami’nin ülkedeki konumu, Molla’yı idama götüren süreç detaylarıyla ortaya konuyor.

Mustafa Siel, ayetler üzerinden ahirete imanın mahiyeti ve önemini ele alıyor. Mekke dönemi müşriklerinin ahiret algısıyla günümüz insanların algısını da kıyasladığı yazısında Kur’an’da dünya hayatının neye tekabül ettiğini yorumluyor.

Ali Değirmenci, İslam tarihinden portre çalışmalarına devam ediyor. Değirmenci, Mus’ab Bin Umeyr’i kendine özgü üslubuyla dergi okurlarına tanıtıyor.

Sezai Arıcıoğlu, yazdığı denemede “iki” şahidin/şehidin -Abdulkadir Molla ve Abdulkadir Salih’in- verdiği “bir” mesaja dikkat çekerken Ali Ekber Konuk yeni çıkan kitaplardan bir seçki sunuyor.  Derginin son sayfası ise Bünyamin Doğruer’in Abdulkadir Molla’ya ithafen yazdığı şiire ayrılmış.

İletişim: www.haksozhaber.net

İTİBAR’IN OCAK SAYISINDA NELER VAR?

İtibar, yeni yılın ilk sayısı olan Ocak sayısında romanları ve yazılarıyla tanıdığımız Leylâ İpekçi ve usta hikâyeci Kâmil Yeşil’le yapılmış iki önemli söyleşiye de yer veriyor.

İtibar, usta çizer Hasan Aycın’ın çizgilerini yayınlamaya devam ediyor. Her zaman olduğu gibi şiirleriyle dikkat çeken dergi, Ahmet Murat’ın “Kendi” isimli eseriyle şiir sayfalarını açıyor. Dilek Kartal’ın “Kapı Ağzı”, Ahmet Edip Başaran’ın “İzinsiz Gösteri” ve Büşra Dilek’in “Korsan Bildiri” başlıklı şiirleriyle devam ediyor. Bu sayının diğer şairleri ise, Tuba Kaplan, Mustafa Muharrem, Said Yavuz, Suavi Kemal Yazgıç, Sadık Altan, Adem Turan, Muzaffer Serkan Aydın, Belya Düz, Fatih Muhammet Atasever, İlker Nuri Öztürk, Yağız Gönüler, İsmail Kılıçarslan ve Bünyamin K.. Ayrıca geçtiğimiz yıllarda kaybettiğimiz şair Levent Sunal’ın daha önce yayınlanmamış bir şiiri de derginin bu sayısında gün ışığına çıkıyor. Önümüzdeki sayılarda Levent Sunal’ın başka şiirlerini derginin sayfalarında göreceğimizin de müjdesi verilmiş.

İtibar, 28. sayısı olan Ocak sayısında günümüz Türk öykücülüğünün de güncel bir resmini sunuyor. Derginin öykü sayfalarında Aykut Ertuğrul’un “Ebul Fariz Efendi’nin Son Konuşması”, Ertuğrul Emin Akgün’ün “Yeşil Yol”, Arda Arel’in “Yeşil Mağara Notları”, Betül Nurata’nın “Başımdan Öp Beni Sevgilim” ve İrem Ertuğrul’un “İkinci Kat” öyküleri bulunuyor. 

Leylâ İpekçi ve Kâmil Yeşil Söyleşileri

İtibar’ın Ocak sayısında romancı Leylâ İpekçi ile Ali Görkem Userin konuşmuş. Bir de haber veriyor dergi; Şubat sayısından itibaren Leylâ İpekçi yazılarına İtibar’da devam edecek. Suavi Kemal Yazgıç ise yeni hikâye kitabı Yol Durumu geçtiğimiz günlerde yayınlanan Kâmil Yeşil ile bir söyleşi gerçekleştirmiş. İhsan Fazlıoğlu düzenli yazılarına bu sayıda da devam ediyor. Fazlıoğlu’nun yeni yazısı “‘O Başka, Bu Başka’ Felsefesi ya da Günümüzün Din Dilinin Eleştirisi” adını taşıyor. Hüsrev Hatemi ise ünlü Divan şairi Taşlıcalı Yahya Bey hakkında yazmış. Ali Emre ise “Eleştiri mi İyiliği Emretmek mi?” isimli yazısıyla Ocak sayısına katkıda bulunan bir diğer önemli isim. Derginin bu ayki düşünce yükünü ise Atasoy Müftüoğlu, Ercan Yıldırım ve Emre Bağce taşıyor. 

Zeynep Fırtına “Kağıdın Seyr-i Sülûku”, Mustafa Ruhi Şirin “İstanbul’un Çocuk Ödevi”, M. Fatih Andı “Peygamberi Şiirle Sevmek-VI”, Ercan Yılmaz “Şiir Üzerine Düşünceler-III”, Yasemin Karahüseyin “Diana’nın Kanlı Kavakları”, Güven Adıgüzel “İran Sineması ve Görselliğin Hikmeti” ve Ümit Güçlü “Arada Kalan Kahverengi Şiirler” yazılarıyla İtibar’ın Ocak sayısına katılan diğer isimler.

İletişim: www.itibardergi.com 

AYRAÇ: TARİH TAHRİF EDİLİR Mİ?

Aylık Kitap Dergisi Ayraç, 50. ve 51. Sayılarını birlikte çıkardı. 50. ve 51. Sayıya özel bir dosya hazırlayan dergi ekibi, tarihin tahrif edilme yöntemlerini tartışıyor ve soruyor: Tarih tahrif edilir mi?

Ayraç 50-51Akademik çevrelerin yayınlarında kalan Osmanlı tarihimiz ve genel olarak tarihle ilgili konuların, görsel ve yazılı medyada orta sınıf okuyucu kitlesine hitap eden bir dil ile ele alınması, son dönemlerde tarihin nasıl tahrif edildiğini de gösteren bir işarete dönüşmüş durumda. Osmanlı tarihini dizilerden öğrendiğimiz, tarihin popüler bir alana hitap etmesinden kaynaklanıyor elbette. Tarihle bu kadar içli dışlı olmamıza rağmen, tahrif edilen bir tarih anlayışıyla, tarihin ideolojilere sıkıştırılması ne derece doğru peki?

Toplumun nazarında tarihin belli bir dozda tartışılması aslında, toplumun tarihsel bilincini açmak bakımından temenni edilen iyi bir şey, buna kabul. Ama tarihsel bilincin tahrif edilen anlayışa ve metotlarına hizmet etmesi; diğer bir ifadeyle tarihsel bilincin tahrif edilen anlayışı benimsemesi ve okura yönlendirmesi ne derece sağlıklı?

Bugün artık her kesimin kendi yayınevleri ve televizyonları bulunuyor. Herkes tarih ve tasavvuf kitapları, dergileri, romanlar, tarih ve tasavvuf programları ve dizileri yayımlıyor. Neredeyse her ay yeni bir yayınevi, adı hiç duyulmamış bir yazarın Osmanlı tarihine dair kalınca bir kitabı veya tarihsel romanıyla yayın hayatına giriyor. Ciddi bir editörlük kurumundan yoksun bu tür yayınevleri, yazarlarının tarih metodolojisinden bihaber, ikinci veya üçüncü el kaynaklardan gelişigüzel toplanmış, özümsenip kritik edilmemiş bilgilere dayalı, basit kompilasyonlar mahiyetinde, yüzeysel, ama büyük iddialarla, tezlerle dolu, hamaset yanı ağır basan kalın kitaplarını kolayca basıyorlar. Peki, tarih ve tarih metodolojisi bundan mı ibarettir?

Ayraç Dosya: “Tarih Nasıl Tahrif Edilir?”

Dosya Yazarları: Abdullah Yavuz Altun, Alper Gürkan, Abdurrahman Üzülmez, Salime Kaman, Ali Hasar, Hasan Parlak, Ayşe Eroğlu, Mürvet Sarıyıldız

Genel Yayın Yönetmenimiz  Yunus Emre Tozal ve yazarımız Murat Çiftçi, uluslararası literatürde Halil İnalcık’tan sonra en çok atıf yapılan isimlerin başında olan Osmanlı Tarihçisi Prof. Dr. Suraiya Faroqhi ile konuştular.1

Osmanlı Tarihçisi Prof. Dr. Suraiya Faroqhi: “Marx elbette önemli bir düşünür ama kâhin filan değil.”

İletişim: www.ayracdergisi.com

NAKŞİBENDİLİK İLİM VE İRFAN YOLUDUR 

İlk sayısından itibaren büyük bir emekle, hayatın ve tasavvufun yüzyılların imbiğinden süzülerek gelen ve bugüne taşınan görüş, bakış, anlayış ve yaşama çizgisini sayfalarına taşıyan İlim ve İrfan dergisi Ocak sayısında tasavvuf hayatının önderlerinden Şah-ı Nakşibend Hazretlerini özel bir biçimde işliyor.

Allah dostlarının her biri, Allah’a giden muhtelif yolları yürüyen ve bu yolları kendilerini takip edenlerden önce yürüdükleri için de, yol ve güzergâh hakkında takipçilerini bilgilendiren rehberlerdir. Takipçileri eğer bu rehberlere kulak verirlerse, yoldaki tehlikelerden korunmuş ve dahası yolu uzatmamış olurlar.

İşte maneviyat tarihimizin gördüğü en büyük isimlerden biri olan Şah-ı Nakşibend Hazretleri de bu öncülerden biridir. Âlem-i cemale intikalinin üzerinden altı yüz küsur sene geçmiş olmasına rağmen ismi hâlâ milyonlarca gönülde hürmetle anılmaktadır. Pakistan, Hindistan, Orta Doğu, Anadolu ve Kafkaslarda onun yolunu sürdüren, ondan aldığı feyzle yürüyen maneviyat yolcuları bulunmaktadır.

İlim ve İrfan dergisi büyük bir sorumluluk ve vefa örneği olarak Şah-ı Nakşibend Hazretlerini hayatı, çizgisi ve bugün de yaşayan tasavvuf çizgisiyle kapsamlı bir dosyada okurlarına anlatıyor.

Ülkemizde tasavvuf sahasının yetkin isimleri, İlim ve İrfan sayfalarında Prof. Dr. Nedet Tosun, Prof. Dr. Süleyman Uludağ, Prof. Dr. Süleyman Derin ve Yard. Doç. Dr. Cüneyt Gökçe Şah-ı Nakşibend Hazretlerini ve Nakşibendiliği değerlendiriyor.

Prof. Dr. Necdet Tosun,  Şah-ı Nakşibend’in tasavvufi hayat çizgisini bir tablo gibi gözler önüne sererken, onun yolunun sağlamlığını, tarikattaki usül ve uygulamalarının bugün de dinamik bir şekilde yaşatılmasının altındaki mana derinliğini ortaya koyuyor. “Hace Bahaeddin müridlerine dini kaidelere uymayı, takvayı, ruhsatla değil azimetle amel etmeyi ısrarla tavsiye eder ve velilik derecelerine bu şekilde ulaşılabileceğini söylerdi. Tarikatını Hazret-i Peygamberin sünnetine ve ashabının sözlerine tâbi olmak diye özetlemekteydi.” diyen Prof. Tosun, bu yolun, İslam ahlak ve prensiplerine sıkı sıkıya bağlı bir yol olduğuna da işaret ediyor.

Kelimat-ı kudsiyyeyi ise Prof. Dr. Süleyman Uludağ açıklıyor. Kelimat-ı kudsiyye, on bir kelimeden oluşmaktadır. Bunları Şeyh Abdülhalik Gücdevani, Nakşibendi tarikatının temel ilkeleri olarak belirlemiştir. Bu on bir kelime, Nakşibendiliğin tasavvuf terbiyesinde temel ölçü olarak kullanılmış ve kullanılmaktadır. Prof. Dr. Uludağ, “Abdülhalik Gucdevani ve halifelerinin, hırka ve taç gibi özel dini-tasavvufi kıyafetlere, sema ve deverana, halvethanelere çekilip çile çıkarmaya, hankah, astane, ribat ve tekke inşa etmeye, buralarda oturup aleni, cehri zikirler icra etmeye, hay huy deyip coşmaya, dünyevi mevkiler peşinde koşmaya, siyasetçilere ve idarecilere yaklaşmaya ve yamanmaya, şüpheye sebep olacak ve dini samimiyete gölge düşürecek şekilde yeni yetmelerle, oğlanlarla, kadınlarla zenginlerle ve bid’atçılarla düşüp kalkmaya, senli benli olmaya hiç de sıcak bakmadıkları apaçıktır.” diyerek, tasavvuf hayatındaki samimiyeti ortaya koymaktadır. 

Prof. Dr. Süleyman Derin ise, Nakşilik yolunun bazı ulu şeyhlerini derli ve toplu olarak okura sunuyor. Yakup Çerhi, Ubeydullah Ahrar, Saadettin Kaşgari, Abdurrahman Molla Cami, İmam Rabbani, Mevlana Halid Bağdadi Hazretleri Prof. Dr. Derin’in kaleminden anlatılıyor.  Nakşiliğin kolbaşı büyük şeyhlerin hayatına baktığımızda şu hususun ortak bir nokta olarak görüleceğini ifade ediyor, Prof. Dr. Derin, “Nakşibendilik Kur’an ve sünneti yaşamaya, tarikatı şeriat çerçevesinde yürütmeye her zaman çok önem vermiştir. Bu sebeple Nakşilikte zahiri ilimler ile batıni ilimler beraberce götürülmeye çalışılır. Bazı sufilerde görülen, dini ilimleri kabuk ve kışır gibi küçük görmeler bu tarikatta görülmez. Zaten Nakşi meşayihinin çoğu önce zahiri ilimlerde yetişmiş ondan sonra tasavvufta ilerlemiş ve bu sebepten tarikata “hacegan” hocalar tarikatı ismi de verilmiştir.”

Nakşibendiliğin günümüzde etkin bir kolu olarak Haznevilik ilim ve irfan merkezli olarak hizmetlerine devam etmektedir. Haznevilik merkezli önemli bir yazıyı Yard. Doç. Dr. Cüneyt Gökçe kaleme almış.  “Şeyh Muhammed Muta’ Haznevi, akademik eğitiminin yanısıra babasından hem ilim hem de tarikat icazetnamesi alarak, bugün dalga dalga büyüyen bir hizmetin başında yer almaktadır.” diyen Haşimoğlu, Haznevilikte ilim, istiğna, istikrar ve ihlas gibi kavramlara işaret ediyor. 

Tasavvuf, Allah’ın huzurunda olmanın idraki  

Derginin orta sayfasında düzenli olarak sohbetleri yer alan Şeyh Muhammed Muta’ Haznevi, Hazneviliğin dayanağının Kur’an ve Sünnet olduğunu beyan ediyor. Manevi hastalıkların tedavisinde tasavvuf çizgisinin önemine de değinen Şeyh Haznevi, Nakşibendiliğin güçlü bir kolu olan Hazneviliğin Kur’an ve Sünnet çizgisinde ulu şeyhler tarafından bugüne taşındığını belirtiyor. Tasavvufun insana daima Allah’ın huzurunda şuuru kazandırdığını belirtip, “İnsanın sürekli olarak Allah ile baş başa olması şarttır. Buna göre her müridin, söz konusu ‘yalnızlıktan’ lezzet alması lazımdır, yani tek başına kaldığında bu yalnızlıktan zevk alması gerekir. Çünkü bu durumda Allah’ın huzurunda olduğunun şuuruna varır. Demek ki, kalbini Allah’a bağlaması lüzumludur. Ayrıca bu müridin insanlarla konuşmak ve sohbet etmekten daha çok Allah’ı anmaktan zevk alması lazımdır.” diyor.  

Dergide bu sayı önemli bir otorite, Prof. Dr. Mustafa Kara yer alıyor. Tasavvufun ete kemiğe büründüğü mekanları, tekkeleri anlatan Prof. Kara, “İslam medeniyetinde din eğitimi ile ilgili olarak üç kurum öne çıkmaktadır: Mescid, medrese, tekke. Mescidler ibadetler için, medreseler ilmi faaliyetler için, tekkeler ise tasavvufi-kalbi yolculuklar içindir.” diyor. 

Kıymetli bir tasavvuf büyüğünü, Ebü’l-Hasan Şazeli’yi ise Şaban Karaköse, derginin portre bölümünde anlatıyor. Ebü’l-Hasan Şazeli’nin irfanı hakkında Mekinüddin el-Esmer’in şu sözü her şeyi anlatmaya yetiyor: “Rehberlerin çoğu insanları Allah’ın kapısına çağırıyorlar. Şazeli ise onları kapıdan içeri sokup Allah’ın huzuruna götürüyor.”

Kinin ve intikamın insanı sürüklediği felaketlere işaret eden İsmail Acarkan, “Kin ve intikam kalbi karartır” başlıklı yazısında bu hususta en güzel yolun affetmek olduğuna vurgu yapıyor. 

Ömer Döngeloğlu, Said Yavuz, Kâmil Yeşil, Kemal Özer ve Zahit Yakın bu sayının diğer yazarları. İlim ve İrfan okurlarına yine dolu dolu bir sayı sunmanın heyecanını yaşıyor.

Derginin Ailemiz eki ise özellikle çocukların ellerinden düşürmeyeceği çizgiler, hikayeler ve eğlenceli sayfalarla dolu.

İletişim: www.ilimveirfan.com

“GENÇLİĞİ SARSAN GÜNAH TUZAĞI: YILBAŞI” 

Yazarlarının tamamı gençlerden oluşan Aylık Gençlik, İlim ve Kültür Dergisi Söz&Kalem Dergisinin Ocak 2014 sayısı “Gençliği Sarsan Günah Tuzağı: Yılbaşı” kapak konusu ile çıktı.

Dördüncü sayısında yılbaşı ile gelen sosyal ve ahlaki sorunlara dikkat çekilen Ocak sayısında;

A.Selam Durgun, “Davet ama neye?” başlıklı yazısında hayatın her alanına Allah`ı müdahil etmeli, yaptığımız her iş ve amelde Allah`ın ve peygamberin uygunluk mührünü aramalı, kendimizi bu dünyada Allah`a itaat etmekle ve kullukla vazifeli bilmeli, nefse ağır gelse de Allah ve Resulü bir işte hüküm vermişse erkeği ile bayanı ile nefisleri bu hükme ram etmeliyiz,

Recep Sebuktekin, “Vahşilerin elinde bir esir” başlıklı yazısında modernizm kuyusuna atılarak ötekileştirilen ve kapitalist düşüncenin çarkları arasına itilen kadınların tarihi sürecinden,

M.Akif Tuna, Hz. PeygamberİN (sav) eğitim metotlarından, Yusuf Çelik İslami hareketler yazı dizisinde Çağdaş İslami hareketlerin düşünsel kökenlerinden, Abdullah Durmaz yazısında birçok ilim ve devlet adamını etkisi altına alan 19. Yüzyılın en etkili İslami dergisi olan Urvet`ul Vuska dergisini, Bedir Karakayalı ise dünü ve bugünü ile Bangladeş`teki hak-batıl mücadelesini kaleme almış.

Derginin Ocak sayısında Atasoy Müftüoğlu ile bir de söyleyişi gerçekleştirilmiş.

İletişim: www.sozvekalem.com

YEDİKITA: NOEL BABA NEYİMİZ OLUR?

Yedikıta Ocak ayında yayınladığı 65. Sayısında yine zengin içeriğiyle karşımızda. İşte Ocak ayında Yedikıta’da okuyacağınız konular…

İşgalin Son Perdesi: El-Halil

El-Halil’de bulunan Halilürrahman Camii ve çevresi Müslümanlar tarafından inşa edilmiş, korunmuş ve bugüne ulaştırılmıştır. Bu bakımdan bölgenin her türlü aidiyeti Müslümanlara aittir. Bilinen tarihî ve hukukî hakikatlere rağmen işgal yönetimi hukuk tanımaz bir şekilde El-Halil Külliyesi’ni de abluka altına almıştır…

1890 Yılında da Bir Leopar Öldürülmüştü

3 Kasım 2013’te Diyarbakır’ın Çınar ilçesinde bir çobana saldıran leoparın av tüfeğiyle vurularak öldürüldüğü haberleri ülke gündemine bomba gibi düştü. Bu öylesine müthiş bir haberdi ki, Türkiye’de nesli tükendiği zannedilen Anadolu parsının (leopar) henüz yok olmadığını gösteriyordu.

Osmanlı’da Eğitimin Dili

Başta selefi Selçuklular olmak üzere, pek çok İslam devletinden aldığı eğitim miras ve geleneği ile Osmanlılar, kendi devirlerinin büyük bir bölümünde dünyanın en ileri eğitim sistemini kurmuşlardı.

Noel Baba Neyimiz Olur?

“Yılbaşı neyimiz olur? diye soruyorum… ‘Ramazan Bayramı’mız mı, kandilimiz mi, Kurban Bayramı’mız mı?’ diye sual açmak da yersiz olmazdı. .

Biz Muharremlerle, Martlarla başlayan yıllar da biliriz, ki hiçbiri böyle şımarıklıkla böyle ayyaşlıkla böyle kumarbazlıkla açılmazdı. Hepsi efendi yıllardı…” (Arif Nihat Asya)

Herkes Bahriye Mektebine Kayıt Yaptıramazdı

Deniz Mektebi ilk defa 18 Kasım 1776’da Hendesehâne-i Bahrî adıyla Kasımpaşa’da Darağacı denilen bir mevkide eğitime başladı.

Mostarlı Salih’in İzinde

Salih, sahibi olduğu dükkânda sanatını işlerken birden patlayan bir tüfekten çıkan kurşunla kalbinden yaralanmış ve oracıkta ölmüştü. Günlerden cumartesiydi.

Maktulün mirasçılarının isteği üzerine mahkemece olay mahallinde keşif yapılmış ve Salih’in sol memesi altından aldığı kurşun yarası sebebiyle öldüğü tespit edilmişti…

Camiden Kiliseye, Ahırdan Müzeye

Kanûnî Sultan Süleyman’ın son seferinde (1566) fethederek Osmanlı topraklarına kattığı Sigetvar Kalesi’nde sultanın hatırasına bir cami yaptırılmıştı. Zaman içinde konut, hastane, depo, kilise ve ahıra dönüştürülen cami binası günümüzde müze olarak kullanılıyor.

Bir Müzmin Muhalif ya da Karışan Ömer Lütfi’ler

İstisnaları elbette vardır; ama pek çok kalem erbabının diğer bütün ölümlüler gibi ortak bir alınyazısı var bu memlekette: Unutulmak, hatırlanmamak ve eserleriyle olsun yaşayamamak. Ömer Lütfi de maalesef çoktan unutuldu…

İbnülEmin’den Adnan Menderes’e Rica Mektubu

Kültür dünyamıza hayatı ve eseriyle değer katan kalemlerden birinin, devrin başbakanı Adnan Menderes’e yazdığı üslup ve muhtevasıyla sıra dışı bir mektup…

Medeniyet Yadigarlarımız Ne Halde?

Osmanlı’ya Selçuklu’dan miras kalan medeniyet yadigârları, yirminci asrın başında zaman yelinin tahrip edici tesiriyle bir hayli zedelenmişti. Bu eserler arasında tamirine geç kalınıp zayi olanlar ve muhteris eller vasıtasıyla parça parça edilip aşırılanlar olduğu gibi, bazı gayretli devlet adamlarının himmetiyle tamir edilenler de mevcuttur…

Yetiş Sultanım, Halep Kan Ağlıyor!

1822 yılında Halep’te meydana gelen deprem sonrası, Halep Kadısı, halkın sıkıntılı durumu sebebiyle yürekleri dağlayan bir mektupla Sultan İkinci Mahmud’dan yardım istemişti…

İletişim: www.yedikıta.com.tr

MOSTAR YENİ YILA YENİLENEREK GİRİYOR

Mostar dergisi yeni döneme 107. sayısıyla birlikte dergi içeriğinde yaptığı birtakım yeniliklerle girdi.

“Tarih Diyalogları”, “Sayeban” ve “Aynelhayat” Mostar’ın sayfa sayısı artan bölümleri. Dergi ayrıca kapak konusu ve röportajlara da daha geniş yer veriyor. Tazelenen, dinamik bölümleriyle Mostar, okurlarına zevkli bir okuma imkânı sunuyor. Ocak sayısının kapak konusu “Uçan Arabalar Ne Zaman Çıkacak?”. Kapak yazısında evrimci akıl yürütme kalıplarının insanda hangi tesirleri uyandırdığı ele alınıyor. 

Emre Baştuğ, tecrübeli gazeteci Mete Çubukçu’yla savaş muhabirliği üzerine konuştu. Dünyanın çeşitli bölgelerinde savaş muhabirliği yapan Mete Çubukçu “En iyi gazeteci, yaşayan gazetecidir.” diyor. “Almanlarla Niçin İttifak Ettik?” sorusunun cevabını bulabileceğiniz Tarih Diyalogları, Genç Werther’in Acıları’na şahit olacağınız Sayeban, yeni dönemle birlikte aramıza katılan Peride Nigâr’ın bizler için kaleme aldığı Hatırat yazısı ve yine Mostar’ın yeni dönemdeki önemli yazar transferlerinden Üstad Muharrem Cezbe’nin Namık Kemal Bey’i nasıl tanıdığı sayfalar arasında okurunu bekliyor.

Mostar Ocak 2014 – İçindekiler

Hikmet – “Adalet Nedir?” Sulhi Ceylan

Kapak – “Uçan Arabalar Ne Zaman Çıkacak?” Mehmet Raşit Küçükkürtül

Sayeban – “Genç Werter’in Acıları” B. Arif Akbaş

Tarih Diyalogları – “Almanlarla Niçin İttifak Ettik?” Ahmet İlker Mercan

Gençlik Sohbetleri – “Sen Bu Dünyaya Niçin Geldin?” Ali Sözer

Söyleşi – “Mete Çubukçu ile Savaş Gazeteciliği Üzerine” Emre Baştuğ

Ahval-i Üdebâ – “Nâmık Kemal Bey’i Nasıl Tanıdım?” Üstad Muharrem Cezbe

Hatırat – “Şaire Nigar’ın ‘Journée de la Réception’u” Peride Nigâr Hanımefendi 

Mâverâ – “Bizde Sünnete Uygun Ne Gördüyseniz Onu Yazın” Mümin Munis

Portre – “Aşk Şarabı İçen Gazi: Ladikli Ahmet Ağa” Muharrem Yeşilyurt

Aynelhayat – “Saraybosna’dan Avustralya’ya Bir İhtida Hikâyesi” Emre Baştuğ

Araştırma – “Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış Kimdir?” Nilüfer Küçükkürtül

Dünya Atlası – “Türkiye’de Yasaklanmış Kitaplar” Sedat Bayraklı

Markopaşa- “Okuduğu Dönemin Uydusundur Öğrenci” Feyyaz Avan

Kitap – Ahmet Kasım Fidan

Külliyat – N. Asaf Çelik

Gençliğin Gündemi – Ahmet Faruk Korkmaz

Sizin Fakülte – “Dünyayı Onlar Kurtarıyor” Muhsin Erenalp

Öğrenci Günlüğü – Argun cevher

Bir Yazar Bir Kitap – “Türkiye Ne Yapmalı?” Uğur Cumaoğlu

İletişim: www.mostar.com.tr

Yedi İklim’den Şakir Kurtulmuş Dosyası

Yedi İklim Dergisi Ocak 2014 sayısının sunuş yazısı; “Edebiyat ve Duygu Dünyasının Oluşumu” başlığını taşıyor. Teknolojik imkanların artmasıyla orantılı olarak görsel etkilerin doymak bilmez bir şekilde yeni senaryolar, yeni metinler ürettiğine işaret ederek ruh ve duygu dünyasında edebiyatın belirleyiciliğine ve taşıyıcılığına gereksinim duyulduğu belirtiliyor.

Yusufun Kuyusu’nda Bir Şair; Şakir Kurtulmuş

Yeni sayının en dikkat çeken özelliği ise “Şakir Kurtulmuş Dosyası”. Mehmet Özger’in hazırladığı dosyada Adem Turan, Mehmet Özger, Ahmet Edip Başaran, İsmail Demirel ve Gökhan Serter’in yazıları ile Mehtap Altan’ın Şakir Kurtulmuş ile yaptığı “Şakir Kurtulmuş ile Gönül Dergâhında Şiir Terennümü” başlıklı söyleşi yer alıyor. Ayrıca derginin sayfaları arasında Şakir Kurtulmuş’un “Yazma Çağrısı” başlıklı yazısı özellikle genç okur-yazar için ufuk açıcı bir yazı niteliğinde.

İlk sayfada usta çizer Hasan Aycın’ı görüyoruz. Dergide sürekli çizgileri ile yer alan bir diğer isim ise, Serap Ekizler. Şiir sayfaları Nurettin Durman’ın “Ortalık Aniden Karıştı ve Sonra” başlıklı şiiriyle açılıyor. Hüseyin Akın’ın “İlk Taş”, Seyfettin Ünlü’nün “ Telhis III”, Suavi Kemal Yazgıç’ın “Hayatın ve Ömrün Eceli”, Erkan Kara’nın “Dağlarını Kaybeden Kadınlara / Baloncu Çocuk / Güzelim Diyene / Bakla” başlıklı dört şiiri ve  Gökhan Serter’in ”Telkin”, Serdar Kacır’ın “Ben Ülkesi” şiirleriyle devam ediyor. Bu sayının diğer şairleri ise; Ahmettahsin Erdoğan, İsmail Söylemez, Hatice Çay, Çağla Göksel Çakır, Erdem Arslan, Uygar Örtlek, Fuat Eren ve Kübra Yiğit yer alıyor.

Öykü sayfalarında ise Âlim Kahraman’ın “Editöre Mektup”, Ali Haydar Haksal’ın “Dolunay”, Osman Koca’nın “Üçün Üçü”, Nuhan Nebi Çam’ın “Çırak”, Yunus Emre Özsaray’ın “Yazamayan Yazarın Hikâyesi” ve Nabi Çömez “Ev Hayali” öyküleri yer alıyor.

Derginin bu ayki düşünce ve deneme yazıları arasında Osman Koca’nın “Öykü ve Kuram” başlıklı yazısının yanında Ali Haydar Haksal’ın Millî Kütüphanenin Kitaba Ettiği!” ve Çağla Göksel Çakır’ın “Yalnızlığın Üstadı” yazıları dikkat çeken yazılar arasında.

Çeviri şiir bölümü ise, Veysel Akdoğan’ın  ‘Ebû Talib. B. Abdulmutâlib

Divanı’ndan, Halim Öznurhan’ın ‘Tahir Riyad’dan, İsmail Söylemez’in ‘Sohrab-î Sipihrî’den, Pelin Demiral’ın ‘Tony Harrison’dan yaptığı çeviri şiirlerden oluşuyor.

Yeni Okumalar Değiniler bölümünde yer alan yazılarıyla Nabi Çömez, Cihangir Berk, Raif Suavi ve Muhammed Erkam Haksal Yedi İklim’in 286. sayısına katılan diğer isimler.

İletişim: www.yediiklimdergisi.com

TÜRK EDEBİYATI 483’ÜNCÜ SAYISINI YAYINLADI

Türk Edebiyatı dergisi yeni yılın ilk sayısında “Türk Edebiyatında Budizm ve Asaf Halet Çelebi” başlığıyla çıktı. Türk Edebiyatı Dergisinin 483’üncü sayısında neler okuyacaksınız?

Sevgili Türk Edebiyatı okuyucuları,

2014’ün ilk sayısı da bir röportajla başlıyor. Prof. Dr. Mehmed Narlı, geçen yılın sonlarında çıkan ve “Türk Roman ve Öyküsünde Deliler ve Delilik” alt başlığını taşıyan Edebiyat ve Delilik adlı kitabı hakkında arkadaşımız Bahtiyar Aslan’ın sorduğu soruları cevaplandırdı. Deliliğin Batı’da, Türk-İslâm kültüründe ve modern dönemde nasıl algılandığı ve edebiyatımıza nasıl yansıdığı konularında Narlı’nın anlattıklarının ilginizi çekeceğinden eminim. M. Selim Gökçe de, Dr. Fatih Artvinli’nin aynı günlerde yayımlanan Delilik Siyaset ve Toplum: Toptaşı Bimarhanesi adlı önemli eserini kısaca değerlendirdi.

Ben de üzerinde çalışmakta olduğum Asaf Hâlet Çelebi biyografisinin bir bölümünü sizinle paylaşmak istedim. “Om Mani Padme Hum: Türk Edebiyatında Budizm ve Asaf Hâlet Çelebi” başlığını taşıyan bu mini dosyada, adı bilinmeyen Budist bir Türk şairinin “İşte Öyle Yerlerde” adlı güzel şiirini de okuyacaksınız. Çelebi, Cumhuriyet devri şiirimizin en önemli temsilcilerinden biri olduğu hâlde, yaşarken çok aşağılanmış ve unutturulmak istenmiş bir şairdi. Divan şiiriyle Batı’daki soyut şiir akımlarının çarpıcı bir sentezini vücuda getirerek saf şiire ulaşmaya çalışan bu çok kültürlü, nev’i şahsına münhasır şaire dikkatinizi bir kere daha çekmek istedim. 

Doç. Dr. Mehmet Güneş, İvo Andriç’in Nobel Edebiyat Ödülü’ne lâyık görülmesini sağlayan Drina Köprüsü adlı romanıyla Nazan Bekiroğlu’nun İsimle Ateş Arasında adlı romanını Osmanlılarda devşirme meselesine bakışları açısından ele alarak karşılaştırdı. Dr. Sezai Coşkun da “Soruların Şairinden Şairin Sorularına” başlıklı yazısında, Necip Fâzıl’ın, şiirlerinde soru mısraları halinde beliren hakikat arayışını analiz ediyor. Tuba Işınsu Durmuş, Emine Tuğcu’nun Osmanlı’nın Son Döneminde Şiir Eleştirisi adlı kitabı, Funda Özsoy Erdoğan da Okay Tiryakioğlu’nun Yıldırım Bayezid’i farklı bir bakış açısından ele aldığı romanı hakkında yazdılar.

Bu sayıda ayrıca Prof. Dr. Alaattin Karaca’nın ilk bölümünü geçen sayımızda okuduğunuz “Osmanlıcı/İslâmcı Vatan Anlayışı Türk Şiirine Nasıl Yansıdı?” sorusuna cevap aradğı “Cümlemizin Vâlidemizdir Vatan” başlıklı yazısının ikinci ve son bölümünü okuyacaksınız. Bahtiyar Aslan da şairlerin “hürriyet” meselesini nasıl anladıklarını, Nâmık Kemal’in “Hürriyet Kasidesi”nden başlayarak anlatmaya başladı.

Said Coşar, karikatürün aynasında bu sefer Süleyman Nazif’in çehresini aradı. Başında kenarları kulak uçlarına değen koyu kırmızı fesi, koyu lacivert elbisesi, gömleğinin kolalı yakası, kolalı ve altın düğmeli kollukları, esmer ve sert çizgili yüzü, siyah ve çatık kaşları, vahşi sakalı ve dışarı fırlamış ön dişleriyle karikatüristlere bol malzeme veren Nazif de maalesef pek hatırlanmayan değerlerimizdendir. Bu bol “görsel”li yazının, merhumu bir kere daha hayırla yad etmek için bir vesile olmasını diliyoruz.

Hülya Atakan, 2012’de ölen Amerikalı kadın ressam Dianne Dengel’in mutluluğu anlatmaya çalıştığı resimleri anlattı. Nâzım Hikmet, yıllar önce bir şiirinde arkadaşı Abidin Dino’ya “Sen mutluluğun resmini yapabilir misin, Abidin?” diye sormuş, cevabını resimle değil, şiirle almıştı. Nâzım’ın sorusuna Bayan Dengel’in cevap verip veremediğine siz karar veriniz.

Prof. Dr. İnci Enginün, Marmara Üniversitesi Rektörlüğü, milletvekilliği, Milli Eğitim Bakanlığı ve RTÜK Başkanlığı gibi önemli görevlerde bulunmuş bir ilim adamı olan Prof. Dr. Orhan Oğuz’un on yıl önce yayımlanan Seksen Yıl: Cumhuriyet’e Yaşıt Bir Hayat adlı hatıratını değerlendirdi. İbrahim Öztürkçü’nün “Aka Gündüz’ün Âkif ve Ebced Seferberliği” ve Prof. Dr. Ali Yıldırım’ın “Su Kasidesi’ndeki İki Beyit Üzerine Düşünceler” başlıklı yazılarını da eminim ilgiyle okuyacaksınız. 

A. Yağmur Tunalı, Suavi Kemal Yazgıç, Celalettin Kurt, Tarık Özcan, Taner Güçlütürk, Muhammed Hüküm, Adem Turan, Samet Altıntaş ve Salih Çınar Han şiirleriyle; Sevgül Yılmaz, Hatice Eğilmez Kaya ve Ufuk Aykol da hikâyeleriyle katkıda bulundukları bu sayıda ayrıca Cemal Aydın’ın çevrisiyle Roger Garaudy’nin “Geceye Karşı” şiirini okuyacaksınız. 

Tabii Kırkambar’ımız her zaman olduğu gibi dopdolu…

Milletimiz ve insanlık için hayırlı bir yeni yıl temenni ediyorum. Daha zengin sayılarda buluşmak ümidiyle ve muhabbetle efendim.

İletişim: www.turkedebiyati.com.tr

GEZGİN DERGİ 83. SAYISIYLA BİR KEZ DAHA YOLLARDA!

‘‘Görülecek daha çok yer var !’’ diyen Gezgin Dergi yine yeniden yollara düşüyor. Ocak ayında da raflardaki yerini alıyor.

Gezgin bu ay:

Kışın en soğuk günlerini yaşarken içinizi ısıtacak bir dosyayla söze başlıyor. Dünyanın En Küçük Başkenti Male’den, Meeru Adası’na geçiyor: Kış Ortasından Yaz Tatili Cenneti: Maldivler

Ege Adalarının heybetli incisi, Bir Osmanlı yadigârı. Serkan Doğan’ın dilinden Gül ve Güneş’in Adası: Rodos

Üsküp’ten Saraybosna’ya Bir Rumeli Türküsü: Süleyman Gündüz’den Çıkayım Gideyim Şu Urumeli’ne

Bisikletli bir gezgin dünyanın her yerinde hoş karşılanır. Bisiklet masumdur, basitdir, yalındır. Egzozu da egosu yoktur. Soner Sarıhan soruyor: Peki Bisiklet Başka Nedir?

Celsus Kütüphanesi, Artemis Tapınağı ve yamaç evleriyle antik dünyanın en önemli merkezlerinden biri olan Efes’i bir de Niyazi Uğur Genca’dan dinledik.

Yeni bir takvimden yapraklar koparmaya başlamışken ‘‘Eski Zamanların Takvimleri’’ ni andık.

Önder Kaya bu ay iki dosyayla birden sizlerle: Hz. İsa Yüzleri ve Pertevniyal Valide

Mehmet Demirci’nin fotoğraflarıyla, Amerikan filmlerinde sıkça duyduğumuz ‘Homelesses’ New York Evsizleri; Portfolyo’da Nesrin Çetin; Ocak’ta gezilebilecek en güzel yerlerden: Safranbolu ve daha fazlası Gezgin Dergi Ocak sayısında.

İletişim: www.gezgindergi.com

AŞİYAN’IN OCAK SAYISINDA “EDEBİYAT VE FEMİNİZM” DOSYASI DEVAM EDİYOR

2014’ün ilk sayısında, feminist ve çevreci yazar Buket Uzuner’le dolu dolu bir söyleşi Aşiyan okurlarını bekliyor.

Aşiyan’ın Ocak sayısında, Aralık sayısında işlenen “Edebiyat ve Feminizm” dosyası devam ediyor. Dosyada yer alan yazılar ise şöyle:

Pelin Savtak – Afro-Amerikan Feminizm

Aybeniz Ece Çetin – Duygu Asena Bir Edebiyatçı mıydı?

Medusa’nın Gülüşü – Helene Cixous (Deniz Lefkeli çevirisiyle)

Melisa Sürücü, Murat Gülsoy ve Ayfer Tunç’un Diyaloglar etkinliğinin bu ayki oturumunda işlenen benlik konusunu derinlemesine anlatan bir değerlendirmeyi yalnızca Aşiyan okurları için yazdı.

Fırat Kargıoğlu’nun iki sayı daha devam edecek yazı dizisi “Postmodernist Zombi Zamazingosu” postmodernizme ve edebiyata özgün bir dille farklı bir açıdan yaklaşıyor.

Öznur Doğan “Cüce Kalanların Annesi: Leylâ Erbil” adlı yazısı Leylâ Erbil’i anarken eserlerine de şöyle bir göz gezdiriyor.

16. sayıda ilk kısmı yayımlanan Henry James’in “Kurgu Sanatı” adlı metninin ikinci ve son kısmı Fırat Demir tarafından Aşiyan okurları için çevrildi.

İletişim: www.asiyandergisi.com

GENÇ OKUR: “DOSTLUK BİR BARIŞ HALİDİR”

Genç Okur dergisi Ocak sayısında okurlarını, dostluğun sıcacık muhabbetiyle kuşatmayı hedefliyor. 

‘Dostluk, bir barış hâlidir.’ diyen dergi, iyi ve kötü arkadaş ayrımını somut bir dille ortaya koyarak gençlere kapsamlı bir dostluk raporu sunuyor.

Merakla takip edilen bölümlerden biri olan Dümende Sinema bölümünde Ahmet Sözer, eğlenceli ve ironi içeren anlatımıyla ‘Sinema, sadece sinema değildir.’ diyerek sinema ve propaganda meselesini mercek altına alıyor. 

Bu ay dikkat çekenler arasında sayılan ‘Hangi Sosyal Medya Kuşusun?’ adlı test ise gençlere internet alışkanlıklarını gözden geçirmeleri için eğlenceli bir fırsat verirken mühim tavsiyelerde de bulunuyor.

Derginin sevilen kahramanlarından Süper Babaanne, sıcak ve sağlıklı bir kış geçirebilmek için verdiği giyim-kuşam tavsiyeleriyle yine gündem oluşturuyor.

Eğlenceli bilmeceler, mizah sayfaları, karikatürler, beslenme önerileri ve birbirinden orijinal testlerle dopdolu bir içerik sunan Genç Okur, ‘gençliğin yeni trendi’ olma iddiasını sürdürmeye devam ediyor.

İletişim: www.gencokur.com.tr

NADİR SARIBACAK: MEMLEKETİNİ SEVEN SİNEMACILAR DAHA BAŞARILI

Film Arası Dergisi’ne konuşan ünlü oyuncu Nadir Sarıbacak, ‘Memleketini seven sinemacılar daha iyi işler yapıyor’ dedi. Sarıbacak, Yılmaz Güney’in başarısının da memleketini anlamaya çalışmak olduğunu söyledi. 

Aylık sinema dergisi Film Arası, Ocak sayısında ünlü oyuncu Nadir Sarıbacak’ı konuk etti. Gülcan Tezcan’ın sorularını yanıtlayan Sarıbacak, filmlerde canlandırdığı karakterler ve sinemada yapmak istediklerine dair açıklamalarda bulundu. Kibirden uzak durulması gerektiğini ifade eden ünlü oyuncu, memleketini seven sinemacıların daha iyi işler yapabildiğini söyledi. Sarıbacak, Yılmaz Güney’in başarısının da memleketini anlamaya çalışmaktan geldiğini ifade etti.

İşte söyleşiden bazı bölümler:

KİBİR BİZİ BİTİRİYOR

Beni bir şey başarısız kılıyorsa kibrimden kılıyor. Kibir bizi bitiriyor, eritiyor. O yüzden kibir olan yerde talebe hoca ilişkisi olmuyor. Her şeyi bildiğimi zannettiğim an oynayamıyorum. Çok bilmek benim işim değil. Kendimi sıfırlayabilmeye uğraşıyorum. Sıfırlarsam yeniden bir şey inşa edeceğim.

MEMLEKETİNİ SEVENLER BAŞARILI

Kendi topraklarımıza dönmemiz gerektiğini düşünüyorum. Nedense memleketini tanıyan ve seven adamların daha özgün ve iyi işler çıkaracağına inanıyorum. Ve böyle arkadaşlar da var. Bu adamların daha az kompleksli olduklarını düşünüyorum.

YILMAZ GÜNEY MEMLEKETİNİ ANLAMAYA ÇALIŞTI

Neden hâlâ Yılmaz Güney’den bahsediyoruz? Anlamaya çalışıyordu kendi memleketini. Arıyordu. Çok bilince doğal olarak öğretmeye başlıyoruz. Tamam, teknik bilelim, sinemayı bilelim. Ama işe başladığımız zaman hikmetle bakmaya başlamalı. En iyi sanat eserlerinin kutsal kitaplar olduğunu düşünüyorum. Her seviyede insan o kitaplardan kalbini ve kafasını doldurur.

Söyleşinin tamamı, Film Arası Dergisi’nin Ocak sayısında. 

İletişim: www.filmarasidergisi.com